![]() |
#1 |
![]() Ermeni meselesinin eşit vatandaşlıkta bir çözüme kavuşabileceğini söyleyen söyleyen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş, “Benim Ermeni bir vatandaş olarak söylediklerim, talep ettiklerim sadece Ermenilerin yararına değil. Kürtlerin, Alevlerin, Sünni Müslümanların da yararına. Dolayısı ile aslında temel insan hakları değerlerini benimsediğimiz zaman, bütün vatandaşlarımızın yararına olan bir şeyi yapıyor olacağız” dedi.
NİL GÜLSÜM ![]() Rober Koptaş, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdüren genç, entelektüel bir isim. Hrant Dink ve Etyen Mahçupyan gibi isimlerden sonra bayrağı devralan Koptaş, ekonomi ve tarih eğitiminin ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde master yaptı. Uzun yıllar yayın dünyası içinde çalıştı ve birçok kitabı yayına hazırladı. Koptaş, bu memleketi ve içinde yaşanan bütün meseleleri sahiplenen, birçok konuda söyleyecek söze sahip bir isim. Son olarak da ‘Ermeniliğimi unutmak istiyorum’ sözünü duyduk Koptaş’tan. İlk bakışta marjinal gelen bu ifadeyle Koptaş’ın vurgulamak istedikleri, bu ülkede yaşayan Ermenilerin beklentileri, Ermeni Diasporası, Hocalı Katliamı, 1915 olayları ve daha bir çok konuyu Koptaş ile konuştuk. Hrant Dink ve Etyen Mahçupyan hem Türkiye’nin entelektüel yapısı hem de Ermeni topluluğu açısından iki önemli isim. Ve onlardan sonra siz bu gazetenin başındasınız. Bu iki önemli isimden sonra bu görevin başında olmanın zorlukları ve kolaylıkları nelerdir? Agos’ un Türkiye’ de demokrasiden, insan haklarından, özgürlüklerden yana olan herkesin nezdinde büyük bir itibarı var. ‘Agos’ adı çok temiz bir ad ve bu gazete Türkiye’nin geleceği adına da çok şey ifade ediyor. Agos’ta çalışıyor olduğumuzu söylediğimizde pek çok zeminde bizim önümüzde bazı kapılar kolay açılabiliyor, insanlar kolayca destek olabiliyorlar, yardımcı olabiliyorlar. Bunun rahatlığı ve kolaylığını yaşıyoruz. Bu göreve geldiğinizde sizin için öncelikli mesele neydi? Öncelikli mesele ‘Agos’ ismine layık olmaktı. Hrant Dink’in pir-u pak hatırasına, mirasına layık olmak öncelikli hedefimiz. Her kesime açığız Hrant Dink’in başlattığı ve Etyen Mahçupyan’ın devam ettirdiği ve sizin de devraldığınız bir gelenek var mı, yoksa siz bu isimlerden daha farklı mı yürütüyorsunuz çalışmaları? Üzerine yükseldiğimiz bazı değerler var. Bunu temel olarak açıklık ve temas etme olarak görüyorum. Toplumun her kesimine açığız, korunaklı bir yerde durmayı hiçbir zaman tercih etmedik. Ermeni topluluğunun dışa açılışına Agos, ne şekilde aracılık ediyor? Toplumun farklı kesimleriyle temas ederek, onlara kendi dertlerimizi, kendi kimliğimizi varoluşumuzu anlatmak aynı zamanda onlardan bütün bunları öğrenmek, dinlemek şeklinde. Zihinsel olarak etkilemeye ve etkilenmeye hazır olmak ve buna talip olmak, bunu istemek. Agos Gazetesi, Türkiye’de yaşayan Ermeni nüfusun ne kadarını temsil ediyor? Ermeni toplumu da homojen bir toplum değil, son derece farklı siyasi görüşlere, sınıfsal durumlara ve dünya görüşlerine sahip bir toplum. Agos, Ermeni toplumunun tamamını temsil ediyor diye bir şey söylemek çok yanlış olur, bunu biz de istemeyiz. Çünkü bu cemaat sözcülüğü gibi bir konuma karşılık gelir ve biz kendimizi hiçbir zaman böyle görmedik, görmüyoruz. Ancak