AK Gençliğin Buluşma Noktası
Şiir Şairler, şiirler ve öz geçmişleri.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 01-23-2008, 22:26   #1
Kullanıcı Adı
büyükdoğu
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler



SEN KUŞ OLUR
GİDERSİN BİR TRENLE


Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
eğlenceli beşik

ha biz varız
ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hkmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde

Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.






æææææææææææææææææææ











ÇÖLDE GİZLİ
BEZGİNLER


bir çiçek bahçesinde geceye durgun kalışın yagmur sıcağı gibi
öptüm sonsuz gidişinden. saçlarının seyriyle seni

yolları aşklara davul çalıp çağrılmış yalnızlarla dolduran
akreplerdir duygunun. karanlık ordulara güneşsiz sokulan

bunlar canlanınca ne ateş kirli taşlar ne böcek
şakakların sıcağında kuytu bir ses büzülüp ölecek

sabahsız kuşlara koşarsa durur mu evreni omuzlarında
bahar şenlikleriyle. sürdüren ellerini yngın borularında

şaşkınlıkla başladı bu atlar bu savaşlar insan buluşlarından
burda biter düğün. gidilir mi evin soğuğuna çölün sıcağından

gemilerimiz saklanır.ağzımızda bir aşk kaçışı vardır buluşmaların
saplandık tadına.durduk alnında yüreğe vuruşların

yollar sellere gider. açılır parklar artık kuşlar dağılır
bir aşkı gözyaşlarıyla bulvara çağirmak hiç keseye mi kalır

çizildi yalnızlar. senin gelişin ne de süvari köprünün diplerinde
geçer üstümüzden yağmur alan donanmalar. kürek sesleriyle

koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından
sayılır günü geçmiş anlar boşalan hangi tüfeğin arkasından

oturur iki bakış ormanından gerilip bir masayı kollar
uzayıp uzaya giden akrebe katlanıp zincire gelmeyen yolcular

bu bizim sesimiz denizlere ateş gibi eller açılır ortasından
su konuşmaz toplanmaz kuşlar. Ne kazandık yaşamamızdan

biz harcandık anam hem kelimesiz kapandık
sevgi ektik. Sonsuz seçtik. Beğendik. Ama toprağı kazandık

sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle.Yalnızlıkla ben kaldım
sevindiniz işte alın kurtulun. Aha size son atım

 

büyükdoğu isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 01-23-2008, 22:26   #2
Kullanıcı Adı
büyükdoğu
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler
ORASI NERESİ
BURASI BİR ADAM


Korkuyu kapışır taşlar
karanlık kendine çekince perdeyi
göz hüzünle odayı kapar
el uyur ve akvaryumda balık
resmi çekilmiş nehir

Böyle bir çiçek vardı
Rüyamdaki geçit büyüyüp büyüyüp
Büyüyüp büyüyüp büyüyüp
Espası bir tek gece
Ezip el tutan
Alnını bütün bir duvara dayıyan
ve sesleri bir orman büyüklüğünde
güneşe yol yapan çocuk
güreşip bütün gelişleriyle
gecikmiş bir deniz feneri

Saati yalvarır hızla
Şafağı çoğaltır kan akan damar
Adım zorlar kapıya çağrılan
En korkulan gerçeği
Bir boyun eğişle girilen
böyle bir çiçek vardı
kılcal kökleri
çağın sarsıntı duvarlarından
burası bir adam
bir aşk çapında
bir çeşit hapishane tutulan
akıp giden su uyanınca adam
suyu geçmek isteyen karınca
bir taşın alevinden basarak ellerine
kaçınca adam
bırakmaz eşyasını da uykuda.
büyükdoğu isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-23-2008, 22:26   #3
Kullanıcı Adı
büyükdoğu
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler
SEVMEK DE YORULUR


Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım
Bana bunu sessizce anlatıyorlardı
Bir yerde onların yönlerinden
alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki
bulvarların geceye vurdukları
çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri
uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan
bir sürü alışkanlıklar taşıyan
insanlığımızın gülüşü yalnızlar çarşısında
çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin
başkası sevsin diye en seçkin yerine
bir şal gezdirirdi
insanlığımıza birşey getirirdi yalnızlara

Bir sen varsın hep saçların ağzın
Bir merdiven hücresinde
uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
senin sonsuz gelişinle
saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
davranılmaz üstünde durulmaz
hiçbir tüfeğe gelmez kekliksem

Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
durmuş ki bakışın boynun bozgun
üstünden bir nehir geçer gibi
ya gecedir ondan ya bulanık sudan
bir hasta gibi ağrımaktasın

Gelişini aldım onu nasıl harcadım
Denizden bulanıp okyanusa
Selam çakan vapurun
Aman o ne güzel o nasıl
Sevindik adımına birden parka çekildik
Ve birden nasıl bayram bıyıklı
Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla
Eğip başını içlerimden gittiğim zaman
Uzağa bir yolcuya çıkar gibi

Selini üstüme çektin önce
camdan bir mektup dolabının
üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın
başını duvara değdirmiş bir benzetişle
jozef ka benzeri bir bakışındı
ya da konuşmayı kesip aman sen
öyle bir gittin ki benimle

Piknik beni sana verdi önce

Gelişen güneş yalnızlıktan
bir göze
Eski ellerin
Ve çağlarınla birşeye uzanmış etin
Ve hançerinle zamana saf durmuş
Son gidişindir bu

Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden
Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle
zaten hangisi kavak zürafası değil
biri bütün yan odaları bekler
kuşkulu geçer camlardan
ve bırekır yerini bir koridor bekçisine

Haydi sen bütün onlara git benimle
Son sigaramdın
Gidişin antinikotin

Birden birşey mutlueşit piyano çalıyor
Elleri iki çeşit durgun
Gerçi çımıyor gelenlerin karanlığa duranların
Suya inen sesleri

Tam şimdi denizinle
bir çakıl taşına yaklaşıyor
kuma çok yakın bütün kesitlerinle
bakıyor ve bunalıyorsun

Tam şimdi ipe koşan
beni elleriyle alkışlayan
ağrıyan bir gün geliyor
büyükdoğu isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-23-2008, 22:27   #4
Kullanıcı Adı
büyükdoğu
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler
AHENKSİZ KUŞLAR


çayırkuşu engelsiz yapraklara
havası dondurulmuş ve suyundan alıkoyulmuş
bir ay gecesi tanrısıyla
elişi kağıtlarından ev demetlerini
ve deniz başlarında
küçük ve yuvarlak ellerle tutulmuş çocuk etekleri
çayır kuşunu engelsiz yapraklara

çaçaron hep evleriyle onlara bir akşam geçidi
vurulmadan ve korkusuna
sebepsiz kapılmadan
duvarlara yapılmış heykel ağızlarındaki sözlerin
ve eski risimlerde
yerli oyulmuş
gözlerin ve hiçbir vehmin önünde
vurulmadan ve korkulara

yazı sonu alınan bir kuştu
yerle gök arasında
kadırgalarında renk atmaz cömert çiçekler
su altlarında ve yürek diplerinde
zarı delinerek bir an bekleyen
kanatları sabra
ve kabus sonlarına
çarpan konuşan ve sesler çeviren
yerler gök sonlarında
görülmeden tanınan
ve en gerektiği yerde anılan
civa sıcağı yurtlar
çamdan insanı çiğneyen sakızlar
korkuya öteye ve dünya seslerine
çarpan çalkanan
bir yamaçta yalnız başına durabilmiş
açabilmiş çalılar

