![]() |
#1 |
![]() Dar ağaçlarında sindirilen mazlum anadolu halkı
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Katledilen onbinlerce mazlum Müslüman.. Kaynak: Son Devrin Din Mazlumları Yazar: Necip Fazıl Kısakurek - sahife: 80-84 ... "Türkiye büyük millet meclisi üyeleri ile genel, özel ve bölgesel idarelere ve bütün kuruluşlara bağlı memurlar ve müstahdemler Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek zorundadır. Turkiye halkının da genel başlığı şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın sürdürülmesini hükümet yasaklar." Halkın bizzat giydiği ve hükümeti arkasından çektiği gibi 'havsalasuz - akıl yakıcı' ve hayal çatlatıcı bir yalana alet edilen şapka (ki halk onun melon çeşidine mel'un adını takmıştır) bir anda ve yer yer Anadolu'nun vicdanına kapkara rengiyle oturuveriyor ve Erzurum, Rize, Giresun, Maraş, Kayseri, Konya ve daha bazı merkezlerde mahzun müslümanların acıklı direnmeleri başlıyor. Kısa kısa noktalayalım. İlki Erzurum : Çarşıda kapatılan dükkanların kepenk sesleri... Heyecanlı bir kalabalık... Kalabalık Vilayet binası önünde... Sesler: - Şapkayı istemiyoruz! Gavur kılığına girmeyiz! Kalabalık süngülü jandarma zoruyle dağıtılıyor. Erzurum'da Sıkı Yönetim... İstiklal Mahkemesi... Başta Gavur İmam lakaplı bir hoca ile Hoca Osman isimli bir din adamı, aralarında da bir kadın, sehpada 33 ceset... Rize : Güneysu nahiyesi... Sabit Tarakcıoğlu adında gayet itibarlı, kafası ilim ve kalbi vecd dolu bir vaiz halka hitap ve şapkanın din gözünde mahiyetini izah etmekte... Heyecan... Camiden çıkan yığın soluğu karakolda alıyor: Karakoldaki onbaşı halka "Ben de sizdenim!" diyor ve başındaki şapkayı yere çalıyor. Ne hazindir ki, İstiklal Mahkemesi gelince direnişcileri tek tek haber veren ve kimi gösterdiyse asılmasına sebep olan ve mahkemece lutuflandırılan bu alçaktır. Güneysu ahalisi Rize istikametine yürümeye koyuluyor. Yolda bazı nasihatcıların tesiriyle kalabalık zayıflıyorsa da civar köylerden bazı katılmalarla yine dolgunca çapta il merkezine varıyor. Vali Hurşit telgraf başında: - Rize ayaklanmıştır! Süratle tedbir!.. Halbuki bütün suçu "şapka giymeyiz!" demekten ibaret ve her türlü fiili isyan davranışından çekingen kalabalık, çoğu seyirci ve körü körüne katılmış 80-100 kişi... Ankara telaşta... Bir zamanların kahraman HAMİDİYE'si şimdi Rize önünde ve kahramanlık toplarını havaya ateş etmekle göstermekte... İstiklal Mahkemesi de tezgahını kurmuş, dirhem kefesi yere mıhlı adalet terazisini dengelemekle meşgul... 8 idam kararı... Vaiz Sabit Tarakcıoglu, Mehmed Peçe, Arslan Peçe, köy muhtarı Yakup Peçe, köy bekcisi Kadir Koliva, Hafız Şaban Koliva, Hasan Kulunkoğlu, Mahmut Kamburoğlu... Sabit Hoca o akşam mahkumları uyandırmış: - Kalkınız, abdest alınız, namaza duralım! Birkaç saat sonra Rabbimize kavuşacağız! Diye haykırmıştır. Bir kaç saat sonra Allah'a kavuşacaklarını bilenlerin bir müjde saadeti içinde kıldıkları namaz... Asılanları deniz kenarında, rasgele atıldıkları çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar... Yakınları tarafından cesetleri çalınmasın diye de başlarında süngülü nöbetci bekletiliyor. 