AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-22-2009, 13:09   #1
Kullanıcı Adı
Yıldırım
Standart Bülent Arınç'tan çarpıcı açıklamalar
Bülent Arınç'tan çarpıcı açıklamalarDevlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, RTÜK Başkanı Zahid Akman'a ''Halk nazarında RTÜK Başkanı ile ilgili olarak Deniz Feneri bağlantısı artık kurumları yıpratır hale gelmiştir. Ben sizin görevinizden ayrılmanızı istiyorum. Ayrılsanız iyi olur'' dediğini, Akman'ın da kendisine ''Ben de aynı kanaatteyim'' biçiminde karşılık verdiğini aktardı.
Arınç, Haber Türk televizyonunda Teke Tek programında soruları yanıtladı.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak atandıktan sonra RTÜK başkanının kendisini tebrik etmek üzere geldiğini ve görüştüklerini ifade eden Arınç, Akman'a 'Sizin seçimlerinizde katkısı olan bir insan olarak söylüyorum ki bu ithamlar sizi yıpratıyor, kurumunuzu yıpratıyor ve hükümeti yıpratıyor. Şimdi RTÜK'ten sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak beni de yıpratabilir. Çünkü böyle bir kanaat oluşmuştur'' dediğini aktardı.
Bülent Arınç, Akman'a, ''Halk nazarında RTÜK Başkanı ile ilgili olarak Deniz Feneri bağlantısı artık kurumları yıpratır hale gelmiştir. Ben sizin görevinizden ayrılmanızı istiyorum' dedim'' şeklinde konuştu.
Akman'ın da anlayış gösterdiğini ve ''Ben de aynı kanaatteyim'' dediğini anlatan Arınç, Akman'ın ''Görev sürem bittiğinde ben tekrar aday olmayacağım ve başkanlıktan ayrılacağım'' diyerek kendisine söz verdiğini bildirdi.
"(ALMANYA'DAKİ DENİZ FENERİ DAVASI) BÖYLE BİR OLAYIN TÜRKİYE İLE BAĞLANTISI BİR YARGI KARARIYLA TESPİT EDİLİRSE ONUN TÜRKİYE'YE YANSIMASI MUTLAKA OLACAKTIR"

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Almanya'daki ''Deniz Feneri davasıyla'' ilgili olarak, ''Böyle bir olayın Türkiye ile bağlantısı bir yargı kararıyla tespit edilirse onu Türkiye'ye yansıması mutlaka olacaktır'' dedi.
Arınç, Haber Türk televizyonundaki ''Teke Tek'' programında soruları yanıtladı.
Almanya'daki ''Deniz Feneri davasıyla ilgili bir soru üzerine, Arınç, ''Olay neresinden bakarsanız bakın çok acı bir olaydır. Suç olmaktan da öte gerçekten ahlak dışı bir harekettir'' dedi. ''Bunu kabul etmenin mümkün olmadığını'' ifade eden Arınç, ''Merhamet saikiyle insanlardan para toplayacaksınız. Haklı bir şöhreti olan bir derneğin ismini kullanacaksınız. Ondan sonra o paraları bir şekilde iç edeceksiniz veya birilerine havale edeceksiniz. Bu hiçbir zaman, hiçbir insanın insani duruşu itibariye kabul edebileceği bir hareket değildir'' diye konuştu.
Bu konuyla ilgili olarak ''Üç beş edepsizin işidir'' demediğini anlatan Arınç, ''(Çok ahlak dışı bir harekettir, suç olmasa bile mutlaka takibi gerekir. Üç beş edepsizin işi değil. Suç olmasa bile bu bir edepsizliktir, ahlak dışı bir olaydır) dedim. Dolayısıyla üç beş kişiye havale ederek (hadi edepsiz) diyerek olayı küçültmüyorum'' diye konuştu.
''Böyle bir olayın Türkiye ile bağlantısı bir yargı kararıyla tespit edilirse onu Türkiye;ye yansıması mutlaka olacaktır'' diyen Arınç, şunları kaydetti:
''Bu kararın Türkiye;ye getirilmesi, oradaki delillerin incelenmesi ve (Türkiye ile bağlantısı var) dendiğinde hangi isimler varsa onların soruşturulması Türk adaletinin de işidir.
Bu konuda Adalet Bakanlığı harekete geçti. Ben Mehmet Ali Şahin'i çok eskiden tanırım ve en az kendim kadar dürüst bilirim. Burada kimseyi kuşatıcı, himaye edici bir tavrı olmamıştır. (Yavaş ilerliyor) derken bürokraside yan odadan bile evrakın yedi günde geldiğini hepimiz biliriz. Hele hele ülkeler arasında olunca bu hukuki yardımlaşma süreciyle olur.
Bir gecikme olduğu söylendi. Özelikle sayın Baykal ve arkadaşları, bu konunun özel takipçileri gibi, yani hukuk içerisinde bu takibi yapmalarını da çok doğru buluyorum. Siyasetçi olarak da takdir ediyorum. Bundan bir iç politikaya yönelik rant elde etme düşüncesinin ben şu ana kadar şahidi değilim. Yani Türkiye dışında işlenmiş bir olayın, aldatılmış insanların hukukunu müdafaa etmek, bu paraların Türkiye'ye transferi söz konusu olmuşsa kimlere ne şekilde transfer edildiğini öğrenmek her yurttaşın vazifesidir.''
Bülent Arınç, Almanya Büyükelçisinin dün açıklama yaptığını ve ''Deniz Baykal'ın bu konuyla ilgili elindeki dosyanın Almanya'daki adli makamların ve devletin dosyası olmadığını'' söylediğini aktaran Arınç, ''Ama Sayın Baykal (Deniz Feneri dosyası burada) diye seçim meydanlarına çıkmıştı'' dedi.
Cumhuriyet Başsavcısının bugün yaptığı açıklamalardan bu konuyla ilgili sürecin son noktaya geldiğini anladığını belirten Bülent Arınç, ''Zannediyorum sayın üç savcı bu işi takiple görevlendirilmiştir. Yeterli delil ve emareler varsa dava açacaklar. Hepimizin bunu beklemesi gerekiyor. Bu süreç içerisinde kim suçlu çıkarsa hiç birisinin arkasında hiç birimiz duramayız. Ama şimdiden RTÜK Başkanı için söylenen, başkaları için söylenen şeyleri masumiyet karinesine karşı bulurum. Bir insanı yıpratmak için dosya bile malum olamadan, içeriğini bile bilmediğimiz bir konuda suçlamaya gidersek herkes herkesi suçlayabilecek demektir'' diye konuştu.
''Gecikme olup olmadığının soruşturmayla ortaya çıkacağını'' ifade eden Arınç, ''Benim bildiğim bir kanaattir. Sayın Şahin ve Ergin de bu konuda bilerek savsaklama yapabilecek insanlar değillerdir. Ama bu kanaattir. Bu kanaatin aksine bir şey ortaya çıkarsa bunu da kabullenmek durumundayız'' dedi.
-RTÜK BAŞKANI İLE GÖRÜŞMESİ-

