05-17-2009, 20:15 | #1 |
Danıştay'dan Erdoğan'a Tepki
Danıştay saldırısının 3. yılı nedeniye konuşma yapan Danıştay 5. Dairesi Başkanı Er, Başbakan'ı sert bir şekilde eleştirdi.. Danıştaya yönelik saldırının 3. yılında "Danıştay'a Yapılan Saldırının Yıldönümü ve Yargı Şehidi Mustafa Yücel Özbilgin'i Anma Günü" dolayısıyla Danıştay'da tören düzenlendi. Törene, saldırıda hayatını kaybeden Danıştay 2. Dairesi Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in eşi Sema Özbilgin, oğulları Gökhan ve Serkan Özbilgin ile Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Yargıtay Başkanvekili İhsan Akçin, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Kökçam, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın bazı üyeleri ile Danıştay mensupları katıldı. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Özbilgin'i anlatan ve fotoğraflarından oluşan sinevizyon gösterisi sunuldu. Sinevizyon gösterisis sırasında Özbilgin'in eşi Sema Özbilgin, Danıştay Başkanı Mustafa Birden ve bazı Danıştay mensuplarının gözyaşlarını tutamadıkları görüldü. Sinevizyon gösterisinin ardından Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er, yaptığı konuşmada, "türban konusunda aldığı kararla şeriatçı basının baş hedefi durumuna gelen" Danıştay 2. Dairesi'ne 17 Mayıs 2006 günü yapılan saldırının herkesi derin bir acı ve kedere boğduğunu söyledi. Hayatını kaybeden Özbilgin ve saldırıya uğrayan Mustafa Birden, Kamuran Erbuğa, Ayfer Özdemir, Ayla Günenç ve Ahmet Çobanoğlu ile beraber o gün aynı binaya girdiklerini ve Danıştay ailesinin o gün yeni bir güne başladığını ifade eden Er, "Cumhuriyet'in yargıçları birbirlerine 'günaydın' deyip yerlerini aldılar, çaylarını içiyorlardı, belki siz de gördünüz, dosyaları tartışıyor, karar veriyorlardı. Saatlerin 09.51'i gösterdiği anda karanlık bir adam devletin egemenlik alanında kurşunlarını hak ve adalete, hukukun üstünlüğüne sıkmaya başladı. Mustafa'lar oradaydı, Kamuran, Ayfer, Ayla, Ahmet oradaydı. Ayrılık Mustafa'nın masanın üzerinde dirseğini dayadığı yerdeydi. Sizler orada yoktunuz. Ben de yoktum. Danıştay saldırıya uğramıştı ve Mustafa'nın gözleri dumanlı dağ gölleri gibi kapandı ağır ağır..." dedi. "Neden Danıştay? sorusu..." Er, Danıştayın 141. yıllık bir kuruluş olduğunu, bir kurumun 141 yıl yaşabilmesinin toplumunu gereksinimlerini karşılamasıyla olanaklı olduğunu, Danıştay'ın temel hak ve özgürlüklerin korunması, savunma hakkı, hak arama özgürlüğü, sosyal güvenlik hakları, memur güvencesi, eşitlik konularında verdiği kararlarla tanındığını anlattı. Hukukun üstünlüğü inancının yerleşmesindeki, hukuk devletinin gelişip güçlendirilmesindeki çabaları ve katkıları sonucu toplumda kazandığı saygınlığıyla Danıştay'ın tanındığını belirten Er, "Danıştay'ı Anayasa'nın 2. maddesinde anlatımını bulan Cumhuriyet'in niteliklerine sahip çıkmadaki kararlılığı ile tanıyorsunuz. 'Neden Danıştay?' sorusuna yanıt arıyorsunuz. Yanıtı belirttiğim çerçevenin içinde saklıdır. Türkiye'de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bugün de düşünmelidirler. Düşünerek ya da düşünmeden edilen sözlerin, kurulan tümcelerin, sonunun nereye vardığını görerek bir kez daha düşünmelidirler. Yargı mensupları yerine ulemayı koyanlar, onlara danışarak hareket edenler, bulundukları makamın ağırlığını, sorumluluğunu duymaktan uzak olanlar bugün yeniden düşünmelidirler. Öte yandan, katilin geçmişi söylemleri üzerinden sonuca varmayı yeterli görenler bilgi kirliliği ve yönlendirmeler karşısında düşünce pencerelerini biraz daha aralamalıdırlar" diye konuştu. "Toplumda sarsılan, siyasal emeller doğrultusunda korku salınarak yönlendirilmek, eritilmek istenen adalet duygusunun mutlak gerçek yerini alacağına inandığını" dile getiren Er, herkesin de buna inanması gerektiğini söyledi. "Ülkemin Başbakanı..." Er konuşmasını şöyle tamamladı: "Dün bir düş gördüm. Ülkemin Başbakanı Danıştay'a sahip çıkıyor, türban kararından sonra 'Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar', 'Efendi bu senin işin değil, Diyanet'in işi', 'Yasamada, yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. Açık konuşuyorum, Danıştay'da bir çok engelle karşı karşıyayız' diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu. Ülkemin Başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, Can Dündar'ın dediği gibi 'saldırganlığa zemin hazırlamamak için Başbakan nasıl konuşmalı'nın dersini veriyordu. Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin göz altına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı. Geleceğin Türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu. Dün bir düş gördüm. Namusun yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı, kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği, Güldünya'nın, Şemse'nin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği, ırk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet ya da cinsel yönelim ayrımının olmadığı, etnik ve kimlik baskının yapılmadığı, yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, 'asmayalım da besleyelim mi' diyenlerin devlet büyüğü muamelesi görmediği, borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin emperyal güçlerin egemen olmadığı, özelleştirme adı altında rant transferlerinin yapılmadığı, Cumhuriyet'in özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü, korku tünelinden özgürlüğün aydınlığa çıkan, sorunlarını demokratik parlamenter rejim içinde çözün, hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm. Bu düş Obama'nın düşü değil, bizim düşümüz. Ulaşmak uzun soluklu olsa da bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. Biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz. Bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere Anıtkabir'e, Mustafa Kemal'e gidelim." Salih Er'in, konuşması, salonda uzun süre alkışlandı. stratejikboyut.com
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
05-17-2009, 20:27 | #2 |
GU GUZEL KONUSMA YI ALKISLANMAZ MI BU ULKENIN ADALETINE ISLAMCI KURSUNU (Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)AMN ERKLER YAPTIKLARINI ÖRT-PAS ETMEK ICIN ONURSUZCA ERGENEKON DENILEN ZIRVALIKLA BIRLKESTIRDILER DAVAYI.
|
|
05-17-2009, 20:31 | #3 |
Danıştay saldırısı ve gerçeklerTürkiye, 2006 ve 2007 yıllarında olağanüstü gelişmeler yaşadı. Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri gündemin ilk sırasına yerleşiyordu. Danıştay 2. Dairesi, 8 Şubat 2006'da tartışmalı bir karara imza attı. Bir anaokulu öğretmeninin sokakta başörtüsü taktığı için müdür olarak atanmasının sakıncalı olduğuna hükmetti. Karar günlerce tartışıldı.
Bu karardan yaklaşık 4 ay sonra, 17 Mayıs 2006 tarihinde Avukat Alparslan Arslan, Danıştay'a saldırıda bulundu. Türkiye'nin gündemi bir anda değişmişti. Kamuoyu, Hakim Mustafa Yücel Özbilgin'in hayatını kaybettiği olayla ikiye bölündü. Belli bir kesime göre, hadise tamamen rejime yönelik bir eylemdi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, hükmünü vermişti: "Danıştay'a yapılan bu saldırı aslında laik Cumhuriyet'e yapılan bir saldırıdır." Onu CHP lideri Deniz Baykal takip etti: "Siyasete kan bulaşmıştır." Özbilgin için düzenlenen cenaze törenlerinde 'Türkiye laiktir, laik kalacak', 'Mollalar İran'a', 'Hükümet istifa' ve 'Başbakan katil' gibi sloganlar atıldı. Saldırı amacına ulaşmıştı. Tepkiler en sert şekilde sergileniyordu. Bazı sivil toplum örgütleri ve gazeteler de gerginliğin tırmanmasında etkili oldu. 'Laikliğe kurşun' manşetleri atıldı, muhafazakâr kesimler hedef gösterildi. ARŞİVLİK İNFOGRAFİĞİ BÜYÜTMEK İÇİN TIKLAYIN (PDF ~1 Mb) Tetikçi Alparslan Arslan, Salih Kurter, Süleyman Esen ve Ayhan Parlak'ın da aralarında bulunduğu 7 kişi hakkında örgüt kurarak anayasal düzeni yıkmaya çalıştıkları iddiasıyla dava açıldı. Ergenekon terör örgütü sanıklarıyla Danıştay saldırısı arasındaki ilişkiler gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Ancak gazetelere yansıyan irtibatı mahkeme görmedi. Alparslan Arslan, 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırıldı. Osman Yıldırım, Erhan Ti-muroğlu ve İsmail Sağır'a ise müebbet hapis verildi. Davanın gerekçeli kararında, cinayetin Danıştay'ın 'türban düzenlemesi' sebebiyle gerçekleştirildiği aktarıldı. 