AK Gençliğin Buluşma Noktası
Makale & Deneme Makale ve deneme içerikleri.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 06-09-2008, 17:09   #1
Kullanıcı Adı
tayyipleyiz
Standart Brüksel’deki yargıçlar sarıklı olsaydı…
Brüksel’deki yargıçlar sarıklı olsaydı…


Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’daki türban değişikliği maddesini yok hükmünde kabul eden kararıyla ciddi bir bunalıma itilmiş oldu. Atatürk zamanında mevcut olmayan ve 1960 ihtilalinin ardından kurulan Anayasa Mahkemesi, artık fiilen yönetime el koymuş bulunuyor.

Türkiye’nin, sinir sistemine saplanan bu hukuk kramplarının etkilerini kolay kolay üzerinden atamayacağını görmek için kâhin olmaya gerek yok.

Öyleyse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tam bir gün önce açıklanan türbanı reddeden kararı ile Anayasa Mahkemesi’nin değişiklik maddesini iptal eden kararına nasıl bakmamız gerekiyor? O meşhur deyişle, Avrupa hapşırsa biz nezle mi oluyoruz? Yani Brüksel’deki hukukçular kararlarıyla bizimkilere tüyo mu vermiş oldu? Öyleyse hani o övündüğümüz Türk hukuk devrimi?

Bir hukuk devrimimiz vardır gerçi ama bunun ‘Türk’ olduğunu iddia etmek için dünyadan bihaber olmak gerekir. Zira bizim ‘hukuk devrimi yapıyoruz’ diyerek âlâ-yı vâlâ ile İtalya’dan ceza hukuku ithal etmemizden (adoption) sadece birkaç yıl sonra İtalyanların kendi ceza hukuklarını çöpe atmalarındaki parodiden anlayabilirsiniz vaziyetin çarpıklığını.

Bir an için dünyanın şartlarını göz ardı edin ve şu soruya cevap arayın: Eğer günümüzde Roma hukukundan esinlenen laik Batı hukuku yerine İslam hukuku (fıkıh), modern dünyanın benimsediği temel hukuk normu olmuş olsaydı, bugün Brüksel’dekiler de, Ankara’dakiler de hâlâ türbanın mücadelesini mi veriyor olacaklardı?

Durun, ‘böyle bir günde sorulacak en soruyu sordunuz ya, ne diyelim’, der gibi bakmayın bana lütfen. Kısırlaşan ortama bir düşünce kapısı aralamaya çalışıyorum. Hem bunu ben değil, bir Batılı söylüyor. Yani iş ciddi!

‘İslam tarihini bir Batılıdan mı öğreneceğiz?’ yollu yorumlara sapmadan bakacağız söylenenlerin hakikat katına mı, yoksa bâtıl kategorisine mi ait olduğuna. İşte bu yüzden projektörlerimizi Batılı bir hakikat araştırmacısına, Marshall Hodgson’ın satırlarına yöneltiyoruz.

Hodgson’a göre, İslam, küresel bir süreç olan dünya tarihinde bir dönüm noktasıdır. İslamiyet, getirdiği evrenselci ve eşitlikçi esaslarla ve bilgi ile ahlaka yaptığı dengeli vurguyla dünya tarihinin gidişatını etkilemiş, özellikle de modern Batı medeniyetinin teşekkülüne olmazsa olmaz katkılarda bulunmuştur.

Tarihçimiz ilginç bir varsayımda bulunuyor ve diyor ki: Eğer 16. yüzyılda dünyamıza Mars’tan bir gözlemci inmiş olsaydı, insanlığın tamamının Müslüman olmanın eşiğinde bulunduğuna hükmederdi. Gözlemci bu yargıya, kısmen Müslümanların stratejik ve siyasî avantajları sebebiyle ama asıl, genel kültürlerindeki canlılık kendisini etkilediği için varırdı. Zira İslam kültürü 16. yüzyılda dünyada en canlı, en avantajlı ve yayılmaya en müsait kültürdü. Neden?

İslam medeniyetinin ileri olması, bu medeniyetin kendisi dışındaki medeniyetleri sömürüp söndürmediği ve kanatları altında yaşamalarına izin verdiği için dünya medeniyetleri arasında çok büyük bir eşitsizlik doğurmuyordu. Bir medeniyet, en fazla 4-5 yüzyılda diğerlerini yakalayabilirdi. Fakat 17. ve 18. yüzyıllarda kültürel bloklar arasında bir dengesizlik doğmaya başladı. Zaten sürmekte olan değişimin hızı özellikle bir bloğun içinde olağanüstü derecede arttı. Bu blok, Avrupa veya daha genel anlamda Batı olacaktır.

Yazarımıza göre, ne oldu da Batı böylesine hızlı ve verimli bir çıkışı yakaladı? Temel mesele, Batı’nın her anlamda ‘yatırımlar’ını, zaman ve para kaynaklarını, birbirini besleyen büyük ölçekli teknik uzmanlaşmaları bilim ve teknik alanına yönlendirmesiydi. Böylece kurumların teknikleşmesi, daha önce başka uygarlıklarda görülmeyen muazzam bir patlama ile sonuçlandı ve yazarın toplumsal kudretin artışı dediği hadise yakalandı. İşte bu süreçte yakalanan katlamalı üretim artışı, Batı’yı diğer medeniyetlerin önüne geçirdi ve bugüne kadar getirdi.