çayırkuşu insan ve toprak levhasında
gagası ışıyınca durur anlatır
bildirir ki güneştir
her an sabah sesi çıkaran
ve devran deyince
insanın isim verdiği yüceden
göğü kollayan ve ufuktan aranan
bir çift gözü en son şekliyle
her an bir zindan resminde çağıran
güneştir gagası
ışıyınca çayırkuşunun

bir savaş bütün bunlarla doludur
ölüm beyin düzlerinde
sık sık gezinen ve işte tamam yerine
her dokunuşta bir delik açılan
ve hepsi bir tek karanlığa açılan
büyükdoğu isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-23-2008, 22:28   #5
Kullanıcı Adı
büyükdoğu
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler
DELİKANLILAR

Gülünç şapkalarını sahipsiz sarkılarıyla
Bazen mavi yanaklı bir yıldızın
Kızdan heykellerini
utangaç ve yenilgen
bir gardrob odasında
namluya benzer
herşeyim
dünyada
üryan dolaşan bebeğin
özgürlüğün ama her şeyin
özgüre ödünç verilen geleceğin

Erişilecek bir üst bir alt kent
Bir de
İçinde durup demir atılacak
Bu binek aşkların
Delikanlılar sofrasında
Kamçılı bağrışları

Derken
Merhem
Yok merhem

Derken
Avuç içlerinin kadın bölmelerine
En usta hücrelerime
En yanıltıcı en dolup en boşalan
Ve boşa atılan
Yıkılan hücrelerime
Bükülen dizlerime
Ve kasılan karın etlerime

Kendime gelince ben kim oluyorum
Cevherim neyse nereden geliyor
Duvarların fayans çinko benzerleri
Kendime gelince
Gözlerini cihan gözlerini
Ellerini kollarını parmaklarını
Göğsüme göğsüme tam yüzüme
Uzatan eşya beyleri
Çanak çömlek
Varlığına vardığım hücre gece
Her yandan karanlıklar biçilir
Dikilir üstümüze

II

Yolda kamyonlarla süt satanlar
Düşleri
Evleri ufalayan ve büyüyen çocuklardan
Değerli bir yoldaşlıkla
Ödünç alan ihtiyar babalar
Ateş yanan sokaklar geçiyorlar

Delikanlılar baba ve adam
Delikanlılar ve aşklar
Delikanlılar sevdalı oluşlardan
Bir yıldız poyrazı
İsa meryem kadar
Bir balıkla girince sulara
İnsanlar kelime hücrelerinde
İnsanın denizlere dağılan saçlarında
--isa da tam denizlere göre
insanlar isaya göre
eşyalarıyla ve hayvanlarıyla
yaşar akıp giden uslarıyla
geliştirme geliştirme
bütün ölmek ve öldürmek sınavlarını
anılarda bırakmak için
tanrının ve meryemin yavrularını

Delikanlı bir çağanoz fabrikasında
Yürekleri devrilir doğum günü bayraklarıyla
Kentlere çağrılan ve insan biçimlerine
Nefret biçilen
Ve bunları düzenli anneler şeklinde
Yalnız düşman getiren
Babanın gecelerine

Delikanlı
Bir sahnenin perdelerinden sonra
Katmerli kadife ve kapanan karanlık küçük odalarda
Ve karanlık küçük odalarda
büyükdoğu isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-23-2008, 22:28   #6
Kullanıcı Adı
büyükdoğu
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler
ÖLÜ ATLAR

Karışık bir iç deniz bunalımı
Zafersiz bir kalyonda
Ölümün her anki hatırasından uzak
insanı her halinden tanıyan
sakat bir ölü atlar alıcısı

Ucuza kilitlenmiş bir dağ ceylanı
Ancak bir tabuyu öldürecek bir zamanda
göğün bütün ön görmelerinden uzak
fenerler tutulup tekmeler atılan
önemli bir es çağ tanrısı

telaşla yenilen analarda kayboluşları
sevgisiz kalan babalarda
lekesiz bir güneşle ancak
çocuğunu sardığı bezler arınan
ağrıtmaz sanılan bir yaşamak şarkısı

ikisinden birini örter kanadı
durulmayıp tebessüm ettirilen şarkıda
sevinçsiz canlara dayanmak
her an bir başka ışıksızı arayan
acıması bir çocuğun masal cücelerine
büyükdoğu isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-23-2008, 22:29   #7
Kullanıcı Adı
büyükdoğu
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler
SU