'Ergenekon terör örgütüyle Danıştay saldırısı arasında bir bağlantının bulunmadığı1 ifade edildi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılılığı, 7 Ekim 2008'de saldırıyla ilgili mahkemeye gönderilen belgeler dışında, Ergenekon soruşturmasına ait tüm belge ve beyanların getirtilerek yeniden bir karar verilmesini istedi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen kararı oybirliğiyle bozdu. Ardından Danıştay davasının Ergenekon dosyasıyla birleştirilmesinin yolu açıldı. Medya yine ters köşe Medya, Danıştay'a yapılan saldırıda da soğukkanlı davranamadı. Saldırıyı 'Kaşıya kaşıya' başlığı ile okuyucularına duyuran Hürriyet, manşetinde tetikçinin 'Allah'ın askeriyim, Allahü ekber' diyerek tetiğe bastığını iddia ediyordu. Milliyet'in manşeti daha ağırdı. Gazete 'Laikliğe kurşun' manşetiyle çıktı. 'Tetiği kim çektirdi' diyen Akşam ise saldırının gerekçesini 'Danıştay'ın türban kararı' olarak duyurdu. 'Bu kez de aynı el' manşetini tercih eden Cumhuriyet de, saldırının rejime yönelik olduğu konusunda hiç şüphe duymuyordu. Gazeteye göre, Danıştay üyeleri,'türbana geçit vermeyen' kararları nedeniyle hedef olarak seçilmişti. Radikal gazetesi, 'Türban kararını veren Danıştay'a silahlı baskın' üst başlığı altında, 'Yargıya Türk -İslam sentezli saldırı' demekte hiçbir sakınca görmedi. 'Yalnız değildi' manşetini atan Vatan da saldırganın 'tekbir getirerek tetiğe bastığını' yazdı. [SALDIRI ÖNCESİ] Kritik eşik: Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye'de bütün cumhurbaşkanlığı seçimleri gerilimli olmuştu. Alışıldık tablo 11. cumhurbaşkanlığı seçiminde de yaşandı. Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi 16 Mayıs 2007 tarihinde doluyordu. Kavga, 1 yıl öncesinden başlamıştı. Bazıları için AK Partili birisinin cumhurbaşkanı seçilmesi kabul edilemez bir durumdu. Cumhuriyet Gazetesi, 1 Mayıs 2006'da birinci sayfada yayınladığı bir haberde, 'Herkes Çankaya'ya çıkamaz' başlığını kullanıyordu. Bu ifade, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e aitti. Demirel, sürekli, seçime gidilmesini tavsiye ediyor, Meclis'in yenilenmesi gerektiğini anlatıyordu. Hürriyet Gazetesi de, 'Cumhurbaşkanlığı Tarihi' adlı kitaba dayandırdığı haberinde Çankaya'ya çıkacak kişinin özelliklerini şöyle sıralıyordu: 'Atatürkçü, laik ve cumhuriyetçi.' Sezer'e çağrı: Bir şeyler yap! 'Tehlikenin farkında mısınız' reklamlarına başlayan Cumhuriyet Gazetesi, 8 Mayıs'ta imzasız birbaşyazıyayınladı. Konu, gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Gazete, Cumhurbaşkanı Sezer'in, Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç'ın Çankaya'ya çıkmasını engellemek için bir şeyler yapması gerektiğini anlatıyordu. Aynı gün 'Dini kullanıyorlar' manşetini atan gazete 5, 10 ve 11 Mayıs tarihlerinde 3 kez saldırıya uğradı. 13 Mayıs tarihinde 'Dinci terör kuşkusu' manşetiyle çıktı. Gazeteye yapılan saldırıların, dinci bir örgüt tarafından gerçekleştirilmiş olma ihtimali üzerinde duruluyordu. Saldırıyı gerçekleştiren ise daha sonra ismi sıkça anılacak olan Alparslan Arslan'dı. Hürriyet'in başyazarı Oktay Ekşi, 13 Mayıs 2006 tarihinde kaleme aldığı yazısında Cumhuriyet Gazetesi'ne yapılan saldırıları yorumladı. Tespitleri ilginçti: "... Oysa olay yani Cumhuriyet Gazetesi'nin Şişli'deki merkez binasına bir hafta içinde üç kere bomba atılması gösteriyor ki, karşımızda bir yerin -veya bir gazetenin-bombalanmasından fazla bir şey var: Bu bombaları atanlar Cumhuriyet'e 'yayınlarında bir veya birkaç yanlış yaptığı' için de -ğil, adıyla cumhuriyet rejimini çağrıştırdığı için düşmanlık besliyorlar." Baykal'dan ilginç uyarı: Gerginlik çıkacak CHP lideri Deniz Baykal, yaptığı açıklamalarla toplumu germeyi sürdürdü. Mayıs 2006'da, gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini 'kırılma noktası' olarak nitelendirdi. "Son mevzi olan Çankaya'yı da almak istiyorlar. Ben 'Erdoğan ya da Arınç olamaz' demiyorum. 'Olmamalı' diyorum. Uyarı görevi yapıyorum." diyordu. Danıştay'ın türban kararı toplumu gerdi İşte tam bu dönemde (8 Şubat 2006) Danıştay 2. Dairesi, Aytaç Kılınç isimli öğretmenin, okula gidiş-gelişlerde başörtüsü taktığı için müdür olarak atanmasını sakıncalı buldu. Danıştay'ın kararı, kamuoyunda günlerce tartışıldı. [OLAY GÜNÜ] Tetikçi Alparslan Arslan, yakayı ele verdi Toplum, demeçler ve yargının tartışmalı kararları sebebiyle kırılmaya, bölünmeye, kutuplara ayrılmaya hazırdı. Hedef belirlendi; Danıştay 2. Dairesi üyeleri. Laiklik odaklı cumhurbaşkanlığı seçim tartışmalarıyla gerilen Türkiye, 17 Mayıs 2006 sabahı kanlı bir eylemle uyandı. Avukat Alparslan Arslan, rutin toplantılarını yapan Danıştay üyelerine kurşun yağdırdı. Üye hakimlerden Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybederken, Danıştay 2. Daire Başkanı Mustafa Birden, üye hakimler Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir ve tetkik hakimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı. Saldırgan, eylemi Danıştay'ın türban kararı sebebiyle gerçekleştirdiğini söyledi. Kaçmaya çalışan tetikçi, kapıda duran bir polis memuru tarafından yakalandı. Yapılan ilk incelemelerde Alparslan'ın 11 el ateş ettiği, çantasında da 2 adet boş şarjör bulunduğu ortaya çıktı. Kameralar OYAK'ta tamirde Olayın ilginç noktalarından biri de Danıştay binasının çevre güvenliğini sağlamak amacıyla yerleştirilen kameraların bozuk olmasıydı. Saldırının ardından görüntüleri incelemek isteyen polis, hiç çekim yapılmadığını gördü. Kameraların olaydan önce tamir amacıyla OYAK'a gönderildiği belirlendi. Saldırı kamuoyunu derinden sarstı, açıklamalar birbiri ardına geldi. Belli bir kesim, saldırının 'laikliğe, Cumhuriyet'e karşı yapıldığına' emindi. Rejim yine tehlikedeydi! Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, CHP Genel Başkanı ve Danıştay başkanının açıklamaları birbirini izledi. AK Parti hükümeti ve mütedeyyin çevreler suçlanıyor, baskı altına alınıyordu. Hükümete protesto, Bakan'a pet şişe Saldırıda hayatını kaybeden Danıştay Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin için 18 Mayıs günü öğleden sonra İçişleri Bakanlığı ve Danıştay'da tören düzenlendi. Danıştay önünde toplanan grup, tören öncesinde ve sonrasında gösteriler yaptı, 'Türkiye laiktir, laik kalacak', 'Mollalar İran'a', 'Hükümet istifa' ve 'Başbakan katil' sloganları atılıyordu. Protestonun dozu, dönemin Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün binaya gelişi sırasında daha da arttı. Hükümet, o ana kadar neden yapıldığı tam olarak bilinmeyen bir saldırı sebebiyle istifaya çağrılıyordu. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve kuvvet komutanları ise tören alanına girerken kalabalık tarafından alkışlarla karşılandı. İstenen de tam olarak buydu. Hükümete hakaret edilecek, asker alkışlanacak ve dolayısıyla verilmek istenen mesaj adresini bulacaktı. Mustafa Yücel Özbilgin'in cenazesi, Danıştay'daki törenin ardından cenaze namazı için Kocatepe Camii'ne götürüldü. Provokasyonun dozu burada daha da arttı. Sözlü sataşmalar, hakaretler yerini fiilî müdahalelere bıraktı. Törene katılan dönemin Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Çevre Bakanı Osman Pepe protesto edildi. Başbakan: Saldırı birliğimize yönelik Saldırıyı lanetleyen Başbakan Tayyip Erdoğan, eylemin, 'insan hakları ve demokrasi mücadelesi verilen bir döneme rastladığına' dikkat çekti. "Saldırı ile Daire'nin aldığı kararlar (türban) arasında bir bağlantı olabilir mi?" sorusuna şu cevabı verdi: "Bunu şu anda konuşmak yanlış olur. Birliğimizi, beraberliğimizi güçlendirecek gayretler içerisinde olmamız lazım. Saldırıyı başörtüsü konusuy-lil la ilişkili hale getirmek veya benim kanaatlerimi bununla ilişkili hale getirmek çirkin bir yaklaşımdır. Bu ^L yanlıştır. Türkiye'ye zarar verir." [CİNAYETE TEPKİLER] AHMET NECDET SEZER - Hedef Cumhuriyet: Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, olayın daha ilk dakikasında hükmünü vermişti. Ona göre saldırı rejim karşıtlarının işiydi: "Bu, aslında laik Cumhuriyet'e yapılan bir saldırıdır. Cumhuriyet tarihine bir kara leke olarak yazılacaktır. Bu saldırıya neden olanlar davranışlarını yeniden gözden geçirmelidirler. Türkiye, laik, demokratik bir Cumhuriyet'tir. Laikliği çeşitli biçimlerde yorumlayarak, içini boşaltıp devlet rejimini yıkmaya kimsenin gücü yetmeyecektir." DENİZ BAYKAL - Siyasete kan bulaştı: Olayın hemen ardından Danıştay binasının önüne gelen CHP lideri Baykal, gerilimi tırmandırmakta sakınca görmüyordu: "Bu saldırının hedefinde Danıştay vardır, Anayasa vardır. Türkiye'nin nereye sürüklenmekte olduğunu hâlâ görmeyenlere umarım bir uyarı olur. Türkiye çok tehlikeli bir noktaya sürüklenmektedir. Türkiye'de siyasete kan bulaşmıştır. Cumhuriyet'in temel ilkelerini kemirmeye çalışmak, huzuru bozar." SUMRU ÇÖRTOĞLU - Kurşun laikliğe sıkıldı: Dönemin Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu da, 'sıkılan kurşunun hedefinin laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti' olduğunu söylüyordu: " ...Şehit olarak aramızdan ayrılan mensubumuza ve laik, demokratik Cumhuriyet'e yapılan bu menfur saldırıyı unutmayacağımızı bir kere daha vurgulamak istiyorum." Çörtoğlu, saldırıdan iktidarı sorumlu tutmuş, "Yargısına sahip çıkmayan devlet, büyük yara almıştır." ifadesini kullanmıştı. HİLMİ ÖZKÖK - Eylemler sürmeli: Saldırı amacına ulaşmıştı. Tepkiler en sert şekilde sergileniyordu. Tansiyon yükselirken dönemin Genelkurmay Başkanı'ndan ilginç bir açıklama geldi. Herkesin itidal çağrısı yapmasını beklediği Hilmi Özkök, protestolara destek veriyordu: "Gösterilen reaksiyon, halkın duyarlılığı hakikaten hem ümit vericidir, takdir edicidir. Ancak bu bir tek güne, bir tek olaya reaksiyon olarak kalmamalı. Devamlı olarak herkes tarafından takip edilmeli." ERDOĞAN TEZİÇ - Rektörler de koroya katıldı: Dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç başkanlığında toplanan Rektörler Komitesi de hemen bir açıklama yayınladı. 'Saldırının, aslında Türkiye Cumhuriyeti'ne açıkça bir meydan okuma olduğu' savunuluyordu. Saldırının laikliği koruyan yargı organlarına karşı yapılmasını dikkat çekici bulan rektörler, açıklamada "Cumhuriyet'in laik niteliğini çarpıtarak yok etmeye yönelik tutumlar olağanlaştı." cümlelerini kullanmıştı. TANSEL ÇÖLAŞAN - Allahü ekber diyerek ateş etti: Dönemin Danıştay Başkan Vekili Tansel Çölaşan, saldırganın 'Allah'ın askeriyim, Allahü ekber' diyerek ateş ettiğini söylemişti. Ancak gazeteci Emin Çölaşan'ın eşi Tansel Çölaşan'ın bu açıklaması daha sonra odada bulunan ve saldırıya maruz kalan Danıştay üyelerince yalanlandı. Yaralılardan Ayfer Özdemir hastaneden taburcu edilirken, katilin böyle bir şey demediğini, sinirli gözlerle tetiğe bastığını aktardı. [YAZARLAR NE DEDİ?] ERTUĞRUL ÖZKÖK - Cumhuriyet rejiminin 11 Eylül'ü: Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, saldırıyı "rejimin 11 Eylül'ü" olarak nitelendirmişti. Özkök, 'Miadı dolmuş komplo teorileri' başlıklı yazısında ise saldırganın eylemi gerçekleştirirken attığı slogana dikkat çekecek ve cinayetin türban için işlendiğini savunacaktı: "Eli silahlı adam, 'Ben bu cinayeti türban için işledim' diyor. Şimdi biz kendisine, 'Hayır kardeşim, sen bu cinayeti türban için işlemedin' mi diyeceğiz?" OKTAY EKŞİ - Oktay Ekşi de 'rejim' dedi: Hürriyet Gazetesi'nin başyazarı Oktay Eşki'ye göre de saldırının hedefinde rejim vardı. Ekşi şunları yazdı: "Danıştay İkinci Daire üyelerinin şahsında laik anayasal rejimi hedef alan kurşunlar özellikle kadınlarımızı isyan ettirdi... Başbakan, çok önemli bir yol ayrımındadır: Ya verdiği sözlere sadık kalacak ve laik Cumhuriyet'i koruma görevini samimiyetle yerine getirecek, yahut da Türkiye'yi büyük badirelere sürükleyecektir." İLHAN SELÇUK - Laik Cumhuriyet tehdit altında: İlhan Selçuk, 19 Mayıs'ta kaleme