şunu söyleyebilirim; Agos Ermeni toplumunun büyük bir çoğunluğunun, özellikle orta sınıf ve alt sınıf tabakasının görüşlerinin büyük bir kısmını yansıtıyor. Ermeniceyi ne zaman öğrendiniz? Bizim evde ben çocukken Türkçe konuşulurdu, şimdi de öyledir. Ben Ermeniceyi ilkokula başladığımda öğrendim. Ermenice benim anadilim değil, okulda öğrendim. Geçtiğimiz günlerde ‘Ermeniliğimi unutmak istiyorum’ dediniz. İlk bakışta asimilasyona onay gibi gözüken bu sözünüzle ne anlatmak istediniz? Bu ifadenin biraz anlaşılması zor, çarpıcı olduğunun farkındayım. Tabi ki asimilasyonu, kimliğin reddini, kimliği unutmayı kastediyorum. Tam tersi, ben herkesin kendi kimliğini yaşamasını, kendi kimliği ile var olmasını talep ediyorum ve bunun da hepimizin ortak zenginliği olacağını düşünüyorum. Türkiye’de bazı vatandaşların eşit olmadıklarını, geniş bir perspektifle baktığımız zaman, eşit olmayanların sayısının da eşit olanlardan çok daha fazla olduğunu anlatmak istedim. Müslümanlar da Cumhuriyet rejiminde ötekileştirildiler Eşit olanlara göre sayıca fazla olan ‘eşit olmayanlar’ kimler? Mesela gayrimüslimler eşit değiller ama Kürtler de, Aleviler de eşit değiller. Müslüman ama Türk olmayan diğer gruplar da eşit değiller, Lazlar, Çerkezler ve diğerleri. Bana göre Müslümanlar da devletin kendilerine dayattığı kimlikten dolayı sıkıntı yaşıyorlar. Çünkü devlet, tek tip bir Müslüman kimliği öngörüyor. Ben bundan dolayı Müslümanların da aslında Cumhuriyet rejimi boyunca ötekileştirildiğini düşünüyorum. Bahsettiğiniz ötekileştirme kimin eliyle mi gerçekleştiriliyor? Resmi ideoloji doğrultusunda ortaya çıkan bir şey bu. Böyle baktığımız zaman toplumun çok geniş bir kesiminin aslında devletle, resmi ideolojiyle, devletin kendisine bakışı ile sorunu olduğunu ve eşit vatandaş olmadığını, gerçek anlamda vatandaşlık haklarından faydalanmadığını görürüz. Bu paradigma değişmeli Öneriniz ne? Ben diyorum ki bu artık geride kalması gereken bir anlayış. Bu perspektif bu paradigma artık değişmeli. Mademki yeni anayasayı da konuşuyoruz, sıfırdan biz kendimizi, toplumumuzu yeniden tanımlamamız gerekir. Çoğulculukla yaklaştığımız zaman herkes kendini eşit vatandaş hisseder. Gayri Müslim’ de eşit hisseder, Müslüman da, Alevi de, Kürt de. Bu zihniyeti yerleştirmek zorundayız. Devlet size Ermeniliği ne şekilde hissettiriyor peki? Bana Ermeniliğimi daha çok hatırlatan, devletin bana karşı uyguladığı ayrımcılıktır. İkinci sınıf vatandaş görmesidir. Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, baskın kimliğiniz nedir? Ben Türkiyeli, İstanbullu bir Ermeni’yim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ama Türk değilim. Ermeniliğimi bu anlamda unutmak istemem ama unutmak istediğim yer devletin bana hatırlattığı yerdir. O da baskıdır, dışlanmışlıktır, ötekileştirmedir. Siz etnik kimlik haklarından ziyade özgürleşme talebinden bahsediyorsunuz. Bunu açar mısınız? Benim Ermeni bir vatandaş olarak söylediklerim, talep ettiklerim sadece Ermenilerin yararına değil. Kürtlerin, Alevlerin, Sünni Müslümanların da yararına. Dolayısı ile aslında temel insan hakları değerlerini benimsediğimiz zaman, bütün vatandaşlarımızın yararına olan bir şeyi yapıyor olacağız. Ben bir Türkiye Cumhuriyet’ i vatandaşı olarak konuşuyorum