|
06-24-2008, 11:27 | #1 |
'Bize bir şey olmaz' ama bunları bilelim!.
Bu yaz, sonbaharda ve önümüzdeki yılda Türkiye'de yaşanması muhtemel gelişmeler nelerdir, Türkiye'yi ne gibi tehlikeler beklemektedir şeklindeki sorulara, kamuoyunu yönlendiren “akil adamlar”ın ne tür cevaplar vereceklerini merak ediyorum. Ama inanıyorum ki, bu soruların cevaplarını hiçbir zaman alamayacağız.
Bırakın gelecek yılı, birkaç hafta sonrasına ilişkin öngörüsü olan ve bunları paylaşanların sayısının ne kadar sınırlı olduğu ortada. Gündelik polemiklere, sonuçsuz tartışmalara kilitlenen Türkiye'nin içinde bulunduğu, tahmin edilenden daha derin krizin yönetilmesinde bütün çabaların cepheyi genişletmeye dönük olması endişe verici. Bir çoklarının kendi “özel hesaplar”ını yaşanan siyasi kriz üzerinden yürüttüğünü görmek ürkütücü. Böyle olunca da, krizin başkalaşıp bir çeşit kör döğüşü hali aldığını kabullenmek zorundayız. Umutsuzluğu artıran da bu. Bu kadar geniş bir cephede yürütülen çatışmanın nerelere ulaşabileceği konusunda yeterli endişe ve sorumluluk örneklerini pek fazla hissedemiyoruz. Kaygıların merkezine Türkiye'yi koyanların sayısı ne yazık ki giderek azalıyor. Oysa Türkiye ile aynı dönemde dünyada İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük kriz geliyor ve küresel etkilerinin çok sarsıcı olabileceği söyleniyor. Türkiye'deki krizin küresel ekonomik ve dolayısıyla siyasi krizle bağlantısı bir tarafa, dünyadaki krizin tartışılma biçiminden öğreneceğimiz çok şey var. Türkiye'de hafife alınsa da, aklı başında herkes krizin yol açacağı yıkımları sıralarken çıkış için somut önerilerde de bulunuyor. Türkiye'de siyasi krizi tartışanlarınsa, bırakın önerileri bütün enerjilerini kavgayı daha da şiddetlendirmeye harcadıklarını görüyoruz. Bu çevrelerin Türkiye'nin önümüzdeki iki yılı için öngörüleri nelerdir sorusunu tekrar soralım. Alacağımız cevap bir hiçtir. Benim endişemi artıran dünyadaki krizin vahameti ve bunun Türkiye'ye yansıması. “Bize bir şey olmaz” demek yerine olası gelişmelerle ilgili uyarıcı, tedbir alıcı önerilerin daha önemli olduğuna inanıyorum. Bu yüzden de herkesin içerideki kavgaya kilitlendiği bir dönemde dünyadaki krize ilişkin bilgi ve tartışmaları aktarmaya özellikle önem veriyorum. Bugün de aynısını yapacağım. Bu yaz ve sonbahar ile önümüzdeki yıl dünyanın karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve siyasi tehditlere ilişkin bir “uyarı”yı daha buraya alacağım. “2008 ve 2009'daki muhtemel ekonomik ve jeopolitik tehlikeler” içeren söz konusu “uyarı”da bakalım neler var: ABD ve İsrail'in İran'a bir şeyler yapmaya hazırlanması. Bunun sebebi, sanıldığı gibi sadece Tahran'ın nükleer çalışması değil, İran'ın çok büyümesi, bölge ülkeleri ve İsrail için tehdit olması. Küresel finans piyasasında sadece kredi krizinin devam etmesi. Ancak asıl sorun bu değil. Sorun; finans siteminin çöküyor olması. Enflasyon bütün ülkelerde yükselecek. Bu yüzden Avrupa Merkez Bankaları ile Amerikan Merkez Bankası arasında çatışma var. Avrupa enflasyonla mücadele ederken ABD dünya finans piyasasının toptan çökeceğine odaklanıyor. Enerji ve gıda fiyatlarının giderek yükselmesi önümüzdeki yılda çok büyük sorunlara neden olacak. Neler olabilir? Bu yaz finans piyasalarının yüzde 20 değer kaybı yaşaması muhtemel. İsrail'in bu yaz İran'a saldıracağı yönünde ciddi anlamda beklenti var. Avrupa ve ABD Merkez Bankaları arasındaki çatışma devam edecek. Bu da piyasalarda ciddi istikrarsızlıklara yol açabilecek. Gıda sıkıntısı ve fiyatlar birçok ülkenin siyasi istikrarını sarsabilir. Arjantin, çin, Mısır gibi birçok ülke bu soruna yönelik ciddi çalışmalar yapıyor. ABD'nin gıda ihracatının azalması çin gibi büyük nüfusa sahip ülkelerdeki ihtiyacın artması büyük tehlike olarak görülüyor. AB ekonomisinin zayıflamasının güçlü euroyu ayakta tutamayabileceği, euronun kredi kaybı yaşayabileceği söyleniyor. AB içinde Alman ekseni ile diğerleri arasında ciddi tartışmaların çıkabileceği öngörülüyor. En önemli iddia ise, ekonomide en büyük çöküşün bu yaz yaşanabileceği, sonbahar ve kış aylarında bu dalganın devam edebileceği şeklinde. Bazılarına göre, Avrupa Merkez Bankaları, ABD Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası, IMF ve diğer merkez finans çevreleri arasında bir iç çatışmanın yaşandığı ve bu durumun küresel finans krizinde çözüm umudunu azalttığı belirtiliyor. Bunlar her ne kadar ekonomik öngörülerse de yol açtığı siyasi ve sosyal konular da bir o kadar tehditler içeriyor. Türkiye iki türlü krizle karşı karşıya. Bizi korkutan bu. Biri kendi içindeki geleneksel, hastalıklı, sınıfsal bir ayırıma dayanan, ideolojik bir körlükle devam ettirilen, bölgesel dizayn planlarıyla ilişkili ve Türkiye'nin büyük kayıp yaşayacağı kriz. Diğeri ise, dünya genelindeki ekonomik bunalımın, yol açtığı siyasi ve sosyal sonuçların Türkiye'ye yansıması. Hiç değilse, dünyanın endişe ettiği krizin Türkiye'ye yansımalarını iyi görüp insanlarımızı en az zararla kurtaracak önerilerde bulunabilmeliyiz. Bütün bunlar varken gülüp oynayacak değiliz… İbrahim Karagül Yeni Şafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|