![]() |
#1 |
![]() Kaçınılmaz bir gerçektir ki çocuklarıyla yeterince birlikte olamayan babalar; ergenlik ve yetişkinlik dönemlerine gelen çocuklarını, çok istemelerine rağmen yanlarında göremeyeceklerdir.
Bugünkü çocukların kreşlerde, yaşlıların ise bakım evlerinde olmaları arasında ne yazık ki sıkı bir bağlantı vardır. Çocuk bakımı bir yerde annenin görevi gibi kabul edilebilir; ama çocuk eğitimi kesinlikle en az anne kadar babayı da içine alan bir sorumluluktur. Çocuğun gelişiminde, şahsiyet oluşumunda, sağlığının korunmasında ve sosyalleşebilmesinde babanın inkar edilmez rol ve önemi, bütün dünyanın kabul ettiği bir gerçektir. Baba olabilmek bir erkek için büyük bir şans, büyük bir nimettir. Bu şansa sahip olan kişi, Allah’ın kendisine en güzel hediyesi ve emaneti olan çocuğunu en iyi şekilde yetiştirebilmek için gereken bilgi donanımını elde etmek zorundadır. “İyi bir baba olun. Böylece dünyadaki iyi annelerin sayısını arttırırsınız.” Zig Zaglar Çocuk Kimliğinde Baba Modeli Çocuğun cinsel kimliği anne babayı taklitle ortaya çıkar. Eşlerden birinin sorumluluktan kaçması veya kendi rolünü diğerine devretmesi çocukta kişilik bozukluğuna yol açar. Evde babanın hakimiyeti esas olmalıdır. Dolayısıyla baba hem otoriter hem de müşfik olmalı, ikisi arasındaki dengeyi iyi sağlamalıdır. Eğitimciler silik, hiç söz sahibi olmayan babalık etkinliğinin, baskıcı da olsa otoriter bir babalık etkinliğine kıyasla daha eksik olduğu iddiasındadır. Baba Açlığı Baba açlığı çocuğun gerek fiziksel gerekse duygusal olarak baba hasreti çekmesinin adıdır. Babanın çocuğun ruhsal gelişimindeki vazgeçilmez rolüne rağmen, çağımızın getirdiği şartların neticesinde çocuklarımız genelde baba açlığı çekiyor. Çünkü daha çok para kazanma, daha refah yaşama adına babalar yazık ki evden kopmuş durumdalar. Eve geç gelmeleri hatta gelmemeleri sebebiyle ya fiziksel olarak ortada yoklar ya da evle aktif iletişimi kuramamışlar. Neticede çocuklar belki, çağın getirdiği ekonomik imkanlar, bilgisayarlar, elektronik oyuncaklar içindeler; ama babalıyken babasız yaşamanın acısını duyarak yaşıyorlar. Yazık ki bugün gelişmiş dünyanın bütün çocukları “Baba Açlığı” çekiyor. Yani sevgi açlığı, ilgi açlığı, otorite açlığı, disiplin açlığı, güven destek, paylaşma açlığı… Ruh ve beden sağlığı açısından babanın çocuk üzerindeki etkin rolü herkesçe benimsenmiş bir gerçek iken bu çocukların hayata bir anlamda “yarım insan” olarak atılmak zorunda kalmaları ne acıdır. Dört yaşındaki Merve, sık sık çıktığı iş seyahatleri dolayısıyla evine fazla zaman ayıramayan babasına çok düşkün… Babasının evde olmadığı geceler hep ağlayarak onun yastığında ve yorganında yatmayı âdeta alışkanlık haline getirmiş. Yine bir gece annesi Merve’nin sessizce babasının yorganına sarılıp yattığını görür. Usulca yorganı açtığında küçük kızı babasının kullanılmış bir atletini kucaklamış koklarken bulur. Hayretler içinde sorar: - Bu ne hal kızım? Ne yapıyorsun? Merve sessizce akan gözyaşlarını silerken cevap verir: - Atleti kokluyorum anneciğim! Mis gibi baba