![]() |
#21 | ||
![]() Alıntı:
Ceza hukuku İtalya'dan... Laiklik Fransa'dan.. İnkılapların tamamı Avrupa'lı... Ülkemizi bu adamlara bakarak her yönüyle oluşturdukta bugün o adamlar bazı şeylerin yanlış gittiğini söyleyince mi kötü oluyor? Onlar çıkıpta haksızlığı vurgulayınca mı içişlerimize müdahale oluyor? Ülkenin en büyük ve en etkili kurumları tarafsızlığını kaybetmiş, düşman hale gelmiş ve kendi hükümetine saldırır duruma gelmiş ise buna ses çıkarmak ayıp mı oluyor? |
|||
![]() |
![]() |
#22 | |||
![]() Alıntı:
bir ülke senin ic islerine mudahele ediyorsa söyle böyle yap diyorsa bu demektir ki sen bagımsız degilsin artık emir veren ülkenin mandası olmussundur. Ben ismetciligi mandacılıga tercih ederim . Gururumla basım dik olarak Lozanda bana derlerse Sen neyine guvenerek diretiyorsun elbet bizden borc isteyeceksin ve bu kabul etmedigin maddeleri sana kabul ettircez derse bir ab yetkilisi Buna karsı sizin ismetciginiz ben gelirsem sizde bana kabul ettirin der ve osmanlının tum dıs borcu 1956 ya kadar odenmis olur 1 kurus borcumuz kalmaz ve ismet pasa 1 kere dıs borc icin o ab yetkililerinin kapısını calmamıstır. ismetcikin farkı burda |
||||
![]() |
![]() |
![]() |
#23 | |||
![]() Alıntı:
yabancı ülkeler gelismis olabilir onlardan medeniyeti alırsın kendi cıkarlarına göre yorumlar kullanırsın ne var bunda? Bilgisayar nerden televizyon buzdolabı bunları bizmi bulduk hepsi dısardan gelme Bunları dısardan almamız kimsenin ic islerine karısmamıza neden degil. ya zaten siz ic islerimize karıssınlar normal dersen o zaman mandacılıgı savunuyorum dersin Eger bir ülkenin mandası olmayıda kendinize yediriyorsanız Bagımsızlıgı savunmuyorsanız artık is isten gecmistir size anlatıllacak birsey kalmamıstır artık manda secin abd mi ingilizmi israil mi olsun? Bu ulkenin kurumlarına guvenmeyin dısardan orduda ithal edin yetmezse yuzde 53 halk getirin |
||||
![]() |
![]() |
![]() |
#24 | ||||
![]() Alıntı:
![]() |
|||||
![]() |
![]() |
![]() |
#25 |
![]() Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, yeni yönetim Osmanlı Devleti*nin
dış borçlarını kabul etmekle beraber, Düyun-u Umumiye İdaresi’nin varlığını bağımsızlıkla. bağdaştıramamıştır. Lozan Barış Konferansı sırasında ele alınan Osmanlı ,borçları, uzun görüşmelere konu olmuştur. Türkiye Konferans sırasında, Cumhuriyet sınırları dışında kalan 1'6 bağımsız ülke bulunduğunu, Osmanlı, Devleti zamanında alınan borçların bir kısmının bu yeni bağımsızlığını ,kazanan Ülkelere harcandığını belirterek, borçların ilgili ülkelerarasında dağıtılmasını istemiştir. Daha sonra 1925'de toplanan Paris Konferansı sonucunda Osmanlı Borçlarının, bu ülkelerden toplanan vergi ve resim gelirleri esas alınarak bölüştürülmesi uygun bulunmuş ve Os*manlıların 1912 yılından önceki borçlarının yüzde 62'ni, 1912'6en sonraki , borçlarının ise yüzde 77'ni Türkiye Cumhuriyeti üstlenmiştir Sonuç olarak 161.303.833 TL'lık OSMANLI borçlarından 84.597.490 TL’si Türkiye'nin payına düşmüş ve Cumhuriyet Hükümeti de bunu ödemeyi kabul etmiştir. Son Osmanlı borcu, 25 Mayıs 1954tarihinde ödenmiş, böylece Kırım Savaşı dolayısıyla 4 Ağustos 1854'tie başlanılan dış borç tuzağında 100 yıl sonra kurtulunmuştur. savastan cıkan bir ülke ama dış borc ödüyor ![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#26 |
![]() Bu ülkenin kurumlarıne neden güvenecekmişiz?
Kanaltürk'le yaptığı pislikler dökülen partiyi kapatmayan ama yüzde 47 lik partiyi kapatmaya çalışan yargıya mı yoksa 2 darbe 2 muhtıra 1 postmodern darbe yapan generallere mi güvenelim? Kurumlar sizin işinize gelir şekilde hareket edince mi güvenilir oluyormuş... Varya...10 cümle kuruyorsun 9 tanesi saçmalık 1 tanesi idare eder öyle bir durumdasın dostum..Sana özel değil hepiniz böylesiniz... |
|
![]() |
![]() |
#27 |
![]() Onu sen söyledin. Dış borcu halen ödetenleri değil, siz ödeyenleri muhatap alırsınız. Kesinlikle daha fazlası yapıldı. Borcun faizini ödeyemez iken; anaparadan ödeniyorsa demek ki daha fazlası yapılıyordur. Millete kan ağlatan, ekmeğine ve emeğini elinden alanla sen övün; ben kara bir dönem diye anımsar ona haiz de dua ederim.
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#28 |
![]() Kopyala--- Yapıştır :D :D :D :D
Klavyede yazı yazmayı bilmiyor anlaşılan.... ![]() ![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#29 |
![]() Televizyondaki adamı dinlerken kulaklarıma inanamadım: 1950 öncesini hasretle yâd ediyor, her şeyin çok güzel gittiğini söylüyordu. Oysa 1950 öncesi gerçeği, söylediklerinin tam tersiydi... “CHP önderlerinden birinin çocuğu mu, yoksa bir memur çocuğu mu?” olduğunu düşünmekten kendimi alamadım. Çünkü o dönemi övebilmek için, ya “memur çocuğu” ya da “CHP önderlerinden birinin çocuğu” olmak gerekiyor... Köy çocukları, yeterince beslenememekten dolayı şişen karınlarını tutup kırk yamalı giysileriyle birlikte tüm varlıklarını saklama ihtiyacı içinde ürkek ürkek bakınırken, memur ya da “CHP çocukları” (kısaca), cicilerini savura savura şehir meydanında özgürce oynarlardı. Onları gören, tüm şehri, içindekilerle birlikte babalarının tapulu malı zannederdi. Öylesine şımarık, öylesine umursamaz, öylesine savruktular. Merakımı fısıltıya gömüp, anneme “Kim bunlar?” diye sorduğum gün, kurtlanan barsaklarımı arındırmak için yarı zorla doktora götürüldüğüm gündü. “Ağa çocukları” demişti annem, hafiften iç çekerek. Daha önce sorduğum için “Ağa”nın ne anlama geldiğini biliyordum. “Onlar zengindi, memurdu, mâmurdu, beydi; onlar her şeydi...” Onlar vali idi, kaymakamdı, nahiye müdürüydü, başkandı, şube reisiydi, belediye reisiydi, kumandandı... Biz ise gariban köylülerdik. Köylülerin gayr-i resmi olarak ağaların her türlü çağrısına uyma zorunluluğu vardı. Çağrıya uymayanın başına bin türlü belâ gelirdi. Askerliğinizi yeni yapmış olsanız da, defterinizi dürerler-tekrardan askere gönderirlerdi. Ölümüne çalışıp zar-zor denkleştirerek ödediğiniz vergi borcunuzu tekrar ödemeniz için jandarma destekli tahsildarı kapınıza gönderirler, odanızdan yatağınızı, ahırınızdan dananızı çıkarır, tepenizdeki damın kiremitlerini indirirlerdi: “Vergi borcuna masuben (tahsildar “mahsup” diyemez “masup” derdi) el koyuyorum!” Köylü çaresizlik içinde boyun büker, en fazla da, “Ellerin kırılsın inşAllah” diye beddua ederdi. Direnmeniz halinde belayı büyütürler, bu kez, “Hazine arazisi” iddiasıyla atadan kalma toprağınızı elinizden alırlardı. Aç kalırdınız. Ağaya-paşaya direnenleri, en azından bir bahane ile karakola çektirip eşek sudan gelene kadar dövdürürlerdi. Üstelik bu karakol ziyaretlerini her hafta tekrarlatabilirlerdi... Aslına bakarsanız, köylülerin en fakir kesimi (ki çoğunluğu teşkil ediyordu) ağaların imecesine (gönüllü katkılarla topluca yapılan iş) gitmeye gönüllüydü. Neden derseniz, ancak ağaların imecesinde kursaklarına doğru düzgün yemek giriyordu. Ancak ağaların imecesinde karınları tıka basa doyuyordu. “Ağanın imecesinde öyle bolluk vardı ki, makarnayı ekmeksiz yedik” sözü, çocukluğumun atasözlerinden daha yaygın bir sözdü. Kısacası, benim çocukluğumda yalnızca memurlarla Halkçıların (CHP önderleri anlamında) karınları doğru düzgün doyardı. Bazıları ise sözün tam anlamıyla, bir elleri yağda, bir elleri balda yaşarlardı. Halk ise alabildiğine yoksuldu, alabildiğine fakirdi, alabildiğine garibandı; neredeyse bir dilim ekmeğe muhtaçtık. Devir, sözün tüm açılımları itibarıyla “fakr-ı mutlak” devriydi. Şekersizlikte ramazan baklavalarına üzüm pekmezi katılıyor, çay bulabilen bahtiyar, çayını kuru üzümle tatlandırıyordu... “Köylü şeker bulamıyor Paşam” diye arz ettiklerinde, Milli Şef İsmet İnönü’nün şöyle buyurduğu rivayet ediliyordu: “Şeker bulamayan pekmez kullansın!” (“Halk ekmek bulamıyorsa pasta yesin” diyen Fransız Kraliçesi Mary Antoinet miydi?) Pekmezi olmayan ne yapsın peki, ölsün mü?.. Şekersizlikten kim ölmüş ki? Şekersizlikten değil, ama doktorsuzluktan, ilâçsızlıktan ölüyorduk. Köylü sefil, köylü aç, köylü bîilâçtı. çocuklar, beslenme yetersizliğinden dolayı şiş karınlıydı. Çöp bacaklarına ağır gelen şiş karınlarıyla yalpalayarak yürürlerdi. Anadan yarı üryan halde oynar, altı delik çarıklarıyla kar üzerinde yürüyüp izlerini belli ederlerdi. Çarıkların altındaki delik karın üzerine aynen çıkardı. Onlara bakıp mahalle çocuklarının ne yöne gittiğini bulurduk. Bu da bizim oyunumuzdu işte, oyuncağımız filan yoktu ki zaten, başka ne oynayabilirdik... Annelerimizin evlerdeki el tezgâhlarda dokudukları kumaşı denize indirip beyazlatana kadar deniz suyunda yıkar, elbise yerine onu giyerdik. CHP yönetimi sayesinde, takım elbise köylülerin rüyasına bile girmezdi. (Koca köyde tek bir takım elbise varmış, o da köy camiinin oturma odasında asılıymış. İlçeye, daha doğrusu “hükümete” işi düşen onu giyer, huzura öyle çıkarmış). Ezan-Kur’an yasağını (Din eğitimi anlamında), hac yasağını, jandarma-tahsildar korkusunu bu yoksulluğa katın. Ardından da yıkıma terk edilen, kiralanan, hatta satılan camiler listesini ekleyin. Böylece, 1950 öncesi gerçeğine birazcık ulaşmış olursunuz. Güzel kopyalayıp yapıştırıyorsun benimde canım çekti (!) ... ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#30 | |
![]() Alıntı:
meclisde siyasetciler kiracıdır 4 sene icin gelir giderler degilmi? Ben sana evimi kiraya verdim sartlarım var sen bu sartları yerine getirmedin ben seni o evden atma hakkım yokmu? Mecliste milletvekili olmak icin yemin etmissin ama Sen Atatürk ilke ve inkilaplarına karsı odak noktası olmussun. Yaptıgın calısmalar Atatürk ün devletini yıkmak icin sizin dediginiz gibi üzüm yemek degil bagcıyı kovmak ![]() irtica faaliyetleri senin zamanında cogalmıs özel yasalar cıkarmıssın fetullah icin erbakan icin bunları gören 1 yargı var ne yapsın senin onu yıkmanımı beklesin? Yoksa kanunlarla kendisine verilen olan hakkımı kulllansın? tsk nin ic tüzügünde der tsk nın görevi bu ulkeyi ic ve dıs dusmanlara karsı korumaktır. izmir ordu komutanı General Tolon pasa resmen basbakana hain demistir. Kıbrıs konusunda bunları unutuyormusunuz? Eger tsk nin yargının görevi Turkiye Cumhuriyetini korumaksa ve görevini yerine getiriyorsa burda sorun nerde? |
||
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|