|
05-10-2009, 01:35 | #1 |
SAID B. ZEYD
Hayattayken Cennetle müjdelenen on sahabiden biri. Babasi Zeyd b. Amr olup, nesebi Ka'b da Rasûlüllah (s.a.s) ile birlesmektedir. Künyesi Ebul-A'ver'dir. Ebu Tür olarak da çagrilirdi (Ibnül-Esir, Üsdül-Gâbe, II, 387). Annesi Fatima binti Ba'ce'dir. Babasi Zeyd, Mekke müsriklerinin dinlerini akil disi bularak cansiz putlara tapinmanin anlamsizligi karsisinda gerçek dine ulasmak için arastirma yapmaya baslamis ve bunun için Suriye taraflarina giderek yahudi ve hristiyan âlimleriyle görüsmelerde bulunmustu. Ancak onlarin verdikleri dini bilgiler Zeyd'i tatmin etmemisti. Zeyd'in bu durumunu gören bir papaz ona, sirkten ve hurâfelerden uzak, Hz. 0brahim (a.s)'in dini olan Haniflige tabi olmasini tavsiye etmisti. Zeyd, Hanifligin ne oldugunu ögrendigi zaman aradigi dini buldugunu anlamis ve Mekke'ye dönmüstü. O, Kâbe'ye yönelerek Ibâd et eder, Mekke'de 0brahim'in dini üzere bulunan tek kimse oldugunu Kureys müsriklerine karsi iftihar ederek söyler ve onlarin putlar adina kurban kesmelerini ayiplardi. Zeyd, Ismail (a.s)'in neslinden bir peygamberin gelecegini ögrenmisti. Arkadasi Amr b. Rabî'a'ya kendisinin bu peygambere kavusamayacagini zannettigini, eger ona ulasirsa kendi selamini ona iletmesini söylemisti (Ibn Sa'd, Tabakâtül-Kübra, Beyrut (t.y), III, 379). Zeyd, Rasûlüllah (s.a.s)'in Peygamberlikle görevlendirIlmesinden önce vefat etti. Said, babasi Zeyd'in kendisine telkin ettigi hanif dininin bilincinde olarak yetismisti. Rasûlüllah (s.a.s), Islâm dinini teblige basladigi zaman, onun çagirdigi dinin babasinin söyledigi prensiplerle ayni oldugunu gördü ve ona tabi olmakta gecikmedi. Rivayetlere göre o, Rasûlüllah (s.a.s)'in az sayidaki ashabiyla Erkam'in evinde gizlice toplanmaya baslamasindan önce iman etmistir. Dogum tarihi kaynaklarda zikredIlmemektedir. Ancak, onun Hicri 50 veya 51 yilinda öldügü zaman yetmis yasini asmis oldugu (Ibnül-Esir, Üsdül-Gâbe, II, 389) gözönünde bulundurulursa Hicretten yirmi bes yil önce dogmus olabilecegi söylenebilir. Said (r.a); Hz. Ömer'in kizkardesi Fatima ile evli idi. Hz. Ömer (r.a) da Said'in kizkardesi Atîke ile evli bulunmaktaydi (Ibnül-Esir, a.g.e., II, 387). Hz. Ömer, onlarin yeni dine girdiklerini ögrendigi zaman son derece kizmis ve yaptiklarinin hesabini sormak için hemen evlerine gitmisti. Ancak olay Ömer (r.a)'in iman etmesi sonucunu doguracak bir sekilde gelismisti (bk. Ömer Ibn et-Hattab mad.). Medine'ye hicret edildigi zaman Said, Rifaa b. Abdul-Munzir (r.a)'in evinde mIsafir olmustur. Muâhât olayinda bir rivayete göre Ebu Lübabe baska bir rivayete göre de Rafi' b. Malik ile kardes ilan edIlmisti (Ibn Sad, III, 382). Ibnül-Esîr ise, Ubey b. Ka'b ile kardes ilan edildigini kaydetmektedir (Üsdül-Gabe, II, 387). Saîd b. Zeyd, Bedir savasi hariç, Uhud, Hendek ve Rasûlullah (s.a.s)'in diger bütün savaslarina katIlmistir. Rasûlüllah (s.a.s), Said ile Talha b. Ubeydullah (r.a)'i, Suriye taraflarina giden Kureys kervaninin dönüsü hakkinda bilgi toplamak ve bu bilgileri hizli bir sekilde Medine'ye ulastirmakla görevlendirdi. Böylece, Ebu Süfyan'in baskanligindaki bu kervan Suriye dönüsünde yakalanabilecekti. Said, Talha ile birlikte el-Havra denilen yere kadar gitmis ve kervanin dönüsünü beklemeye baslamisti. Ancak onlarin bu kervanin dönüsü hakkindaki haberi Medine'ye ulastirmadan önce Rasûlüllah (s.a.s) baska kaynaklardan gerekli bilgileri almis ve Medine'den Ensar ve Muhacirlerden olusan ordusuyla yola çikmisti. Onlar Medine'ye Bedir savasinin vuku buldugu gün ulasabildiler. Rasûlüllah (s.a.s)'in, kervanin yolunu kesmek için Medine'den ayrIlmis oldugunu gören Said ve Talha derhal ona katIlmak için Bedir'e dogru yola çiktilar. Onlar Turban denilen yere geldikleri zaman Bedir'den dönmekte olan Rasûlüllah (s.a.s)'le karsilastilar. Bedir savasina fiilen istirak edememis olmalarina ragmen Rasûlüllah (s.a.s) onlari savasa katIlmis sayarak ganimetten diger mücahitler gibi pay vermisti (Ibn Sa'd, III, 382-383). Said (r.a), Hz. Ömer zamaninda Suriye bölgesinde sürdürülen askerî harekâtlara katIlmis; Dimask muhasarasi ve Yermuk savasinda bulunmustur (Ibnül-Esir, a.g.e., II, 388; Ibn ül-0mad el-Hanbelî, Sezerâtu'z-Zeheb, Beyrut (t.y), I, 57). Said (r.a), ömrünün son günlerini, Medine'nin disinda bulunan Akik vadisindeki çiftliginde geçirdi ve burada yetmis yasini geçmis oldugu halde Hicrî 50 veya 51 yilinda vefat etti. Abdullah Ibn Ömer onun öldügünü ögrendigi zaman dogruca Akik vadisindeki evine gitti ve cenazesiyle ilgilendi. Said (r.a)'in cenazesi Medine'ye tasindi ve Sa'd b. Ebi Vakkas tarafindan yikandi. Medine'de defnedilen Said (r.a)'in cenaze namazini Ibn Ömer kildirdi ve onu mezara Sa'd b. Ebi Vakkas ile birlikte indirdi (Ibn Sa'd, III, 384; Ibnül-Esir, II, 389). Onun Medine'de vefat etmis oldugu kesin olarak bilinmekle beraber, Küfeliler, Muaviye döneminde Kufe'de vefat ettigini ve cenazesinin Küfe valisi olan Mugîre b. Su'be tarafindan kildirildigini iddia etmislerdir (Ibn Sa'd, III, 381). Said (r.a), Hz. Osman (r.a)'in sehid edIlmesiyle baslayan fitne olaylarina sahid olmustur. O, ümmetin içine sürüklendigi fitne belasindan ve kendini bIlmez bazi kimselerin ileri gelen ashabdan bazilarina dil uzatmalarimdan asiri derecede izdirap duymustur. Said (r.a), bir gün Küfe camiine gitmis, orada Muaviye'nin Küfe valisi Mugîre b. Su'be'yi, etrafinda Kûfelilerden bir takim Insanlarla otururken görmüstü. Mugîre ona saygi göstererek yanina oturtmustu. O esnada bir adam birilerini kastederek kötü sözler sarfetti. Said, Mugîre'ye; "Bu adam kime küfrediyor" diye sordugu zaman; "Ali b. Ebi Talib'e" cevabini alinca son derece üzüldü ve Mugîre'ye; "Mugîre, Mugîre! Rasûlüllah (s.a.s)'in Ashabi senin önünde sövülüyor ve sen buna susuyor ve bir harekette bulunmuyorsun öyle mi? Ben Rasûlüllah (s.a.s)'i; "Ebu Bekir Cennettedir, Ömer Cennettedir, Ali Cennettedir, Osman Cennettedir, Talha Cennettedir, Zübeyr Cennettedir, Abdurrahman b. Avf Cennettedir. Sa'd b. Ebi Vakkas Cennettedir" derken duydum dedi ve sunu ekledi; "Bunlarin dokuzuncusunu da gerekirse sayarim". Ertesi gün Küfeliler etrafini sarmis ve dokuzuncu kimsenin kim oldugunu söylemesi için çok israr etmislerdi. Bunun üzerine o; "Dokuzuncu benim, onuncu da Rasûlüllah (s.a.s)'dir" dedi ve sonra da etrafindaki Insanlara bakarak sahabilerin Islâm'daki seçkin konumlarini; "Bir kimsenin, Rasûlüllah (s.a.s) ile bir arada bulunarak yüzünün tozlanmasi, sizin herhangi birinizin Hz. Nuh kadar yasasa bile, bu müddet zarfinda amellerinden daha hayirlidir" sözüyle