06-01-2009, 12:04 | #1 |
D.Mehmet Doğan "Bir külliyat ve İstanbul’un fethi"
Olayların hızlı aktığı bir zamanda, tarih mevzularına dalmamızı okuyucularımızın hoş karşılayacaklarını ümid ederiz. Esasen, eserleri şu günlerde topluca yayınlanan çok değerli bir ilim adamımızın külliyatından söz etmek niyetindeydik. Mehmed Said Hatiboğlu, Ankara İlahiyat camiasının ciddi çalışmalarıyla tanınan en seçkin şahsiyetlerinden biridir. Said Hoca emekli oldu. Fakat bugüne kadar çalışmaları çoğunlukla kitab olarak yayınlanmamıştı. Şimdi beş cildi yayınlanmış olan külliyatın ilk ciltlerini okumak gerçekten heyecan verici.
Hadis konusunda kılı kırk yarar bir ilim adamı olan Hatiboğlu’nun külliyatının ilk kitabı Hz. Peygamber ve Kur’an dışı Vahiy adını taşıyor. Değerli ilim adamı, Kuran-ı Kerim’e tevil dışında ekleme imkânı olmamasının bazı çevreleri Hz. Peygamber’i hadis kılığını büründürülecek beyanlar yoluyla istismar etmeye yönelttiğini söylüyor. Elbette Kitab ve sünneti gerçek ölçüleriyle kavrayarak meseleye yaklaşmak gerekiyor. Hatiboğlu Hoca, İstanbul’un fethiyle ilgili hepimizin bildiği “Kostantiniye elbet feth olunacaktır. Onu fethedecek emir ne güzel emirdir ve o ordu ne güzel ordudur” hadisini şöyle yorumluyor: Peygamber efendimiz tebliğ ettiği cihanşümul dinin üstün geleceği inancı ile böyle bir hedefe ulaşılacağını bildirmiştir. İstanbul’un fethi ile ilgili teşebbüsler uzun süre başarılı olmayınca, fethin âhir zamanda, kıyamete yakın mümkün olabileceği düşüncesi yaygınlaşmış, Hz. Peygamber’e bu minval üzre sözler yakıştırılmaya başlanmış. İstanbul fethedildiği halde, bu sözlere itibar edenlerin yakın dönemde bile bulunmasına ne demeli? Mesela, Mısırlı yazar Reşit Rıza hocası saydığı Neşşabe’ye atfen İstanbul’u arapların eşkıya türklerden aldıklarında fethedileceğini yazmış. Hoca 1994’de haccederken, Medine Üniversitesi’nde yapılan bir teze rastlar. Bu kitapta da, her ne kadar İstanbul türkler tarafından fethedilmişse de, asıl fethin kıyamete yakın gerçekleşeceğini okur. Hatiboğlu hoca, kitab ve sünnet gerçek ölçüleriyle kavranarak konuya yaklaşılmayınca, mahalle dedikodularının ağır basacağını belirtiyor. Hatiboğlu Hoca’nın eserleri, Peygamber sözlerinin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda günümüzün düşünen, araştıran insanına ufuk açıcı metinler ihtiva ediyor.* Gelelim istanbul’un fethinin önemine... Bundan on yıl kadar önce, bir Fetih haftasında konuşurken, “İstanbul’un fethine Erzurumlular katılmadı” demiştim, ön sırada oturan has Erzurumlu yakın dostuma tebessüm ederek. Bu lâtife, yalnız Erzurum için değil, o sırada Osmanlı sınırları içinde olmayan Anadolu şehirleri için de sözkonusu idi. Çünkü Osmanlı Devleti’nin doğu sınırları Ankara’da sona eriyordu! Erzurumlu ahbabım, toplantı bittikten sonra, “zaten İstanbul’un fethi o kadar mühim bir hadise sayılmaz” dedi! Çünkü Bizans küçük bir haritaya sıkışmıştı ve İstanbul’un içinde çok fazla nüfus kalmamıştı... Bu tür yorumlar resmin tamamını görmemekten kaynaklanıyor. İstanbul veya Bizans bir semboldür; bin yıldan fazla süren bir hâkimiyet sembolü. En küçük ve etkisiz göründüğü zamanda bile, arkasında güçlü haçlı organizasyonlarının oluştuğu bir sembol. Nitekim Sultan Mehmed’in kuşatması sırasında da haçlı güçleri harekete geçti. Osmanlı bürokrasisinin bir istisna dışında, kuşatmanın kaldırılması yönünde fikir beyan ettiği divanda, Fatih’e destek veren Akşemseddin ve Zağanos Paşa vardı... O küçük görünen coğrafyanın ele geçirilmesi için fetihle sonuçlanan muhasara kaç gün sürdü dersiniz? İşe Rumeli Hisarı’nın inşasından başlamak lâzım. Sultan Mehmet, 1452 eylül ayında Bizans’a yardım imkânlarını ortadan kaldırmak için Mora’nın fethini emretti ve Edirne’de hazırlıklara başladı. 1453 şubatında şahî denilen büyük topları Edirne’den yola çıkardı. 6 nisan 1453’te ordusuyla İstanbul surları önüne geldi. Ancak 53. gün İstanbul’un fethi mümkün oldu. Bu süre boyunca genç hükümdarın ne gibi heyecanlar yaşadığını, ümitle ümitsizlik arasında nasıl bocaladığını, ancak Akşemseddin’in beyanları üzerine teskin olabildiğini merak etmemeli miyiz? Bizans cephesi de önemlidir. Bizans canını dişine takmış, mukadder sonu engellemeye çalışmaktadır. İmparator dahi son nefesine kadar mücadelenin içindedir ve bu uğurda ölmüştür! İstanbul’un fethinin önemini batılılar bizden daha iyi takdir ediyorlar. İşte bir örnek: Sevr’in ön görüşmelerinde, Fransız hariciye vekili Berthelot, “İstanbul’un Türkler tarafından alınması ortaçağın sonunu işaretliyordu. İstanbulu boşaltmaları da yeni bir çağın başlangıcını gösterecek” diyor. vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|