3-4 ay sonra gece çıkartılmak şartıyle, ailelerine, cesetleri almak müsaadesi çıkıyor. Çukurlar açılınca meydana çıkan muthiş manzara: Hiçbir ceset çürümemiş ve hepsinin gözü Kıbleye doğru... Cesetleri kilimlere sarıyor, sırıklara takıyor ve köylerine götürüp gömüyorlar... Arka arkaya, kilimlere sarılı ve sırıklara takılı 8 cesedi, gece karanlığında, destanlık hayaletler gibi öz topraklarına taşıyan köylüler... Hakikati bilselerdi, nur mayasından yuğrulu bu cesetleri kilimlere sarıp taşıyacakları yerde, o kilimlerin içinde olmayı tercih ederlerdi. Maraş'ta, Konya'da, surada, burada da buna benzer vak'alar... Bunlara ait bazı küçük tafsilat "İskilipli Atıf Hoca" bahsinde... Bunların hikayesini anlatmak ve dinlemek bile bana giran geliyor, azap veriyor. Zulüm gölünün neresinden bir bardak veya bir yüksük su alınsa tahlilleri birbirinin aynı çıkar. Sivas'ta duvarlara yapıştırılan beyannameler... Bunları "hazırlayan, yapıştıran veya onlarla düşünce birliğinde olan"lardan 32 kişi mahkum... Maraş'ta bir ihtiyar Maraşlının bana çizdiği şu tablo her şeyi göstermeye yeter: - Hepsi de "Hamdolsun şapka giymeden ölüyoruz!" diye boyunlarını ilmiğe uzattılar. Şafak sökerken dikkat ettim, çıkan rüzgardan, hepsinin de sakalı aynı istikamette uçuşuyordu. Aynı istikamette uçuşan sakallar değil, ruhlar... Kıydıkları da işte bu ruh... Maraş'ta, ilgi çekiciliği, çarpıcılığı ve vicdan yakıcılığı bakımından ayrıca gösterilmeye değer levhalar vardır: Şapkaya karşı malum yerlerdeki direnişlere benzer karşı duruşlardan sonra tam 63 kişi tevkif ediliyor. Bunlar, boyunlarına zincir takılarak birbirlerine bağlanıyor ve Adana'ya götürülüyor. Aralarından biri itilip kakılınca hepsinin birden boynunda aynı cendere acısı... Adana'da tutukluları öyle bir yere tıkıyorlar ki - bir Maraş'lının tabiriyle - köpekler bile barınamaz. Pislik, kazurat ve teffurun yuvası bir yer... Maraşlılar milli müdafaları zamanında memleketlerine geldiği vakit kendisine yapmadık ikram bırakmadıkları Kılıç Ali'ye baş vurup şöyle diyorlar: - Biz memleketin ballibaşlı insanları olarak sizi Maraş'a geldiğiniz zaman başımıza tac ettik. Şimdi bizi bu pislik kuyusuna atmayı nasıl reva görüyorsunuz? Cevap geliyor: - Sizi yakında kurtaracağım! Sabırlı olunuz! "Yakında ipte sallandırılıp kurtulacaksınız!" manasına, sinsilik ve alçaklıkta son haddi tutan bir cevap... Maşaallah Ali Efendi (lakabı Maşaallah - daima inşaallah ve maşaallah diye konuşurmuş), Abdulkadir ve Pekmezci Hacı Hüseyin idamlık... Bunlara hükümden önce soruyorlar: - Son ihtar! şapka giyecek misiniz, giymeyecek misiniz? Cevap, üçlü bir koro halindedir: - Giymeyeceğiz! Üçü de sıcak bir yaz günü buzlu bir şerbet içercesine şehitlik şerbetini zevkle, saadetle içiyor. Maşaallah Ali Efendi'nin sehpada, boynunda ilmik, muazzam sözü: - Benim adım Maşaallah, şapka giymem inşaallah... Eşhedü en laa ilahe ...............
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Ellerinize sağlık bu güzel paylaşımınız için çok teşekkürler.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|