02-04-2014, 02:38 | #1 |
Cem Küçük - Cunta ile İş Birliği Yapmanın Bedeli Olur!
Cem Küçük
Cunta ile iş birliği yapmanın bedeli olur! Dün yazdığım gibi Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları doğrultusunda somut kanıtlarla çok büyük bir soruşturmanın eli kulağında. Bu soruşturmanın; polis, yargı, bürokrasi, sermaye ayakları dışında bir de medya ve akademi ayağı var. Sakın cuntanın korkuttuğu bazı internet siteleri baştan çarpıtmasın, her cemaatçi gazeteci ve akademisyen sorgulanacak diye bir şey yok. Bu kirli cunta işleriyle ilgisi olmayan hiç kimseye dokunulması söz konusu değil. Geçmiş darbe soruşturmalarından ders alan yargı tamamen hukuka uygun bir süreci işletecek... Öte yandan cuntacıların; 7 Şubat, 17 Aralık ve 25 Aralık darbe girişimlerini önceden bilen, bu tezgâhın içinde olan ve bu cuntacıların talimatıyla iş yapan gazeteciler ve akademisyenler elbette sorgulanacak. Dünyanın her gelişmiş demokratik ülkesinde cuntacılardan düzenli talimat alan kişiler yargılanır. Mesele insanların cemaatçi olması değil cuntacı olması. Örneğin şu an, 'Başbakan'ın eline kelepçe takacağız.' dediği BTK kayıtlarında sabit olan polis şeflerinden talimat alan bazı gazetecilerin cemaatle hiç ilgisi yok ama cuntanın görevli memurları durumundalar... Gazeteci olup Hüseyin Gülerce abimiz gibi paralel yapıyla hiç ilgisi olmayan cemaat yazarları var. Daha önce Cemal Uşşak için de aynısını söylemiştim ama maalesef son gelişmelerden sonra bunu geri alıyorum. Uşşak üzücü biçimde başka bir yola saptı. Aynı şey akademi bağlamında geçerli. Mesela Gökhan Bacık cemaatin bir akademisyeni ama cuntacı talimatlarıyla hiç işi olmamış. Mümtaz'er Türköne cemaatten değil ama Etyen Mahçupyan'ın dediği gibi kendine jilet atan adam durumunda. Selim Savaş Genç ve İhsan Yılmaz gibi akademik hayatta yer alan cemaatçi akademisyenler Bacık'ı örnek alsalardı iyi ederlerdi. Ekranlara çıkıp, 'Devletin içinden birileri yoldan sapmış bu hükümete dur derse doğru yapar. Cemaatten olması da gerekmez bunların.' gibi tamamen hukuksuz beyanlar vermek bir akademisyenin işi olamaz. Emniyet-yargı cuntasıyla al takke ver külah ilişkisi bir akademisyeni bitirir. Yıllardır elde ettiği birikimini çöpe atmasına sebep olur. Konunun cemaatçilik olmadığını iki örnekle anlatayım. Nazlı Ilıcak'ın yaşam tarzı İstanbul'un sosyete kadınlarından farksız fakat cemaatin şu an en önemli operasyonel yazarı. Bunu yapma sebebi de cemaatçi olması değil Erdoğan saplantısı. Ilıcak, takıntıları sebebiyle geçmişte kocası Kemal Ilıcak'ı iktisadi olarak çöküşe sürüklemişti. Şimdi de geri kalan tüm ailesini aynı bataklığa çekiyor. Polis şefleriyle olan görüşmelerini geçen hafta Yıldıray Oğur'a gönderdiği mektupta belirtmiş zaten. Yayına çıktığında polis şefleri kendisini SMS yağmuruna tutuyor. Ilıcak'ın eskiden Özel Harpçi Sabri Yirmibeşoğlu'na ve İbrahim Şahin'e yakınlığı vardı. Sonrasında Özal düşmanlığı takıntısıyla 80'ler boyu korkunç işler yaptı Ilıcak. Binlerce kez yazılarında büyük devlet adamımız Özal'a hırsız diye iftira attı. Özal ailesinin diğer fertlerine de hep kin kustu. Demirel'in yandaşlığını yaparak Özal'a ve ailesine bel altı şekilde saldırdı. Şimdi aynı yöntemlerle Erdoğan'a saldırıyor. Aradan geçen bunca zaman sonra millet bugün Özal'ı nasıl anıyorsa Erdoğan'ı da 20 yıl sonra minnetle anacak. Millet, Demirel'i bugün nasıl anıyorsa cemaati de öyle anacak. Nazlı Ilıcak'a benzeyen bir diğer örnek de Ahmet Hakan Coşkun... Coşkun bugünlerde iyice coşmuş. Yazılarında emniyet-yargı cuntasına tek laf etmiyor. Cuntanın iş adamlarını nasıl hizaya soktuğuna, şantaj dosyalarına değinmiyor. Öte yandan nefret ettiği Tayyip Erdoğan'ın Yüce Divan'a götürülmesini ve içeri atılmasını ima eden sinsi yazılar yazıyor. 'Korkmaz Yiğit'e sırf 'Milliyet'i satın al' dediği için Yüce Divan'da yargılanan Mesut Yılmaz, Korkmaz Yiğit ve tayfasına havuz kurdursaydı... Nerede yargılanırdı?' diyerek ucu açık tehditler savuruyor. CNN Türk'te hükümet karşıtı ve paralel yapının işine yarayacak kurgulanmış programlar yapmaya devam ediyor. Dört tane kendisi gibi Erdoğan'dan hazzetmeyen adam çıkarıyor. Karşısına da dostlar alışverişte görsün tipinde bir sözde hükümet yanlısı. Millet inanmıyor tabii ama ince ince hükümete saydırılıp paralel yapıya destek çıkılıyor. Bir yazarın demokratik yollardan Tayyip Erdoğan'ın indirilmesini istemek gibi bir hakkı elbette vardır. Fakat bir yazar hukuk dışı yollardan Erdoğan'a saldıran bir cunta ile iş birliğine giriyorsa bu açıkça suçtur. Hele hele bunun kanıtları varsa durum daha vahimdir. Eskiden askerlerin emrinde gazeteciler vardı, şimdi de emniyet-yargı cuntasının emrinde olan gazeteciler var. Onlardan talimat alan, gönderdikleri hazır kitaplara kendi isimlerini koyan gazeteciler bile var. Türkiye bunların hepsini aşacaktır. Meşru olanlarla gayri meşru olanlar ayrılacaktır. Zaman seçilmişlerin haklı olduğunu, bürokratın konumunu bilmesi gerektiğini herkese gösterecektir. Aksi durumda zaten ülke bitmiş demektir. Kaynak Yeni Şafak 03.02.2014
Konu Cihannur tarafından (02-04-2014 Saat 06:50 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|