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''RTÜK Başkanı'nın bu olayla ilgilisinin olduğunun yönünde karar ortaya çıkması durumunda ne yapacağının'' sorulması üzerine şunları kaydetti:
''İlk defa açıklıyorum. Ben bakan olduktan sonra Zahid Akman ile görüştüm. O beni tebriğe geldi. Görüşmemizde bu konuları kendisine sordum: (Bir, mal bildirimiyle ilgili. İkincisi Deniz Feneriyle ilgili... Bu konudaki ithamları, konuşulanları, yazılanları biliyorsunuz, benim görevim size güvenmektir. Bu konuda ben sizi temiz, namuslu, ahlaklı bir bürokrat olarak biliyorum. Ama bütün bu yazılanlar ve çizilenler karşısında siz ne diyorsunuz?)
Bana söylediği şu oldu: (Bunların hepsi iftiradır. Beni bunlarla suçlayamazlar. Mal bildirimimi de günü güne verdim. Deniz Feneriyle ilgili olarak da bütün ithamlara karşı kendimi savunacağım) Tekrar tekrar sordum. Bunu bana aynen söyledi. Ondan sonra ben kendisine bir şey söyledim. Dedim ki; (Sayın Akman, biz de siyaset yapıyoruz. siz de bürokrasidensiniz. Siz seçilmişsiniz, biz sizi Meclis olarak seçtik. Bu seçimlerde de kılı kırk yarıyoruz. Kendi elimle üyeler seçtim ve onların ülkem için yararlı insanlar olmasını arzu ettim. Sizin seçimlerinizde katkısı olan bir insan olarak söylüyorum ki; Bu ithamlar sizi yıpratıyor, kurumunuzu yıpratıyor, hükümeti yıpratıyor. Şimdi RTÜK'ten sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak beni de yıpratabilir. Çünkü böyle bir kanaat oluşmuştur. Halk nazarında RTÜK Başkanı ile ilgili olarak Deniz Feneri bağlantısı artık kurumları yıpratır hale gelmiştir. Ben sizin görevinizden ayrılmanızı istiyorum) dedim. Bir hafta önce konuştum kendisiyle. Sağ olsun anlayış gösterdi ve (Ben de aynı kanaatteyim) dedi.''
-AKMAN'IN GÖREV SÜRESİ-

Arınç, ''İstifasını mı istediniz?'' sorusu üzerine, ''Ayrılsanız iyi olur, en azından soruşturma neticeleninceye kadar'' dediğini aktardı.
Bülent Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
''(Ben de aynı kanaatteyim) dedi. Sonra oturduk. Bu aralarda RTÜK'ün üç üyesinin seçimi var. Kuralar çekildi. Sanıyorum önümüzdeki günlerde bu seçim yapılacak. (O seçimi bir geçirelim) dedi. Zaten Akman'ın görev süresi Temmuz'un başlarında bitiyor. İki yıl doldu. İki defa seçildi. (Şimdi RTÜK;e üyeler seçilsin göreve süremin bitmesine yakın ya da bittiğinde ben tekrar aday olmayacağım ve başkanlıktan da ayrılacağım) diye bana söz verdi. Ben kendisine teşekkür ettim.
Halbuki bunun tersini de yapabilirdi. (Bunların hepsi iftira kampanyasıdır, bunların hepsine karşı ben kendimi savunacağım ve görevimin başımda kalacağım) diyebilirdi... Ama ben rica ettim. (Çekilmeniz sizin kurum için hükümetin için her şey için hayır olur) dedim. (İnşallah yargı süreci bir şekilde olacaksa o da en kısa sürede biter ve siz o kurumu da yıpratmamış ve kendine yöneltilen bütün suçlamaları reddetmiş ve bu suçlamalardan beraat etmiş birisi olarak alnınız açık başınız dik tekrar görevinize isterseniz devam edebilirsiniz) demiştim.
Temmuz da görev süresinin bitimiyle tekrar aday olmama ve başkan olmamak üzere benden rica etti. (Ben de şu üyeler seçimi yapılsın dediklerinize katılıyorum) dedim. Sayın Akman bu ithamlar karşısında kurumu yıpratmamak adına böyle bir şeyi kabul etti.''
Arınç, ''Hem Zahid Beyin daha fazla yıpranması da doğru değil, kurumunda daha fazla yıpranması doğru değil. Umarım ki, bir yargı süreci olursa oradan en kısa zamanda alnı açık olarak çıkacaktır. Bundan sonra artık hayat çizgisi en güzel şekilde devam eder ümit ediyorum. Dileriz, inşallah böyle olur'' dedi.
Bülent Arınç, ''Aynı şeyi Ergenekon sanıkları için de söyler misiniz?'' sorusuna, ''Tabii, iyi bir adli süreçten sonra cezasını çekmesi gerekenler çekmeli. Beraat etmesi gerekenler beraat etmeli'' yanıtını verdi.
"YARGI SÜRECİNİ DİKKATLE, SÜKUNETLE TAKİP ETMEMİZ LAZIM"