Fakat tarihçimize göre ‘modern’ olan ile ‘Batı’yı özdeşleştirmek, büyük bir yanılgıya yol açacaktır. Çünkü modernlik, münhasıran Batı’nın eseri olmayıp onun da içinde aktığı bir nehir yatağının ismidir. Bu yüzden Batı, ‘modernliğin babası ve sahibi olmayıp Sümerlerden İslam medeniyetine kadar pek çok kadim medeniyetin geliştirimine katıldıkları ve nihayet, Batı medeniyetine sosyo-kültürel ve ekonomik bir zemin teşkil eden modernlik üzerinde kuruldu. Batı, modern medeniyete ev sahipliği yaptı sadece. Bu ev sahibi pekala İslam da olabilirdi.

Burada 16. yüzyılda dünyamıza inen Marslı gözlemciye geri dönecek olursak, modernliğin hangi topraklarda doğacağı sorumuza kesinlikle ‘Tabii ki İslam dünyasında’ diye cevap vereceğini varsaymak için pek çok sebep vardır.


Peki eğer modernlik Avrupa’da değil de, İslam âleminde zuhur etseydi, acaba dünya nasıl bir şekil alacaktı? Bu soruya Hodgson’ın cevabı nettir: Eğer modernlik ilk olarak İslam âleminde doğsaydı modern toplumun eşitlikçi ve çok-kültürlü eğilimi şimdi olduğundan çok daha yüksek seviyelerde bulunacaktı. Aynı şekilde modernlik Batı’da olduğu gibi bir ulus-devlet çatısı altında değil de İslam âleminde ortaya çıksaydı, modern dünya bir ‘süper-ulema’ ve bir ‘süper-şeriat’ın engin kanatları altında eşitlikçi bir evrensel devletle karakterize edilecekti.

Bir bakıma şunu demeye getiriyor tarihçi: Bugün dünyada ulaşılan insan hakları, uluslararası hukuk şu bu, öyle bir durumda İslam hukukunun ve onu uygulayan Brüksel’deki değil de İstanbul veya Kahire’deki ulema tarafından belirlenecek ve onların yargıları evrensel norm olarak kabul edilecekti. Dolayısıyla Brüksel’deki mahkemenin koltuklarında sarıklı İslam hukuku uzmanları oturuyor olacaktı.

Tarih, belgeler ve bilgiler üzerinde yapan ameliyatın ötesinde bir tefekkür hazinesidir. 1968’de henüz 46 yaşında dünyamızdan ayrılan Hodgson’ın kısacık ömründe sabırla ve özenle yazıp çizdikleri, sadece geçmişin anlaşılmasına değil, bugünün aydınlatılmasına da hizmet etmektedir. Zira bugünün çağdaşlığını sorgulamak için tarihe ihtiyacımız var.


Belki de asıl problemimiz bugünledir. Tarih bahane…

Mustafa ARMAĞAN

 

tayyipleyiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 06-09-2008, 18:07   #2
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart Brüksel’deki yargıçlar sarıklı olsaydı…
Batılı bir araştırmacı kadar bile İslam dinine objektif bakamayan bizim çağdaş aydınlarımız İslamın dünyaya hakim olduğu düşüncesini bile duymaya tahammülleri yok..
Zaten tarihe bakmaları kendilerine çözüm yolu göstereceğinden olsa gerek İslam medeniyetinin dünyaya kazandırdıklarını görmemezlikten geliyorlar..
Paylaşım için teşekkürler Levent bey...+1
Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-09-2008, 18:22   #3
Kullanıcı Adı
tayyipleyiz
Standart Brüksel’deki yargıçlar sarıklı olsaydı…
Okuyup yorumlayan, mukayese eden gönüllere minnet olsun .
tayyipleyiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-09-2008, 18:58   #4
Kullanıcı Adı
LüGaT
Standart Brüksel’deki yargıçlar sarıklı olsaydı…
Levent Abi çok hoş bir paylaşım olmuş.

Derslerimizde "modern dünyanın son harikası" tarzında anlatılan siyasi, hukuki, sosyal hayata dair Avrupa'nın daha dün ulaştığı ilkeler bize öyle anlatılıyor ki insan kafasını duvarlara vurmak istiyor. Hayır, yalan söylüyorlar !.. Bize anlatılan tüm siyasi, hukuki değerleri İslam Hukuu 14 asır öncesinden yakaladı.

Prof. larımız beğenmeyebilir ama yok saymaları tam bir bilimsel ahlaksızlıktır. Onların Avrupa'sı daha düne kadar içinde cadı var diye kadın yakıyordu, böyle bir uygarlığa dünyanın kurtarıcılığını bırakanlar 20 yıl içinde 60 milyon insanın nasıl öldüğünü gördü.

Hakikat... Hakikat boğazımıza düğümlenedursun bizim medeniyetimiz küllerinden doğacak ve yine o saade devrini insanlara tattıracak inşallah. Bunun temellerini atmak şerefine erişirsek "Rabbim orada ben de vardım, ben de İslam medeniyetinin kurulmasına katkı sağlananlardanım, ben de yumruğumu, kalbimi, beynimi kanattım" diyebilirsek ne mutlu bize !..
  Alıntı ile Cevapla
Alt 06-09-2008, 19:12   #5
Kullanıcı Adı
tayyipleyiz
Standart Brüksel’deki yargıçlar sarıklı olsaydı…
Böyle mükemmel bir yorum da sana yakışırdı.


Tebrik ve takdirlerimle. (+)
tayyipleyiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi