08-14-2009, 10:26 | #1 |
D.Mehmet Doğan "Norşin’e ikinci selâm!"
Sorumuz şuydu: “Türkiye’nin bütünlüğünün konuşulduğu bugünlerde şu keskin soruyu sormak zorundayız: Türkiye’nin bütünlüğüne nakşilik mi, atatürkçü dernekler mi daha fazla hizmet etti?”
Bu sorunun cevabının uzun boylu araştırılmadan verilecek kadar açık olduğunu da belirtmiştik. Bunu 90 yıl önce fark eden ve Norşin’e ilk selâmı gönderen M. Kemal Paşa’dır. Samsun’a çıktıktan bir süre sonra, İngilizlerin baskısıyla geri çağrılan M. Kemal İstanbul’a dönmek istemez. 8 Temmuz 1919’da memuriyetine son verildiğine dair irade Resmî Gazete’de yayınlanır. Aynı gün akşamı, Padişah emri olarak Mabeyn’den (“genel sekreterlik” diyebiliriz) M. Kemal Paşa’ya gönderilen telgrafta, “Harbiye dairesi tarafından azlinizin yapılması Padişah katında uygun bulunmadığından bir iki ay müddetle hava değişimi istenilerek durum açıklığa kavuşuncaya ve barış kararlaştırılıncaya kadar seçilecek bir şehir veya kasabada istirahat eylemeleri” teklif edilir. Paşa, Kâzım Karabekir’in teklifi üzerine “sine-i millette bir ferd-i mücahid” (milletin bağrında bir mücahid kişi) olarak mücadele etmek üzere istifa eder. Gece, Padişah’a Mabeyn Başkâtibi aracılığı ile gönderdiği “Kulları Mustafa Kemal” imzalı telgrafta, askerlikten ayrıldığını fakat kendisine bağlılığının sürdüğünü belirtir. Padişah bu kararı baskı altında almıştır. “Yüksek saltanat ve hilafet makamıyla, soylu milletlerinin hayatımın son noktasına kadar daima koruyucusu ve sadık bir ferdi gibi kalacağımı tam bir bağlılıkla arz eder, bu hususta teminat veririm” der. Artık resmî bir sıfatı kalmamıştır. Erzurum Kongresi’nin açılışına buna rağmen paşa üniforması ve padişahın fahri yaveri kordonları ile gelince, sivil kıyafet giymesi hatırlatılır. Mecburen sivil kıyafet giyerek Kongre başkanlığını sürdürür. İşte bu hadiseden sonra, yani resmî vazifesini terk ettiği halde, 3. Ordu Müfettişi unvanıyla, Padişah’ın fahrî yaveri sıfatıyla eski Bitlis meb’usu Sadullah Efendi’ye, Şeyh Mahmud Efendi’ye ve Norşinli Şeyh Ziyaeddin Efendi’ye mektuplar yazar. Bu mektuplarda bu kişilerin yüce halifelik makamı ve Osmanlı saltanatına bağlılıkları övülmektedir. Norşinli Ziyaeddin’e gönderilen mektupta resmî sıfat, makam ve unvanları bırakarak ve askerlikten ayrılarak hizmetten başka yol görmediğini de ifade etmektedir. Türkiye’nin doğusundaki medreseler, nakşibendiliğin güçlü merkezleri olmuştur. Burası şiilikle sünniliğin sınır bölgesidir. Bu yüzden medreseler sünnî islâmın öğretilmesi yanında, 17. yüzyıldan itibaren İmam Rabbanî ile şiiliğe karşı etkili bir tavır takınan nakşibendiliği de güçlü şekilde temsil eder. Norşin (Nurşin), Tillo, Menzil ve Hizan medreselerinin şeyhleri Türk ve Kürt müntesiplerini bir çatı altında bulundurur. Norşin’de yetişen isimler arasında Said Nursi’nin farklı bir yeri vardır. M. Kemal Paşa’nın Sivas Kongresi’ne davet ettiği Şeyh Ziyaeddin Cihan Harbine gönüllü olarak katılmış, bir kolunu kaybetmiş, Sultan Reşad tarafından Mecidiye nişanı ile taltif edilmiştir. Şeyh Said ayaklanmasının başladığı 1924’de ölmüştür. Norşin Medresesi’nde, yetişenler arasında en çok dikkati çeken isimlerden biri Abdülhakim Arvasî’dir. Necip Fazıl 1933’te onunla tanışmış ve hayat çizgisi tamamen değişmiştir. Eski Urfa müftüsü Halil Gönenç, eski Tekirdağ müftüsü Ali Arslan, Mehmet Emin Er Hoca, Sadreddin Yüksel, Muhammed Raşit Erol (Menzil şeyhi) Norşin’de yetişen önemli isimler arasında sayılabilir. İsimlerini saydığımız kişilerin, bunların oluşturduğu akımlar içinde yer alan Türk, Kürt veya başka etnisiteden şahısların Türkiye’nin bütünlüğünün sağlanmasında oynadıkları rol, hiçbir atatürkçü derneğin yaptıklarıyla kıyaslanamayacak kadar muazzamdır. Hatta diyebiliriz ki, bazı atatürkçü dernekler halka tepeden bakan tavırlarıyla, sentetik etnik türkçü tutumlarıyla millî birliği zedeleyici etkiler uyandırmışlardır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Norşinlileri bir daha selâmladı. Bu selâmın gönülden karşılık bulduğuna inanıyorum. ¥ Bazı sorular ve cevapları: “Nakşiliği bu kadar öne çıkardın. Yoksa sen tarikat mensubu musun?” Cevap: Değilim. Hakkı teslimden başka gayem yok! Veya “Nurcu musun?” Değilim. Fakat, Bediüzzaman’ın hayatı boyunca zindanlarda süründürülmesine rağmen bu ülkenin birlik ve beraberliğine yaptığı hizmeti görmeyecek kadar kör değilim. Keşke Bitlis’te kurulan üniversiteye gençliğinde hayal ettiği üniversite hatırlanarak ismi verilse idi derim... Soru: “Norşin nece?” Bunu bilmiyorum. Fakat türkçedeki “sarışın”a benzediğini söyleyebilirim! vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|