07-09-2008, 14:20 | #1 |
"Bomba" olmazsa "piknik tüpü" verelim!
"Psikolojik savaş"ın en etkin yöntemlerinden biri de; herhangi bir olayı "dramatize" etmek ve "insanların duygularını harekete geçirmeye çalışmak"tır... Yani, "yürekleri sızlatmak"tır!.. İnsanları "acındırmak"tır, "merhamet"e getirmeye çalışmaktır!... Böyle bir yöntem, "en azılı bir katil"in bile "masum bir insan" olarak görülmesine, insanların ona acıyıp, üzülmesine ve dolayısıyla onun maruz kaldığı bir olaya "isyan" edilmesine yol açabilir!.. Açıkça söylemek gerekirse; son günlerde "kartel medyası" ve bu medyanın haberlerini okuyarak "öğleden sonra muhalefeti" yürüten Bay Deniz Baykal; artık "Ergenekon Avukatlığı"nı da aşıp, resmen ve alenen "Ergenekon Sözcülüğü"yapmaya başladılar!... Bay Baykal’ın ve kartelin işi-gücü "Adı Ergenekon’a bulaşanları" temize çıkarmaya çalışmak!.. Bunu yaparken de; "Psikolojik Savaş Taktikleri"ni uyguluyorlar!.. Evet, insanların "duygu"larına hitap edip, "merhamet"lerini, "acıma hisleri"ni harekete geçirmeye çalışıyorlar!.. Hem de, verdikleri bilgilerin "yalan-yanlış" olduğuna bakmadan!.. GARİBAN BİRİ Mİ, İŞADAMI MI? Dün, Bay Baykal’ı dinledim... CHP Grubu’nda yaptığı konuşma, televizyondan naklen yayınlanıyordu... Ne yalan söyleyeyim; "Baykal’ın adını andığı kişi"ye değil, "Baykal’ın kendisine" acıdım!.. Çünkü, Bay Baykal, insanların "merhamet" hislerini harekete geçirmeye çalışırken; halkın gözünden "gerçek"leri gizliyor, aynı zamanda "bilgi kirliliği"ne yol açıp, "gerçeklere karartma" uyguluyordu!.. Konu, şu "Ergenekon’un kasası" meselesi!.. Malûm, "Ergenekon Terör örgütü"ne yönelik operasyonda yakalanıp tutuklanan Kuddusi Okkır adlı vatandaş, geçtiğimiz günlerde "kanser"den ölmüştü!.. Bay Deniz Baykal, işte bu "ölüm" olayını diline dolayıp, dün diyordu ki; "Soruşturma kapsamında örgütün finansörü olduğu gerekçesiyle tutuklanan Kuddusi Okkır, cezaevinden çıktıktan 3 gün sonra yaşamını yitirmiştir!.. Bu durum; hukukla da, insanlıkla da bağdaştırılamaz... Neyin finansörü bu kişi?.. Cenazesi bile, Edirne Belediyesi’nin katkısıyla İstanbul’a getirilebildi... O finansör ise, sizin Ergenekon da onun finanse ettiği bir Ergenekon’dur!!!" Görüyorsunuz ya; Bay Baykal, "Ergenekon Terör örgütü"nü "küçük" ve "dandik" gösterebilmek için, "finansör"(!) denilen kişinin "beş parasız bir gariban" olduğunu söylemeye çalışıyor!.. Yani, adam o kadar "gariban"mış!.. Eğer Edirne Belediyesi olmasaymış, "cenazesi ortada kalabilir"miş!.. Ama, kazın ayağı hiç de öyle değil!.. Bay Baykal’ın bu sözleri; hadi "yalan" demeyeyim de, "yanlış"larla dolu!.. Buyrun, o yanlışları birlikte görelim: - YANLIŞ BİR- Benim bildiğim, Kuddusi Okkır için "örgütün finansörü" denilmedi, "örgütün kasası" denildi!.. "Örgütün kasası" denilen bir adamın da "para babası bir zengin" olması gerekmiyor!.. "Kasa" demek, "veznedar" demek gibi bir şey!.. Veznedarlar, "paranın içinde