![]() |
#1 |
![]() [b] ![]() Dünya güzergâhından gelipte geçen devlet-i aşk sultânım…. Musul gülecekse seninle gülecek. Kerbelâ sevinecekse seninle sevinecek. Şam görünecekse seninle görünecek. Dünya özeli olan ukba güzelim… güzelimiz… elimiz…dilimiz…dîlimiz… herşeyimiz…. İfrata girdiğime dâir dedi kodu edenleri seninle iftihârıma davet ederim. Ben senin ahirzaman gönlüne iftiharımı ilel ebet etmeye cesâretlendim ve geldim. Kalem düşmanı ve hem dahi gönül yalanı kimler olursa olsun ! Onlara aldırış etmeden geldim. Geldiğimi hayal ettim…. O hayaller esnasında olacaktı ki “bî-vefâ yârim, her yerim dert ve cefâ’ diye ağıt yakanı dinlemenin heyecanından olmalı ki senin gönüllerde ki âhir zaman tecelliyâtın beliriverdi ufkumda. ‘Yâr’ dedim de geldim gâr benliğimle. Vefâsız olsamda geldim vefâ cennetine. Karanlıklarda kalsamda geldim kandil kapına. Derde devâ yoksa senin vefân olsun. Varlıksız varlığım senin o nâzenin devletine fedâ olsun. Senin cennetin kerâmet-azamet-alâmet cenneti değildi de ben îmânımdan mı dönecektim? Öyle mi sanmış ağyar? Hem dahi yâren-i yâr … Ben âhirzaman hidâyetine îman ettim ve geldim. Azamet olsa da Merhameti yanında taşıyan cennetine inandım da geldim. Alâmet olsa da ben senin beşâret-hidâyet- ferâset devletine gelmiştim… Geldiğimi zannetmiştim… Gelirken, sanki niceleri vardı ki, cehennemin içinde cayır cayır yanıyorlardı. Çığlık atanından tutunda ıslık çalanlarına kadar. Ancak aşkın ve merhametin o bazılarına olmasaydı onlar o ateşli yollardan, acılı sofralardan, hafakanlı ayrılıklardan, özlemle dolu hasretlerinden kalkıpta huzurunda dilen(e)mezseler tâ ebetlere kadar kavrulacaklar(dı)…. Keşke o merhamet ettiklerinin içinden birisi de ben olsaydım…. Sağımdaki konuşurken, solumda ki çığırtkanlık yaparken dediler ki ‘O’nun gibisi yoktur’ âhir cihânda. Eğer o yok olan sende tecellî ediyorsa…. Hem eğer sana etmiş olduğum hatalardan dolayı yüce dîvan beni ihrâca-îdâma mahkum ederlerse ben cellatın o an ki felsefesine şaşarım ! Hem dahi alkışlarım ! ‘Fethi cânımı sevmek böyle olur işte !’ derim . Ve ihvânı alkışlarım. Ancak onlar Fethi efendimi bu denli sevdiklerini gösterebiliyorlarsa ki öyle, bende onların göremeyeceği şekilde, belkide bilemeyeceği derinlikte gelmek istemiştim. Herşeye rağmen ben Fetih hidâyetine ve rahmetine inandım…. Bugün ‘Afgan toprağı ağlıyor’ demiştim. Ancak benim kıyâmet efgânım vîrâneme yağıyor. Hasret bağında bir kandilde mi olamayacaktım duânı alsaydım ? Samandağı makâmında ateşlenerek geldim izzetli devletine ey âhir zaman pâdişâhım… Ben yanıp kül olayım gönül kapında ama sen asya bâ sâfâ gönüllerin hem ağabeyi- hem müderrisi- hem imâmı- hem âzâmı… Sendin o hey gidi günleri gittiğin günden beri ağlatan. Sen hergün o günler için ağlarken Anadolu toprakları da gittiğin günden beri ‘hey gidi günler’ dediğin günlere ağladılar. O ‘hey gidi günler’ gelmezse gelmesin ! Yeter ki sen geri gel … Gelişini alaylarla karşılamak isteyeninden, yollarına güller serpmek isteyenine kadar cemaatlar vardı. Nefesinden değişik değişik can alan canlar vardı. Cananlar…. Herkes o anı bekliyordu. Ancak ! Araya hep bir mülâhaza giriyordu. Âlem ne bilsin ki ne dolaplar dönüyordu ! İşte onu senin Fetih kalbin biliyordu. Lâkin yegâne dâvan adına susuyordun. Her âlemi bildiğini düşman da biliyordu. O yüzden değilmidir ki türlü türlü iftirâlara başvurup senin Fetih devletini yerden yere vurduklarını zannediyorlardı ? ‘Kahirle yok olmak’ buna derler. Senin yıkılmaz bir Fetih olduğunu gördükçe bozguna dönüyorlardı. Güç ellerinden çıkalı hayli zaman oldu ! Hâlâ ‘geri verin’ diye çığırtkanlık edeceklerdi. Hem bazen o laf alıp- ‘Veren’i yanlarına aldıklarından dolayı çalım atacaklardı. Kime ne oldu ? Hal ortada ! Senin gönlün HakÏki DÏnin Nûrunda tecellî ediyordu. Kim onu nârıyla söndürebilirdi ki ? İt ürmüştü ! Kervân geriye bakmadan yoluna yürümüştü. Elest kânunlu hikâye bundan ibâret…. Senin o âhirzaman müjdeli devletin gökyüzünde… İlâhî beşâretin gönüllerde… Sarsılmaz ve yıkılmazsın (Allah’ın (c.c) inâyetiyle-hidâyetiyle-izzeti ve hem dahi bereketiyle). Zira kalbin-ruhun Allah’a (c.c) ve Habibi Muhammed’imize (s.a.v) en yakın zamanı yaşıyor. O zamana ve mekâna sekîne olmuş-olacak hâlini yaşıyor ,Hidâyet! Kerâmet sâhibimiz bizim… Sideret-‘il- müntehâ’dan mülhemlendi Kâbe. Senin kalbin-ruhun Hz.Muhammed’den (s.a.v) ilhamlandı… Ondan dolayı O seninle herandı…Yanındaydı…Yâdındaydı…Dünyandaydı…Himmetin de…. İzzetinde….Örfünde…. Adâletinde… Merhametinde… Kerâmetinde…. Fethinde…. Herşeyinde… Hem dahi adında…. O ihvânında- irfânında – göz yaşlarında… İlâhi hafakanlarında… Her zaman O İlâhi aşk vardı…. Sen O’ndaydın… O senden … Sen O’ndan … Ve hep olacak… Yeryüzü seni bağrında barındırdığından dolayı kimbilir ne kadar mutludur. Her acıya-depreme-fırtınaya- salgına rağmen tebessüm etmeye yeltenmiş dünyanın senin ümidine her zaman ihtiyâcı var. Senin Hidâyet elinin alımlandığı lahza zamansız ve mekansızdı… O yüzden ağyar yıkıldılar ve geri kalanlarıda yıkılıp gidecekler. Yeryüzü bunu Anadolu gözüyle izleyecek! Dolu dolu gözler-gönüller bunu bilecek, şahit olacak. Korktuklarından değil! Utançlarından ve kahirlerinden dolayı o zapt ettikleri kalemleri ve dahi şifreleri terk edip huruc edecekler! Bu fasılayı daha önceki asır yaşadı zaten… Bunların yüzüne tükürmek bile israftır! Buna inandım… Ben kendimi ne sandım ki?! Affedin Efendim… Âhirzaman şânınız yücedir… Duânız olsaydı keşke…. Afyoni
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|