07-28-2008, 11:31 | #1 |
Dağ fare mi doğurdu?
ERGENEKON iddianamesi açıklandı; en azından ana hatlarını medya yoluyla kamuoyu öğrendi. Peki, her yere dal budak salmış faşizan bir suç ve darbe örgütü mü ortaya çıktı? Yoksa dağ fare mi doğurdu? Dağın fare doğurduğunu söyleyenler, ‘Dürbünlü tüfek evet suç, ama bununla darbe mi olurmuş?’ diye yazıyorlar. Hatta, bombaları, silah ve patlayıcıları bile görmezden gelip iddianameyi “Hukuka darbe” diye suçlayan manşetler bile gördük! Halbuki, sırf dürbünlü tüfek mi? Ele geçirilen bomba, silah ve patlayıcılar, Milliyet‘in gerçekçi nitelemesiyle “Ergenekon cephaneliği” niteliğindedir! Danıştay’da menfur cinayeti işleyen katil Alparslan Arslan birkaç arkadaşıyla ve bir tabancayla darbe mi yapabilirdi? Ama aynı suçu düzenleyen 309. maddeden ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmadı mı?! Hukukun “tehlike suçu” kavramını ve kanundaki suç tanımlarını bilmeden, kelimelerin günlük dilimizdeki anlamlarıyla ahkâm kesmek böyle yanılgılara yol açıyor. Hukuka göre? İddianame üzerinde yaptığım hızlı okumada benim vardığım genel sonuç şu: İddianamenin güçlü yönleri var: Bazı iddialar ve deliller hukuki açıdan da güçlüdür. Açıkça belli ki illegal örgütlenmeler olmuş, bazı yerlere bombalar atılmış, suikast ve baskın planları yapılmış... Bunlar, ‘ulusalcı’ bir savcının da, eğer hukuka asgari bir saygısı varsa, ‘örgüt davası’ açmasını gerektirecek “yeterli şüphe sebepleri”dir! Nitekim, sorgu sürecindeki işlemleri eleştirmiş olan Sayın Sabih Kanadoğlu da ‘Siz olsaydınız dava açar mıydınız?’ diye sorulduğunda, ‘Evet, açardım’ diye cevap vermiştir. Asla dağın fare doğurduğu söylenemez. İddianamenin zayıf gözüken yönleri: Özellikle farklı eylem veya örgütlenme grupları arasındaki bağlantılar ‘şüphe’den mi ibaret kalacak, yoksa duruşma aşamasında “kesin delil”lerle ispat edilebilecek mi? Bu konuda tereddütlerim var. Değişik illegal oluşumların siyasi amaçlarının aynı olması, bunların hepsini bir tek örgüt sayabilmek için hukuken yeterli değildir. Hatta belirli kişilerin aynı ideolojik grup içinde bulunmaları ve sık sık görüşmeleri elbette önemlidir ama hukuken yeterli değildir. Bunları belli bir eylemle suçlamak için, aralarındaki ‘mantıki bağlantı’yı vurgulamak yetmez, olgusal bağlantıyı ispatlamak gerekecektir. Her iddianamede güçlü ve zayıf yönler olur; ona göre mahkûmiyetler ve beraatlar çıkar. Hukuk ve siyaset Özellikle, ceza hukukunda “delil” kavramı bütün hukuk dallarından daha önemlidir: “Yeterli şüphe sebepleri varsa” savcı dava açar; işte Ergenekon davası açılmıştır. Ama yargılama aşamasında “yeterli şüphe sebepleri”nin ötesinde “kesin delil” gerekir. Anayasal ve idari yargıda hukuk, yoruma çok açıktır! Ceza yargısında ise hukuk yorumdan kaçınmayı, “kesin delil” aramayı gerektirir! Ben bir hukukçuyum, “devrim mahkemeleri” veya “halk mahkemeleri” mantığıyla gaddarlık yapamam, isim vererek kişileri suçlu ilan edemem. Kararı mahkeme verecektir. Hukuken böyle... Ama siyaseten, “Bu iş demokrasiyle olmaz, devrim lazım!” diyen zihniyetin, bu iddianamede gördüğümüz yaygınlığı, irtibatları ve faaliyetleri elbette eleştirilecektir; demokrasi ve hukuk bilincinin yerleşmesi için gereklidir de bu. Taha AKYOL milliyet
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|