![]() |
#1 |
![]() Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir.” Bediüzzaman Said Nursî Psikologlar 0-6 yaş döneminin çocuklar için en önemli dönem olduğunu söylemektedirler. Çocuğun karakteri, yani kişilik gelişimi bu dönemde tamamlanır. Kişilik, bir insanın duyuş, düşünüş ve davranış tarzını belirler. Ayrıca çok kapsamlı bir kavram olup, bireyin biyolojik ve psikolojik, kalıtsal ve kazanılmış bütün yeteneklerini, duygularını, isteklerini, alışkanlıklarını ve ahlak özelliklerini içine alır. Kişilik sürekli olarak içten ve dış çevreden gelen uyarıcıların etkisi altındadır. Çocuğun kişiliğinin gelişimi iki temel unsurdan oluşur: Kalıtım ve çevre. Bu iki unsurdan çevre, kalıtıma göre daha etkin bir rol oynar. Önemli olan da bu çevre ve ortamı oluşturmaktır. Öncelikle küçük yaşlarda çocuğumuzun dünyası tamamen bizim çevremiz, arkadaşlarımız, ev ortamımız ve alışkanlıklarımızdan oluşur. Biz neyle meşgul olursak çocuğumuz da onu görür. Evlerimizin nedense vazgeçilmez bir parçası, belki de göz bebeği olan üyesi, maalesef televizyondur. Evlenirken oturma grubundan veya buzdolabından önce, bazen televizyonun alınma planları yapılır. Hâlbuki aile ortamını en çok etkileyen araç olan televizyonun çocuk gelişimi üzerinde birçok zararı vardır. Psikiyatrist Doç. Dr. Mücahit Öztürk bir sempozyumda “Televizyon çocuğun gelişim düzeyine göre her yaş diliminde farklı etkiler bırakır. Küçük yaşta uzun süre televizyon seyreden çocukların kişilik gelişimi ve sosyal iletişim becerilerinde gerileme meydana gelir” demektedir. Ahlâkî boyutuna baktığımız zaman tahribin çok kolay olduğu ve hızla yayıldığı fark ediliyor. Meselâ kız çocuklarımızdaki ”Barbi” bebek sevgisi televizyon kanalları ve diğer yayın organlarıyla ilgi odağı haline gelmiş, oyuncaktaki bütün oranlar ince ayrıntısına kadar düşünülmüştür. Bu oyuncak bebekler makyaj malzemeleri, mayoları, gayet açık kıyafetleri, mini etekleri ve erkek arkadaşlarıyla çocuklarımız için büyük bir tehlike haline getirilmişlerdir. Çocuklar bizim, fakat Avrupa kültürüyle giyiniyor ve arkadaşlık kuruyor; minik beyinler o yaşta yönlendirilmeye başlıyor. Çocuklarımız, farkında olmadan bizim evimizde, bizim kucağımızda bizden ve bizim olmayan bir yaşantıya alışıyor. Çocuklar belki batı kültüründe bile olmayan çarpık yaşantıların dizilerde, magazin programlarında gösterilmesiyle yanlış ilgilere doğru yönlendiriliyorlar. Cinsel kimliği araştırma dönemi olan 3 yaşına bile basmadan bu konularda merakı artıyor. Bu esnada dışarıdaki televizyon kanallarından çeşitli şekillerde gördüğü olaylarla bağlantı kurarak erken yaşta bir yetişkinin bildiği birçok şeyi öğreniyor. Tutum ve davranışları şekillenmeye başlıyor ve “Anne ben âşık oldum” sözleri okul öncesi dönemlerinde kulaklarımıza sıkça gelmeye başlıyor. Bu çocuk bunları nereden öğreniyor? İlk tepkimiz, “Bu çocuk bunları nereden öğreniyor?” olabilir. Aslında öğrenmek için fazla bir çaba gerekmiyor. Televizyon başında kontrolsüz geçirdiği her dakika bunun için yeterli. Diziler, magazin programları ve hatta çizgi filmlerde gösterilen ve gelişim düzeylerine uygun olmayan cinsellik onların yanlış bir yöne doğru yönlenmesinde en büyük rolü oynuyor. Bu zamansız cinsellik kültürü onların temiz dimağlarında yerleşiyor, oyunlarına ve konuşmalarına yansıyor. Çok küçük yaşlarda bilgi ve becerileri yanlış bir yönde gelişmeye başlıyor. Özellikle 0-6 yaş dediğimiz karakterlerinin şekillendiği en önemli bir dönemde ki bu dönemde öğrenilen her şey zihinlerde yer eder, sürekli yanlış mesajlara maruz kalıyorlar. Bu halleriyle, “Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imani alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir” ifadesini teyit ediyorlar. Diğer bir açıdan bakıldığında bilinçsizce ve çoğu zaman, “Ben peşinden koşamıyorum. Otursun televizyonun karşısına da biraz dinleneyim” gibi tembelce yaklaşımlar yüzünden, yetişkinlerin yaşantısına ait ve çocuklara görünüşte ürkütücü gelecek ve anlam yüklemeleri hemen hemen imkânsız kavramlar sıkça çocukların dünyasına giriyor. Bırakın soyut kavramları, somut kavramaların bile tam olarak gelişmediği bu dönemlerde çocuğun dünyasında öldürme, boğazlama gibi şiddet görüntüleri, karmaşaya neden oluyor. Çocuk, olayları bir yetişkin gibi sentezleme kabiliyetine sahip değildir. Ortaya korku, endişe, kaygı, tedirginlik veya güvensizlik gibi psikolojik sorunlar çıkabiliyor. Peki, çocuklarımıza bu konuda nasıl yardımcı olabiliriz? En başta kendimize, sonra çocuklarımıza televizyonu doğru ve bilinçli kullanma alışkanlığı kazandırmalıyız. Araştırmalara göre yasaklayarak bir şeyden vazgeçirmenin etkisi kısa süreli olur ve yasaklar her zaman ters etki yaparak, yasaklanan şeye karşı olan ilgiyi ve arzuyu arttırır. Televizyon seyretme konusunda en önce kendimiz örnek olmalıyız. Çocukla olabildiğince birlikte televizyon seyretmeliyiz. Mutlaka izleme saatleri programlanmalı ve televizyon izlemek dışındaki saatleri cazip hale getirilmeliyiz. Çocuğun yaş ve gelişim özelliklerine uygun programlar seçmeliyiz. Türü “komedi” diye şiddet içeren programlar seyrettirmemeliyiz. Cinselliğin uygunsuz bir şekilde kullanıldığı programlardan kesinlikle uzak durmalıyız. Çocuğun televizyon izlemesini yasaklamak yerine alternatif oyun, eğlence ve yararlı uğraşlar sunmalıyız. Evde anne-baba, kitap, gazete gibi yayınları okumaya ilgi göstererek örnek olmalı, okumaya her vesileyle teşvik etmeliyiz. Tüm bu ve benzeri tedbirler televizyonun çocuğumuz üzerindeki olumsuz etkilerini azaltacak ve çocuğumuzu bilinçli bir “teknoloji tüketicisi” haline getirecektir. Ayrıca burada anlatılan tüm tedbirler çocukların akıl ve iradelerine hitap edeceği için kişilik gelişimlerini olumlu yönde etkileyecektir. Ayşe Aydın Eğitimci
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|