2008 yılının Aralık ayı... Yer: Ankara Sheraton Oteli... Konuşan önemli bir partimizin Genel Başkanı...
Yılın değerlendirmesini yaptıktan sonra gazetecilerin sorularını yanıtlıyor...
Sorulardan biri şu:
- “İster “Kürt açılımı”, ister “Doğu ve Güneydoğu açılımı”, isterse “sorun” denilsin. Sizin de buna dönük bir planınız ve projeniz olacak mı?”
Elcevap:
- “Türkiye’nin bazı sorunları köklü çözümlere ulaştırılmadığı taktirde sürekli tartışılır, öteleştirilir, dışlanır ise bu sorunların birikimi Türk Devleti ve milletinin beka sorunu haline dönüşür. Onun için toplumun kesimlerinden gelen talepleri Türkiye’nin bekasını tehdit eder boyuta getirmeden çözebilecek bir uzlaşıyı sağlamakta ve açılımları da bu hedef doğrultusunda samimi yapmakta yarar var.”
Tam bir devlet adamına yakışır bir bakış açısı...
Sorumlu, sağduyulu ve duyarlı bir bakış açısı...
Yürekten alkışlıyorum...
Peki, sizce bu kim olabilir bu sözlerin sahibi?
Tahmin edin bakayım...
-Kim olacak, Başbakan R. Tayyip Erdoğan tabii ki...
Yanıldınız, Erdoğan değil...
-CHP lideri Baykal öyleyse...
O hiç değil...
“Beka sorunu” gibi bir söylem Ahmet Türk’ün söylemi olamayacağına göre peki kim bu lider?
Merak duygularınızı bu mübarek günde daha fazla tahrik etmeden cevap vereyim:
-Devlet Bahçeli.
MHP lideri Bahçeli’nin bu sözlerini aktaran ise milliyetçi duyarlılığıyla bilinen deneyimli gazeteci Emin Pazarcı.
O toplantıda bizzat bulunan Pazarcı, Sayın Bahçeli’nin kasetteki bu sözlerini aynen yayınladı Takvim gazetesindeki sütununda. (Bkz. Takvim, 2 Eylül 2009, “Hangisi Gerçek Bahçeli!”
***
Bahçeli’nin önerdiği şey, demokratik bir diyalog ve müzakere süreci...
Bugün Hükümetin yürüttüğü sürecin tıpkısının aynısı...
O “sorun” denilen şeyin çözülmemesi halinde bir “beka sorunu”nun ortaya çıkacağına dair haklı ve doğru bir tespitte bulunan Bahçeli, sorunun çözüm yöntemine yetinmekle değiniyor.
Nedir o?
-Uzlaşıyı esas almak....
-Toplumun her kesiminden gelen talepleri not etmek...
-Sonrasında yapılacak açılımları devletin bekasını tehdit etmeyen bir bakış açısıyla samimiyetle yapmak...
Bahçeli’nin ne o gün, ne de sonraki günlerde “sorun”un çözümüne dönük önerilerde bulunduğunu kendi adıma hiç hatırlamıyorum.
Bu ciddi bir eksiklik değil midir peki?
Bu “sorun”un köklü çözüme ulaştırılmaması ve sürekli ötelenmesi halinde Türk Devletinin ve milletinin “beka sorunu” haline dönüşebileceği tehdidine göndermede bulunan Bahçeli’nin öyle veya böyle sorunun çözümüne dönük öneriler paketi sunmaması bence çok büyük bir eksikliktir.
Yoksa var da ben mi bilmiyorum?
Aydınlatırlarsa sevinirim.
***
Emin Pazarcı’nın aktardıkları doğruysa şayet, Bahçeli’nin sürece hiddetle ve şiddetle karşı çıkan tavrını anlamlandırmak hayli zor.
Süreç, tam da Bahçeli’nin yöntem olarak öngördüğü doğrultuda işliyor. Yani toplumun talepleri alınıyor. Henüz çözüme dair öneriler ise sunulmuş değil.
Çözüme dair öneriler ortaya çıktığında Bahçeli’nin “beka sorunu” bağlamında varsa itirazları asıl o zaman sorumlu, sağduyulu ve duyarlı bir dille seslendirmesi daha uygun olmaz mıydı?
“İhanet” ve “bölücülük” söylemleri üzerinden yöntemin kendisine dahi itiraz eden Bahçeli bu durumda 2008’deki kendisiyle çelişmiş olmaz mı?
Sadece hiddeti ve şiddeti çoğaltan bir “itiraz retoriği”ne yaslanmak yerine Bahçeli, “sorun”un çözümüne dair önerilerini toplumla paylaşma yoluna gitseydi bence daha inandırıcı olurdu.
***
2008’deki Bahçeli’ye aynen katılıyorum.
Bu “sorun”, köklü çözümlere kavuşturulmazsa Türk devletinin ve milletinin “beka sorunu” haline dönüşür.
Biliniyor, “Kürt sorunu” çözüldüğünde PKK’nın yaşamsal kaynaklarından biri kurutulmuş olacak, ama PKK bitmiş olmayacak.
Peki PKK sorunu nasıl çözülecek?
Bahçeli’den beklediğimiz, “sorun”un çözümüne dair önerilerini toplumla paylaşması.
“Kürtçe konuşan kardeşleri”yle bir sorununun olmadığını bildiğimiz Bahçeli’nin çözüm bahsinde Türk ve Kürt kardeşlerin eşit demokratik ve kültürel haklara sahip olmasını bir “sorun” olarak görüp görmediğini da öğrenmiş olacağız böylelikle.