ve bu yüzden de her konuda söz hakkım olmasını talep ediyorum. Bir Ermeni davasının savunuculuğunu yapmanın hiçbir anlamı yok. Burada ancak eşit vatandaşlık ve demokrasi perspektifi insanları rahat nefes almasını sağlayabilir. Bu elbette ki Ermenilerin işine yarayacaktır. Ermeni kimliğine hapsedilmiş olarak yaşamak benim için çok cazip bir hayat gibi görünmüyor bana. Ermeni olarak okul hayatınızda ikilikler ve zorluklar yaşadığınızı söylüyorsunuz. Bu ikilikleri hayatın diğer alanlarında da yaşadınız mı? Tabi ki yaşadım, Türkiye’de Ermeni olarak yaşamak kolay değil. Zorlaştıran ne? Nesiller boyunca taşınan bir korku var. Medyada mesela sürekli nefret objesi olarak görülebiliyorsunuz. Dolayısı ile insanlar da hayatlarında hiç tanımamalarına rağmen Ermenilere karşı önyargılı olabiliyorlar. Ermenilerde ön yargı yok mu yani? Türkiye Ermenileri özelinde söyleyecek olursam Ermeniler, Türkleri tanıyorlar ve böyle bir önyargı yok. Ancak dünyanın çeşitli yerleri dağılmış Ermenilerden -Türklerle bir hayat paylaşmadıkları için- Türklere öfke duyan, Türk karşıtı olanlar maalesef var. Ermeniliğimi gizlediğim oldu Kimliğinizi gizleme ihtiyacı duydunuz mu? Evet o önyargı, o korku kimliğinizi gizlemenize neden olabiliyor, bazı durumlarda Ermeni olduğunuzu gizleyebiliyorsunuz ve bende bunu yaşadım. Benim adım kimlikte adım Murat, aile içindeki adım ise Rober. Yazmaya başladıktan sonra da tanınmayı tercih ettiğim isim Rober oldu. Üniversite yıllarında ilk kez daha çok Türk arkadaşların bulunduğu ortama girdiğimde kendimi Murat diye tanıttım. Çok samimi olmadıkça da arkadaşlarıma Ermeniliğimi ifade etmedim. Kendinizi rahatlıkla ifade edişiniz nasıl oldu? Bunlardan sıyrılmam, Ermeni olarak daha rahat kendimi ifade etmem Agos’un yayınlanması, Hrant Dink’in bir entelektüel olarak Türkiye kamuoyuna çıkmasından sonra oldu. Şükür ki Türkiye’nin ortamı biraz daha demokratikleşti. Üzeri örtülen konular açıldı ve açıldıkça ben gördüm ki Ermeni olarak yalnız değilim. Bir Ermeni’nin de hakkını savunan Türk, Kürt insanlar var. Darda kalanın yardımına koşan, adaletsizliğe karşı duran insanlar var ve bunları gördükçe rahatladım, bunları gördükçe kendime güvenim geldi. Onlar olmasaydı ben kendimi çok daha fazla Ermeni hissedecektim, çok daha fazla o kimliğe sarılacaktım ve Türklerle, Kürtlerle temasım daha dar olacaktı. Geçtiğimiz günlerde Taksim’de düzenlenen mitingde atılan sloganları ve açılan dövizleri nasıl karşılıyorsunuz, hayal kırıklığı yaşadınız mı? -Hayal kırıklığına uğramadım, çünkü ben Türkiye’yi az çok tanıyorum. Hocalı katliamının masum kurbanlarını anmak için yapılacak bir anma Ermenileri dışlamaması gereken, Ermenileri düşmanlaştırmaması gereken bir anma olmalı. Eğer siz oradaki bütün suçu Ermeni kimliğine atfediyorsanız, bütün Ermenileri suçlayıcı ifadeler kullanıyorsanız ve Ermenileri de içinize katmak gibi bir perspektif geliştirmiyorsanız, Türkiye ortamının aşırı sağcıların ve ırkçıların zemini haline getirirsiniz. Kimsenin arkasında durmadığı, kimsenin gönül rahatlığı ile benimseyemeyeceği bir anma oldu bence. Ermeni milisler Hocalı’da katliam yaptılar Hocalı katliamı ile ilgili ne düşünüyorsunuz peki? Hocalı hiçbir şekilde benim paylaşabileceğim, kendim yakın hissedebileceğim bir şey