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Ergenekon'' soruşturmasıyla ilgili olarak, ''İnanıyorum ki makul bir sürede bu davanın sonuçlandırılacağına güvenim var. Bu nedenle yargı sürecini dikkatle sükunetle takip etmemiz lazım'' dedi.
Arınç, Haber Türk televizyonunda Teke Tek programında Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtladı.
''Ergenekon'' soruşturması ile ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine 25 yıl ceza avukatlığı yaptığını belirten Arınç, ''Ergenekon'' isminin kullanılmasını eleştirdi.
''Belki bir araya gelen kişiler bazı emellerini gerçekleştirmek için bir örgüt kurmuşlarsa ve ismini de böyle koymuşlarsa yargı süreci o isimle devam ediyor'' diye düşünülebileceğini ifade eden Arınç, ''Ama özellikle Türklerin kendi mitolojisi içindeki önemli bir ritüel, argüman olan bir Ergenekon konusunun darbecilerle ve suç örgütleriyle adlandırılması hoş bir şey değil'' diye konuştu.
Bülent Arınç, Türkiye'de son 5-6 yılda çıkar amaçlı çok sayıda suç örgütünün çökertildiğini, emniyet yetkililerinin bunların bazılarına isim bulmakta zorlandığını belirterek, şunları kaydetti:
''Şimdi çok sanıklı bir dava ile karşı karşıyayız. Yani sanıyorum, diyelim ki 50 tanesi tutuklu, 50 tanesi tutuksuz. Şu anda Silivri'de davası görülenler var. Onun dışında dalga dalga üstüne geldi. O dalgalardan gözaltında bulunup iddianamesi tanzim edilmemiş olanlar var. Çok sanıklı davaların görülmesi süratli olmaz. Yani işin doğası gereği.
Önce savunmaları alınacak. Bunun için özel bir mahkeme de görevlendirildi, bu işi süratlendirmeye yönelik. Üst üste her gün duruşma yapılıyor. Dolayısıyla aslında normal mahkemelerde görülmesi gereken bir dava olsaydı 4 misli bir zamanda... Ama burada belki dörtte biri kadar bir zaman olacak. Ama mahkeme heyetinin bütün delilleri çok dikkatle takip edeceğini, sanıkların savunmalarına çok önem vereceğini ve bu işle ilgili olarak bağlantı kurulan birleştirilen davalar da var. Ama Türk yargısının ben bu konuyu da çok başarılı şekilde çözeceğine inanıyorum.''
-''DAVAYI SÜKUNETLE TAKİP ETMELİ''-

Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın İmralı'da özel bir mahkemede yargılandığını ve isnat edilen suçun vasfına göre yargılamanın da çok kısa sürdüğünü dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
''Ama bu davada fiiller farklı olabilir. Eylemleri itibariyle ceza alacak olanlar vardır veya çok iddialı bir şekilde gazetelere yansımış olmalarına rağmen delil olmamasına rağmen beraat edecek olanlar vardır. Bunların çok titizlikle inceleneceğine ve inanıyorum ki makul bir sürede bu davanın sonuçlandıracağına güvenim var. Bu nedenle yargı sürecini dikkatle sükunetle takip etmemiz lazım.''
-ANNESİNİN EVİNİN ARANMAK İSTENMESİ-