Taşlanan kadınlar yankır
girdap duvarda ve sırları çözük aynalar
bir aynanın civarda hayvan otlağındaki benzeri
yüzler kuyuya inen gözü terkeder
sıcaktır orfe yaklaşır
kavalsız ve çılgınca döner kaderine bir kez daha bakar
açlığa üşümeye kartalın alnında duran yıldıza
bir kere daha daha yalnızlığa
kati ve aşk geçerliliğini ortaya koyarak
ulusal ve benci iki çingene arasında
bir kere daha yalnızlığa
atılarak

Yerin içinde yüzlerle hücum
bütün özentili yekinmelere doğru karşı
bütün nedensiz gençliklere doğru karşı
bütün...............doğru karşı
aç olan karın
soylu olan yoksulluk
ve mızrakla gelen alın

yerin gezisinde insan vardır
ağulu bir diş put taşında
doğacak çocukların toplandığı çadır taşında
ava çıkmıştır

Aşk tunç çekmiştir bizle olan sırttına
birbirini çaresiz bırakan çehrelerin
yaralı ceylanı bulup tepindiği
(Fırat birden bire kaybolur bir mağarada)
sevenin kurbanla alınıp kurbanla ödendiği
güneşin aşktan sudan ve topraktan
daha hızlı yöneldiği

raskolnikof
müthiş bir iman ağrısı çekmektedir.

Güvercinler toplandı sofralar kuruldu
Ağaçlar bahçede kızgın güneşle çatıldı
Elma tadları ağır ayrılık tadları
Yalnızlıkla toprağa savruldu

Katerin açık kollarıyla yaklaştı üç tuzaklı odalarıyla
mükemmel bir karpuza yaslanmak
suya çağrılmak
bir de içindeki ziynetleri hor görmek iyice

oysa güneş ağırlaşsın siyah saçımız uzayan başımızda
alnımızın dibinde kalsın seçkin ve Horasanı kayıran
gözlerimiz
Hiç akla gelmedi
Beraber kırları hüznü atmaya yarayan bir annenin
dallara takılıp ağrıyan yaralarıyla yattığı

gerçekten canlı göğsü boğucu çaylarıyla
akşam suyunda bir sütun mermer içmiş
her erkeğe bir yılan üfürmüş

2

Ciğerlerde ölüm akar
Çeşme
İnsan hesapsız çocuk üfürük
kendinde olmayan gürz kapanan ayna

mektep taze ekmek dilimi zeytinin içindeki bağırgan
ölüm
sıkışmış aramıza
sandalyenin dibinde mi
dudak sıcak çay bardağına kapanırken
salıncak onunla içten içe anlaşma
cevizin ipi tıtan çocuğu kayıran dallarında
yeşil yaprakta veba
ölüm evin hangi bilinmezinde ya da açıkca
küçük kardeşin avucunda mı

uzak insan sahillerine
kelimeyi dolanan dillere
taşıdılar zeytin
kahvaltı ve zeytin
sofrada üç büyük zeytin üç kanlı bakış

Ölünün ağzına zeytin kondu
şiş dudakların arasına
sonra geniş omuz yaralarında
adamlar kırılan camlar taktılar

3

İnanç yiğit ev sorardı bulup konaklardı
Kanlı göz ufuk tarardı
Cürümlü başta her geyik akışında
Örtülür dudaklar çünkü kalbe çarpılırlar

el gezer tenhaları dolanır ufak tüyler
ve tüyler ki ateşle diklenirler
kendi namlarına egemen olarak
üşüme kabarcıkları tad kabarcıkları

ürpermelerle unutkanlık
yerin bir zaferle doğrulması cürme katık olarak
dantel kalb vurması su kapları
ıslak naylon örtü ve ıslak cimrilikle
ustalıkla yaprağa ilave peçete
yorgun ve evvelden haber
sonra saralar
sıradadırlar