değil. Orada bazı Ermeni milisler bir katliam yapmışlardır. Bu acı inkar edilmemeli Adı her ne olacaksa olsun 1915 olaylarının yüzüncü yılında Türkiye’nin ne yapmasını bekliyorsunuz? -Bu konuyu konuşmak, bu konuda yol kat etmek kolay değil. Benim için devletin tavrı hiçbir zaman öncelikli olmadı, öncelikli olan toplumun, vatandaşların tavrı. Devletin yapması gereken en önemli şey bu konunun özgürce, rahatça konuşulmasını sağlayacak ortamı yaratmak. Devletten ikinci beklentim de dünyanın dört bir tarafına dağılmak zorunda kalmış insanlara karşı, saygılı bir dil geliştirmesi. Soykırımı tanımadan bahsetmiyorum, ilk önce yapılması gereken şey, bu acıyı inkar etmemek. Bu acının sahiplerini daha fazla öfkelendirecek adımlar atmamak. 35 yaşında Türkiyeli bir Ermeni’siniz. Aynı zamanda bir entelektüelsiniz, bu topraklara ilişkin en büyük hayaliniz nedir? Kimsenin etnik kökeninden, dini inancından, cinsel tercihinden veya kimliğinin ögelerinden dolayı aşağılanmadığı, ayrımcılığa uğramadığı, bütün bu kültürlerin, dillerin, dinlerin özgürce, eşit bir şekilde yaşadığı bir ülke hayal ediyorum. Bunlar gerçekleşirse benim hayalimde gerçekleşmiş olur. Devlet kanalları kapatmamalı Bu topraklarda yaklaşık yüz yıl önce gerçekleşen bir olayın Fransa Meclisi’nin aldığı bir karar yahut Amerikan Senatosu’ndan geçmesi beklenen bir yasa dolayısıyla tartışmaya açılıyor olmasını nasıl yorumluyorsunuz? İşin doğal karşıladığım bir kısmı var, bir de karşı çıktığım yanı var. Türkiye 1915’i kabul etmediği için, Ermeniler de dünyanın farklı yerlerine dağıldığı için ve bu konuda bir beklentileri, adalet talepleri olduğu için bu meselenin yurtdışında konuşulması çok doğal, çok normal. Çünkü bir tarafta devlet kanalları kapatıyor, bir tarafta da insanların beklentileri var. Dolayısı ile bu beklentiler bir çığlık şeklinde dünyanın farklı yerlerinden yükseliyor. Bu doğal karşıladığım, anladığım bölüm. Zaten başka türlü olamazdı. Başka türlü olmasının tek yolu, Türkiye’nin konuşmayı istemesi, bir zeytin dalı uzatması olurdu. O, olmadığına göre öbürü oluyor. Karşı çıktığım nokta da şu. Bence artık dünyanın farklı tarafına dağılmış Diaspora Ermenileri, bu işin çözümünün 3. ülke parlamentolarında değil, Türkiye halkının vicdanında olduğunu görmeliler. Ermeni Diasporası bu tavrın Türkiye üzerinde etkili olacağını mı düşündü? Lobi faaliyetleri ile yabancı ülkelerin, Türkiye’ye belli dayatmalarda bulunmasını değil, Türkiye ile temas kurmayı, Türkiye halkıyla temas kurmayı, onunla diyalog kurmayı gerektiren bir bakış açısına sahip olunmalıdır. Ermeniler, maalesef çok küçük bir grup dışında şu ana kadar böyle bir perspektife sahip olmadılar. Onlar her zaman biraz daha politik bir bakışla, farklı ülkeler Türkiye üzerine baskı uygularlarsa ermeni davası adına bir kazanım olur ve Türkiye bunu eninde sonunda kabul etmek zorunda kalır gibi düşündüler. Ben bu siyasetin işlemeyeceğini, çok doğru olmadığını düşünüyorum. Diaspora Ermenileri daha zeki davranmalı Ermeni Diasporası ne yapmalı sizce? ![]() Türkiye toplumu 1915’te ne olduğunu öğrenir, bunun için acı duyar, bunun için insani duygular geliştirirse -ki bunun için uzun zaman gerektiğini de kabul ediyorum- o zaman Türkiye devletinin tavrı değişebilir. Ancak toplumdan gelecek bir