06-07-2010, 18:38 | #341 |
Ayrıca, siyasi iktidarın izlediği dış politikanın sürece katkısı yadsınamaz. Komşularıyla sıfır riske dayalı ilişki kurmaya çalışan Türkiye, Filistin meselesi çözüme kavuşmadan Ortadoğu sorunun çözülemeyeceğini ve dünya barışının tesis edilemeyeceğini öngörüyor.
O nedenle, hükümetin İsrail’e karşı izlediği, kimi zaman sertleşen politikasının kendi içinde tutarlılığı vardır, anlık tepkilere dayalı değildir. Ancak, kanlı baskın, gerginleşen Türkiye-İsrail ilişkilerinde çıtayı çok yüksek bir noktaya taşıdı. Kamuoyunda öyle bir rüzgar esiyor ki, baltayı kapan İsrail’e doğru koşmak istiyor sanki. Savaş tamtamları çalıyor. Hükümet de maşallah, vurdukça vuruyor. Bıraksan, soluğu birlikte Gazze’de alacaklar. Burada sağduyuya ihtiyaç var. Fethullah Gülen’in bu aşamada Wall Street Journal’e yaptığı açıklama, bu ihtiyaçtan doğmuş olabilir. Hem kamuoyunun sakinleşmesi hem iktidarın frene basması bakımından yararlı olacağı düşünülebilir. Osmanlıyı birinci dünya savaşına sokan İttihat ve Terakki’nin tuzağıydı. İttihat ve Terakki’den sadece 4 kişinin gelişinden haberdar olduğu iki Alman denizaltısının Türk karasularına girmesiyle Osmanlı kendini savaşın ortasında buldu. Elbette, İsrail’e haddi bildirilmelidir. Yakın mesafeden kafalarına kurşun sıkılan masum insanların intikamı alınmalıdır. Daha önemlisi, gemilerin yola çıkmasına dayanak oluşturan Gazze ablukasının kaldırılması sağlanmalıdır. |
|
06-08-2010, 15:12 | #342 |
İsrail AK Parti'yi devirebilir mi?-İHSAN DAĞI-ZAMAN
Sonuçta manzara şu: İsrail hükümeti, Yahudi lobisinin radikal kanadı ve Washington'daki 'neo-con'lar Erdoğan hükümetini devirmek için ellerinden geleni yapıyorlar, yapacaklar. Baksanıza Dışişleri Bakanı Lieberman geniş bir yelpazeye göz kırpıyor; "Türkler, Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden tesis etmek ve laik mirası tümüyle gömmek istiyorlar" demek suretiyle Türkiye'de, bölgede ve dünyada AK Parti'ye karşı müttefikler arıyor. Bölge ülkelerini neo-Osmanlılıkla, bazı yerli unsurları da laiklikle tahrik etmeye çabalıyor. Bu çabalar yeni değil. Bir süredir hükümeti içte ve dışta zayıflatmak, sonunda da tasfiye etmek amacıyla Türkiye demokrasisini feda etmeye hazır girişimlerin yürütüldüğü biliniyor. İsrail 'AK Parti'yi bitirme operasyonu'nda yerli taşeron bulmakta bir sıkıntı çekmiyor. Bir süredir bir medya grubu, bir sermaye çevresi ve onun örgütü özellikle Washington'da İsrail lobisi ve 'neo-con'larla derin bir işbirliği içindeler. 'AK Parti'den kurtulalım, Ergenekoncuları kurtaralım, bu arada biz de kurtulalım' formülü bazı çevreler için cezbedici. Ama nereye kadar? Türkiye siyaseti ve halkı böylesi dışsal projelerle 'tanzim' edilemeyecek kadar karmaşık ve özerk. Ayrıca bu projenin yerli taşeronlarına da bir uyarı; İsrail lobisiyle çalışmak 'ölüm öpücüğü'dür, tavsiye edilmez! |
|
06-08-2010, 15:43 | #343 |
Bize ne söylüyorsun arkadaş?-Ahmet KEKEÇ-STAR