''Davada ilginç unsurlardan bir tanesi Şener Eruygur. Geçmişte Eruygur'un Jandarma Genel Komutanlığı döneminde... Eruygur'la annenizin evinin aranması konusunda karşı karşıya gelmiştiniz'' sözlerine üzerine, Arınç, ''Konuyu çok konuştuk onun için gülüyorum. Bizi dinleyenlerin de (yeter artık bu konu) diyeceğini tahmin ediyorum'' dedi.
Arınç, komutanların kendisini topluca ziyaret ettiğini, kendisinin de başta Hilmi Özkök olmak üzere onları ziyarete gittiğini belirterek, babasının Jandarma okuluna girişinden emekli oluşuna kadar fotoğraflarını içeren bir albüm hediye edildiğini aktardı.
''Daha sonra da çok karşı karşıya geldik. Doğrusu beni çok sevdiğini söyleyemem. Kendisinden çok fazla hoşlanmamıştım. Ama görevimiz gereğimiz ciddi olmak mecburiyetindeydik'' diyen Arınç, ''Niye hoşlanılmadığının'' sorulması üzerine, ''Çok kişisel bir şey. Ona sorarsanız o da bir şey söyleyecektir. Ben de söylersem, çok nezaketsizlik olur'' yanıtını verdi.
Bülent Arınç, ''Daha Eruygur iyileşmedi. Birlikte yaşadığımız olayları anlatacağım çok şey var dediniz? Neydi onlar'' sorusu üzerine, Manisa'da annesinin evinin aranmak istenmesine ilişkin süreci anlattı.
Kendisinin Meclis Başkanı seçilmesinden sekiz ay sonra olayın yaşandığını belirten Arınç, ''Öncesinde de var, birtakım Jandarma istihbaratının bizimle ilgili çalışmalar yaptığını ben biliyordum. Sayın Abdullah Gül'le ilgili olarak da, benimle ilgili olarak da Tayyip Bey'le ilgili olarak da özel çalışmalar yaptıklarını biz biliyorduk. Biz uyumuyoruz. Biz bazı şeyleri biliyoruz ama görevimiz gereği biz bunları bir yerde konuşmayız bir yerde söylemeyiz. Bir yerde bunun dedikodusunu yapmayız. Bunu kendi içimizde çözmeye çalışırız diye düşündüm'' dedi.
Kendisine Manisa'dan telefon edildiğini ve annesinin evinin aranması ile ilgili bir çaba konusunda bilgi verildiğini aktaran Arınç, evin Manisa'nın merkezinde olması nedeniyle Jandarma nasıl arayacağını düşündüğünü ve şaşırdığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''80 yaşını geçmiş annemin evinde ne arayacak bunlar diye düşündüm. Evin üst katlarında da öğrenciler kalıyor. Benim rahmetli oğlum 17 yaşında vefat edince ben yukarıdaki üç katı fakir öğrenciler kalsın diye bir vakfa verdim ve kira da almadım. Ama üniversite öğrencileri kalıyor. Onlarla ilgili bir takip mi annemle ilgili bir takip mi anlayamadım. Albay Sarızeybek'i aradım gece bana dönmedi. Bir meclis başkanı arıyor bana dönülmüyor. Sonra gece yarısı ben onu aradım. Emir erine (bana telefonu verin) diyor filan. Efendim (aramak zorundayım) dedi. (Nereyi arayacaksınız?) dedim. İşte, evinizi... Yargıdan karar istedik. Ne amaçla? Bir operasyon peşindeyiz de onun için. Siz bu evde annemin oturduğunu yukarıda öğrencilerin kaldığını biliyorsunuz. Neyi arayacaksınız. İşte, filan filan...
Ertesi gün mahkeme karar vermemiş böyle saçma sapan bir şeye. Fakat iki gün Jandarma istihbaratı sivil olarak sokakta nöbet tutmuş. Çok garip bir şey tabi, hadise oradan çıkıyor. O gece dedim ki (çok yanlış bir şey yapıyorsunuz. Ama mutlaka arayacaksınız annemi üzmeyin içerideki eşyalara çok fazla dokunmayın) (tamam başkanım başında bizzat ben bulunacağım) dedi. Ben de artık arayacaklar diye biliyorum. Ertesi gün başsavcılıktan döndüler ve reddettik dediler. Hadise o kadarla kaldı.''
Arınç, olayın ardından araştırma yaptığını ve başka şeyler bulduğunu dile getirerek, ''Onu da inşallah Eruygur Paşa iyileştikten sonra... Allah şifa versin. İnşallah iyi bir yargılama sonucunda Türk ordusunun emekli bir komutanı olarak beraat etsin diye düşünüyorum. Ama beraat edemezse de hepimiz yargı kararına saygılı olacağız'' dedi.
-''PEK ÇOK ŞEYDEN HABERİMİZ VAR''-

''Meclis Başkanlığınız döneminde (biz kimlerin nerede ne toplantılar yaptıklarını biliyoruz) dediniz. Bu darbe günlükleri olarak çıkan toplantılardan mı haberdardınız o zaman?'' sorusu üzerine, Bülent Arınç, ''sadece onlardan değil, pek çok şeyden haberlerinin olduğunu'' ifade ederek, ''Ama biz Türkiye'yi düşündük'' dedi.
Arınç, ''O zaman niye bir önlem alınıp yargı sürecinin başlamadığının'' sorulması üzerine, ''Yargıya müdahale etmeyelim. Çok fazla derinine inmeyelim bu işin. Ama sayın Özkök Paşa bu işin bunların cevabını çok iyi bilir'' diye konuştu.
-''SAYLAN'IN BÜYÜK BİR SAYGINLIĞI VAR''-

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkan Saylan'ın evinin aranmak istediğinin hatırlatılması ve ''Annenize yapılmasını istemediğiniz, ya da başka bir eski tanıdığa uygulanmasını istemediğiniz bir karineyi Türkan Saylan'a neden çok görüyorlar?'' sorusu üzerine şunları kaydetti:
''Sayın Saylan'ın ilerlemiş yaşı ve hastalığı sebebiyle ve toplumdaki hizmetleri açısından büyük bir saygınlığı var. Bunu görmemek mümkün değil. Kabul edersiniz ya da etmezsiniz ama ortaya koymuş eserleri var. Özellikle kız çocuklarının okuması konusunda, onlara burs, yurt temin edilmesi konusunda.
Ben kendisiyle hiç görüşmedim. Daha sonra sanıyorum YÖK üyeliği falan yaptı. O dönem içerisinde de karşı karşıya gelmedik ama ismini çok iyi biliyorum ve toplumdaki saygınlığını da bir ölçüde kabul ediyorum. Bir ölçüde bunu kabul etmeyenler de olabilir. Yani ben böyle bir kıyaslama yapabilecek durumda değilim. Ama çocuklarımızın okuması konusunda, Türkiye'de cehaletin yıkılması konusunda bir insan çok önemli fedakar çalışmalar yapmışsa ki onlardan birisi olduğu söyleniyor Sayın Saylan'ın buna saygı duymamak mümkün değil.''
Arınç, kolluk kuvvetlerinin ceza soruşturması ve gözaltıları, savcı veya hakim kararıyla yapabileceğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
''Bu konuda, sanıyorum sadece Saylan değil, şu anda tutuklamaları da gerçekleşmiş olan 4 veya 5 rektörle ilgili olarak da bunları konuşabiliriz. Yani Mehmet Haberal bilinmeyen bir insan değil. Toplumda çok saygın bir insan. Bunlarda gözaltına alındılar ve sonra tutuklandılar.
Yani birisinin yaşı itibariyle bizim ceza hukukumuzda (ona şöyle bir muamele, buna böyle bir muamele yapalım) şeklinde bir ayrımcılık söz konusu değil. Ancak infazı halinde, cezanın çektirilmesi noktasında daha sonradan çıktı biliyorsunuz evinde veya gözetim altında çektirilebiliyor. Veya yaşı itibariyle sürekli bir hastalığı varsa Cumhurbaşkanı tarafından da affedilebiliyor. Burada bir suç ihbarıyla karşılaşan güvenlik güçleri ve buna lüzum gören savcı ve hakimin kararıyla bir insan evinden alınmışsa ona bizim söyleyebileceğimiz çok fazla bir şey olmaz.''
-''SAYLAN'IN BÖYLE BİR MUAMELEYE MARUZ KALMASINA ÜZÜLDÜM''-