değişiklik talebi, vicdanlarda olacak bir değişiklik talebi Türkiye devletinin resmi pozisyonunu değiştirebilir. Onun dışında Fransa devleti böyle demiş, Amerika böyle demiş, İngiltere şunu demiş gibi bir yaklaşım, Türkiye’nin resmi pozisyonunda herhangi bir değişiklik yaratmayacaktır. Tam tersine Türkiye’ deki milliyetçiliği de yükselten bir durum yaratacaktır. Ve bu netice de Ermenilerin savunduğu dava açısından da yararlı bir şey değil. Ermeniler bir başarı kazanacaklarsa, bunu ancak daha az bir milliyetçi Türkiye’de kazanabilirler. Diaspora Ermenileri artık doğru siyaset yapma noktasına artık gelmeliler, daha zeki davranmalılar. Şuana kadar maalesef bu böyle olmadı. Hrant davası yeniden görülmeli Hrant Dink ile ilgili mahkemenin aldığı kararı nasıl değerlendiriyorsunuz? Benim ne dediğimden daha önemli olan Türkiye kamuoyunun, siyasetçilerin, hukukçuların ne dediği. 17 Ocak 2012’de bir karar verildi ve hiç kimse bu karardan memnun değil. O kadar memnun değil ki, hâkim ve savcı da kendi verdikleri ve parçası oldukları karara karşı çıkıyorlar, gerekçelerinde bunu ifade ediyorlar. Savcı temyiz ediyor vs. dolayısı ile ortada bir hukuk trajedisi yaşandığı aşikar. Bunun değişmesi gerekiyor, bu böyle kalamaz, kalmamalı. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumu’nun raporu bu anlamda önemli işaretler veriyor. Bu dava yeniden başlamalı. Dava yeniden başladığı zaman da artık 2-3 gencin işlediği bir cinayet olarak ele alınamaz. Eğer devlet içindeki bazı bağlantıları varsa, devlet görevlilerinin askeriyle, polisiyle, istihbaratçısıyla bu olaya bir dahli, ancak onları da içeren bir dava başlayabilir, öyle olmalı. Buna dair 5 yıl boyunca çok umutsuzluk yaşadık. Bizim için dava sürecinin her anı çok umutsuzdu, bu yöne doğru girmedi bir türlü. Ama şu andan sonra girmesi gerekiyor. Toplumun kamuoyunun baskısı burada çok önemli, bu iş bitti diye geri çekilmememiz lazım. Bu konuda vicdanı rahatsız olan herkesin, her platformda bunu dile getirmesi lazım ki gerçekten yeniden bir dava başlasın. Eşit olmak istiyorum Siz ne istiyorsunuz? Ermeni olarak kültürümü, dilimi, edebiyatımı yaşatabileyim, dini inancımı yaşabileyim, burada istediğim noktada ayrışabileyim isterim. Ama halkımla, toplumumla, aynı topraklar üzerinde yaşadığım insanlarla da kaynaşabileyim. Onlarla eşit olayım, onlar bana eşit gözlerle baksınlar, ben onlara eşit gözlerle bakayım ve o kalabalığın içinde kaybolabileyim. Farklılıklarımızı yaşayalım, farklılıklarımızla var olalım ama bir araya geldiğimizde farklılıklarımızı değil, ortaklıklarımızı öne çıkaralım diyorum. Osmanlı döneminde daha iyiydik Osmanlı dönemini mi işaret ediyorsunuz? Osmanlı dönemini idealleştirmek istemem ama bu anlamda geçmişte daha iyi olduğumuz kesin. Osmanlı döneminde şuan olduğumuzdan daha iyi durumdaydık. Orada da sorunlar vardı, orada da kompartımanlara ayrılmış bir hayat vardı, mahalleler farklıydı vs. ama İmparatorluğun son çeyreğine varana kadar, bugünkünden çok daha barış içinde bir hayatı kurabilmişti Osmanlı. milat
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() 20 milyon Bdp liyle eşit vatandaş olduğumuzu düşünsenize,Halbuki ermeniler 1milyon azeriyi eşit vatandaş kabul etmedi.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|