vurgulamistir (Ahmed b. Hanbel, I, 187). Onun hakkinda kaynaklar söyle bir olay zikretmektedir: "Erva adindaki bir kadin, Medine valisi Mervan b. Hakem'e giderek Said b. Zeyd'in kendi arazisine tecavüzde bulundugunu sikayet etti. Mervan, memurlarini Akik vadisindeki çiftliginde bulunan Said (r.a)'a göndererek sikayet konusu olayi sorusturdu. Said (r.a) gelenlere; "Ona haksizlik ettigimi zannediyorsunuz degil mi? Rasûlüllah (s.a.s)'in söyle dedigini duydum: "Haksiz yere her kim bir karis topragi gasbetse, kiyamet gününde yedi kat yerin dibinde dahi olsa o toprak boynuna dolanir". Sonra söyle ekledi: "Allahim bu kadin yalan söylüyorsa gözleri kör olmadan canini alma ve kuyusunu ona mezar yap". Rivayet edildigine göre bu kadin, daha sonra kör oldu ve evine yürürken kuyuya düserek öldü. Bu olaydan dolayi Medineliler birisine kizdiklari zaman ona, "Allah seni Erva gibi kör etsin" diyerek beddua etmekteydi (Ibn Hacer el-Askalanî, el-Isabe fi Temyizi's-Sahabe, Bagdat (t.y), II, 46; Ibnül-Esîr, Üsdül-Gabe, II, 388; ayrica bk. Ahmed b. Hanbel, I, 188-189). Said (r.a)'dan bazi hadisler rivayet edIlmistir. Bunlardan birisi, Cennetle müjdelenen on kisi hakkinda olanidir. Abdullah b. Zalim el-Mazinî, Said b. Zeyd'den söyle rivayet etmektedir: "Muaviye Kufe'den ayrildigi zaman, Mugîre b. Su'be'yi vali tayin etmisti. Hatipler minberlere çikarak Ali (r.a)'a hakaretlerde bulunuyordu. Ben Sâid b. Zeyd'in yanindaydim. O, kizdi ve kalkti. Benim de elimden tutmustu. Ben de ona uydum, o bana; "Su nefsine zulmeden adami görüyor musun? Cennet ehlinden olan bir adama lânet edIlmesini emrediyor. Ben sahitlik ederim ki dokuz kisi vardir ki onlar Cennettedirler. Onuncusuna da sahitlik etsem günah islemis olmam" dedi. Ve sormam üzerine söyle devam etti; "Rasûlüllah (s.a.s) (sarsilan Hira dagina); "Hira, yerinde dur! Senin üzerinde nebi, siddik ve sehidden baskasi bulunmuyor" dedi ve arkasindan Cennetle müjdeledigi sahabileri saydi" (Ahmed b. Hanbel, I, 189; Ibnül-Esir, a.g.e., II, 389; Sa'd b. Zeyd'in rivayet ettigi diger hadisler için bk. Ibn Hanbel, I, 187). Sa'd b. Habib, Sa'îd b. Zeyd'in de aralarinda bulundugu, Cennetle müjdelenmis kimselerin isimlerini zikrederek söyle demektedir: "Onlar her zaman savasta Rasûlüllah (s.a.s)'in önünde, namazda ise arkasinda durmuslardir" (Ibn Hacer, el-Askalanî, a.g.e., II, 46) demektedir. Ömer TELLIOGLU
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
05-10-2009, 01:35 | #2 |
TALHA B. UBEYDULLAH (r.a)
Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Sa'd b. Teym b. Mürre b. Katb b. Lüeyy b. Gâlib el-Kurasî et-Teymî. Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Talha, Cennetle müjdelenen on kisiden biri, Islâm'a giren Ilk sekiz kisiden ve Hz. Ebubekir araciligiyla müslüman olan bes kisiden biridir. Ayrica, halife seçimini gerçeklestirmeleri için olusturulan alti kisilik Ashab-i ,Surâ arasinda yer almis meshur bir sahâbdir. Annesi, es-Sa'be bint Abdillah b. Mâlik el-Hadramiyye'dir (Ibn HIsam, "es-Sîretü'n-Nebeviyye", I, 251, Misir 1955; el-Askalânî, "el-Isâbe fî Temyîzi's-Sahâbe", III, 290;Ibnü'l-Esîr, "Üsdü'l-Gâbe fî Ma'rifeti's-Sahâbe", III, 85 vd. 1970). Rivayete göre, Talha b. Ubeydullah, Busra panayirinda bulundugu bir sirada, oradaki bir manastirin rahibi: "Sorun bakayim, bu panayir halki arasinda, ehl-i Harem'den bir kimse var mi?" diye seslenir. Talha da: "Evet var! Ben Mekke halkindanim" diye cevap verir. Bunun üzerine rahip: "Ahmed zuhur etti mi?" diye sorar. Talha: "Ahmed de kim?" der. Rahip: "Abdullah b. Abdulmuttalib'in ogludur. Bu ay O'nun çikacagi aydir. O, peygamberlerin sonuncusudur. Haremden çikarilacak; hurmalik, taslik ve çorak bir yere hicret edecektir. Sakin O'nu kaçirma" der. Rahibin söyledikleri Talha'nin kalbine yer eder. Oradan alelacele ayrilarak Mekke'ye döner ve yakinda herhangi bir olayin meydana gelip gelmedigini sorar. Abdullah'in oglu Muhammedü'l-Emîn'in peygamberligini ilan etmis oldûgunu ve Ebubekir'in de O'na tabi oldugunu ögrenir. Hemen Ebubekir'in yanina vararak rahibin anlattiklarini haber verir. Sonunda her Ikisi birlikte Resulullah (s.a.v.)'a giderler. Talha oracikta müslüman olur. (Ibn Sa 'd, "et- Tabakâtü'l Kübrâ", III, 215, Beyrut; el-Askalânî, a.g.e., III, 291). Birçok müslüman gibi, Talha b. Ubeydullah da Islam'a girdikten sonra müsriklerin eziyetlerine maruz kalmis, ama yolundan dönmemistir. Islâm'in azili düsmanlarindan Nevfel b. Huveylid, Talha'nin müslüman oldugunu duyunca, Ebubekir'le onu bir iple biribirlerine baglamis, uzun süre iplerini çözmemis, Teymogullari da bu duruma seyirci kalmislardir. (Ibn Hisam, a.g.e., I, 709; el-Askalânî, a.g.e., III, 291; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., III, 86). Talha ile Zübeyr müslüman olunca, Resulullah (s.a.v.) onlari kardes ilan etti. Hicretten sonra da Medine'de, Talha ile Ubeydullah b. Ka'b'i, baska bir rivayete göre ise Talha ile Saîd b. Zeyd'i kardes ilan etmisti. Talha, Bedir savasina istirak etmemesine ragmen Resulullah (s.a.v.) kendisine ganimetten pay vermistir. Kimi rivayetlere göre, bu sirada ticaret için Sam'da bulunuyordu. Akla daha yatkin olan bir baska rivayete göre ise, Kureys kervani hakkinda bilgi toplamak üzere, Resulullah (s.a.v.) tarafindan Sam yoluna gönderIlmisti. Nitekim, dönüste Talha'nin ganimetten pay Istemesi bunu gösteriyor (Ibn Sa'd, a.g.e., III, 216; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., III, 86). Bedir'den sonraki birçok savasa katIlmistir. Uhud günü Peygamber (s.a.v.)'i kahramanca müdafaa etmis, O'na bir sey olmasin diye atilan oklara, indirilen kiliç darbelerine karsi vücudunu siper etmistir. Sonuçta birçok kiliç ve ok yarasi almis, aldigi yara neticesi bir kolu çolak kalmis, yine Resulullah'i müdafaadan geri durmamistir (Ibn HIsam, a.g.e., II, 80; Ibnü'l Esîr, a.g.e., III, 86; el-Askalânî, a.g.e., III, 291). Hz. Osman'in sehid edIlmesinden sonra, müslümanlarin büyük bir kisminin Hz. Ali'ye bey'at ettigini biliyoruz. Bu bey'atte bulunanlardan biri de Talha b. Ubeydullah'tir. Ancak, bey'atten kIsa bir süre sonra, Talha ile Zübeyr Ibnü'l-Avvam'in, Hz. Ali'ye karsi çikan Hz. Âîse'nin yaninda yer almislardir. Neticede ez-Zübeyr, Hz. Ali'ye karsi çiktigina pisman olarak savas meydanini terketmistir. Talha ise mücadeleye devam etmis, nihayet Cemel günü (h. 36), Mervan b. Hakem tarafindan öldürülmüstür. Vefat ettigi zaman tahminen 60-64 yaslarindaydi (Ibn HIsam, a.g.e., 1, 251; Ibn Sa'd, a.g.e., III, 224; Ibnü'l-Esir, a.g.e., 111, 87; el-Askalânî, a.g.e., 111, 292; Ibn Cerîr, Tarîhü'l-Ümemi ve'lMülûk, XI, 