Konuyla ilgili yargıcın veya savcının delil ve emarelerin ne noktada olduğunu düşünmesi gerektiğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
''Kaçma tehlikesi var mıdır, delilleri yok etme endişesi var mıdır? Eğer bütün bunlar çok kuvvetli delillerle sonuçlanıyorsa o zaman görevlerini yapıyorlar dememiz lazım. Yok, zaten evinde, zaten hastanede, çok kısa kalmış bir ömrün mücadelesini veriyor... Biz bunun evde ifadesini alırız, böyle bir muamele yapmayız da diyebilirlerdi. Eğer haklarındaki iddialar suçlamalar çok hafif olmasına rağmen böyle bir işlem yapmışlarsa savcısı da hakimi de polisi de suçludur. En azından takdir haklarını kullanmamışlardır.
Ben ellerindeki donelerin ne olduğunu bilmiyorum. Şu kadar yaşına gelmiş, böyle bir amansız hastalıkla boğuşan bir insanın eldeki deliller ve iddialarla çok ciddi değilse, kaçma kurtulma endişesi yoksa, delilleri yok etme, karartma endişesi de yoksa buna rağmen evinden alınmaya çalışılması fevkalade yanlış. Fevkalade haksız bir iştir. Ama bu savcının hakimin bileceği bir iştir. O derse ki 'bu bir toplu suç konusu, filan filan yerlerle de irtibatı var, biz böyle bir işlem yapmaya mecbur kaldık' diyorsa, bunu mahkemesi kendi içinde tartışır. Biz buna buradan karar veremeyiz.''
Bülent Arınç, Saylan'ın böyle bir muameleye maruz kalmasına üzüldüğünü ifade ederek, ''Bir bayan olarak, anne olarak, bilim kadını olarak, toplumda saygınlığı olan bir insan olarak... Ama saygınlık dediğimiz şey, eğer bir cürümle itham ediliyorsa bir insan ona bir ayrıcalık tanımaz. Yani kimsenin suç işleme imtiyazı yok. Böyle bir muameleye maruz kalması belki hastalığı tetiklemişte olabilir. Gerçi Allah'ın verdiği bir ömür'' dedi.
-''KATILMASI İYİ OLURDU''-

Bülent Arınç, Fatih Altaylı'nın ''Saylan'ın cenazesine devlet erkanından neden kimsenin katılmadığı?'' sorusunu da şöyle yanıtladı:
''Sayın Cumhurbaşkanı bir taziye mesajı yayımladı. Sayın Cumhurbaşkanının bir kişiyle temsil edilmiş olmamasının sebeplerini bilemem. Özellikle Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu'nun bir hanımefendi, bilim kadını olarak, eğitim hizmetlerine gönül vermiş bir insanın cenaze töreninde bulunması çok doğal olurdu. Çokta iyi olurdu. Bu hangi sebeple gerçekleşmedi bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı da katılamamış. Bunların da katılması iyi olurdu. Binlerce insanın büyük bir üzüntüyle cenazesini takip ettiği bir hanımefendiye karşı en azından görevimizi yerine getirmemiz lazım.''
Geçmişte bazı cenaze törenlerinin bazı siyasi gösterilere sahne olduğunu anlatan Arınç, ''Şimdi ben böyle bir şey hissetmedim bu olayda. Yani gidemezdim de mecliste genel kurulda nöbetçiydim. Gitmeyi düşündüm mü? Doğrusu onu da düşünmedim. Çok samimi olarak söyleyeyim'' dedi.
-''TEMSİL BAKIMINDAN BİRİSİNE İHTİYACIMIZ VARDI''-