Peki, Etro Kemal “özgürlükler” konusunda ne söylüyor? Selefi Baykal, “Zinhar 301. maddeye dokundurtmam” buyuruyordu. İfade özgürlüğünün önünde önemli bir engel olarak duran 301 ve sair maddeler konusunda kendisi ne tür bir “yasal ve anayasal iyileştirme” öngörüyor? “Dokundurtmam” mı diyor? Kürt meselesini nasıl çözecek? Alevi açılımını nasıl, hangi ilave katkılarla devam ettirecek? Kendisi Kürt ve Alevi olduğu halde, bu hususiyetlerini gizliyor... Kökeni hatırlatıldığında, “Horasan’dan geldim, Konya’ya yerleştim, oradan Dersim’e gittim, Türkmenim, Alevi olmayabilirim” diyerek, araya birtakım yabancılaştırma efektleri sokuyor. Biz de saygı duyuyoruz... İyi de, bu ülkede Horasan’dan gelmeyen Aleviler, yolu hiç Konya’dan geçmemiş Kürtler var ve “kimlikleriyle” var olmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin “eşit” ve “saygın” vatandaşları olmak istiyorlar? Bu durum ne olacak? Başörtüsü konusuna girmiyorum bile. Etro Kemal’in başörtüsü meselesine bakışı, benzetmek gibi olmasın da, Nur Serter ve Canan Arıtman’dan farklı değil... Hâlâ “dini siyasete alet etmeseler... Din istismarı yapmasalar...” ezberinden gidiyor ve yeni hiçbir şey söylemiyor. Hem iddialı olacaksın, hem çok konuşacaksın, hem de yeni hiçbir şey söylemeyeceksin. Etro gömlek çizgisindeki ısrarın güzel. Ecevit çağrışımlı altıgen kasketin... Empatin... Recep Bey söylemin... Her an dalaşmaya hazır ama fikirler temelinde dalaşmayı zül addeden ve insanda “efendi adam” duygusu uyandıran sahte tevazuun... Hepsi güzel de, nihai olarak bize ne söylüyorsun? Bilelim artık! |
|
06-08-2010, 15:47 | #344 |
Fotoğrafları tartışalım-Nazlı ILICAK-SABAH
Pazar günkü Hürriyet'te, ağlayan bir İsrail askerinin fotoğrafını görünce şaşırdım. Gazete, "Dünya görmesin diye İsrail'in sildiği fotoğraflar" başlığını atmıştı ama, aksine, gemiye ayak bastığında askerlerinin saldırıya uğradığını iddia eden İsrail açısından bu fotoğraflar delil mahiyetindeydi. Hemen, arka sayfalara, kurtarılan farklı kareler var mı diye baktım. Yoktu! Çok sayıda gazeteci, fotoğraf çekmişti. Nasıl oluyor da, yaralı bir İsrail askerine, korkup, ağlayan bir başka İsrail askerine ve kapı önünde, ellerinde demir çubukla bekleyen iki barış gönüllüsüne ilişkin fotoğraflar sadece kurtarılabiliyordu? Hürriyet gazetesine göre, "İsrail'in sildiği veya kullanılmaz hale getirdiği hafıza kartlarından birinde, program yardımıyla data geri dönüşümü yapılınca" bu çarpıcı görüntüler gün yüzüne çıkmıştı. Hafıza kartını, bir İHH gönüllüsü Hürriyet'e ulaştırmıştı. Hürriyet, haberin sonunda şöyle diyordu: "Helikopter ile gemiye indikten sonra, eylemcilerin demir ve sopayla saldırdıkları ve ele geçirdikleri askerlerin, öldürüleceklerini düşündükleri için yaşadıkları korku yüzlerine yansıyor." Hürriyet'teki bu cümle dahi, fotoğrafların mahiyetini ortaya koymaya yeter. "Eylemciler", ellerinde sopayla İsrailli askerleri korkutmuşlar, dolayısıyla İsrail açısından bir "meşru müdafaa" hali söz konusu. Gazetenin art niyetle hareket ettiğini düşünmüyorum. Haber, her şartta haberdir. Ama, gene de zihinlerde çok sayıda soru işareti uyanıyor. |
|
06-10-2010, 21:28 | #345 |
GÜLEN HOCAEFENDİ’YE HÜCUM!..