50' Beyrut). Talha, Peygamber Efendimizin bacanagiydi. Hanimlarindan dört tanesi Resulullah (s.a.v.)'in zevcelerinin kiz kardesleriydi. Bunlardan Ümmü Gülsüm, Hz. Âîse'nin; Hamne, Zeynep bint Cahs'in; el-Fâria, Ümmü Habibe'nin ve Rukiyye, Ümmü Seleme'nin kizkardesi idi (el-Askalânî, a.g.e., III, 292). Talha b. Ubeydullah'in, onbiri erkek, Ikisi kiz olmak üzere onüç çocugu vardi. Erkek çocuklarin herbirine bir peygamber ismi vermisti. Bunlar: es-Seccâd diye bilinen ve Cemel vak'asinda babasiyla birlikte öldürülen Muhammed, Imran, Musa, Ya'kub (Harre günü öldürüldü), Ismail, Ishak, Zekeriyyâ, Yusuf, Isâ, Yahya, Salih idi. Kizlari ise Aise ve Meryem idi (Ibn Sa'd, a.g.e., III, 214; Ibn HIsam,.a.g.e., 1,-307). Talha, dogrudan Resulullah (s.a.v.)'dan rivayette bulundugu gibi, Hz. Ebubekir'le Hz. Ömer'den de hadis nakletmistir. Kendisinden de, ogullari; Yahya, Musa ve Isa ile Kays b. Ebi Hâzim, Ebu Seleme b. Abdirrahman, el-Ahnef, Mâlik b. Ebî Âmir ve baskalari rivayet etmislerdir (Ibn Sa'd, a.g.e., III, 219; el-Askalânî, a.g.e., 111, 290). Talha; orta boylu, genis gögüslü, genis omuzlu ve iri ayakli idi. Esmer benizli, sik saçli fakat saçlari ne kIsa kivircik ne de düz ve uzundu. Güler yüzlü, ince burunlu idi. Saçlarini boyamazdi. Yürüdügü zaman sür'atli yürür, bir yere yöneldigi vakit tüm vucudu ile dönerdi (Ibn Sa'd, a.g.e., 111, 219; el-Askalânî, a.g.e., 111, 291). Ashâbin zenginlerindendi. Zengin oldugu kadar da cömertti. Cömertligi sebebiyle kendisine "el-Fayyâd" denirdi. Vefat ettigi zaman, miras olarak bir hayli gayrimenkul, nakit para ve degerli esya birakmistir. Rivâyete göre gayri menkullerinin tutari otuz milyon dirhem, nakitlerinin tutari Iki milyon Ikiyüz dirhem ve Ikiyüz bin dinar idi. Sadece Irak'tan gelen yillik geliri yüzbin dirhem civarindaydi (Ibn Sa'd, a.g.e., 111, 221 vd.; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 111, 85). Halid ERBOGA |
|
05-10-2009, 01:35 | #3 |
ZÜBEYR B. el-AVVAM
Zübeyr b. el-Avvam b. Huveylid b. Esed b. Abdi'l-Uzza b. Kusayy b. Kilâb b. Mürre b. Ka'b. b. Lüeyy el-Kurasî el-Esedî. Büyük oglu Abdullah'tan dolayi "Ebû Abdillah" diye çagrilirdi. Peygamber (s.a.s)'in dostu ve havarisi (yardimcisi), ayni zamanda halasi Safiyye binti Abdulmuttalib'in ogludur. Cennetle müjdelenen on kisiden biridir. Hz. Ömer'in vefatindan sonra, halife seçimini gerçeklestirmeleri için tayin ettigi alti kisilik "Ashabü's sûra" (danisma kurulu) üyelerindendir. Annesi kendisini "Ebu't-Tâhir" diye çagirirdi. Fakat Zübeyr (r.a) kendisini oglu Abdullah ile künyelendirmis ve bu künye ile taninmistir (el-Askalânî, el-Isâbe fi Temyizi's Sahâbe, Beyrut, t.y., III, 5; Ibn Hisâm, Sîre, Misir 1955, I, 250; Buharî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebî, 13; Ibn Abdi'l-Berr, el-Istiâb fî Ma'rifeti'l-Ashâb, Kahire, t.y., II, 510; Ibn Sait Tabakâtü'l-Kübra, Beyrut,1957, III, 100). Zübeyr, Hz. Ebu Bekir'in Islâm'a girmesinden kIsa bir müddet sonra müslüman olmustur. Ilk müslümanlarin dördüncüsü veya besincisidir. Ancak ne dogum tarihi, ne de kaç yasindayken müslüman oldugu kesin olarak bilinmemektedir. Muhtelif kaynaklar, müslüman oldugu sirada onun 8-16 yaslari arasinda bulundugu söylerse de bu tahminlerin dogrulugu süphelidir. Zira babasi Avvam b. Huveyfid'in Ficar savaslarindan birinde (kuvvetli bir ihtimalle dördüncü ve son savasta) öldürüldügü, onu öldürenin de Mürre b. Muatab es-Sakafi oldugu kabul edIlmektedir. Bazi kaynaklarda Zübeyr (r.a)'in Hz. Afi, Talha ve Sa'd b. Ebi Vakkas ile ayni yilda dogdugu ifade edIlmektedir (el-Endelüsî, el-Ikdü'l-Ferîd, Beyrut, t.y., VI, 92; Ibn Kuteybe, el-Maârif, Lübnan,1970, 96; el-Askalânî, a.g.e., III, 5; Ibnü'l-Esir, Üsdü'l-Gâbe fî Ma'ifeti's-Sahabe, Kahire, 1970, II, 250; Ziriklî, el-A'lâm, Beyrut, 1969, III, 74; Ibn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 510-511; Ibnü'l-Cevzi, Safvetü's Safve, Haleb,1969, I, 342; Butrus el-Bustânî, Dâiretü'l-Maarif, IX, 177). Son Ficar savasi, Hire hükümdari dördüncü Münzir'in oglu Numan Ebû Kâbûs'un saltanati (585-614) sirasinda meydana gelmistir. Ficar savasi basladigi zaman, kimi rivayetlere göre Peygamber (s.a.s),14-15 yaslarinda, kimi rivayetlere göre ise daha küçük yaslardaydi. Son Ficar savasinda ise O'nun 14-20 yaslarinda oldugu gelen rivayetler arasindadir (Ibn Hisâm, a.g.e., II, 89; Ibnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, trc. Istanbul 1986, I, 511). Son Ficar savasi ile Peygamber (s.a.s)'in Mekke'lileri Islâm'a davet etmeye basladigi 610 yili arasinda yirmi küsûr yil vardir. Buna göre Ilk müslümanlardan olan Zübeyr (r.a)'in bu tarihte, yirmi yasindan büyük olmasi gerekir. Zübeyr'in babasi ölünce, amcasi Nevfel onun velâyetini üstlenmisti. Küçük yasta yetim kalan Zübeyr'i, annesi çok döverdi. Amcasi da onu savunur, dövmesine engel olmaya çalisirdi. Ancak Zübeyr büyüyüp müslüman olunca, onu karsi bu sevgisi öfkeye dönüstü. Öyle ki, Islâm'dan dönmesi için onu bir hasira baglayip asar ve ates yakarak dumanla ona iskence ederdi (el-Askalâni, a.g.e., III, 5; Ibn Sa'd, a.g.e., III, 101). Zübeyr, 615 yilinda Mekkeli müslümanlarla birlikte Habesistan'a hicret etmistir. Medine'ye hicretten sonra muhacirlerle ensâr arasinda kardeslik tesis edildigi zaman Zübeyr ile Seleme b. Selâme b. Vaks kardes ilan edIlmisti (Ibn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 511). Baska rivayetlerde ise, Rasûlüllah'in; Abdullah Ibn Mes'ûd veya Talha ya da Ka'b b. Mâlik'le Zübeyr arasinda kardeslik tesis ettigi ifade edIlmektedir (Ibn Sa'd, a.g.e., III, 102; Ibn HIsam, a.g.e., I, 505). Bedir günü müslümanlarin sayili birkaç ati vardi. Bunlardan biri de Zübeyr'in Ya'sub adli ati idi. O gün bir çok müsrIki öldürmüstür ki, bunlardan biri "Kureys'in aslani, Muttalibogullari aslani" diye bilinen amcasi Nevfel idi (Ibn HIsam, a.g.e., I, 666, 708; Ibn HIsam, Cemheretü Ensâbi'l-Arab, Kahire, 1982, 120). Zübeyr'in oglu Abdullah, babasi ile ilgili olarak su olayi anlatiyor: "Ahzâb günü, ben ve Ebû Seleme'nin oglu Ömer (çocuk oldugumuzdan) kadinlarin yaninda birakIlmistik. Bir de baktim ki babam Zübeyr, atinin üstünde Iki yahut üç kere Kurayza ogullarina gidip geldi. Evimize döndügümüzde babama: Babacigim! Ben seni Benî Kurayza yurduna gidip gelirken gördüm dedim. Babam: Sen beni öyle gördün mü evlâdim? dedi. Ben de Evet, dedim. Babam: Rasûlüllah (s.a.s); "Benî Kurayza ya kim gider de onlarin haberini bana getirir" dedi. Ben de gittim. Döndügümde, Rasûlüllah, anasi ile babasini bir arada zikrederek Ânam babam sana feda olsun" dedi (Buharî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebi, 13). Yermük Vakasi gününde Peygamber'in sahâbîleri, Zübeyr'e hitaben: "Ey Zübeyr! Rumlara siddetli bir saldiri yapmazmisin ki, biz de seninle beraber siddetli bir saldiri yapalim" dediler. Bunun üzerine Zübeyr (r.a) Rumlar üzerine siddetli hamleler yapti. Bu hamleler sirasinda, Rumlar, Zübeyr'in omuz köküne Iki darbe vurdular. Bu Iki genis yara arasinda Bedir'de yedigi bir darbenin çukurlugu vardi ki, oglu Urve; "Ben çocukken bu darbenin yerine parmaklarimi sokar, oynardim" demistir (Buharî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebi, 13). Zübeyr, Misir fethinde de önemli bir rol oynamistir. Nitekim halife Hz. Ömer, 642'de Misir'in Babilin kalesini kusatan Amr Ibnü'l-Âs'a yardim için onu onbin kisilik bir kuvvetle göndermistir. Misir'in o zamanki hükümet merkezi olan Heliopolis de Zübeyr tarafindan alinmistir (Ibnü'l-Esîr, el-Kâmil, Istanbul 1985, II, 5 15, vd; 0A, XIII, 635). Zübeyr'in, Hz. Osman'a bas kaldiran Misirlilarin, Medine'de gerçeklestirdikleri hareketlerde, Osman'in sehid edilisine kadar, ise aktif olarak karismadigi, bazi rivayetlere göre; hem kendisinin hem de Hz. Ali'nin, Hz. Osman'i korumak üzere ogullarini gönderdikleri ifade edIlmistir. Hz. Osman'in sehid edIlmesinden sonra, ashabin büyük bir çogunlugu Hz. Ali'ye bey'at etmislerdir. Zübeyr ile Talha da bey'at edenler arasindadir. Bazi rivayetlere göre bu Ikisinin Hz. Ali'ye Istemeyerek bey'at ettikleri görülüyor. Anlatildigina göre, Zübeyr ve Talha, bey'at isi bittikten sonra Hz. Ali'ye gelerek; "Sana hangi hususta bey'at ettigimizi biliyor musun?" derler. Hz. Ali: "Evet; dinlemek ve itaat etmek üzere. Ebû Bekir, Ömer ve Osman'a hangi hususta bey'at ettiyseniz onun üzerine" der. Onlar ise: "Hayir, biz sana Iste ortak olmak üzere bey'at ettik" derler. Hz. Ali onlarin bu Isteklerini reddeder. Bu defa Kureys'ten rastladiklari bir cemaata Hz. Ali hakkinda ileri geri konusurlar. Bu dedikodulari duyan Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ud'u çagirtarak onun görüsünü sorar. Abdullah; "Görüyorum ki, valilik istiyorlar. Sen de Zübeyr'e Basra valiligini, Talha'ya da Kûfe valiligini ver" diyerek Hz. Ali'ye tavsiyede bulunur. Hz. Ali bunu siddetle reddeder. Bilahare, Zübeyr'le Talha, Hz. Ali'ye gelerek umre yapmak üzere Mekke'ye gitmek için izin Isterler. Hz. Ali asil maksadlarini bildigi halde onlara izin verir (Ibn Kuteybe, el-Imameti ve's-Siyâse, 51; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., III, 195 vd). Bundan sonra, Zübeyr, Talha ve Hz. Âise'nin, Siffin Savasinda Hz. Ali'ye karsi cephe aldiklari görülmektedir. Hz. Ali, onlari karsisinda görmek Istemediginden ikna etme yollarini ariyordu. Bir ara Zübeyr'le karsilasinca ona; "Ey Abdullah'in babasi! Seni buraya getiren nedir?" diye sordu Zübeyr: "Osman'in kanini Istemeye geldim" dedi. Hz. Ali; "Osman'in kanini mi istiyorsun? Allah, Osman'i öldüreni kahretsin. Ey Zübeyr! Rasûlüllah'in sana; "Sen Haksiz oldugun halde Ali ile savasacaksin " dedigini hatirliyor musun?" deyince, Zübeyr; "Allah sahidimdir ki bu dogrudur" der. Hz. Ali; "Öyleyse benimle ne diye savasiyorsun?" diye sorunca Zübeyr "Vallahi bunu unutmustum, sayet hatirlasaydim sana karsi çikmazdim, seninle savasmazdim" dedi (Ibn Kuteybe, a.g.e., 68). Bu konusmadan sonra Zübeyr savastan çekilerek geri döndü. Medine yolunda Temîm kabilesine ait bir su basina vardiginda orada bulunan Amr b. Cürümüz, onu takibe basladi. Vâdi's-Sibâ' denilen mevkide bir firsatini bularak Zübeyr'i sehid etti (H. 36) (Ibn Kuteybe, a.g.e., 69; Ibn Abdi'l-Berr a.g.e., II, 515; Ibn Sa'd a.g.e., III, 112; el-Askalâni, a.g.e., III, 6). Sehid edildigi zaman yasi, kimi kaynaklarda 66 veya 67 kimi kaynaklarda 64 kimi kaynaklarda ise 70 olarak kayitlidir (Ibn HIsam, I, 251; Ibn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 516; Ibn Sa'd a.g.e., III, 113; Butrus el-Bustânî, a.g.e., IX, 177). Zübeyr, sehid edildigi zaman miras olarak geriye epey mal birakmistir. Bu cümleden olarak Medine'de genis bir arazi ve onbir ev, Basra'da Iki ev, Kûfe'de bir ev ve Misir'da bir ev birakmisti. Toplam mirasi yaklasik 52.000.000 (elli Iki milyon) idi. Bazi rivayetlere göre; Misir, 0skenderiye, Kûfe'de arazileri, Baksra'da da evleri vardi. Ayrica Medine'deki arazilerinden de gelir sagliyordu ( Ibn Sa'd, a.g.e., III, 108 vd). Zübeyr (r.a) kimi rivayetlere göre uzun boyludur. Kimi rivayetlere göre ise orta boylu, esmer benizli, seyrek sakallidir (el-Askalânî, a.g.e., III, 5; Ibn Sa'd, a.g.e., III, 107). Ashâbdan en çok fetva verenler yedi kisidir. Bunlar; Ömer, Ali, Ibn Mes'ud, Ibn Ömer, Ibn Abbas, Zeyd b. Sabit ve Âise'dir. Bunlardan sonra Ikinci derecede yer alan yirmi sahabeden biri de Zübeyr (r.a)'dir (el-Askalânî, a.g.e., I, 9). Zübeyr'in çocuklari: Onun onbiri erkek toplam yirmi çocugu vardi. Abdullah, Urve, Münzir, Âsim, Muhacir, Hadicetü'l-Kübra, Ümmü'l-Hasan ve Âise, hanimi Esmâ bint Ebî Bekr'den; Halid, Amr, Habîbe, Sevde ve Hind adli çocuklari Ümmü Halid adindaki hanimindan dünyaya gelmislerdir. Ümmeti Halid'in asil adi, Emetü binti Hafid b. Saîd b. el-Âs'dir. Diger çocuklari; Mus'ab, Hamza ve Remle, er-Rebâb binti Üneyf isimli hanimindan; Übeyde ve Cafer, Zeyneb binti Mersed isimli hanimindan; Zeyneb adindaki kizi, Ümmü Külsüm binti Ukbe adli hanimindan; Hadicetü's-Sugra adindaki kizi da el-Halâl binti Kays adindaki hanimindan dünyaya gelmislerdir. O, çocuklarina sehid sahabîlerin isimlerini vermekteydi. Zübeyr sehid edildigi zaman dört hanimi vardi. Bunlardan biri de Âtike binti Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'dir. Bu hanim, Ilk önce Abdullah b. Ebi Bekr'le evlenmis, onun sehid edIlmesinden sonra Ömer b. el-Hattâb'la onun da sehid edIlmesi üzerine Zübeyr (r.a) ile evlenmisti. Bunun için Medine halki: "Kim sehâdet istiyorsa Âtike binti Zeyd'le evlensin" diyorlardi (Ibn Sa'd a.g.e., III, 112). Zübeyr (r.a), cesur ve gözüpek bir müslümandi. Mekke'de, Allah için Ilk defa kiliç çeken odur. Medine'ye hicret ettikten sonra da yapilan tüm savaslara katIlmis, bütün sIkintili zamanlarda daima Peygamber (s.a.s)'in yaninda bulunmustur. Savasta gösterdigi üstün basaridan ve çok iyi ok attigindan Allah Rasûlü onun, Hadi at! Anam babam sana feda olsun " diyerek memnuniyetini ifade etmistir. Yine onun hakkinda; "iler peygamberin bir havarisi vardir, benim ki de Zübeyr'dir" buyurmuslardir (Ibn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 511, 512, 513; Buharî, Fedâilü Ashâdi'n-Nebî, 13). Halit ERBOGA |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|