yüzerler" ama o paranın "sahibi" değillerdir!.. - YANLIŞ İKİ- Kuddusi Okkır, "örgütün finansörü" veya "örgütün kasası" olmak suçlamasıyla değil, "örgüte yardım ve yataklık" suçlamasıyla tutuklandı... Ki, kendisinin "Hüseyin Görüm’le fotoğrafları" var!.. - YANLIŞ ÜÇ- Kuddusi Okkır; Bay Baykal’ın iddia ettiği gibi; "cenaze"si bile CHP’li Belediye’nin yardımıyla İstanbul’a gönderilen "beş parasız bir gariban" değil, bir "işadamı"dır!.. Bildiğim kadarıyla; Kuddusi Okkır, "Teknopark Elektronik Bilişim ve Danışmanlık Şirketi’nin sahibi" idi... Aynı Kuddusi Okkır, "Orion Yapımcılık", "Orion Reklamcılık" ve "Markam" adlı şirketlerin de "ortağı" idi!.. Bu, nasıl "şirket sahipliği" ve nasıl "şirket ortaklığı"dır; "parasızlık"tan az kalsın cenazesi ortada kalacak olsun!.. Şunu söylemeye çalışıyorum: Ya, Bay Baykal’ın Kuddusi Okkır hakkında sarfettiği "beş parasızdı" iddiaları palavradır ya da Kuddusi Okkır’ın şirketleri "tabela"dan ibaret birer "tel maşa" ve "dandik" şirketlerdir!.. TEDAVİSİNDE İHMAL YOK! - YALAN DöRT- Bay Baykal ve kartel medyasının Ergenekon Terör örgütü'ne yönelik "gölgeleme taktiği"nin bir örneği de, Kuddusi Okkır'ın "sağlık hizmeti alamadığı" için bu hâle geldiği iddiasıydı. Ne var ki, bu iddia da palavra!.. Çünkü efendim; Tekirdağ Kapalı Cezaevi’ne konulduğu günkü muayenesinde sağlığına ilişkin herhangi bir şikâyetinin olmadığını bildiren Kuddusi Okkır, daha sonra sağlığıyla ilgili çeşitli şikâyetleri üzerine 16 Temmuz 2007-15 Mart 2008 tarihleri arasında tam 9 defa "kurum reviri"nde muayene edilmiş ve ilaç tedavisi almış. Aynı tarihler arasında 6 defa da diş tedavisi görmüş. 2 Nisan 2008 günü Tekirdağ Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edilen tutuklu Kuddusi Okkır, bir dilekçe ile hastaneye gitmek istemediğini bildirmiş. Ayrıca, Okkır’ın 8 Nisan günü herhangi bir başvurusu olmamasına rağmen kurum tabipliğinde muayenesi yapılmış. Kilo kaybı, aşırı derecede halsizlik ve durumunun kritik görülmesi üzerine acilen Tekirdağ Devlet Hastanesi’ne sevk edilmiş!.. Burada gerekli tedavi hizmetlerini alan Okkır, 18 Nisan’da Dahiliye ve Psikiyatri polikliniklerinde yapılan muayenesinde, majör depresyon bozukluğu teşhisiyle ve intihar riski olduğu belirtilerek acilen Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne ambulans ile sevk edilerek, bu hastaneye yatırılmış!.. Buradan 25 Nisan’da Bayrampaşa Devlet Hastanesi’ne sevk edilen Okkır, 30 Nisan’da da Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alınmış!.. 29 Mayıs günü kemik iliğinden biyopsi yapılan Okkır’a, inceleme sonucunda 5 Haziran’da kanser teşhisi konulmuş... Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 1 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne faks gönderilerek Okkır’ın tahliyesi talep edilmiş!.. Aynı gün, tutukluluk halinin mahkemece kaldırılması üzerine, Okkır'ın tahliye işlemi gerçekleştirilmiş!.. Bu süreçte yapılan tüm tedavi giderleri devlet tarafından karşılanmış!.. Olayın, benim bilmediğim daha başka ayrıntıları var mıdır bilmem, ama şu bilgilere bakınca görüyorum ki; ortada bir "ihmal" yok!.. "Gereken her şey" yapılmış!.. MEDİNE BİRCAN'A YAPILAN ZULüM! En azından; Hem de "Çanakkale Gazisi'nin torunu" olan 70 yaşındaki Medine Bircan'a reva görülen "zulüm" yapılmamış Kuddusi Okkır'a!.. Hatırlarsınız; Medine Bircan adlı 70 yaşındaki hanım; herhangi bir dâvânın "zanlı"sı veya "tutuklu"su olmayıp, sadece "yaşlı bir hasta" olarak hastaneye getirildiği halde; "28 Şubat darbecileri"ne yaranmak isteyen hastane yönetimi; Medine Bircan'ın başka bir servise nakli mecburiyeti doğduğunda, kendisinden "başı açık fotoğraf" istemişti!.. "Eğer başı açık fotoğraf getirmez" ise, "Diyaliz Servisi"ne nakledilmeyecek ve dolayısıyla "ölüme terkedilecek"ti!.. Düşünün hele... 70 yaşında bir hanım!.. Hasta yatağından kalkamayan bir hanım!.. "Çanakkale Gazisi'nin torunu" bir hanım!.. İşte böyle bir hanımdan "başı açık fotoğraf" isteniyor!.. Yoksa, "tedavi edilmeyecek!" Neyse ki; Medine Bircan'ın oğlu "Bilgisayarda, başörtüsünün üzerine peruk montajı yaptırdı" da, annesini Diyaliz Servisi'ne naklettirdi!.. Hoş, o nakilden bir-iki gün sonra da, kadıncağız ruhunu teslim etti ya, o da ayrı bir mesele!.. ZULÜM YAPAN DA, BİR ERGENEKON'CU! Bay Deniz Baykal, bugün kalkmış; "Kuddusi Okkır'ın durumu hukukla da, insanlıkla da bağdaştırılamaz" diyor!.. Peki, ya Medine Bircan'a reva görülen "zulüm" neyin nesiydi?.. Demek oluyor ki; o zulmü yapanlar da "hukuksuz"du, "insanlıktan nasipsiz"di!. Ne garip ve ne ilginç ki; "Medine Bircan'a başı açık fotoğraf getirme zulmü"nü reva görenler, şimdi "Ergenekon Terör örgütü'nün sanığı" olarak yargılanıyor!.. Heeyy Alemdaroğlu, kulakların çınlasın!.. Ve yine ne garip ve ne ilginç ki; Devlet, Ergenekon sanığı Kuddusi Okkır’ın sağlığına gereken ihtimamı gösterirken, Ergenekon sanıklarının eline düşen Medine Bircan gibi "yaşlı" hastalar, adeta ölüme terkedilmişti!.. İşte bundan dolayı sormak istiyorum; "Ergenekoncu"lar, "Ergenekon avukatları" ve "Ergenekon sözcüleri" acaba hangi "hukuk"tan, acaba hangi "insanlık"tan söz ediyor?.. Kendileri "insan" mıydı ki, şimdi kalkmışlar "insanlık" dersi vermeye kalkıyorlar!?. ANITKABİR’E 3 ADET PİKNİK TÜPÜ! Olayın bir boyutu böyle... Gelelim bir başka boyutuna... Bay Deniz Baykal, dünkü Grup konuşmasında diyordu ki; "Ortada yığınla sanık, yığınla lâf, kitap, tanık ve yığınla proje var!.. Ama ortada cephane, silah ve mermi yok!.. Ortada subay var, emekli!.. Ama, asker yok!.. Tank yok, top yok, cephane yok!.. Sadece proje ve CD’ler var!.. Ciddi olalım!" Dedim ya; "Sanık"lara değil, Baykal’a acıdım!.. Kendisini dinlerken; "Bak şu konuşana" dedim; "önce sen ciddi ol!" Hayır, Ümraniye’deki gecekonduda ele geçirilen "30 el bombasından 27’si neydi acaba?" diye sormayacağım... Çünkü o "bomba"lar, Bay Baykal’a göre "silah" değildir,"cephane" değildir!.. Hatta hatta "bomba bile değil"dir!.. O bombalar, herhalde "mantar tabancası"ndan atılacak birer "çatapat"tı!.. Bay Baykal, "30 el bombasından 3’ünün Cumhuriyet gazetesine atıldığını" ve bunu atanların da kimler olduğunu ne çabuk unuttu!.. Neymiş; "sanık var"mış ama "cephane yok"muş!.. Demek oluyor ki; "bomba"lar, "cephane sınıfı"na girmiyor!.. Peki ama, "Kamikaze eylemi" tasarlamak suçlaması yapılan "Cemalettin Kaplan yanlısı militanlar"(!)ın ellerinde "hangi cephane" vardı ki; "Anıtkabir’e uçakla intihar saldırısı düzenleyecek"(!)lerdi?!?.. Ben söyleyeyim; "28 Şubat süreci"ne yardım, yataklık ve yalakalık yapan o günkü "kartel gazeteleri"nin verdiği "İntihar timinin asıl eyleminin ise Anıtkabir olduğu ortaya çıkarıldı. İntihar timi, devlet erkanı, konuk devlet başkanları ve onbinlerce insanın 29 Ekim sabahı tören için Anıtkabir’de hazır bulunduğu sırada, kiraladıkları uçakla intihar uçuşu yaparak Cumhuriyet tarihinin en büyük eylemini gerçekleştirecekti" şeklindeki haberlerin hiçbir aslı-astarı yoktu!. Çünkü, "militan" oldukları iddia edilen kişilerin ellerinde "3 adet piknik tüpü"nden başka bir şey gösterilemedi!.. "Piknik tüpü" var mıydı, o da ayrı mesele!.. Evet evet, "militan"(!)lar, "intihar dalışı" yapıp, "3 adet piknik tüpü"yle havaya uçuracaklardı Anıtkabir’i!.. Ne garip değil mi; Bu "komik suçlama" yüzünden, birçok insan "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezası aldı!.. Ve yine ne garip ki; "3 adet piknik tüpü" büyük bir cephane olarak görülürken, bugün Bay Baykal, "bomba"ları cephaneden saymıyor!.. Bay Baykal’ın bir sözüne katılıyorum... Gerçekten de, "mahkemelere siyaset girer" ise, "adalet" oradan çıkar gider!.. O halde; bu söze ilk önce Bay Deniz Baykal uymalı ve "mahkemelere siyaset sokmaktan vazgeçmeli"dir!.. Çünkü, "gülünç" olmaya başladı!.. ============= Örgüt “anormal” olunca Yukarıda ki yazıyı okurken; “Ben Baykal’a gereğinden fazla önem verdiğim” ve “gereğinden fazla ciddiye aldığım” şeklinde bir düşünceye kapılabilirsiniz... Hayır... “Önder Sav’ın avukatlığı”nı bile yapamayan Bay Baykal’ın “Ergenekon Terör örgütü’nün avukatlığı”na soyunmuş olmasını pek ciddiye almıyorum!.. Yazıyı “Baykal üzerinden” yazdım ki; anlayan anlar: “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” Bay Baykal, dünkü CHP Grubu’nda demiş ki; “Ortada birçok sanık var, ama 13 aydır iddianame yok!.. Bu, anormal bir durum!” Gerçekten de “anormal” olabilir... Ama Bay Baykal’a şunu sormak gerekir: “Hükümeti devirmek” için “darbe plânları” yapmak ve bunların bir kısmını uygulamaya geçirmek “normal” bir durum mudur?.. Ortada “normal bir örgüt” yok ki, süreç normal seyrinde yürüsün!.. Bay Baykal, söylese de bilsek; “Her adımı anormal” olan bir örgüte, nasıl normal muamele yapılır acaba?. Hasan KARAKAYA / VAKİT 09/07/2008
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|