01-26-2010, 10:55 | #1 |
D.Mehmet Doğan "Baykal: Ölü ideolojinin sivil generali!"
Türkiye’nin 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde o zamanın dünya hâkimi İngiltere tarafından oluşturulan dünya sistemine ayarlı ideolojisi dünya değiştiği için hayatiyetini kaybetti, kısacası öldü!
Meşhur fıkrada olduğu gibi, kimse bu ölümü itiraf edemiyor. Herkes hâlâ bu ölüye sağ muamelesi yapıyor. Eski hikmet devrinde değiliz ki bir fıkra ile bu ölümü devletlilere ikrar ettirelim! Fıkra meşhurdur: Padişahın çok sevdiği bir atı varmış. Onun ölmesini asla istemezmiş. Ölüm haberini getirenin kellesini uçuracağını ilân etmiş. At sonunda ölmüş! Mesele bunun padişaha nasıl söyleneceği... Akıllı bir vezir bulmuşlar, padişaha göndermişler. Vezir, atla ilgili konuşmaya başlamış. “Efendimiz atınızı has ahırınızda yatarken görmüşler. En sevdiği arpayı bile yemiyormuş. Nefes almıyormuş. Gözleri donuklaşmış. Nalları da yukarıya gelmiş...” Padişah lafın uzaması karşısında dayanamamış: “Be adam şuna öldü desene!” Vezir, hemen cevabı yapıştırmış: “Öldüğünü siz söylediniz, efendim! Bendeniz değil!” Türkiye’nin 1. Dünya savaşından sonra İngiltere tarafından tanzim edilen dünyadaki yerini belirleyen ve bizce tipik bir “mağlubiyet ideolojisi” olan ideolojisi, esasen 1950’de halkın seçtiği ilk iktidar tarafından rafa kaldırılmalı ve yeni bir başlangıç yapılmalıydı. Sovyetlerle Batı arasında bir tampon olarak düşünülen Türkiye’nin oligarşik iktidarının ideolojisi ülkenin bu konumundan ötürü terk edilemedi. Sovyetlere karşı geciktirici savaşı verecek ordunun ideolojisine dokunulmadı. Sovyet sistemi çöktükten sonra, Türkiye’nin oligarşik iktidarının sonu gelmeliydi. Buna bir süreliğine engel olan ise, meşhur Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezi oldu. Bu teze Türkiye’nin oligarşik iktidar merkezleri dört elle sarıldılar. Bu tezde Türkiye “tarihen en derin bölünük ülke” olarak tarif ediliyordu. Bu bölünük ülkede halk doğu-islâm medeniyetinden yana, oligarşik güçler ise batı medeniyetinden taraf idi. Bu ayırım Türkiye’nin batıcı güçlerini Batı Çalışma Grubu kurmaya yöneltti. Seçilmiş iktidara karşı 28 Şubat hamlesine girişildi. 1930’ların ideolojisi yeniden parlatıldı. Fakat ideoloji günün ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktı. Ekonomide devletçi, hürriyetler konusunda baskıcı totaliter bir ideolojinin 21. Yüzyılda diriltilmesi mümkün değildi. Bin yıl sürdürülmek istenen 28 şubat on yıla varmadan topu attı. 2002 seçimlerinde 28 şubatçı liderler darma duman oldu. Yeni bir parti büyük çoğunlukla iktidara geldi. Karşısında 28 Şubat döneminde baraj altında kalmış Baykal ve CHP vardı. O Baykal ki, 28 Şubat’ta askerlerin sisteme müdahalesini “ordu sivil toplum kuruluşudur” fetvası ile karşılamıştı! Aslında AK Parti’nin günün dünyasını doğru okuyan, ölü ideolojiyle irtibatını kesmiş bir muhalifi olsa idi, ikinci seçimde işi zor olabilirdi. Baykal, ölü ideolojinin sivil generali olarak değişimi frenledi. Ölüye diri muamelesi yapmaya hâlâ da devam ediyor. Uğur Mumcu’nun katlinin yıldönümündeki konuşması bunun ikrarı. Mumcu’nun oğlu, yakın zamanlarda babasını islâmcıların öldürdüğüne inanmadığını açıklamıştı. Baykal hiç bu dallara basmadan, Uğur Mumcu’nun katledildiği gün atılan nutuklardan birini 17 yıl sonra tekrarlıyordu. Baykal, yaşı itibarıyla dünyayı doğru okuyamayabilir, okusa da kısa zamanda böyle bir dönüşümü gerçekleştirecek iradeye sahip olmayabilir. Peki, bu ölü ideolojinin generaline tâbi olanlara ne demeli?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|