01-28-2014, 07:07 | #1 |
Cem Küçük - Git Derdini Marko Paşa'ya Anlat!
Cem Küçük
Git derdini Marko Paşa'ya anlat! Devletin içinde yer etmiş paralel yapı emniyet ve yargı üzerinden kimi hedefe koymuşsa ona operasyon yapıyor. İnanılmaz bir yöntemleri var. Peki bu network nasıl çalışıyor? Bu yapının mağduru olmuş çok kişi var. Hepsinin anlattığı hemen hemen aynı. Çok acımasız bir yöntemleri var. Özetlersek: Paralel yapının devlet içindeki adamları elde ettikleri bütün bilgileri bağlı oldukları abi ya da imamlarına veriyorlar. En yukarıda havuz oluyor. Paralel yapı kendilerine düşman gördüklerini ya da devlet içinden diskalifiye etmek istediklerini kendine hedef seçiyor. Tabii hedef büyüttüler ve işi Başbakan ve bakanlara kadar getirdiler. Yukarıdan gelen bir emirle hedefi seçiyorlar. Sonra o kişi ya da kişilerle ilgili istihbarat toplayıp tahkikat yapmaya başlıyorlar. Paralel yapı bulundukları konuma göre değil kendi emir komuta zincirine göre çalışıyor. Yapı hedefteki kişinin en çok konuştuğu 10-15 kişiyi tespit ediyor. Bu kişiler hakkında yalan raporlar düzenleniyor, yalan ihbarla örgütsel faaliyette olduğunu bildirip dinleme ve takip işlerine başlanıyor. Hayali ihbar mektuplarıyla -bunları polisteki adamları yapıyor- kişinin illegal yollardan bütün konuşmaları kaydediliyor. Daha sonra iş geliyor hedefteki kişi ya da kişileri örgüt bağlamına sokmaya. Dinlenen telefon konuşmalarından bazı bölümler cımbızla alınıyor, yorumlanıyor ve konuşmanın bütünlüğü suç hâline getiriliyor. Ayrıca fiziki takiple telefon konuşmaları uyumlu hâle getiriliyor. Böylece ortaya bir şüphe konuluyor. Şüphe oluştu mu, işlem tamamdır. Zorlama yorumlarla evrak üzerinde örgüt kuruluyor. Hatta aile fertleri içerisindeki saygı bile örgüt hiyerarşisi olarak yorumlanıyor. Parayla ve telefon konuşmalardan elde edilen bilgilere göre zorla şikâyetçiler bulmak, birisini açığını bulup şantaj yaparak şikâyet ettirmek paralel yapının kullandığı yöntemlerden. Bunların peşinden arama ve yakalama geliyor. Kendi emirlerindeki medyaya günler öncesinden haberleri servis ediyorlar. Basında çıkan haberlerle hedefteki kişi ya da kişiler teşhir ediliyor ve daha mahkeme bile başlamadan suçlu gibi gösteriliyor. Ve en önemli kısım: Tutuklattırma. Hazırlanan dosyayı karışık hâle getiriliyor, anlaşılmaz kılınıyor. İfade işleminde dosyada olmasa bile suçla ilgili sorular soruluyor. Hatta kişinin bilmediği sorular sorulup cevap veremez, savunma yapamaz hâle getiriliyor. Savcılıktan mahkemeye sevk esnasında hâkimin önüne ilgili ilgisiz onlarca dosya konuyor. Mecburen polisin hazırlamış olduğu özet bilgiye, alınan ifadelere ve ifadede sorulan sorulara göre sorgulama yapılarak şüphelilerin tutuklanması sağlanıyor. Hedef tutuklandıktan sonra yargılandığı mahkemede isterse beraat etsin, çünkü mahkeme 3-4 yıl sürecek ve beraat etse bile paralel yapı istediğini almış olacak. Emniyet ve yargı cuntası görevini yaptıktan sonra onların işi bitiyor. Artık iş tepedeki ilgililerin sonraki emirlerine geliyor. Nedim Şener ve Ahmet Şık hemen hemen buna benzer şeyleri anlatıyorlar. Nedim Şener'in telefonlarını Başbakan'ın oğluna suikast yapacaklar iddiasıyla dinliyorlar. Dün de Sabah gazetesinden Sevilay Yükselir, Abdurrahman Şimşek ve Yahya Bostan'a konuşan Hanefi Avcı bakın ne diyor. 'Örneğin Emin Aslan... Celal Uzunkaya, Mustafa Gülcü ve Sabri Uzun gibi isimleri emniyette kurmaya çalıştıkları yapılanmaya engel olacaklarını düşündükleri için ekarte ettiler. Çok ilginçtir... 28 Şubat döneminde Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral'ın 'Fethullahçılar raporu' hazırlandığında Emin Bey askere gidip rapora itirazını dile getirmişti. Askeri doğru bilgiler olmadığına ikna etmeye çalışmıştı. Sonra Emin bey Yüksek Şura'da bunların olmaması gereken atama, terfilerine, yanlışlarına karşı çıkınca sahte isimle dinlediler ve mesleğiyle oynadılar. Bir başka mağdur çok iyi bir polis olan Mustafa Gülcü'ydü. Ergenekon Davası başladıktan sonra savcılar emniyetin hazırladığı Ergenekonvari bir yapılanma olduğunu kabul etmesi için baskı yapmışlar. Kabul etmeyince hedef oldu. Bir polis muhbirinin ihbarıyla disiplin soruşturması geçirip pasifize edildi. Emin Aslan'ı yine bir polis muhbirinin ihbarıyla 'uyuşturucu kaçakçısı ile ilişkisi var' deyip hapse attılar. Sabri Uzun gibi bir istihbaratçıyı isimsiz ihbar mektupları, sahte kararlarla dinleyip pasif göreve çektiler oradan da müfettiş görevlendirilerek soruşturma açıp 'haksız mal varlığı edindi' diyerek sicilini lekelediler. Bu yaşananlar olan bitenin farkına varmamı sağladı.' Bu yapıdan mağdur olan onlarca kişi var. Mutlaka bu insanlar dinlenmeli ve mağdur olanların mağduriyetleri giderilmeli. Sadece kamuoyunun bildiği davalarda değil devlette çalışan birçok memur, iş adamı, küçük esnaf da ne yazık ki bir şekilde suç isnat edilerek hayatları karartılmış. Hem Abdülaziz hem de Abdülhamid zamanında yaşamış Marko Paşa adında bir doktor vardı. Meşhur bir doktor olan Marko Paşa herkesin derdine yetişir, mutlaka yardımcı olurmuş. 'Git derdini Marko Paşa'ya anlat' sözü yaşadığı ve sonraki dönemlerde çok meşhur olmuştu. Ünü ölümünden sonra devam etmiş, kitaplara, filmlere konu olmuştu. İnsanlar derdini gidip Marko Paşa'ya anlatamayacağına göre devletin bir çare düşünmesi gerekir. Kaynak Yeni Şafak 27.01.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|