Danıştay baskınından sonra bir hakimin hayatını kaybetmesinden sonra cenazeye katılmak istediğini, ancak birileri tarafından cenazenin provake edildiğini anlatan Arınç, şunları söyledi:
''Meclisteydim bütün hazırlığımı yaptım, gitmek üzere haber bekliyorum orada. Ama istihbarat çok kötü geliyor. Burada hazırlıklar var. Cenaze sahipleri tarafından değil. Ama birileri tarafından orada provokasyon yapılacak. 'Ben geleceğim' dedim, 'beni korurlar, buna bir görev yapmam lazım.' Son dakikada 'lütfen gelmeyin' dediler ve gitmedim. Cemil Çiçek gitti, Abdülkadir Aksu gitti, Abdüllatif Şener gitti başlarına gelmedik kalmadı. Fevkalade üzüntü verice sahneler oldu. Kovalamaca sahneleri çıktı. Ne idüğü belirsiz kişiler bakanların arkasından hakaret ettiler.
Kendi seçim bölgemde yaşadım. Bir yarbayımız rahmetli oldu. Cenazesine gittim. Cami avlusunda ilk defa gördüğüm insanlar, hepsi yerlerini almışlar. 'Hainler dışarı', 'yuhalamalar'... Çılgınca, gözleri dönmüş bir biçimde... O da ayrı bir mevzu... İçlerinde tanıdığım insanlarda oldu tabii. Sırf o provokasyonu yapmak için oraya gelmişler.''
Arınç, ''Böyle bir endişe söz konusu ise çünkü bazı kesimler hükümeti her şeyden suçlu tutmaya, her şeyden cezalandırmaya çalışıyorlar. Bir bakanın veya başbakanın o cenazeye katılmış olması halinde kötü, zihinlerdi iz bırakabilecek zor duruma düşebilmesi... Provokasyon hazırlığı varsa belki o açıdan gitmemişlerdir'' diye konuştu.
Bülent Arınç, Fatih Altaylı'nın ''Yine de Nimet Hanım gitseydi iyi olacaktı'' demesi üzerine, '' Çok iyi olacaktı. Nimet Hanım da çok medeni bir insandır. Yani kendi camiasından bir insan. Sonra hükümeti de temsil etmiş olurdu. Ama neredeydi, ne yapıyordu bilmiyorum. Ama mutlaka bir katılım olmalıydı, bu katılım hükümet adına olabilir, vilayet adına sayın vali ya da belediye başkanı olabilir. Toplumun dikkat ettiği, hassasiyet gösterdiği bir konuydu. Birilerine malzeme çıkarmak adına olmasa bile temsil bakımından herhalde birisine ihtiyacımız vardı'' dedi.
Bülent Arınç, Haber Türk Televizyonu'nda yayınlanan ''Teke Tek'' programında Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ''Kürt sorunu konusundaki açıklamaları'' ile ilgili soru üzerine Arınç, Gül ile bu konuyu hiç konuşmadığını belirterek, Gül'ün yurt dışına yaptığı son ziyaret sırasında gazetecilerle konuşurken verdiği ipuçları ile bir gazetecinin Kuzey Irak'ta yaptığı bir röportaj üzerine yorum ve haberler yapıldığını kaydetti.
''Sayın cumhurbaşkanımızın ümit veren konuşmasını olumlu karşılıyorum'' diyen Arınç, ''bir sorun varsa bu sorunun çözülebileceğinin söylenmesinin, şartların bunun için çok uygun olmasının ve toplumsal barış için bu fırsatın kaçırılmamasının istenmesinin çok doğal olduğunu'' ifade etti. Konuyla ilgili bir hazırlıklarının bulunmadığını belirten Arınç, ''15 günden bu yana hükümetin bir üyesiyim, bu konuyu esas alan bir çerçeve içerisinde Bakanlar Kurulu'nda konuşmamız olmadı. Ama şüphesiz Başbakanın yürüttüğü bazı temaslar olabilir'' dedi.
-''TECRÜBELERDEN YARARLANMAMIZ LAZIM''-

İçişleri Bakanlığı bünyesinde iç güvenlikle alakalı yeni bir birim kurulduğunu hatırlatan Bakan Arınç, kurulacak birimin operasyonel olmayacağını, politika üretimi ve istihbaratın tek elden toplanması konusundaki dağınıklığın giderilmesini sağlayacağını kaydetti. Yeni birimle ilgili eleştirileri haksız bulmadığını da ifade eden Arınç, müsteşarlık seviyesinde ve politika üretecek bir kurumun doğrudan Başbakanlığı bağlı olmasının uygun düşeceğini söyleyenlerin bulunduğunu belirtti. Kanunun bütünü ve içeriği itibariyle yeni birimin İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulmasını öngördüğünü belirten Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Uygulamalar bir görünsün, uygulamalar müspet sonuç verecekse bunun Başbakanlığa bağlı bir kurum haline gelmesini de gerektirecekse süreç içerisinde değişiklik düşünülebilir. Ama ilk defa böyle birimin kurulması ve üzerine yüklenen görevler Türkiye için çok önemli görevler. Dağınıklık, operasyonel olmasa bile bilgi, istihbarat, politika üretimi bence çok önemli. Çünkü ilk başladığı noktada değiliz bu işin, çok süreç geçti. Bu süreç içerisinde doğrular yanlışlar ortaya çıktı. Mesela geçmişte hem Kürt meselesi üzerine hem de terörle mücadelede çok yanlışlıklar yapıldığını o dönemin siyasetçileri de askerleri de söylüyor. o zaman bu tecrübelerden yararlanmamız lazım. Geçmişte 'yanlış yaptık' dediğimiz konulara bugün devam etmemizin herhalde bir anlamı yok. Geçmişte 'şu doğruydu' dersek onu devam ettirebiliriz ama 'yanlış yaptık, bunu kabul etmiyorduk, yok farz ediyorduk, hatta dağlarda karda yürürken insanın kart kurt ses çıkarmasını Kürt kimliği olarak sınıflandırıyorduk' sözleri karikatürize olmanın ötesinde bir gerçeği ifade ediyorsa o zaman bunun üzerinde düşünmemiz gerekiyor.''
-''KÜLTÜREL HAKLARIN TANINMASINA İHTİYACIMIZ VAR''-

Geçmişte bu konuda ''üçlü bir saç ayağı düşündüklerini'' kaydeden Arınç, Güneydoğu'nun coğrafi şartların ve başka sebeplerin de etkisiyle ekonomik yönden geri kaldığını anlattı. Bunun giderilmesi gerektiğini belirten Arınç, şöyle konuştu:
''İkincisi, bir kimlik meselesi. Bu kimliğin de kültürel haklarının tanınmasına ihtiyacımız var. Çünkü bu topraklarda beraber yaşadık. Bin yıldan beri de beraberiz. İstiklal mücadelesini de birlikte yaptık, Çanakkale'de birbirimizin kucağında da birbirimizi şehit verdik. Böyle bir beraberliğin, 'ben kendimi Kürt olarak tanımlıyorum kimliğim budur' diyorsa bunu reddetmek veya inkar etmek değil ana dilinden başlayarak bu kültürel kimliğin var olması için de hangi çağdaş ülkede hangi haklar tanınıyorsa bizim de onları vermemiz lazım.
Üçüncüsü, başlı başına terör. Terörle mücadelede de elimizde ne imkanlar varsa o imkanları kullanacağız çünkü terör bütün insanlığa karşı işlenmiş ortak bir suçtur. Bununla ilgili ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır.''
Arınç, Altaylı'nın ''Bunları 1996 yılında da düşünüyor muydunuz? Kürt meselesinde en fazla hata yapılan dönem Tansu Çiller dönemidir'' şeklindeki sözleri üzerine ''Ben 1991-1992'lerden bahsediyorum. O zaman MKYK üyesiydim. Bizim 1991 kongresindeki programımız da bunlardır. Arkası takip edilmedi ne garip ki. Benim çok benimsediğim bir programdır bu'' dedi.
-''KİMLİK'' SİYASETİ YAPILIYOR-

