|
11-18-2008, 10:11 | #1 |
Bizim mahalledeki kronik yanlış!...(ALİ KARAHASANOĞLU)
Bizim mahallede klasik hale gelmiş bir hata var.
Küçük çaplı hataları, hata iddialarını; üçkâğıtların merkezi ile işbirliği yaparak kamuoyuna duyurmak hastalığı.. Deniz Feneri’nde olan bu.. Hüseyin Üzmez’de olan bu.. Şimdi Ahmet Ertürk’de olan bu. Deniz Feneri’nde bir usûlsüz işlem sorunu varsa, bunun dillendirileceği yer, yolsuzlukların, üçkâğıdın kralının sergilendiği medya grubu mu olmalı?.. Hüseyin Üzmez’e yönelik bir iddianız varsa, bunun dillendirileceği yer, genelev bülteni gibi çıkan bir gazete mi olmalı? Üzmez’e yönelttiğiniz hata iddiasının inkâr edilemez gerçeğini, hem de her gün tekrarlayanlarla işbirliği yapıp, “Doğru”yu söylediğinizi nasıl iddia edebilirsiniz ki? Veya son örnek; TMSF ile hükümet arasında, ayrıntılarda bazı ihtilaflar yaşanmış.. Bunun kamuoyuna duyurulacağı yer, hortumlara seyirci kalınan bir medya organı mı olmalı? Sergilenen tavır neye benziyor, örnekleyeyim.. Matild Manukyan öldü gitti ama, örnek somut ve anlaşılır olsun diye, onun ismini vereceğim.. Onlarca genelev işletmesi(!)nin sahibi olan Manukyan bir açıklama yapıp, “Kadınlara yönelik şu uygulama yanlıştır” dese, bunun bir inandırıcılığı olabilir mi? Sormazlar mı, “Sen her gün, işlettiğin bilmemne evlerinde, kadın vücudu üzerinden para kazanıyorsun. Senin bu konuda söz söylemeye ne hakkın var? Söylesen bile, ne inandırıcılığın olabilir” denilmez mi? “Yok efendim, Matild Manukyan da söylese, doğruya doğru demeliyiz” yaklaşımı sergilemek ne kadar mantıklıdır? Aynı şekilde, sadece “kâğıt üçkâğıdı” ile 60 milyon doları cebe atanlar, kalkıp da Deniz Feneri’nde kimsenin cebine girmeyen küçük bir hatayı günlerce haber yapıyorlarsa, onlara “Ne yapalım, kendileri üçkâğıt yapsalar da, başka üçkâğıda karşı çıkıyorlarsa, onlara destek vermeliyiz” mi diyeceğiz? Veya son olay.. Ahmet Ertürk’ün, “TMSF’nin elindeki malları pahalıya satıyoruz diye, kötü olduk” açıklaması... Ahmet bey, bu açıklamayı nerede yapıyor? Uğur Dündar’ın Star televizyonunda. Peki Ahmet bey biliyor mu, “Türkiye’nin en büyük dolandırıcılık olayının faili Uzanlar, o hortumları yaptıkları sırada, Star televizyonunda çalıştırdıkları spiker kim idi?” Evet, buyursun cevap versin Ahmet bey.. Kime açıklama yaptığını gözden geçirsin bir defa.. Uğur bey; milyar dolarlar, Uzanların kasasına aktarılırken o grubun gözde çalışanı idi. Resmi evraklarda üçkâğıt yapılıp, iki hesap tutularak, vatandaşın yatırdığı mevduat devletten saklanırken, Star televizyonu ekranından, Uzan Grubu lehine haberler yapan kimdi acaba? Şimdi o Uğur bey, “Hükümet, TMSF’den rahatsız... Hükümet, atv’nin pahalıya satılmasından şikâyetçi” tartışmasını getiriyor ekrana.. Güleyim bari! Gülmek ne ki, kahkahalar atayım.. Sadece Uzanların televizyonundaki görevi değil, şu anki görevi de, Uğur Dündar ile bu tür konuşmaların yapılamayacağını bize gösteriyor.. Düşünsenize, bu adamın bugünkü patronunun bir numaralı adamı (Ertuğrul Özkök), TMSF’ye gidip, 500 milyon dolarlık çeki önlerine koyup, “atv ve Sabah’ı bize verin” dememiş miydi? Şimdi TMSF Başkanı, “1.1 milyar dolara satılan atv-Sabah ikilisine, iki sene öncesinde 500 milyon dolar teklif eden patronun adamı”na, ne anlatıyor acaba? Niçin, “Devletin satacağı bir malı, ölü fiyatına almaya kalkışanlarla benim işim olmaz” diyememiş Ertürk bey? Öyle ya; adamlar, atv ve Sabah’ı 500 milyon dolara almak istemediler mi? O atv ve Sabah 1.1 milyar dolara satılmadı mı? Şimdi bu satışa, Aydın Doğan ve mensuplarının, ne deme hakları olabilir ki? Ne “ucuza satıldı”, ne “değerine satıldı”, ne de “pahalıya satıldı” diye bir şey söylemeye ne hakları olabilir? Adamlar o kadar vurdumduymaz ki, hiç demiyorlar; “Bizim 500 milyon dolar teklif ettiğimiz mal, 1.1 milyar dolara satılmış.. Biz, devletten alınacak bir mala, ölü fiyatı teklif etmişiz. Biz susalım, eğer konuşacaksa, başkaları, bu konuda konuşmaya hakkı olanlar konuşsun!” Demiyorlar... 500 milyon doları teklif eden kendileri değilmiş gibi, bu sefer de hükümet ile hükümetin atadığı bir bürokratı birbirine düşürüyorlar.. Bürokratımız da, sanki kendisi her şeyi dört dörtlük yapıyormuş gibi, hemen tezgâha geliyor. Sayın Ertürk, “Ben hep dürüst kaldım” diyorsa buyursun açıklasın, defalarca kendisinden, “Sahte bono alan kişilerin isim listesi”ni talep ettik. Niye vermemiş, niye gizlemiş o listeyi, açıklasın bakalım.. Benim cebimden alınan vergi ile o sahte bonoların parası ödendi. Ama kimlere ödendi, açıklanmadı.. Ve bu gizlemenin sorumlusu da, bence Ahmet Ertürk’den başkası değildir! Sözün kısası; herkes, önce kendi hesabını versin, sonra başkalarını linç etmeye kalkışsın!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|