Kapılar baskıyla kapalıdır
onlar yontup hamam kapılarını
kulaklara ses kutuları
Ormanlar avazlarıyla parke taşlar
Kurtlar
Yıldırım
Avizeler

Orada köşelere düşler yerleşir yatakları kollar
Uyku canavar kıvrımlı batarlı saldırır
Ev tilkiyle sarılır kuşatılır
Yorgun bir masal uzakta kaybolur
Kulaklarına yosun ve balık biriken çocuklar
Toprağın rengine katılan
Hızla yorgana atılan
Göğsümüze sırtımızaateş bastıran
Örtünen çıldıran çocuklar
La onlarla alev açıyor her yanımız
Anlaşalım

4

Denizde büyüyen av hayvanı
suları derin denizleri boyıyan mürekkep hayvanı
uzatır gözlerini ince çalgılar içinde şavaşlarla
tiz sesli yuvarlak ağızlarıyla
bu kez bu alçıyı donduranla
kapalı denizlere kapılıp açık okyanusta
kayalardan inen hızlı koşan bağırlar
ayakta durlar
KALKlar

oturun babamı
ben güvercin saçlı çocuktum
buzlardan başlayıp vurdular
dağların yabani timsahında

sanatın fiziksel geçerliliğe kadar
vurdular
babam up uzun yatandı kumda
ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla
çünkü öylesine kendi ölümü

başını yastıklardan kaçıran uykulu başınıcümle odalardan
hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken
üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde
dudakların içinde kulak yollarında
adamın öldürülüş sesi
sofadan sokak kapısından
pencereden kumluğa okyanusa
ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza
büyükdoğu isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-23-2008, 22:42   #8
Kullanıcı Adı
Yunus_Emre
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler
Eline saglik.+1
Yunus_Emre isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-23-2008, 18:49   #9
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler
Merhum Cahit ZARİFOĞLU(1940-1987)'nun çok beğendiğim bir kaç şiirini de ben sizlerle paylaşmak isterim

DARALAN VAKİTLER


Yanakları saçları gözleri yanmış
Zehirli gaz bombaları
Yılan gibi sokmuş yalamış gövdelerini
Ağızları, küçücük dilleri yanmış
Bütün Beyrut sapsarı kalmış
Sanki anlamak imkansız
Başları
Paletlerle ezilmiş babaları
Yahudi doğramış analarını
Binlerce çocuk topların betonların altında

Beyrutun gözyaşları şimdi
Kudüsün yanıbaşında
Müslümanlarsa uzakta
Sanki başka
Gelinmez bir dünyada

Acın bir vadi
Zehirli çiçekleri bir ova gibi karşımda

Gözüm baksın sadece
Ayrıntıları
Kıvrılıp kırılmış bilekleri
Kemikten yakılmış etleri
Kuma serilmiş cesetleri

Büyük ajansların yaydığı resimleri
Bir seyirci gibi görsün dursun
Bir kadın gibi ağlasın...

Beyrut yengeç kıskacında
Çoğu müslüman kafir yanında
Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin

Sen filistin hokkaları doldur kanla
Şairler eğer ahın varken
Uzanırlarsa tomurcuklara güllere
Herbiri kanlı bir ateş gibi korku
Bir azar bir şamar olsun

Filistin sen işine bak kar toprağını
Yoğur gazabını yaradanın
Bir mezarlık kadar ölüye şahit her evin
Her soluğun yeni bir can veriş
Eğer kalmamışsa kalplerde Allah sevdası
Ey filistin kar kar toprağını
Yoğur gazabını yaradanın ...

Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde
Çam ormanlarının salınışında
Kuşların cıvıldayışında
Otların serin tenlerinde
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini
Bir ateş bulutu var en bildik yerde
En emin yerde

Ve bak asıl ölen yaylalar villalar tok karınlar
Hissiz dudaklar gayretsiz kalpler
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar

Farzet körsün olabilir
Elele tut
Taş al ve at
Kafiri bulur


Hani ceylanların
Hani cihat marşın

Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın
En arka safta bile kalmadın
Cengi attın dünyaya daldın
Tezeğe konan sinekler gibi

Dönüyor burgaç
Dünya üstten yanlardan daralıyor
Ovalardan
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi
Bir gün ister istemez
Karşısında olacaksın kaçtıklarının


Dua et
O gün henüz mahşer olmasın




KADER HEP ERKEN
ZAMAN HEP GEÇ


İşte
Bu çok yakıştı
Yanaklar boyar elmalı şeker ve şoklarıyla
Bu son acı

Bülbülden kanaryadan geçtin
Bile bile girdin -labirentin
Bir sır yüklendin -dörtnal
Ak çocukluğun
Ak gençliğin toprakları

Zorluklar
Daha çocuktun
Elini uzatsan
Dokunsan bozulmazdı hayaller


Büyüdün ki yalanlar gayyalar

İnsan
Kader
Yayını kurmuş telaşsız şaşmaz avcın

Seni aramadı
Yerinden hiç kımıldamadı
Sen koş orda burda
Tasalı mutlu yalan
İşte son dönemeç son anı

İşte
Bu çok yaklaştı sana
Elin mallar kamburlar arasında
Sırtında dünya günlük gaileler
Derken irkildin dikeldin derken
Avcın bıraktı oku

Bir hayat daha
Ezberler nasıl, kalbler aklandı mı altın tabakta
Şimdiden bir bak
Dilin takılmasın kapıda

İki yol ağzında
İşte bakın
İçimizden biri daha
Elinde dünyadan bir çıkın
Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-23-2008, 19:38   #10
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Standart Cahit Zarifoğlu Şiirler
Ve çocuk dünyamı süsleyen en güzel şiirlerinden biriydi paylaşacağım satırlar...




BÖYLE OL BÖYLE SÖYLE

Doğuyor çocuklar
Türkiyede
Cezairde
Kenyada
Eskimolar ülkesinde

Dünya ne uzun
Ne kısa

Milyarlarca milyarlarca çocuk
Geldi yeryüzüne
Her birinde bir çift göz
Baktılar yer-gök aleme

Şimdi gözler
Eğleşir eşyada
İki kere milyarlarca gözle
Baktılar nehirlere
Yanyana akıp
Karışmayan
Tuzlu suyu tatlı suya
Kuşlara
Dağlarda dolanan kartala

Şurada bir savaş var kan akıyor
Şurada. İki kere müslüman kan
Ve milyarlarca çocuk
Tarih boyunca
Büyüyüp
Avuçladı dünyayı

Giderken
Bıraktılar hep


Doğuyor çocuklar
Çinde
Afganistanda
Türkiyede
Şimşek sabahta yıldız gecede
Doğumlara artık ebeler
Anneler de karışmıyor

Ya bu sonbahar
Dünyanın mevcudu ne
Nereye gitti
Doğup doğup boy atan nağra atanlar
Ne sesleri kaldı
Ne cisimleri

Ah çocuklar çocuklar
İçiniz kararmasın sakın
Açıp
Okuyunca bu şiiri

Şimdi biraz
Baksın dikkatle bana gözleriniz

Ögrenelim şu duayı
Yol boyunca
Beşikten başlayıp
Mezarlara kadar

Önce besmele
En güzel kelime

Allahım
Yol boyunca
Bırakma elimi
Düşerim sonra
Allahım

Niçin halkettinse beni
Kalbime söyle iyice
Engellerden arınsın yolum

Allahım
O güzeller güzeli
Hangi iyilik diledi senden
Dilerim ben de öylelerini

Allahım
Peygamber efendimiz
Hangi şerlerden sığındıysa sana
Upuzak tut benden de onları

Allahım
Yol boyunca
Tarih boyunca
Başıboş bırakma bizi




Bu şiiri her okuduğumda kalbim farklı bir heyecanla çarpmaya başlar... Ve yüreğimden bir fatiha uzanır Zarif üstad'a doğru....

selamlar
Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi