AK Gençliğin Buluşma Noktası
Dini Konular Dinimiz hakkında öğrenmek ve paylaşmak istediğiniz herşey.


Konu Kapatılmıştır
Stil
Seçenekler
 
Alt 04-15-2009, 23:44   #1
Kullanıcı Adı
Jurnal
Standart Mustafa İSLÂMOĞLU'nun Gerekçeli Meal-Tefsir Kitabında Bir Âyetin İnkârı
Sohbetlerimize devam eden kardeşlerimizin: "Mustafa İslamoğlu nasıl biri? Kitapları okunabilir mi ve derslerine gidilebilir mi?" şeklindeki ısrarlı soruları üzerine bu fakir kardeşiniz, bu kişinin kitapları hakkında bir araştırma yapmak zorunluluğu hissettim. Elime geçen "Yahudileşme temâyülü" kitabı, bana bu kişinin ne kadar çelişkili ve karmaşık batıl görüşlere sahip biri olduğunu kolayca anlatmış oldu.


Rahmân ve Rahîm olan Allâh ism-i şerîfiyle!
Bizleri Ehl-i Sünnet itikadı üzere sabit kılan Allâh-u Te‘âlâ’ya hamd-ü senâdan, Cumhur’un yolundan ayrılanları, İslâm ipini boynundan çıkarmakla niteleyen Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e salât-ü selamdan ve O’nun yolundan bir karış bile ayrılmayan âl-i ashâbına hayırla duadan sonra: Sohbetlerimize devam eden kardeşlerimizin: “Mustafa İslamoğlu nasıl biri? Kitapları okunabilir mi ve derslerine gidilebilir mi?” şeklindeki ısrarlı soruları üzerine bu fakir kardeşiniz, bu kişinin kitapları hakkında bir araştırma yapmak zorunluluğu hissettim. Elime geçen “Yahudileşme temâyülü” kitabı bana bu kişinin ne kadar çelişkili ve karmaşık batıl görüşlere sahip biri olduğunu kolayca anlatmış oldu. Bu esnada fıkıh âlimlerinin cumhurunu, “Hayızlı kadınların camiye giremeyeceği” gibi bazı fetvalarından dolayı Yahudilere meyletmekle suçladığını görmem de işin tuzu biberi oldu.

Sonra bana verilen “Üç Muhammed” kitabında, onun Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şanına tazim sadedinde yazılmış olan Kâzî İyaz (Rahimehullâh)ın “eş-Şifâ”sı ve İmâm-ı Süyûtî’nin “el-Hasâis”i gibi muteber eserlerde geçen sahih rivâyetleri tenkit ederek, “Bu kitaplarda anlatılan hârikulâde vasıfların Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)de bulunmadığı”nı söylemiş olduğunu görmem, bende tedavisi kabil olmayan çok derin bir yara açtı ama daha sonra elime geçen “Gerekçeli Meal” kitabında onun, bu yazımızda örneklendireceğimiz üzere; “Teröristlerin cezasıyla ilgili” bir âyeti nasıl yok saydığını, “Tur dağının Yahudiler üzerine kaldırılması” gibi bazı mûcizeleri ne tür sudan bahanelerle reddettiğini ve “Uzeyr (Aleyhisselâm)ın yüz sene ölü bırakıldıktan sonra diriltilmesi” gibi, Allâh-u Te‘âlâ’nın yaşanmış olaylar olarak kıssa ettiği bir takım gerçekleri nasıl temsil ve mecaz olarak nitelediğini görünce, onun Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şanına izafe ettiği nâkısaları ve müctehid imamları Yahudilere meyletmekle suçlayarak onlara attığı iftiraları yadırgamaz hale geldim.

İnşâallâh bu yazımızı takip edecek yazılarımızda, onun bu tür fasit ve müfsit görüşlerini ibtal etmek üzere bir takım ilmî reddiyeler kaleme alacağız. Ancak bu yazımızda Mâide Sûresinin otuzüçüncü âyet-i kerîmesinde geçen İslâm’ın önemli bir hükmünü nasıl yok saydığını beyan etmeyi münasib gördük. Şimdi ilk olarak kendisinin mealine ve dipnotuna hiç müdahale etmeksizin yazdıklarını size aynen aktaracağız, daha sonra da tahlilini hep birlikte yapacağız.

“Allah’a ve Rasûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların öldürülmeleri ya da asılmaları veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi, yahut bulundukları yerden sürülmeleri, sadece (âdil) bir karşılıktan ibarettir. Bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; âhirette ise onları korkunç bir azap beklemektedir.”

Yazar bu âyetin dipnotunda (1/197) şu kaydı düşmüştür. “Bu cümle bir ‘inşa’ cümlesi değil bir ‘ihbar’ cümlesidir ve dolayısıyla Kur’an el ve ayakların çaprazlama kesilmesi gibi bir cezayı emretmemekte, sadece nakletmektedir. Bundan öte, Allah Rasû lü’nün hiçbir muhalife böylesi bir ceza uygulamadığı da tarihi bir gerçektir.”
Mezkûr şahsın mealini ve gerekçesini böylece okumuş oldunuz. Buna mukabil bir de Üstâdımız Mahmud Efendi Hazretlerinin hazırlamış olduğu “Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi”ndeki meale göz atalım. “Allâh’a ve Rasûl’ün(ün dostları olan müminler)e harp açmakta olan (ve insanların yollarını kesip mallarını çalan) o (imansız) kişilerin ve (Müslümanlardan da olsa) yer(yüzün)de fesat (ve bozgunculuk çıkartmak) için koşuşturan kimselerin cezası, (sadece öldürmekle yetinmişlerse,) ancak (kısas yoluyla) öldürülmeleri yahut (cinâyetle birlikte mal da gasbetmişlerse,) asılmaları veya (cinâyet işlemeyip sadece mal almışlarsa,) ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi ya da (korkutmadan başka bir şey yapmamışlarsa,) o (oturdukları) yerden sürül(üp hapse gönderil)meleridir.
İşte sana! Bu (cezalar), dünyâda onlar için büyük bir (alçaklık, rezillik ve) rüsvaylıktır, (günahlarının büyüklüğünden dolayı) âhirette ise kendileri için pek büyük bir azap vardır!”

Görüleceği üzere İslamoğlu, Kur’ân-ı Kerîm’in metninde olmayan birçok kelimeyi metne sokmasının yanısıra, dipnotta bu âyetin bir “İnşâ” değil de, bir “İhbar” olduğunu öne sürmüştür. Sizin anlayacağınız şekilde ifade etmem gerekirse, “İnşâ”, “Bir şeyi emretmek ve yapılmasını istemek” mânâsına gelmekte, “İhbâr” ise: “Evvelce olmuş bir şeyin vukuunu haber vermek ve nakletmek”tir.
Onun dediğine göre bu âyet-i kerîmede zikredilen ceza hükümleri, bir haber niteliği taşımaktaysa, bu haber kimlerin uygulamasını bize nakletmektedir. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Ayrıca bu ceza uygulanmayacaksa, sadece anlatılıp geçilecekse bu durumda âyet-i kerîmede beyan edilen “Dünyadaki rüsvaylık” teröristlere nasıl ulaşacaktır.
Onlar bu cezalara maruz kalacak yerde sadece bunları hikâye gibi dinlediklerinde, rezil olacak yerde gülüp sevineceklerdir.
Yine böylece bu durumda bir sonraki âyet-i kerîmede konu edilen: “Ancak siz kendilerini yakalamadan tövbe edenler müstesna” kavl-i şerîfi, mânâsız boş bir kelâmdan öte geçmeyecektir. Çünkü ceza yoksa istisna ve müstesna mefhumları kime işletilecektir?!
Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de aynı ifadeyle zikredilen: “Fakat eğer onlar sizinle (Mescid-i Haram’da) savaş (başlat)ırlarsa, (oranın hürmetini önce onlar ihlâl ettiği için,) siz de (hiç aldırmadan) onlarla savaşın. İşte sana! Kâfirlerin cezası böylece (misilleme)dir.” (Bakara Sûresi:191)
“Hırsızlık yapan erkekle, hırsızlık yapan kadına gelince; her ikisinin (çalıp) kazanmış oldukları şeye ceza olarak, Allâh’tan caydırıcı bir azap olmak üzere ikisinin de (sağ) ellerini (bileklerinden) kesin!....” (Mâide Sûresi:38)
“Ey iman etmiş olan kimseler! Siz ihramlı kişilerken av öldürmeyin! İçinizden her kim onu kasten öldürürse, işte sana! (O kişinin yapması gereken;) öldürmüş olduğu hayvanın misli bir ceza (ödemesidir) ki; sizden adâlet sahibi iki kişi ona karar verecektir….” (Mâide Sûresi:95) âyet-i kerîmelerinde “Ceza” tabiri, hüküm ifade etmekteyken, burada konu edilen “Ceza”nın, üstelik: “Onların cezası ancak ve ancak budur” mânâsını ifade eden “İnnemâ” edatıyla zikredilmiş olmasına rağmen hükümsüz olması hangi delile dayanmaktadır. Bu konuda bu âyet-i kerîmenin hükmünü nesheden başka bir âyet-i kerîme yokken, bir âyet nasıl geçersiz addedilebilir.

Oysa Fahru’r-Râzî, Beyzâvî ve Nesefî gibi birçok tefsirde: “Allâh-u Te‘âlâ ile muhârebe yapılamayacağından dolayı burada Allâh-u Te‘âlâ’nın emirlerine muhâlefet eden ve Rasûlünün hükümlerine başkaldırmış olan kimselerin cezası konu edilmiştir” denilerek bu âyet-i kerîmenin bir haber niteliğinde olmayıp, İslâm’ın bir had cezasını beyan ettiği belirtilmiştir.

İslamoğlu bu âyet-i kerîmenin hükmünü yok saymakla kalmamış, üstelik “Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in böyle bir tatbikatı olmadığının tarihi bir gerçek olduğu”nu savunarak tarihi bir iftirada bulunmuştur. Zîrâ Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bu hükmü işlettiği, en sahih kaynaklarda zikredilmektedir. Nitekim Enes (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “Ukl ve Urayne kabîlelerinden birtakım insanlar Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek Müslüman olduklarını açıkladılar. Fakat sonra Medine’nin havası kendilerine yaramayınca hastalanıp zayıflamaya başladılar ve ovadaki develerin yanına gidip onların sütlerinden içerek sağlıklarına kavuşmak için Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den izin istediler.

Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in müsâadesi üzere Kuba civârındaki zekât develerinin yanında bir müddet kalıp iyileştiklerinde, dinden dönerek develerden birini boğazladılar, çobanlardan birinin ellerini ve ayaklarını kesip, diline ve gözlerine de diken batırarak ölünceye kadar kızgın güneşin altında bıraktılar, diğer develeri de alıp götürdüler.

Sağ kalan bir çobanın haberi üzerine Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) yirmi kişilik bir müfrezeyi onların takibine gönderdi. Yakalanıp getirildiklerinde Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) onlara kısas yapılmasını emretti. Bunun üzerine o cânilerin gözleri çıkarıldı, elleri ve ayakları kesildi ve ölünceye kadar o hal üzere Harre tarafında bırakıldılar.” (Buhârî, Meğâzî: 34, No: 3956, 4/1535; Zekât: 67, No: 1430, 2/546; Müslim, Kasâme:2, no:1671, 3/1297; Neseî, Tahâret, 191, no:304, 1/174; Ebû Dâvûd, Hudûd:3, no:4364, 2/534; Tirmizî, Taharet:55, no:72, 1/106; İbni Mâce, Hudud:20, no:2578, 2/861; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:12042, 4/214)

İslamoğlu’nun, bu rivâyetleri bilmeyecek kadar cahil biri olmadığını düşünürsek, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bu âyeti tatbik etmediğini söylemesi, bizde ister istemez burada bir sû-i kasd (kötü niyet) bulunduğu düşüncesini uyandırmıştır. Zaten bu kişinin bu rivayetleri bilmeyecek kadar cahil biri olduğunu kabullenmemiz durumunda da, yine insanları böyle bir kişiyi dinlememeleri ve kitaplarını okumamaları hususunda uyarmak boynumuzun borcudur.
Ayrıca bu âyet-i kerîme, teröristlere uygulanacak ceza hakkında Kur’ân-ı Kerim’de misli bulunmayan tek âyet olma özelliğini taşıdığı için bütün müctehidler tarafından işletildiği ve kendisinden ciltler dolusu hükümler istinbat edildiği, dört mezhebin fıkıh kitaplarında kaleme alınmıştır. Bu husustaki bazı genel hükümleri şöyle özetleyebiliriz.

El-Mevsû‘atü’l-Fıkhiyye isimli eserde (17/158-161) zikredildiğine göre: “Kendileri yakalanmadan önce tövbe etmedikleri müddetçe muharib (terörist)lerin cezalandırılmasının, kaldırılmaya ve bağışlanmaya elverişli olmayan İlâhî hadlerden bir had olduğu” hususunda fıkıh âlimleri arasında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta temel teşkil eden nass ise; “Allâh’a ve Rasûl’üne harp açmakta olan o kişilerin ve yerde fesat için koşuşturan kimselerin cezası, ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi ya da o yerden sürülmeleridir. İşte sana! Bu, dünyâda onlar için büyük bir rüsvaylıktır, âhirette ise kendileri için pek büyük bir azap vardır!
Ancak o kimseler müstesnâ ki kendilerine güç yetirmenizden önce tevbe etmiştirler! Bilin ki; Allâh gerçekten Ğafûr’dur; Rahîm’dir.” (Mâide Sûresi:33-34) âyet-i kerîmeleridir.

Fıkıh âlimleri, âyet-i kerîmede geçen cezaların nasıl uygulanacağı hakkında farklı görüşler serdetmişlerdir. Şâfi‘îler, Hanbelîler ve İmâm-ı Muhammed ile İmâm-ı Ebû Yûsuf (Radıyallâhu Anhum) bu hükümlerin âyet-i kerîmede geçen tertip üzere uygulanacağı ve hükümlerin işlenen suça göre taksim edileceği görüşüne gitmişlerdir. Buna göre; hem öldürüp hem mal alan öldürülüp asılır, sadece mal almakla yetinenin sağ el ve sol ayağı kesilir, eşkiyalık yapıp yolcuları korkutan, fakat öldürme ve mal alma gibi suçlara bulaşmayan kimseler sürgüne gönderilir. İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ) da âyet-i kerîmeyi böylece tefsir etmiştir. (Ravzu’t-tâlib:4/155; el-Muğnî, 8/288; Ravzatu’t-tâlibîn:10/156-157; Metâlibü Üli’n-nühâ: 6/252-253; Nihâyetü’l-muhtâc:8/3) İmâm-ı Ebû Hanîfe (Radıyallâhu Anh)a göre; muharib kimse bir insan öldürmeden veya bir mal gasbetmeden yakalanırsa, tazir (azarlanma) cezasına çarptırıldıktan sonra tövbe edinceye kadar hapsedilir. Eğer hırsızlığın nisabı kadar (1.0,5 gram altın veya o değerde bir) mal almışsa eli ve ayağı çaprazdan kesilir, masum bir kişiyi öldürmüş, ama mal almamışsa öldürülür, hem cana kıymış hem de mal almışsa, ceza verme yetkisine sahip olan kimse, üç işten birini yapmakta serbesttir. Dilerse ellerini ve ayaklarını çaprazlama keser, sonra öldürür. İsterse sadece öldürür. İsterse asar. (Bedâi‘u’s-sanâi‘ : 7/94; İbni Âbidîn: 3/213; el-İhtiyâr:4/114) İmâm-ı Mâlik (Rahimehullâh)a göre ise; öldürenin mutlaka öldürülmesi gerekir. Ancak kılıç darbesiyle veya asılarak öldürülmesi hususunda yönetim serbesttir. Sadece yol kesmekle yetinseler bile idare hangisinin daha kârlı olduğunu gözeterek, öldürmek yahut asmak veya çaprazlama kesmek hususunda muhayyerdir. (Bidâyetü’l-müctehid:2/491-492; Şerhu’z-Zürkanî:8/110; Hâşiyetü’d-Düsûkî: 4/350; Tefsîru’l-Kurtubî: 6/152)

Görüldüğü üzere; dört mezhebin sahibleri olsun, mezheb içi müctehidler olsun, hepsi de bu âyet-i kerîmeyi tahlil ve tatbik etmişler, hiçbiri hükümsüz kabul etmemişlerdir. Hal böyle iken İslamoğlu’nun: “Bu âyet-i kerîme el ve ayak kesilmesini emretmemektedir, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bunu yapmamıştır, bu sadece mücerred bir anlatımdır” demesi, bu âyeti hükümsüz kılması anlamına gelir ki bunun da inkârın bir türü olduğunda şüphe yoktur.
Burada beni daha çok şaşırtan şu olmuştur; İslâmoğlu’nun beyânına göre bu “Gerekçeli Meâl”in fıkhî notları Hayrettin Karaman’la müzâkere edilmiş! Bu durumda böyle bir târihî hatâ onun da mı gözünden kaçmış yoksa o da mı aynı görüşte?!

Eyvâh ki ğarîb oldu şerî‘at-i Muhammed,
Ki kaldı bu misilli ulemânın eline!

Allâh-u Te‘âlâ’nın âyetlerinden birini inkâr, tümünü inkâr sayılacağına göre, işin ne boyuta vardığı siz okurlarımızın isabetli anlayışlarına havale edilmeye değer bir husustur. Artık “Kâfirlere İslâm’ı hoş gösterelim” derken İslâm’ın kol kesme, recm ve kısas gibi hükümlerini ve Allâh’ın ahkâm âyetlerini inkâra düşerek kâfirlerin durumuna düşmekten Allâh-u Te‘âlâ’ya sığınırız ve siz okurlarımızı, bütün Müslümanları bu hususta uyarmanız ve bu reddiyeleri okutmanız temennîlerimizle Allâh-u Te‘âlâ’ya emanet ederiz. Allâh-u Te‘âlâ’nın selâmı, rahmeti ve bereketleri hepinizin üzerine olsun.

Ahmet Mahmut Ünlü (Cübbeli Ahmet) Hocaefendi

www.cubbeliahmethoca.tv

 

Jurnal isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 11-13-2009, 10:30   #2
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
İslamı katı yorumlayan cevrelerin , Mustafa islamoğlu ile bir sorunları olduğu kanısındayım. Ayeti inkar etme gibi bir şeyin sözkonusu olmadığı halde bu şekildeymiş gibi lanse edilmesi doğru değil. Evet bir takım yorumları noksan olabilir ama bu insan ayeti inkar ediyor diye fitne cıkarmanın alemi yok.
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 11-13-2009, 10:46   #3
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
Alıntı:
elif zeynep Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kimsenin fitne ile bir işi olamaz efendim, Mustafa İslamğolu'nda bir takım noksanlıklar var diyorsunuz. Bu bir takım noksanlıklar ,Ehli Sünnet itikadından ayrı kalmanın getirdiği neticeler olduğuna göre, demek ki bunlar es geçilecek noksanlıklar değildir.

Âyetleri inkâr ediyor demiyoruz zaten, kafasına göre yorumluyor.
Temel naslarda farklılıklar yok , sadece yoruma yorum ile karşılık verilmiş buda olabilir. İnkar gibi dışlayıcı karalayıcı mevzu yokki ortada. İslamı dar alana sıkıştırmaya calışan zümrelerin islam dünyasını ne hale getirdiklerini müşahade ediyoruz bırakında inkar yok iken yorumları ile zenginlik kazanan anlayış ile zirve yıllarımızı yaşayalım ne dersiniz ?
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 11-13-2009, 10:49   #4
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
bu âyeti hükümsüz kılması anlamına gelir ki bunun da inkârın bir türü olduğunda şüphe yoktur.


Bu nasıl dengesiz bir yorum böyle ,yazıyı okumadınız herhalde bu düşünceyi ortaya pervasızca seren zihniyetmi bana islamın düstürlarını anlatacak .
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 11-13-2009, 11:02   #5
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
Alıntı:
elif zeynep Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu ifadelere cevap verelim mi veremeyelim mi bilemedim, lâkin cevap vermeye bile layık değil, önce belirteyim.

İslâm'ı dar çerçeveye hapsetmeyelim derken, Ehli Sünnet itikâdı'nın gereksiz olduğunu imâya gayret içindesiniz galiba .Herkes kafasına göre takılsın anlamından farksız bu. Efendim geçelim bunları, Ehli Sünnet'ten uzak düşenin beli doğrulmaz bunu bilmeyen, bunun idrâkinde olmayan bu sözlerinize tek yanıt; azıcık müslümanın itikadı nasıl olmalı, neye göre olmalı gidip bir okuyun anlayın. Sonra buralara uğrayın.
Hayda, yahu insanları nasıl da kolayca mezhep düşmanı yapıyorsunuz böyle pes yani , bakıyorumda kendi anlayış ve yorumlarınız dışındaki herkesi peşin peşin itikat ve mezhep düşmanı kılıyorsunuz. Demir parmaklıklar arasına sıkıştırılmış islami yorumlar ile islamın bütün zengin kaynaklarını kuruttu bu zihniyet nerde gözüküyorsa başı ezilmesi gerek bence( düşüncenin tabii) Mustafa islamoğlunun kitaplarını tefsir sohbetlerini dinliyorum ve bana peygamber sevgisi Allah sevgisi aşılayan birini ayet inkar ediyor diye sacma saban düşünce ile kimse savunamaz.Kimse Mezhep kurucularının değerlerini kendi kısır aklı ile yorumlayıp genel kanı imiş gibide lanse edemez. Vesselam
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 11-13-2009, 11:13   #6
Kullanıcı Adı
LeyaL
Standart
Sayın Ukbâ; sizce bizce değilde, İslâmca yapalım yorumlarımızı..Daha sağlıklı olacağı kanısındayım..
Ezbere konuşmak kolay yoksa, hemde en kolayı..

Ve'sselam.
LeyaL isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 11-13-2009, 11:16   #7
Kullanıcı Adı
Ömer Bekir
Standart
Ukbâ kardeşim;Leyal kardeşimizin yukarıya koyduğu Cübbeli Ahmed hocamızın yazdığı reddiyeyi tamamen okumadınız sanırım..

Farkında iseniz"Hırsızlık eden,teröristlerin ellerini veya ayaklarını bileklerinden kesin"ayetini resmen kendi sapık inancına göre tarif edip,"Bu ayet sadece mücerred(soyulmuş,saf)bir ayettir"demiştir..Bu resmen ayeti inkardır,el altından,Kur'an'ı Kerim(tefsir) hakkında tam bilgi sahibi olmayanların,neredeyse hiç anlayamayacağı şekilde inkara sürükleyen bir açıklamadır..

Ayrıca yine sadece bu ayetle,Resûlüllah(s.a.v)'in bir eylemde asla bulunmadığını belirtmektedir..Oysa sahih olan(İbn-i Mace,İbn-i Abidin,Sahih_i Buharî,Ebû Davud)Hadislerde bizzat Resûlüllah(s.a.v)hırsızlık yapan bir kadının elinin kesilmesini emretmiş ve"Bu hırsızlığı yapan Peygamber kızı olan Hz.Fatıma dahî olsa,onunda bileğini keserdim"buyurmuştur..

Hem ayetleri,hem hadis'i şerifleri yok sayan'ın ufak bir yanlışı mı olmuş oluyor..Herkes hatalıdır ve Peygamberler hariç herkes günahkardır..Ancak İman dışına çıkmak,dahada ilerisi Ayetleri ve Hadisleri inkar edip,kendi kafasına göre yorumlamak Münafıklığında ötesinde gelir..
Ömer Bekir isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 11-13-2009, 11:36   #8
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
Ömer bey , yorumlarında eksiklikleri olabilir . Ayetleri farklı yorumlayan bir çok ilim adamı vardır . Hepside ehli sünnete bağlı olsalarda ayetlerden farklı anlamlar cıkarmayı ben zenginlik olarak görüyorum . Benim kabullenemediğim kısım ayet yorumlama farklığından dolayı bir insanın ayeti inkar ediyor diye munafık sıfatı ile sıfatlanmasınadır.
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 11-13-2009, 11:38   #9
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
Ukbâ isimli şahıs, daha Cübbeli Hoca'mızın yazısını okumadan konuya düşüvermiş (: Hassas bir konu bu, öyle "pat" diyede düşülmez ki

Benim hakkımda zan içindesiniz . Cübbeli hocada sonuçta burda yorum yapmış onun yorumuna biat ederek kusura bakmayın diğer ilim adamına münafık sıfatı ile bakamam hiç yakışmamış cübbeliye ve bu görüşü kabul edene
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 11-13-2009, 11:50   #10
Kullanıcı Adı
elif zeynep
Standart
Alıntı:
Ukbâ Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ukbâ isimli şahıs, daha Cübbeli Hoca'mızın yazısını okumadan konuya düşüvermiş (: Hassas bir konu bu, öyle "pat" diyede düşülmez ki

Benim hakkımda zan içindesiniz . Cübbeli hocada sonuçta burda yorum yapmış onun yorumuna biat ederek kusura bakmayın diğer ilim adamına münafık sıfatı ile bakamam hiç yakışmamış cübbeliye ve bu görüşü kabul edene

Bakın Cübbeli hoca gereken neyse ifade etmiş.. Ben direk "münafık" kelimesini kullanmıyorum ki- kişinin itikadı nasıldır Rabbim bilir.

Siz buraya takılmayın,zenginlik felan, böyle zenginlik düşkünü değilim ben... Esasen İslamoğlu'nun İbni Teymiyye,Abduh gibilerine karşı nasıl "âlim"lermiş tavrı takındığını biliyoruz, her sözünde bu kişilerden iktibas yapıyor. Her sözüne bu şahısları katan bu İslamoğlu'na ben nasıl güvenebilirim. İtikad bu, şakaya gelmez efendi.
elif zeynep isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Konu Kapatılmıştır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




boşanma avukatı webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım