![]() |
#1 |
![]() Kötü niyetli biri olsaydım, ‘Durmuş saat bile günde iki kez doğruyu gösterir’ diye başlardım.
Birazdan yazacaklarımın ‘durmuş saat’ teorisiyle ilgisi yok. Fakat, siz ne yazarsanız yazın, ne kadar aksini iddia ederseniz edin, gelişmeler hep bu teoriyi doğruluyor. Konumuz, ‘tuttuğuna’ parti rozeti iğneleyen Deniz Baykal. Hani, gazetelerde, kara çarşaflı bir kadını partiye kazandırırken görüntülenmişti ya... Kadıncağız da, ‘İbrahim Erkal’ın konseri var diye gelmiştim, yakama bu rozeti iğneleyiverdiler’ demişti... Birileri de çıkıp, ‘Eh işte, budur. Bravo Baykal’a... Bravo bu işleri organize eden İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’e... Bu Gürsel Tekin var ya, AKP’nin yeni belalısı olacak, hem de türban sorununu çözecek. Kefilim ben...’ diye ünleyivermişti... Keşke biz de kefil olabilsek... Olamıyoruz... Bir yer geliyor, su koyveriyorlar. Mesela, en demokrat, en sivil, en statüko karşıtı, en özgürlükçü, en liberal halleriyle girdikleri 28 Şubat sürecinde, beklenmedik (aslında beklendik) bir biçimde su koyvermiş, ‘kısmi hükümet darbesi’ olarak anılan MGK operasyonunu ‘Ordunun sivil tepkisi’ diye alkışlamışlardı. Neyse... Ha İbrahim Erkal’ın konseri... Ha Baykal’ın gösterisi... Sonuç itibariyle, güzel görüntülerdi bunlar. Baykal, İbrahim Erkal’sız bir toplantıda buna benzer bir görüntü daha sergiledi ve başı açık, başı kapalı, çarşaflı, feraceli, tayyörlü, kimi bulduysa, yakalarına parti rozeti iğneleyerek, zımni CHP üyeliğiyle onurlandırdı. Bir de konuşma yaptı. Çok güzel şeyler söyledi. Bu ‘çok güzel şeyler’ gazeteciler tarafından Atatürk Havalimanı’nda kendisine hatırlatılınca, coştu ve daha da güzel şeyler söyledi. Konu, bildiğiniz gibi, ‘başörtüsü’ ve kıyafet tercihi. Eski Baykal, başörtüsü tercihinin ‘bireysel özgürlükle ilgili olmadığını’ savunuyordu. Hatta, bu 1 metrekarelik bez parçasına ‘bölücü’ ve ‘yıkıcı’ bir misyon bile yüklüyordu. Şimdi, ‘Türkiye’de insanların yasalar çerçevesinde özgür iradeleriyle uygun gördükleri gibi giyinmelerine büyük değer verdiklerini’ söylüyor. Buyrun, buradan yakın: ‘İnsanların özgürlüğü temel ilkedir ve insanlarımız gelenekleri, yetiştikleri aile ortamı, sosyal çevreleri, alışkanlıkları gereği şöyle ya da böyle giyiniyor olabilir. Önemli olan insanların gerçek düşüncelerinin ne olduğudur. Bir insanı kıyafetinden onun ne düşüncesini, ne ahlaki kimliğini çıkarmak doğru bir yaklaşım değildir. İnsanları tasnif etmemek lazım... İnsanları kılık kıyafeti ile hükme bağlamamak lazım.’ Ne kadar doğru, değil mi? Baykal, bu açıklamasında, aslında ‘Başörtülü kalmaya devam edeceklerse, CHP’ye gelsinler’ demek istiyor ama, biz yine de umudumuzu muhafaza edelim ve insanları kılık kıyafetinden dolayı ‘hükme bağlayan’, hükme bağladıkça da çizgiden çıkıp ‘ceberutlaşan’ CHP’nin yeni dönemde nasıl bir ‘tutum’ içinde olacağını kollayalım. Benim bir tahminim var... Bundan sonra olacakları da adım gibi biliyorum... Kaybetmeye doymayan CHP, kitleleri ‘özgürlükçülüğüne’ inandıramayacağı için bir kez daha kaybedecek. Hep kaybettiği gibi... Kaybedince aslına rücu edip iyice ceberutlaşacak. Baykal’a ve Gürsel Tekin’e kefil olanlar ne yapacak? Onu bilmiyorum işte... 18 Kasım 2008 Salı
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|