"MAHALLE baskısı" tartışmaları, "kadrolaşma" meselesi, Başbakan Erdoğan’ın hırçın çıkışları, "toplumsal barış"ı kale almama görüntüsü, tahammülsüzlükler, memleketin gitgide Katar olma olasılığı, AB’den uzaklaşma falan derken...

Kendimizi iyiden iyiye "AKP karşıtı" bir pozisyona alıştırmıştık...

Fakat...

Bu memlekette hangi pozisyon ilelebet payidar kalmış ki?

İşte bakın:

Önce sessiz sedasız bir devrim yaptılar: Kürtçe televizyon devrimi...

Devrimi yapmakla kalmayıp ellerine yüzlerine de bulaştırmadılar... O kadar başarılı oldular ki... PKK kuduruyor!

Sonra?

Filistin meselesinde diklenmeden dik durmasını başardılar...

Sonra?

Kadim sorunumuz Alevi sorununa el attılar... Alevileri dinlemeye başladılar...

Aleviler için televizyonda yayın başlattılar...

Sonra?

Madımak Oteli'ndeki kebapçı rezaletine ve utancına son vermek üzere nihayet harekete geçtiler...

Sonra?

Eskişehir/Ankara arası hızlı treni bitirdiler... İstanbul /Ankara da pek yakında faaliyete girecek...

Tam bunlar devam ederken...

İşte yine sessiz sedasız, yine afrasız tafrasız, yine afallatıcı bir uygulama:

Nâzım'a vatandaşlık hakkı tanınması...

Açın bakın yakın tarihin gazetelerini...

Bakanlar Kurulu'nda yarım saatte halledilen bu mesele, nasıl da ciltler dolusu tartışmaların, riskli kampanyaların konusu olmuş...

Gelin itiraf edelim: Gerekçesi ne olursa olsun, bu adım şahane bir adımdır...

Hayır, hayır... "Nâzım'a iade-i itibar" ettiklerini düşündüğüm için "şahane bir adım"
demiyorum... Onun itibarı gayet yerindeydi...

Asıl Türkiye'ye itibar kazandırdılar ya... İşte o nedenle şahane....

***

Bakanlar Kurulu'nda Nâzım şiiri okunmuş

BAKANLAR Kurulundan bildiriyorum:

Nâzım Hikmet'in Türk vatandaşlığından çıkarılmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararının iptali için hazırlanan teklifin Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılmasından önce...

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ayağa kalktı...

Ve Nâzım dan, "Memleketim, memleketim, memleketim / Ne kasketim kaldı senin ora işi / Ne yollarını taşımış ayakkabım / Son mintanın da sırtımda paralandı çoktan / Şile bezindendi..." şiirini okudu...

Günay'ın gayet başarıyla okuduğu şiiri huşu içinde dinleyen bakanlar, şiirin yaydığı o hüzünlü atmosferde bastılar imzalarını...

***

Akif'in çekilişinin perde arkası

AKİF Bekinin yaptığı iş, "havalı" bir işti...

Ama o kadar...

"Hava"yı çıkarırsak, geriye çok yorucu, çok yıpratıcı bir mesai kalır... Gecesi gündüzü olmayan, bitmek tükenmek bilmez, çekilmez bir mesai...

Eğer siyasi ikbal beklentiniz yoksa böylesi bir mesaiye sırf "havalı bir iş" diye ancak üç buçuk yıl dayanabilirsiniz...

Akif de bu kadar dayanabildi... Bırakmasının en önemli nedeni budur...

Başka nedenler de var tabii...

Mesela Başbakan Erdoğan'ın medya konusunda, Akif'e fazla hareket alanı
bırakmadan, kafasına göre takılmakta ısrar etmesi de sanırım etkili olmuştur bırakışta...

Neyse... Akif şimdi mesleğe dönecek...

Ama hayır! Sabah'ın başına geçmesi söz konusu değil...

Bir süre bizim eski mekanda, yani Kanal 7de takılacak...

Belki daha sonra başka mecralarda kendisine bir gelecek inşa edecek... Belki Sabahta yazarlık, belki Ethem Sancak Grubu'nda yöneticilik, belki de her ikisini birden yapacak...

Ne diyelim?

Sanırım en münasibi "Aramıza hoş geldin Akif" demek...

***
İsrail'i eleştir

KIYASIYA eleştir, lanet oku, isyan et, hançereni yırtarcasına haykır...
Ama sakın ırkçılık yapma... Sakın "Yahudi düşmanlığı" yapma... Yahudi din adamlarını hedef gösterme... Yahudi vatandaşlarımızın hayatını tehlikeye atma... Kendini kaybetme... İsrail'in aldığı kararlarda ve yaptığı uygulamalarda zerre kadar payı olmayan insanlara saldırma... Bir kararda durmasını bil... İsyanın mantığını savuşturmasın... "Lanetli kavim" gibi sözler söyleme... Unutma! Irkçılık yapmak ile misket bombası atmak arasında pek bir fark yoktur... Kısacası: Bir zulmü lanetliyorken başka bir zulme imza atma... Mazluma destek olurken zalimleşme.


Ahmet ALTAN
Hürriyet