|
01-26-2012, 16:39 | #1 |
DAVA ADAMI
Her "dava adamı" aynı zamanda bir lider, yönetici, siyaset adamı gibi olmalıdır'! Bir davaya inandığını ve savunucusu olduğunu iddia eden bir insan ister aile reisi olsun, ister bir vakfın gönüllüsü olsun ister, sadece kendi nefsine karşı olsun bir idareci, yönetici gibi davranmalıdır.
Davaya gönül verdiğine inanan insan önce nefsinin lideri olmalıdır. İnsana günah yapabilme özelliği de verilmiştir ama Müslüman günahtan uzak olan, sevaba yönelen kimse demektir. Birinci kural dava adamı önce kendini, tanımalı eksi ve artılarını bilmeli 'komplekssiz' olmalıdır. Davaya sahip olduğunu iddia eden kişi aile sahibi ise kendisinden sonra aileyi de yönetmesini bilmelidir. Eşinin haklarını çiğnemeden, çocuklarına gerekli ilgi ve alakayı göstermeli, kişiliğini tamamlayamayan insanların gerçek manada ne kendisini ne de ailesini yönetemeyeceğini idrak etmeli bunun içinde kendini oluşturmayı, kişiliğini oturtmayı, 'Özel haller hariç' her yerde aynı olaya aynı tepkiyi vermeyi' alışkanlık, huy edinmeli, tavır ve davranışlarını 'İstisnai özel şartlar hariç' her durumda aynı olacak şekilde prensipler bütününü kendi iç dünyasında oluşturmalıdır. Konumuza bir örnek verelim: Eğer bir erkek eşine el kaldırıyorsa o erkek aile reisliği sıfatını hak etmiyor, ailesini yönetecek donanıma sahip olamadığı için eksikliklerinden doğan, ortaya çıkan sorunları kaba kuvvetle halletmeye çalışıyor demektir. Burada sorun evin hanımında değil, sorunu çözme yeteneğine sahip olamayan erkek- kocadadır. Aile reisliği ise - Hayatın her alanında olduğu gibi - istişare, okuma, zamanla, tecrübe ile elde edilecek bir özelliktir. Baba olmak demek çocuk sahibi olmak demek değildir. Onu hemen her canlı becerebilmektedir... Baba çocuğunu eğitebilen, sorunlarını çözebilen, onun kişiliğini oluşturabilen, çocuğunun her gelişim evresinde bilimsel ve tecrübeli kişilerle istişare ederek çocuğunu eğitebilen kişidir. Ailenin yemini suyunu karşılamak veya iş stresini eve taşımak... sadece hayatı anlamlandıramamak, neyi nerede kullanabileceğini bilmemekten kaynaklanan yanlış tavır davranışlardır. Tabii evin hanımına da eşine destek olmak, onunda kendini oluşturması, kişiliğini oturtması gerekmektedir. Eş - Karı veya koca - başkaları için, ne der diye ... yaşayan değil, önce İslamî sonra ailevi görevlerinin sorumluluklarının bilincinde olan kişiler olmalıdır. Dava adamı - Diyelim ki - bir vakıfa gönül üyesidir. O vakıf ( Dernek, tarikat, cemaat, sendika...) aracılığı ile davasına o koldan hizmet etmektedir. Önce bilmesi gereken kendi gönül bağının olduğu bu kurumun İslam ile aynı olmadığının bilincine sahip olması gerektiğidir. Dine hizmet ana yolunun bir bölümünü de kendi gönül bağı olan kurum oluşturmaktadır. Davanın aslı dindir: İslam'dır, O'na hizmet yolları çoktur, birinde de kendisi bulunmaktadır. Bu - Mesela - vakıf faaliyetlerinde aktif üye olmak demek tıpkı başkan- yönetici gibi insanı tanımayı ve onları idare etmeyi -Yönetimi, siyaseti- bilmeyi gerektirir. Dine hizmet kollarında biri olan kendi yolunu herkes beğenmeyebilir, diğer kollar - yollar asla eleştirilmeden bu yolu seçme nedenleri nazikçe anlatılmalı, İslamî hayat çizgisinde olmayanlara kendi vakıf- cemaat- şeyh- lider...önce anlatılmamalı, önce İslam tebliğ edilmeli, İslamî hayat sınırları içine girmeyi kabul ettiğinde ise kendi çalışma alanı, metodu, yolu anlatılmalı, tanıtılmalı " Bizim hizmet metodumuz bu!" diyerek gerekli açıklama yapılmalıdır. İslam'a önem verip nemelazımcı hayat yaşayanlar olacaktır, onları zorlamadan, eleştirmeden ama sorumluluklarını da hatırlatarak kendi vakfınıza- metodunuza davet edebilirsiniz. Kimi gönülsüz gelecek, bunu bir nimet gibi algılamanızı isteyecektir, kimi hiç gelmeyecek, metot- yolunuzu küçümseyecek, eleştirecektir. Görevimiz, sorumluluğumuz zaten asıl bu değil midir; Anlatacak, hatırlatılacak ama asla vakar, kişiliğimizden de taviz vermeyeceğiz. Kimi insanların büyük hayalleri vardır, küçük adımlar onları kesmez. Halbuki o büyük hedeflere asla ulaşamayacaklardır, küçük şeylere ise zaten tenezzül etmezler ve sonunda da büyük hedeflere ulaşamadan ama küçükleri de yapamadan hayatlarını laf kalabalığı ile geçirip giderler. Dava adamı siyasetçi gibi olmalıdır - Siyaset kelimesinin kökeni, atı yöneten, yönlendiren, seyis anlamında gelen 'sys' kelimesinden türemiştir - muhatabının nabzına göre şerbet vermeyi bilmeli, o an ne gerekiyorsa bunun idrakinde olup onu yerine getirmelidir. İdealist kişiye hayatın aslında küçük şeylerin toplamının olduğu anlatılmalı, vakıf- metoduna biraz da gönülsüz gelip idraksizce bu hizmet yolunun kıymetini bilmeden, boş laflarla sağa sola akıl vermeye çalışanlara, üye olmayı bile başa kalkanlara dava yolunda olmanın önemi, hizmetin nimet olduğu uygun şekilde anlatılmalı ama Müslüman vakar, şahsiyet, kişilikten taviz de asla verilmemelidir. Mü'mine karşı şefkatli olmalı ama asıl olanın ne vakıf ne kullanılan metot değil direk dinin kendisine hizmet olduğunun asla unutulmaması gerekmektedir. Hayat zaten zor, lidersiz ümmetin ferdi olmak daha zor, dava adamı olmak iddiası ise - Aslında ümmetten her ferdin sadece bir parmağını yükün altına soksa kaldırılabilecek yükü, ümmetin sorumsuz- bilinçsiz fertleri yüzünden yüklenmek zorunda kalan az sayıdaki fertler - büyük bir yükün altına girmeyi göze almakta, bununda sorumluluğu ve getirisi- mükafatı da ona göre fazla olmaktadır. Bu yükü kaldırmada ise yol yordam bilmek, öncelikle nefsini sonra aileni sonra dava metoduna göre insanları - Muhatabına göre ateist, gönüldaş, cahil Müslüman... - yönetmeyi, 'idare etmeyi ', kibirden uzak ama vakarı elden bırakmadan herkes kendi çapınca lider, yönetici olmayı bilmeyi gerektirmektedir.Rabbim yolumuzu açık eylesin...!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|