Türkiye'de kimlik üzerinden siyaset yapıldığını ve özellikle DTP'nin ''ben bu kimliğin siyasetini yapıyorum'' dediğini söyleyen Arınç şunları kaydetti:
''Kimlik siyaseti gütmek o partiye çok fazla bir şey kazandırmaz yani iktidar olma imkanı vermez, yüzde 10'luk barajı aşma imkanı vermez. Çünkü o kimliğe sahip olan insanlar Türkiye'nin her yerinde var ve farklı siyasi tercihleri var. Üstelik kendi bölgesinde de var ve neredeyse kendisi kadar da oy alıyor. Dolayısıyla 'biz bunda ısrar ediyoruz biz bu kimlik için var olduk, onun için siyaset yapacağız' diyorlarsa kendilerini sonuçlarıyla baş başa bırakmak mümkün.
Son seçimlerde belediye başkanlıklarının olması belki onlar için önemli sayılabilir. Türkiye için de farklı açılardan yanlış, doğru, mahsurlu görülebilir ama kimlik siyaseti gütmek bence çok yanlıştır. Türkiye'de hangi siyasi parti bunu yapıyorsa hata yapıyordur.
Şuna inanmamız lazım, bu ülkede barış içerisinde özgürce bir arada yaşamaya söz vermiş bir toplumuz biz. Bayrağa bir itiraz yok, devlete bir itiraz yok. Bunun dışında çok ekstrem şeyler de düşünenler çıkabilir. Bu sorun çözülmedikçe Türkiye'ye huzur gelmeyecek öyle anlaşılıyor. Yüz milyar dolarla gidiyor bir taraftan toplumsal barışı kuramıyoruz, el ele veremiyoruz. Ekonomik kalkınmamızı, dış politikamızı güçlendiremiyoruz.''
Dünyada ve Türkiye'ye komşu ülkelerde değişimler yaşandığını ifade eden Arınç, geçmişte Saddam Hüseyin'in Kürtlerle düşman olduğunu, gitmesinin ardından Kuzey Irak'ın neredeyse otonom haline geldiğini kaydetti. Arınç, Saddam'ın zulmünden kaçan Kürtlerin kendi parlamentolarını kurarak kendi paralarını bastığını kendi yönetimlerini kurduklarını anlattı.
Türkiye'nin oradaki yönetimi diplomatik açıdan muhatap olarak kabul etmediğini de belirten Arınç, KKTC'yi dünyada tanıyan tek ülkenin Türkiye olduğunu ancak Türkiye'nin tanımadığı Güney Kıbrıs'ın dünyanın bütün ülkeleri tarafından tanındığını söyledi.
Arınç, Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerinde şartlar neyi gerektiriyorsa, öncelikle Türkiye'nin çıkarları için adım atması gerektiğini belirterek, ''Çünkü o topraklardaki bugünkü yönetim geçmiş tavırlarından vazgeçti veya vazgeçmek zorunda kaldı. ABD Irak ve merkezi yönetime hakim. Talabani değişti, Barzani değiştiğini ifade ediyor. Dış kaynaklı lojistik desteğin kesildiğini bir ölçüde söyleyebiliriz'' diye konuştu.
-''SORUNU ÇÖZMEK İÇİN HERKES ADIM ATMALI''-

Sorunun çözümü için herkesin adım atması gerektiğini vurgulayan Arınç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin konuşmalarının sorunun çözümüne yönelik olmadığını kaydetti. ''Sayın Bahçeli hamaset konuşuyor ve ihanetle itham ediyor'' diyen Arınç, hiç bir Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve Cumhurbaşkanının ihanetle suçlanacak bir tavır içerisinde olamayacağını söyledi.
Meclis Başkanı olarak görev yaptığı sürede Türkiye içerisinde yaptığı ziyaretler sırasında özellikle vali ve belediye başkanlarını ziyaret ettiğini anlatan Arınç, askeri makamları da gerektiğinde ziyaret ettiğini, bundan kaçınmadığını kaydetti. Ziyaret ettiği belediye başkanları arasında DTP'li belediye başkanlarının da bulunduğunu söyleyen Arınç, halkın seçtiği bir belediye başkanını ziyaret etmesinin de doğal olduğunu belirtti. Arınç, ziyaretler sırasında bildiği doğruları konuştuğunu, eleştirdiğini ve öneriler getirdiğini vurguladı.
Bülent Arınç TBMM'de de DTP'lilerin ellerini sıktığını belirterek, Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak ile akşam yemeği yemesi nedeniyle çok eleştirildiğini söyledi. Görüşme içerisinde Türkiye için doğru olduğunu bildiği şeyleri dile getirdiğini ifade eden Arınç, yemekte ''kimlik siyaseti yapmamalarını, örgütle aralarına mesafe koymalarını ve reddetmelerini, İmralı'dan kopmalarını'' söylediğini kaydetti.
-''HİÇ TASVİP ETMİYORUM''-