kokuyor. Gayri ihtiyari dayanamıyor feryad ediyoruz. Babalar!.. Madem ki size “Baba” diyen çocuklarınız var. Madem ki böyle ilahi bir lütfa mazharsınız, öyleyse Allah rızası için çocuklarınıza baba olunuz. Onları babalıyken babasız bırakmayınız! Babanın Sermayesi Çocuğun ruhsal gelişiminin sağlıklı olması için babanın en büyük sermayesi ona ayırdığı zamandır. Çocuğa ayrılan zaman da sevginin en güzel ifade ediliş şeklidir. Kendilerine ayrılan zamanı az görme yönünden en çok yakınanlar çocuklar ve yaşlılardır. Kaçınılmaz bir gerçektir ki çocuklarıyla yeterince birlikte olamayan babalar; ergenlik ve yetişkinlik dönemlerine gelen çocuklarını çok istemelerine rağmen yanlarında göremeyeceklerdir. Bugünkü çocukların kreşlerde, yaşlıların ise bakım evlerinde olmaları arasında yazık ki sıkı bir bağlantı vardır. İşkolik Babalar Çevremizdeki yaşlanmış olan yakınlarımıza şöyle bir sorsak… Tekrar gençliğinize dönme imkanınız olsaydı neler yapardınız? Herhalde “işimde daha çok ilerlemek, daha kariyer sahibi olmak ve daha fazla para kazanmak için uğraşırdım.” cevabını almayız. Halbuki bu, günümüzde genç babaların hemen hemen hepsinin ortak ideali. Ben yaşlıların torunlarını severken sık sık: “Yazık ki çocuklarımla hiç oyun oynayamadım, hatta onları doyasıya kucaklayıp sevebildiğimi bile söyleyemem. Ömür hızla akıp geçiveriyor” dediklerini duyuyorum. Sonra esefle başlarını sallayarak devam ediyorlar. “Eğer aklım olsaydı gençliğimde ibadetlerime ve sağlığıma daha önem verir, çocuklarıma daha çok zaman ayırırdım.” Ama bütün bunlara rağmen bugün babalar yazık ki hep işkolik. Bütün bunlardan “babalar işlerine önem vermesinler işlerini askıya alsınlar” gibi bir mana çıkarmayınız. Ancak ailenin, her zaman için işten ön planda tutulması gerektiğini savunuyoruz. Bazı erkeklerde, işleri bitse de geç vakte kadar işyerinde kalma, hesapları gözden geçirme saplantısı var. Birçok erkek de işten sonra erkek arkadaşlarıyla birlikte sohbet etme, gezme alışkanlığına sahip. Üstelik bu sohbet ve gezilerin çoğu da iş görüşmeleri adı altında yapılıyor. Bunların hiç olmaması gerektiği; yani, babaların fazla mesai yapma veya arkadaşlarıyla sohbet ve eğlenmek için beraber olma haklarının olmadığı gibi bir iddiamız olamaz. Sorun, bu hayat tarzını alışkanlık haline getirmek ve bunları yaparken aileyi ihmal etmektir. Babaların “her şeyi onlar için yapıyoruz, sağlığımızı kaybetmek pahasına geç vakitlere kadar ailemizin ihtiyaçlarını temin için çalışıyoruz” dediklerini duyar gibiyiz. O zaman biz de onlara şöyle sesleniyoruz!.. Sevgili Babalar! Sizler ailemizin vazgeçilmez temel direklerisiniz. Sizsiz bu hayat yükünü taşıyabilecek gücümüzün olmadığının bilincindeyiz. Ancak babaların sadece bir gelir-geçim kaynağı konumuna düşürülmesine karşıyız. Unutmayın ki bir ailenin maddî ihtiyaçları kadar. mânevî ihtiyaçları da vardır. Mânevî kayıp her zaman maddî kayıptan daha ağır, daha telafisi mümkün olmayan hasarlar açıcıdır. Copyright © Arifan Dergisi Tüm hakları saklıdır.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|