aldığı 'Allah'ın askeri!..' başlıklı yazısında Başbakan'a yükleniyordu: "Danıştay'a saldırının kökeninde yatan 'azmettirici' fikir RTE'den kaynaklanıyor... Laik Cumhuriyet tehdit altındadır!.. Herhangi bir başka belgeye gerek yok... Dincilik ve yolsuzluk, terörü de kullanarak hedefine doğru yürüyor..." Selçuk, 24 Mayıs'taki yazısında ise medyanın saldırıyı derin devlete fatura etmesine sitem etmişti. İSMET BERKAN - Hedef laik demokratik düzen: Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan da hükümeti suçluyordu: "Saldırgan, silahını ateşlerken bu eyleminin nedeninin Danıştay 2. Dairesi'nin bir süre önce aldığı türbanla ilgili bir karar olduğunu da haykırdı. Tanıklarıyla sabit bir durum. Derin analizlere falan gerek yok. Saldırının amacı belli, hedefi belli... Şu an elimizdeki bilgi yeterli: Bu saldırı laik, demokratik düzene karşı yapıldı." MUSTAFA BALBAY - Millet ayağa kalkmalı: Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, saldırıdan hükümeti sorumlu tutmuş ve milleti eylem yapmaya çağırmıştı: "Gerilimin başlıca sorumlusu, AKP'dir. Bu karanlık süreçten kurtulmak için en sağlıklı yol; toplumun ve devletin tüm duyarlı kesimlerinin ayağa kalkması, AKP zihniyetini de içine alan hareketlere dur demesidir!" Yazar bir sonraki yazısında 'saldırganın irticayı yeniden yorumladığını' söylüyordu. GÜNGÖR MENGİ - Saldırı, Atatürk ve devrimlere: Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Güngör Mengi, saldırının Atatürk'e ve onun devrimlerine yapıldığını savundu: "Saldırıya yönelen tepkinin dün Ankara'dan yansıyan görüntüleri heyecan verici oldu. Atatürk'ün emanetini sahiplenmek için hep onun saldırıya uğraması ve devrimlerini aşındırma çabalarının gemi azıya alması mı gerekiyor?" [VE GERÇEKLER...] Yargıtay, bağlantıyı gördü: Ergenekon ve Danıştay birleşti Danıştay saldırısından sonra yapılan aramada tetikçi Alparslan Arslan'ın üzerinde Ulusal Haber basın kartı ve Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği ibareli kartvizit ele geçirildi. Saldırıdan birkaç gün sonra emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, intihar girişiminde bulundu. Alparslan Arslan'la irtibatı tespit edilen Tekin, 'azmettirici' olmakla suçlanıyordu. Yakalandı, ifadesi alındı ve ardından serbest bırakıldı. Ancak aylar sonra bu kez Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandı. lparslan Arslan'ın kullandığı cep telefonunun 2000 yılından itibaren dökümü mahkeme kararıyla istendi. Arslan'ın Muzaffer Tekin'in kullandığı 0532 291 xx xx No'lu GSM hattı ile 35 kez görüştüğü belirlendi. Ortakları arasında Muzaffer Tekin'in de yer aldığı Doğuş Faktoring şirketinin avukatının Alparslan Arslan olduğu tespit edildi. Danıştay tetikçisi, Ergenekon sanıklarından Hüseyin ve Rasim Görüm'ün de avukatlığını yapıyordu. Muzaffer Tekin'in, Danıştay saldırısından yaklaşık 9 saat önce telefonundan 64 mesaj çektiği tespit edildi. Mesaj Susurluk hükümlüsü İbrahim Şahin'den gelmişti. Tekin'e bu konu soruldu. Mesajda 'yine mor dağlara bulut çöküyor, o dağlarda kalanlar bilir' şeklinde ibareler olduğunu ve hoşuna gittiği için arkadaşlarına gönderdiğini savundu. Ümraniye'de ele geçirilen ve emekli Astsubay Oktay Yıldırım'a ait olduğu iddia edilen 27 el bombasıyla Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombaların aynı seriden olduğu belirlendi. Üstelik Cumhuriyet'e bomba atanlardan biri Alparslan Arslan'dı. Bombaların bulunduğu sandıkta Oktay Yıldırım'ın parmak izleri tespit edildi. Danıştay davası hükümlüsü Osman Yıldırım, Danıştay ve Cumhuriyet'e saldırı kararını 27 Nisan 2006 tarihinde Alparslan Arslan ve Veli Küçük'le yaptıkları bir toplantıda aldıklarını açıkladı. Yıldırım'm ifadelerine göre, bombaları Veli Küçük vermişti. Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Derneği Başkanı Taner Ünal, Danıştay saldırısını, Muzaffer Tekin grubunun yaptığını söyledi. Saldırının ardından Danıştay sanıklarının banka hesaplarında artış olduğu tespit edildi. Ergenekon iddianamesinde, Alparslan Arslan'ın babası İdris Arslan'ın tutuklu sanıklar İsmail Sağır, Tekin İrsi ve Erhan Timuroğlu'nun hesaplarına değişik tarihlerde ve özellikle davanın duruşma tarihlerinden önce değişik miktarlarda para yatırdığının tespit edildiği' anlatıldı. M. Zekeriya Öztürk, Alparslan Arslan'ı, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi'nin bir toplantısında gördüğünü söyledi. Ergenekon savcılarına ifade veren gizli tanık, Alparslan Arslan'ı tanıdığını, Veli Küçük'le bizzat görüştüklerini gördüğünü, samimi ilişkiler içerisinde bulunduklarını bildiğini anlattı. Danıştay sanıklarından Erhan Timuroğlu, yargılanma sürecinde Alparslan Arslan'ın "Biz yakında çıkacağız, fazla kalmayacağız, hepimiz çıkacağız." dediğini belirtti. Mahkemenin görmediği bu bağlantılar sebebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti. Danıştay davasında sanıklar hakkında mahkemeye gönderilen belgeler dışında, Ergenekon soruşturmasına ait tüm belge ve beyanların getirtilerek yeniden bir karar verilmesini istedi. Yerel mahkemenin kararı bozuldu. Ve dava Ergenekon'la birleştirildi. 8 sanık, önümüzdeki günlerde Ergenekon'da yeniden yargılanacak. İddiaya göre cinayet, 'türban kararı' sebebiyle değil, 'ülkede kaos oluşturmak' için işlendi. |
|
05-17-2009, 20:45 | #4 |
Baba Arslan'dan müthiş itiraf Oğlu Alparslan Arslan'ın başörtüsü için Danıştay saldırısını gerçekleştirdiğini söyleyen İdris Arslan birleştirme kararından sonra farklı konuştu. Danıştay katili Alparslan Arslan'ın babası ve annesi birleştirme kararını gazetecilere değerlendirdi. Tarihi duruşmanın ardından Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan'ın babası İdris Arslan adliye çıkışında gazetecilere açıklama yaptı. Daha önce Alparslan Arslan'ın başörtüsü için saldırıyı gerçekleştirdiğini ileri süren baba İdris Arslan ilk kez Ergenekon bağlantısından bahsetti. Arslan, "Oğlumu Ergenekon kullandı' dedi. Oğlunun ruh sağlığının bozuk olduğunu söyleyen baba Arslan şunları söyledi: ARSLAN'IN RUH SAĞLIĞI BOZUK “Danıştay davası yaklaşık üç yıldır devam ediyor. Bu zaman zarfından Alparslan Arslan'ı defalarca ziyaret ettim. Hep Alparslan'ın rahatsız olduğunu gözlemledim. Rahatsızlığından dolayı yetkili mercilere dilekçe ile başvurdum. Tedavi edilmesi gerektiğini hep vurguladım. Üç yıl geçmesine rağmen Alparslan tedavi amacıyla hastaneye kaldırılmadı. Maalesef medyanın büyük bir bölümü oğlumun suçluluğu sabit görülmediği halde Alparslan'ı peşin bir hükümle sanık sandalyesine oturttular. Ama ben babası olarak Alparslan'ın masum olduğuna inanıyorum. Oğlumu Ergenekon kullandı. Zaman her şeyi gösterecek.” ANNEDEN GATA GÖNDERMESİ Oğlunun sinir krizi geçirmesine üzerine anne Porsor Arslan nezarethaneye gitmek istedi, polis izin vermedi. Oğlunun ruh sağlığının bozuk olduğunu iddia eden anne Arslan, “Birileri GATA'ya gidiyor kurtuluyor, benim oğlum 3 yıldır böyle süründürülüyor. Onlar istediği gibi konuşuyor, ama benim oğlumun konuşmasına izin vermi-yorlar. Ne biçim Türkiye?” diye bağırdı. Polisler, anne Arslan'ı güçlükle susturdu. YENİ ŞAFAK |
|
05-17-2009, 20:46 | #5 |
hala kafanızı kuma gömmekten vageçmeyecekmisiniz
osman yıldırım diyor ki ,veli küçük cumhuriyeti bombalama emrini bana danıştay baskınını alparslan arslana verdi iye itiraf etti alparslanın babası oğlumu ergenekon kullandı dedi yargıtay iki davayı birleştirdi daha ne mırın kırın diyorsunuz |
|
05-17-2009, 21:03 | #6 |
17 Mayıs'ın Arka Planı ile Yüzleşebilmek Bugün 17 Mayıs: Danıştay Provokasyonu'nun üçüncü yıldönümü… Üç yıl önce… Avukat Alparslan Arslan'ın Danıştay İkinci Dairesi'ne yönelik silahlı saldırısı sonucu üyelerden Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetmiş; Türkiye bir anda “alacakaranlık kuşağı”na girivermişti. Saldırının “Danıştay'ın türban kararına tepki” olarak düzenlendiği… Kanlı baskının “laik rejimimize karşı bir saldırı olduğu” yönünde… Peşin bir hüküm verilmişti. Tetikçi Arslan da “dinci katil” diye tanımlanmıştı. * 2006'nın 18 Mayıs günü… Statüko'nun Amiral Gemisi Hürriyet'in ilk sayfasında yer alan yazının başlığında “Rejimin 11 Eylül'ü” deniyordu, Danıştay saldırısı için… Yazıda “Bu ülkede din üzerinden siyaset yapmak çok ama çok tehlikelidir. Bu ülkede dinin sembollerini seçim flaması haline getirmek kimseye yarar sağlamaz” satırları okunuyordu; Danıştay saldırısıyla türban kararı ve hükümet arasında kafadan bağlantı kuruluyordu… Aydın Doğan'ın Hürriyet'i başta olmak üzere “Egemen Medya” saldırının dinciler tarafından yapıldığı konusunda hemfikirdi; hemen hepsi hükümlerini çoktan vermişlerdi. Basında “Türbancılar silaha sarılıyor” diye başlık atan yazarlara rastlanıyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de kesin konuşuyordu: “-Danıştay'a yapılan bu saldırı aslında laik cumhuriyete yapılan bir saldırıdır…” Mustafa Yücel Özbilgin'in cenaze töreninde hükümete büyük tepki gösteriliyor; öfkeli kalabalıklar törene katılan bakanlar için “Katiller dışarı” diye slogan atıyorlardı. Danıştay Provokasyonu'nda Alparslan Arslan'a tetiği çektirenler; “rejim krizi”ne oynuyorlar, Türkiye'yi “kaos”a sürüklemek istiyorlardı. * Aradan üç yıl geçtikten sonra, köprülerin altından çok sular aktı. Hatırlayalım… “Dinci katil” diye kamuoyuna sunulan ve Danıştay saldırısını “dinci bir örgütün namına düzenlediği” iddia edilen Alparslan Arslan'ın “ulusalcı” olduğu ve eylemi “Darbeci Ergenekon örgütü” hesabına gerçekleştirdiği kesinleşti. Başka? Danıştay Davası'na bakan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, eldeki sarsıcı birçok delile ve çarpıcı tanıklıklara rağmen… Kanlı saldırı ile Ergenekon örgütü arasında herhangi bir bağ kurmayarak davayı neticelendirmişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi… Mahkemenin bu hükmünü bozarak davanın gidişatını değiştirdi. Danıştay Davası'nı yeniden görüşen Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi davanın Ergenekon davasıyla birleştirilmesi yönünde karar verdi. Böylelikle, ilgili mahkeme ilk kararını tashih etmiş oldu. Hasıraltı süreci sonlandı, 'hukuk yolu' açıldı. * 2006'nın 18 Mayıs günü gazetelerinde -Danıştay Saldırısı'nı “Rejimin 11 Eylül'ü” diye niteleyerek- kanlı baskını kamuoyuna “türban kararı” ile birebir bağlantılı olarak sunanlar hâlâ daha Danıştay-Ergenekon örgütü bağlantısını kurmamaya özen gösteriyorlar! Alparslan Arslan'ı, okuyucularına “dinci katil” gibi sunmayı sürdürüyorlar. Ergenekon soruşturmasına/davasına tepki göstermeye devam ediyorlar; Ergenekon örgütünün savunuculuğunu yapıyorlar. * Ulusalcı-Laikçi cephedekiler… Ergenekon destekçiliğinde ısrarlılar. “Ergenekon siyasi bir davadır” yalanını tekrarlamak suretiyle Türkiye'nin büyük derin sırlarının üzerini örtmeye çabalıyorlar. 17 Mayıs 2006'da yaşadığımız kanlı kâbusun arka planı ile yüzleşmeye asla yanaşmıyorlar. Danıştay Saldırısı'nın “laik rejimimize yönelik” olarak gerçekleştirildiği hususundaki peşin hükümlerini bozmaya hiç mi hiç niyetleri yok. * Bugün 17 Mayıs… ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) öncülüğündeki 120 sivil toplum kuruluşunun katılımıyla organize edilen “cumhuriyet mitingi” Ankara'da –Tandoğan Meydanı'nda- yapılıyor. ADD, günümüzün Ergenekon sanığı -emekli orgeneral Şener Eruygur'un başkanlığında- Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde üç büyük ilde düzenlediği devasa mitinglerle dikkatleri çekmişti. Kaldığı yerden devam ediyor, cumhuriyet mitingleri… “Laiklik ve bağımsızlık” odaklı olduğu ileri sürülen mitingi organize edenler, Danıştay Saldırısı'nın 'Darbeci-Ulusalcı' Ergenekon örgütü yapımı bir kanlı baskın olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye neden yanaşmıyorlar? Provokasyonun arkasındaki Ergenekon yapılanmasının üzerine gidilmesini istemiyorlar: Nedir, korkularının nedeni? |
|
05-17-2009, 21:11 | #7 |
laikçi terör örgütü !
|
|
05-17-2009, 21:18 | #8 |
erdoğanı suçlayanlara bakın ya danıştaya ancak gülüyorum :D bir siz eksiktiniz ülkeyi germeye
|
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|