Konuşmakta bir zarar olmadığını söyleyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu insanlarla biz el sıkışırız. Otururuz konuşuruz da yeri gelince eleştiririz. Bugün yaptıkları bazı konuşma ve nümayişleri hiç tasvip etmiyorum. Yanlış şeyler Türkiye'yi gerginliğe sürüklüyor. Sorunun çözümüne katkıda bulunmuyor. Seçim çalışmalarında da gördüm, beni Van'da yuhaladılar. Sonra sayın Türk özür diledi. Çok ayıp şeyler de yapıyorlar. Tehditler, baskılar yaptılar bu seçimde, onlar da yanlış. Ama bu yanlış ve doğrularla sorunlarımızı çözeceğiz. Birbirimize hitap etmezsek, sıkılı yumrukla el sıkışılamaz. Benim sizinle konuşmam, el sıkışmam için elimi açmam lazım. Mecliste varlar diye Meclisi protesto edenler var. Bu meclis milletin meclisi, milletin oylarıyla gelmiş bir siyasi parti. AK Parti ne kadar saygınsa benim gözümde DTP'de meclisin dışında o kadar saygın. Bu saygıyı biz gösteremezsek, bu partiyi dışlarsak halkın nazarında çok iyi bir puan olmaz. 'Benim seçtiğim insanlara blokaj, ambargo uyguluyorlar, sırtlarını dönüyorlar' derse bir vatandaş, bu ben olursam, ben bunu affetmem, çok yanlış olarak görürüm. Dolayısıyla sayın Başbakan'ın kendince haklı sebepleri vardır. Belki araya bir mesafe koyuyor. Ama bildiğim kadarıyla bugünlerde onların bir görüşme talepleri vardı. Kendisiyle de görüştük, uygun bir zamanda bu randevu taleplerini kabul edeceklerini ifade ettiler. Lütfen Türkiye adına yanlış yapmasınlar. Bizim DTP'ye bakış açımız Türkiye'nin bütünlüğünü koruyan, birliğini muhafaza eden ama kendi sorunlarını da açıkça Meclis kürsüsünden söyleyebilecekleri bir yapı olmasıdır. Bu Kürt meselesinin veya bir başka isimle adlandırılan meselenin çözümü için olumlu adımlar atmalıyız.''
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın konuyla ilgili ''etnik köken milletin şerefidir'' şeklindeki açıklamalarını da eleştiren Bülent Arınç, ''bu sözlerin çok soyut olduğunu'' söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül'ün açıklama yapmadan önce ilgili makamlarla düşüncesini paylaşmış olabileceğini belirten Arınç, ''MİT'le, başbakanımızla, Genelkurmay başkanıyla görüşmüştür. Herhalde olumlu adımlar var ki bunu halka topluma belki bir mesaj olması açısından veriyor. Ben kendisinin bu sorunun çözümünde yapacağı her türlü çalışmaya katkıda bulunmak isterim'' şeklinde konuştu.
-GÜL HAKKINDA VERİLEN KARAR-
Cumhurbaşkanı Gül ile ilgili Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'nce veriler kararı da değerlendiren Arınç, kararın takipsizlik kararına karşı en yakın ağır ceza mahkemesine yapılan bir itiraz sonucu alındığını söyledi.
''Neresinden bakarsanız bakın böyle bir karar fevkalade yanlıştır. Ne anayasaya ne de Ceza Muhakemesi Kanunu'na uygundur. Bu çok ekstrem bir karardır'' diyen Arınç, şunları kaydetti:
''Görülüyor ki hukuki olmaktan ziyade başka amaçla verilmiş bir karar, bir siyaset mühendisliği projesini burada da görmek mümkün. Bu, sayın Cumhurbaşkanı'nı yıpratmaya yönelik ve bunun üzerinden aşırtma yaparak siyaseti yönlendirmeye makul bir hareket olarak görüyorum. Cumhurbaşkanlarının yargılanabilmeleri ancak vatana ihanetle suçlanmaları ve meclisin buna ilişkin karar almasıyla mümkündür. Cumhurbaşkanının milletvekili bazında dokunulmazlığı yok. Milletvekillerine benzemezler. Çünkü yeni anayasamızda, seçildiği andan itibaren milletvekilliği sona erer. AK Parti'nin de zimmetinden düşer. Sayın Sezer için böyle bir şey gerekmiyordu. Anayasa Mahkemesinden geldi. Cumhurbaşkanlarının sorgusuz oluşu sadece vatana ihanetle sınırlandığına göre bunun dışında zamanında işlenmiş kişisel bir suçtan dolayı yargılanabileceğini söylemek çok zorlamadır. Hiçbir zaman kabul görmez. İkincisi o 'trilyon' denilen davayı ben başından sonuna kadar biliyorum. Çünkü bununla ilgili olarak Türkiye'nin her vilayetinden bir kişi yargılandı. Parti adına makbuz kesen kişi kim ise onlar da yargılandı. Bu dava süreci de ayrı bir faciadır. Bir kısmını biliyorum. Genel başkan, genel başkan yardımcıları noktasında Sayın Gül Dışişlerinden sorumlu genel başkan yardımcısıydı. Orada genel muhasip bile yargılandı, o bile beraat etti.'' Cumhurbaşkanı Gül'ün o dönem dokunulmazlığının kaldırılmasını talep ederek yargılanmayı istediğini hatırlatan Arınç, dokunulmazlığın kaldırılması için milletvekilinin istemesinin yeterli olmadığını, yargılanmaların dönem sonuna bırakıldığını anlattı. Arınç, Cumhurbaşkanı Gül'ün, yargılandığı takdirde tek celsede beraat edeceğinden emin olduğunu sözlerine ekledi.

 

Yıldırım isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta