10-24-2010, 00:30 | #11 |
Hee günümüzün gündüzü.
Bir tanede fatime şahin bulalım 2010 model off ne manyak olur ha. Ula ortalıkta beyaz mıdır nedir o şaşı gibiler,nuri midir nedir onlar,iskender evrenesoğlu gibi şerefsiz varken,bu hocaya bu yakıştırma nasıl yapılır isimleri bile nasıl yana yana konur anlamıyorum. Anca ahlaksız kimselerin yapabileceği bir yakıştırma bu,acıyarak bakıyorum. |
|
10-25-2010, 02:34 | #12 |
Yeni Müslüm Gündüz Yeni Şafağı iftiracılıkla suçlayan Mahmud Efendi (k.s) olmalı..
Kolla,bacakla uğraşacağınıza kafaya yönelin söyleyin sizde rahatlayın |
|
10-25-2010, 04:20 | #13 |
bu yazar ikisi arasında ki farkı görememiş mi?
okumaya değmeyecek bir yazı... |
|
10-25-2010, 20:58 | #14 | |
Alıntı:
Bu konu başlığı tartışılmayı hakedecek delillerle desteklenmediği için kapatılmalıdır silinmelidir ! Konu hipermuhafazakar tarafından (10-25-2010 Saat 21:00 ) değiştirilmiştir.. |
||
10-29-2010, 11:27 | #15 |
Milli görüşçülerin belaltı vuruşları beni ahmet ünlü hakkında araştırma yapmaya itti. Araştırmamda Ahmet Ünlü'nün şu haberlere ulaştım.
------------------------------------------------------------ Ahmet Ünlü Hoca'ya mahkumiyet Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Ahmet Ünlü, İstanbul DGM'de yargılandığı davada 2 yıl 7 ay 3 gün hapis cezasına çarptırıldı. Kamuoyunda 'Cübbeli Ahmet Hoca' olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü, Marmara depremine ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu vaaz kasetinde 'halkı din ve mezhep farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik ettiği' gerekçesiyle 2 yıl 7 ay 3 gün hapis ve 177 milyon 450 bin lira ağır para cezasına çarptırıldı. İstanbul 2 No'lu DGM'deki duruşmaya, tutuksuz sanık Ahmet Mahmut Ünlü sağlık sorunları sebebiyle katılmadı. Ünlü'nün avukatı Kadir Kartal'ın hazır bulunduğu duruşmada kararı açıklayan mahkeme heyeti, sanığı duruşmalardaki iyi halini de göz önüne alarak TCK'nın 312. maddesinin 2 ve sonuncu fıkraları uyarınca 'halkı din ve mezhep farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek' suçundan 2 yıl 7 ay 3 gün hapis ve 177 milyon 450 bin lira ağır para cezasına çarptırdı. Heyet ayrıca, Ünlü'nün yurtdışına çıkışına da yasak getirdi. Yargıtayın onaması halinde tutuklanacak olan Ahmet Ünlü'nün avukatları, karara itiraz edeceklerini söylediler. (Bülent CEYHAN) http://arsiv.zaman.com.tr/2000/10/18...erlerdevam.htm--------------------------------------------------------------- Ahmet Ünlü cezaevine kondu Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Ahmet Ünlü, hakkında kesinleşmiş 2 yıl 7 ay 3 günlük cezası nedeniyle Kartal Özel Tip Cezaevi’ne kondu. 17 Ağustos Marmara depreminin ardından yaptığı konuşma nedeniyle, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde “halkı din farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçundan yargılanan Ünlü, 2 yıl 7 ay 3 gün hapis cezasına çarptırıldı. Cezası Yargıtay tarafından onaylanan Ünlü, DGM cumhuriyet savcısının talimatı ile İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından önceki akşam Üsküdar’daki kayınpederinin evinde gözaltına alındı. Geceyi Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğü kompleksinde geçiren Ünlü, sabah saatlerinde DGM’ye sevk edildi. Kesinleşmiş cezası kendisine tebliğ edilen Ünlü, Fatih Adliyesi tarafından hakkında çıkarılan arama kararı nedeniyle buraya götürüldü. Ünlü, Fatih Adliyesi’ndeki işlemlerinin tamamlanmasının ardından Kartal Özel Tip Cezaevi’ne kondu. Ercan Gün, Bülent Ceyhan, İstanbul http://arsiv.zaman.com.tr/2002/01/19/haberler/h11.htm --------------------------------------------------------------- Cübbeli Ahmet Hoca olarak da tanınan Ahmet Ünlü, Fatih Altaylı'nın "Risale-i Nur nedir?" sorusuna verdiği cevapta, birkaç sayfası dışında Risale-i Nur'u okumadığını ifade etmekle birlikte üç konuda Risale-i Nur'a yönelik iddialarda bulunmuştu. Cübbeli Ahmet Hoca'ya Cevap 13 Aralık 2009 Pazar günü Habertürk Televizyonunda "Teke Tek" programına konuk olan Cübbeli Ahmet Hoca olarak da tanınan Ahmet Ünlü, Fatih Altaylı'nın "Risale-i Nur nedir?" sorusuna verdiği cevapta, birkaç sayfası dışında Risale-i Nur'u okumadığını ifade etmekle birlikte üç konuda Risale-i Nur'a yönelik iddialarda bulunmuştur. Cübbeli'nin iddiaları şu şekilde özetlenebilir: (1) Risale-i Nur'un dili ağır ve anlaşılmazdır. (2) Risale-i Nur tefsir değildir. (3) Said Nursi gayr-i Müslimlerin de -mesela Anzaklar- "şehit" olabileceğini ileri sürmüştür. Öncelikle şunu ifade etmek isteriz ki, bütün ömrünü "Kur'an'ı ve İslami ilimleri en detayına varıncaya kadar öğrenmek ve öğretmek" için vakfettiğini beyan eden Hoca'nın Risale-i Nur'u okumamış olması onun noksanıdır. Zira Risale-i Nur, çağımız İslam dünyasında -Hoca'nın da ilgi alanına giren konuları kapsayacak şekilde- telif edilmiş en kapsamlı ve etkin metinlerden oluşan bir tefsir külliyatıdır. Ne demek istediğimizi şu örnekle açıklayabiliriz: Şayet Hoca, 26. Söz olan Kader Risalesi'ni okumuş ve anlamış olsaydı, söz konusu programda Fatih Altaylı'nın kader konusundaki soruları karşısında bocalamazdı. Cübbeli Ahmet Hoca'nın iddialarına karşı cevaplarımız şu şekildedir: İddia 1: "Risale-i Nur'un dili ağır ve anlaşılmazdır." Cevap 1: Risale-i Nur, 20. yüzyılın ilk yarısında Osmanlıcanın hâkim dil olduğu bir dönemde kaleme alınmıştır. Dolayısıyla o günlerden bugüne dilimizdeki fukaralaşma Risale-i Nur'la ilk defa karşılaşanlarda iddia edildiği gibi bir izlenim bırakabilmektedir. Ancak bu yargının doğru olmadığı dönemin diğer dini ve seküler metinleriyle yapılan kıyaslamada hemen anlaşılacaktır. Risale-i Nur'da Osmanlıca bir tabir ya da terkibin hemen ardından, o zamana göre fazlasıyla sadeleştirilmiş bir "tercümesi"nin kullanılması, müellifinin eserlerindeki dili, özel bir seçimle kullandığını gösterir. Said Nursi isteseydi, meselâ, "levh-i mahv isbat" yerine "yazar-bozar tahta", "irae eder" yerine "gösterir", "beyder" yerine "harman" kelimelerini kullanabilirdi. Aynı cümlenin içinde bu kelimeleri ardarda sıralayabilen[1] biri olarak, "eski" dil ile "yeni" dili birarada kullanmak istemiştir, yeni dilden habersiz olduğu için eski dile mecbur kalmış değildir. Bu tercih, dile zenginlik kattığı kadar, okuma ve anlamaya da akıcılık ve kolaylık katmaktadır. Risale-i Nur'un dilinin bir başka özelliği ise Kur'ân'daki kelimelerin konuşma diline aktarılması, Nebevî kavramları Türkçe konuşanlar başta olmak üzere her insanın zihnine yerleştirmesi gibi bir misyonu yerine getirmesidir. Gerçekten de, Risale-i Nur'u okuyanlar özel bir Arapça eğitimi almadıkları halde, pek çok vahyî kavramı, Kur'ân kelimelerini dağarcıklarına almış ve konuşma diline aktarmışlardır. Şu halde, Risâle-i Nur diğer dilleri konuşan milletler için, Kur'an kelimelerinin ve Nebevî terminolojinin konuşma diline aktarılması konusunda, bir prototip, bir çalışma örneği olarak değerlendirilmeli. Cübbeli Ahmet Hoca okumak ve anlamak için emek sarf etmediği Risale-i Nur'u "dili ağır ve anlaşılmaz" diyerek zamanın dışında bırakma gayretlerinden vazgeçmelidir. Kendisinden beklenen, seküler saldırılarla iğdiş edilen zihnimizi Asr-ı Saadetle, Kur'an ve Peygamber lisanıyla aşina kılan Risale-i Nur'u okuması ve anlamaya gayret etmesidir. İddia 2: "Risale-i Nur tefsir değildir." Cevap 2: Bu da yeni bir iddia değildir. Risale-i Nur'un bilinen klasik tefsirler şeklinde -Cübbeli Hocanın ifadesiyle- Fatihayla başlayıp Nâsla biten sıra içinde kelime ve cümlelere mana verip yorumlayan bir kitap olmadığını gören bir kısım hocalar ve bazı muhalif insanlar "Risale-i Nur bir tefsir değildir" demişlerdir. Bu iddialar karşısında "Risale-i Nur Kur'ân'ın çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir" diyen Said Nursi, bu itiraza açıklık getirmek için iki kısım tefsir bulunduğunu ifade eder. Özetle şöyle der: "Birisi malûm tefsirlerdir ki, Kur'ân'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve isbat ederler. İkinci kısım tefsir ise, Kur'ân'ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve izah ve isbat etmektir. Bu kısmın pek çok ehemmiyeti vardır. Zahir malûm tefsirler bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir manevî tefsirdir."[2] Kur'ân'ın kelimelerini ayrı ayrı inceleyerek lûgat ve ıstılahî manalarını araştıran ve bu şekilde Kur'ân cümlelerine mana vermeye çalışan pek çok klasik tefsir vardır. Ancak çağın asıl problemi olan iman zaafına Kur'ân'dan reçeteler sunan tefsirlere şiddetle ihtiyaç vardır. İşte Risale-i Nur, Kur'ân'ı Kerim'in asrımızın ihtiyaçlarına cevap veren ayetlerini tefsir etmiş ve bu konuda orijinal yorumlar ortaya koymuştur. İddia 3: "Said Nursi gayr-i Müslimlerin de -mesela Anzaklar- "şehit" olabileceğini ileri sürmüştür." Cevap 3: Risale-i Nur'un hiçbir yerinde Anzaklar'ın şehit sayılabileceğinden bahsedilmez. Evet, Said Nursi bir mektubunda "kâfir" de olsalar bazı kişilerin ölümlerini "bir nevi şehadet mertebesi" olarak nitelendirmiştir. Ancak bu kişiler Çanakkale'ye savaşmak için gelen Anzak askerler değildir. Said Nursi'nin şefkat ve merhamet hissi ve "adalet-i mahza [tam adalet]" anlayışıyla bahsettiği şartlar/kişiler şu şekilde tasnif edilebilir:
Said Nursi'nin bahse konu mektubunda[3] ifade ettiği hususlar da bundan ibarettir. www.risaleinurenstitusu.org http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...p&haberSayfa=0 -------------------------------------------------------------- 3 yalana 3 kanıt İsmailağa Cemaati'nin önde gelen isimlerinden Cüppeli Ahmet Hoca lakaplı Ahmet Mahmut Ünlü, Hürriyet'te yayınlanan görüntüleriyle ilgili tek resmi açıklamasını 'Anadolu'da Vakit' gazetesine yaptı. Cüppeli Ahmet, 'jet-ski' görüntülerinin Malta'da çekildiğini doğruladı, ancak peş peşe 3 yalan söyledi. İşte o 3 yalan ve bunlara karşı 3 kanıt... YALAN 1 2004'te kışın Malta'ya gittim MALTA'ya 2004 yılı Kurban Bayramı'nda gittiklerini söyledi. Ancak, Kurban Bayramı 2004 yılında, 1 Şubat-4 Şubat tarihlerine, kış mevsimine geliyor. Oysa Cüppeli Ahmet gittiğinde Malta'da hava, denize girilip jet-ski yapılacak kadar güzel. Resmi kayıtlara göre 25 Ağustos 2005'te saat 17.05'te Atatürk Havalimanı'ndan, KM 785 sefer sayılı, Sofya'dan yolcu alarak La Valetta'ya giden 'Air Malta' uçağı ile uçtu. 29 Ağustos'ta İstanbul'a döndü. YALAN 2 Plajda denize girip, yüzmedim CÜPPELİ Ahmet, Anadolu'da Vakit Gazetesi'ne yaptığı açıklamada Malta'da plajda denize girmediğini söyledi. Ancak Hürriyet Gazetesi'nde dün yayınlanan fotoğraflar ve Arena Programı'ndaki görüntüler Ahmet Mahmut Ünlü'nün haşemasıyla denize girdiğini açıkça ortaya koyuyor. YALAN 3 Çıplaklarla bir arada bulunmadım CÜPPELİ Ahmet,"Ben hayatımın hiçbir döneminde insanların bulunduğu yerde denize ve havuza girmedim. Orada da denize girmedim. Çıplakların arasında bulunmadım. Erkek veya kadınların mahrem yerine batmak ve insanların bu şekilde bulunduğu havuz veya denize girmek haramdır. Ben de bu haramı işlemedim" diyor. Oysa, jet-ski'ye bindiği yer, halka açık bir plajın bulunduğu Malta'nın başkenti La Valetta'nın doğal limanı. Jet-ski fotoğrafında arka planda bikinili turistler görülüyor. Malta'da bindiği feribotta da askılı ve şortlu kadınlar var. Eski mürit: Gerçek anlaşılsın diye anlattım CÜPPELİ Ahmet, Zaman Gazetesi'ne yaptığı açıklamalarda da Hürriyet'e konuşan eski müridini suçladı. Ahmet Mahmut Ünlü, "Bu arkadaş 10 yıldır benim özellikle Avrupa'da verdiğim sohbetleri organize eden bir kimseydi. Her sırrımı rahatlıkla paylaşırdım. Ancak arkadaşlarla aramızı açma girişimleri olduğu için yanımdan uzaklaştırdım. Şimdi bunun intikamını alıyor" dedi. Eski mürid ise "Cüppeli'nin rahatsız olduğum aşırılıklarını cemaatten bazı arkadaşlarla paylaşınca çok rahatsız oldu ve 'aramızı açmaya çalışıyor' dedi. Ben cemaatten uzaklaşmadım hala İsmailağa Cemaati'nin içindeyim. İntikam için değil gerçekleri herkesin görmesi için bu açıklamaları yaptım" diye cevap verdi. TV'de kadın gazeteciyle konuşmadı CÜPPELİ Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, dün Show TV'nin ana haber bülteninde kadın olduğu için sunucu Defne Samyeli'nin sorularına cevap vermeyi reddetti. Ünlü, bir başka stüdyoda erkek bir muhabirin sorularını cevapladı. Samyeli olayı şöyle dile getirdi: "Ahmet Mahmut Ünlü benimle görüşmekten kaçındı. Kadın olduğum için eğer benimle görüşürse cematinin bu yanını izlemeyeceğini, onun da mesajını iletemeyeceği kaygısını taşıdığını söyledi." Ünlü soruları şöyle yanıtladı. SAAT OLAYI Ben kart taşımam, para taşımam. Havalimanında Arapça bilen bir satıcı vardı. Bir saat beğendiler. Bugüne kadar hanıma birşey almış değilim. Saatin değeri 16 bin değil 5 bin dolardı. Yanımızdaki arkadaş yarısını karşılayacağını söyledi. Onun kredi kartıyla alındı. Ben geri kalan 2500 doları 200-300 dolarlık taksitlerle ödedim. BABAM ZENGİN Zengin bir aileden gelmişiz. Kasetlerle, kitaplarla ne araba, ne ev, ne mülk almışız. Benim babam 25 sene önce 80 model Mercedes ve şoför koymuştur altıma. VİLLA 125 BİN DOLAR Villa 650 bin dolara alınmıştır denilmektedir. Kesinlikle yalandır. Orası benim mülküm değildir. 340 metrekare dubleks daire 125 bin dolardı 3 sene evvel. Havuzu da çocukların dedesi yaptırdı. 2 milyon dolarlardan bahsediliyor. 2 milyon dolar veren olursa villayı hemen veririm. JET-SKİ Jet-ski bir binek aletidir. Jet-Ski'ye binmedim demiyorum. Açıkta yüzeceğiz dediler ve bindik. Açıkta yüzdük. Fotoğraflar dönüşte çekildi. PLAZMA TV YOK Evimde plazma televizyon olduğu yalandır. Anlatan evimi görmüş değildir. Vaaz CD'lerini ve çeşitli dersleri izlemek için küçük bir TV'miz var. Televizyon haram demedim. ATATÜRK Atatürk Kur'an eğitimlerini izin vermişti. Atatürk Kur'an iyi anlaşılsın diye para vererek Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirini yazdırmıştır. Atatürk'ü her yönden ele almak gerek. Kuran'da yalan kesinlikle yasak KURAN-ı Kerim, yalan söylemeyi kesinlikle yasaklıyor. Hz. Muhammed, Müslümanlar'a "Senden bir şey isterim yalan söyleme" diyor. Kuran'da yalanla ilgili bazı ayetler şunlar: AL-İ İMRAN (61) Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun! TEVBE (77) Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için o da kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar (sürecek) bir nifak soktu. NAHL (105) Yalanı, ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, Yalancıların ta kendileridir. BAKARA (10) Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. İşte Hoca'nın gittiği şov 3-5 Kasım 2005 tarihlerine rastlayan Ramazan Bayramı'nda Cüppeli Ahmet, ailesi ve eski müridi Tunus'a gitti. Tur grubunda Mehmet Ali Erbil'in eski eşi Sedef Altuntaş ve annesi İffet Erkuvan da bulunuyordu. Tur programında, göbeği açık dansözlerin sahne aldığı 'Tunus Gecesi' de vardı. Cüppeli Ahmet burada dansöz seyrettiği iddiaları için "Külliyen yalan. Berberi kıyafetlerle gösteri yaptı erkekler. Program bitince çıktık. Dansöz seyretmedim" dedi. Cüppe düştü kel göründü!.. Hoca hoca, insan Müslüman olabilir, Hıristiyan olabilir, Budist olabilir ama önce mert, dürüst olur. O fotoğraf makinesine cin girmiştir, Ahmet-i Hoca-i hazretleri öyle şey yapmaz. Resimdeki bikinili kim merak ettim, Hoca'ya göz zinası haram değil galiba? Peki Hoca, niye Suudi Arabistan'a ya da İran'a gitmedin de, elin ecnebi memleketi Malta'ya gittin? Cüppe düştü kel göründü! Sen değil miydin Yalova'ya, Adapazarı'na "Fuhuş yuvası" diyen? Sen değil miydin "Allah arada bir toprağı sallamaya devam etsin, iyi oluyor insanlar maddi heveslerinin yanında arada dinlerini de hatırlamış oluyor" diye vaaz veren? Bu yaptıkların ne peki? http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/gost...rih=2006-10-12 ------------------------------------------------------------ İsteyen istediğine inanmakta özgürdür. Konu hipermuhafazakar tarafından (10-29-2010 Saat 11:30 ) değiştirilmiştir.. |
|
11-09-2010, 13:11 | #16 |
şu kadar yalanı bir araya getirmek hiçde kolay olmasa gerek
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|