“Gazze”ye yardım organizasyonuna dair bir beyandan dolayı Gülen Hocaefendi ile diğer Müslümanlar arasında fitne çıkartmak; çıkmış fitneleri de büyütmek isteyen güçlerin oyununa gelmeyelim!.. Ben Gülen Hocaefendi’nin (değerlendirmelerinin bir bölümüne katılmasam da) samimiyetinden asla şüphe etmiyorum... Ona tepki gösteren kardeşlerimin de önemli bir bölümünün samimiyetlerine şahitlik ederim... Birileri yekvücut hareket ederken, kardeşlerimizin birbirine düşmesi akıllı işi olmaz. Demem o ki; Uzatmayııııın!.. Bir de şu: Gülen Hocaefendi hareketi, “bu camianın” köylülükten şehirliliğe ulaşmayı ve kaliteli işler yapmayı başarmış yegane organize akımıdır... Seyfi Oktay zihniyetiyle başa çıksa çıksa, bu kardeşlerimiz çıkar!.. Unutmayın!.. Son olarak: Adamlar Seyfi Oktay’a sahip çıkıyor; ben Hocaefendi’me hücum mu edeyim... DUAM!.. Vakit |
|
06-11-2010, 12:07 | #346 |
Türkiye ilkeli davranmaya, politikada hakkaniyeti gözetmeye devam etmeli elbette. Ne var ki bu çizgi, kullanılan siyasi dile dikkat etmekle, akıllı ve serinkanlı davranmakla çelişmiyor. İzlenen temel politika, her noktada uluslararası hukuku harekete geçirmeye çalışmak, diğer ülkelerle hukuk temelinde birleşmek, yürütülen kara propagandayla doğru araçlar kullanarak mücadele etmek, Türkiye'nin üzerine giydirilmeye çalışılan imajı ustaca manevralarla geçersiz hale getirmek, dış politikada eksen kayması suçlamalarını çürütecek adımlar atmak gibi bir dizi destekleyici politikayla birlikte götürülmeli.
Bu bağlamda, kullanılan siyasi dil deyince akla ilk gelen örnek "Hamas terör örgütüdür, değildir" tartışması oluyor. Açıkçası ben Başbakan'ın Hamas'ın karakteri konusunda yaptığı açıklamada daha titiz olmasını beklerdim. Ülkesi işgal altında olanların direnme hakkından söz ederek Hamas'a terör örgütü denemeyeceğini savunan başbakan, Hamas'ın şiddeti siyasi bir mücadele aracı olarak kullanmasının sadece İsrail'e karşı olmadığını, Hamas'ın El Fetih'li Filistinliler'e karşı da terör uyguladığını hesaba katmamış görünüyor. Aynı şekilde, İstanbul ve Kudüs'ün kaderlerinin birbirine bağlı olduğu ifadesi de herhangi bir gerçekliğe tekabül etmediği gibi, bırakın dünyayı Türkiye'de bile büyük bir antipati yaratıyor. Bu arada, izlenen dış politikayı eleştiren herkese karşı sık sık kullanılan şu "İsrail ağzıyla konuşmak" suçlamasını da derhal bir yana bırakmak lazım. Yıllardır yerine göre, "AK Parti ağzıyla", "IMF ağzıyla", "Fethullahçılar'ın ağzıyla", "Avrupa Birliği ağzıyla", "Soros ağzıyla", "bölücülerin ağzıyla" konuşmakla suçlanıp duran biri olarak diyorum ki, herhangi bir eleştiriye karşı mücadelede bundan daha berbat, daha etkisiz, daha itici ve üstelik de söyleyenin aczini ortaya koyan bir söylem olamaz. Fikirleri yaftalayarak çürütmeye çalışmayı bir yana bırakın. Siz söylenene bakın. Çürütecekseniz, eleştirinin kendisini çürütün. |
|
06-11-2010, 12:15 | #347 |
Ben de diyorum ki...
DP’yi alaşağı edenlerle kol kola girmek sende... Menderes’in kemiklerini sızlatmak sende... Darbe soruşturmalarını sulandırmak ve “sivil diktaya gidiyoruz” diyerek ortalığı bulandırmak sende... Silivri’ye selam göndermek sende... Hasım bilinen CHP’yle aynı türküyü çığırmak sende... Her türlü “demokratikleşme”ye karşı militer tepkiler vermek sende... Madem yok birbirinizden farkınız... Sen neden Etro Kemal’in yanında değilsin? |
|
06-11-2010, 15:25 | #348 |
İHSAN DAĞI-ZAMAN
Artık günümüzde tek yönlü bağımlılıktan değil, karşılıklı-bağımlılıklardan söz ediyoruz. Kimse tek başına belirleyici değil. Kimse kendisine, kendi çıkarlarına zarar vermeden başkasına zarar veremez halde. Türkiye-ABD ilişkileri de farklı değil. Ama hâlâ bazıları 'soğuk savaş' yıllarında yaşıyor adeta. Türkiye'yi ABD'nin üç kuruşluk yardımına veya askerî hurdasına muhtaç sanıyorlar. Yok, 'ABD bizi cezalandırır, olmadı İsrail bunun hesabını keser'! Maliyetine katlanabilecekler atsın ilk taşı... Türkiye'ye 'ceza'nın ne üzerinden kesilmesinin beklendiğine özellikle dikkat ediniz: PKK ve Ermeni sorunu. 'Ya PKK'ya karşı verdiği desteği keser, Ermeni soykırım iddialarını Kongre'den geçirirse'! Türkiye'yi 'cezalandırmak' isteyeceklerin bu iki konuyu 'kaşıyacakları' iddiası bu sorunları neden 'bizim' ve 'hemen' çözmemiz gerektiğini de açıklıyor. KERİM BALCI-ZAMAN Bizim dış politika anlayışımızda sınırlar vatan denilen toprağın sınırını çizerler ama vatandaşın hayallerini sınırlayamazlar. Bu, coğrafi sınırlar için böyle olduğu gibi tarihî ve hayali sınırlar için de böyledir. Neo-Osmanlıcılık acınacak bir dûn-himmetlik halidir. O sınırları Osmanlı'nın kendisi bile kabullenmemişti; yüz yıl sonra bazı torunlarının o sınırları idealleştirmesi ne acı! Avrasyacılık, Kafkasyacılık, Afro-Avrasyacılık hayallere konulan sınırlara takılmış adlar. Bu sınırlı -her iki anlamda- kavramlarla düşünen kafalar Latin Amerika'yı keşfedemezlerdi. Ya hayali sınırlar? Benim gücüm buna yeter demek, ben bu kadarım demektir. Allah'ın gücü her şeye yeter, ben de O'na kul olmakla her işe talibim demekse gerçek özgürlüğün, kâinata meydan okuyabilmenin unvanıdır. Zamanla öğrenebilir mi –MEHMET BARLAS-SABAH Aslında her yanlışlık ABD Başkanı Obama'nın renginden kaynaklanmaktadır. Bir Amerikan Başkanı beyaz derili de olsa siyah da olsa, Amerika Amerika'dır. Lula ve onun gibiler bunu bir türlü anlamak istememektedirler. Onlar için denize petrol kaçıran platformların yarattığı tehdit, Gazze'deki insanların toplama kampı hayatı yaşamasından çok önemlidir. Ayrıca Ortadoğu'da İsrail'in sahip olduğu nükleer silahlar, İran'ın bu tür silahlara sahip olmayı istemesi kadar tehlikeli değildir. Lula zamanla bunları öğrenecektir. O da bir gün hem laikçi, hem solcu, hem cumhuriyetçi olacak ve "Ama İsrail de haklıydı" diye başlayan konuşmalar yapacaktır. Hatta bir gün İran'da birlikte takas anlaşmasını yaptığı Türkiye Başbakanı Erdoğan'a "Recep Bey" diye hitap ederek ne kadar sosyal demokrat olduğunu da kanıtlayacaktır. Ama şu andaki görüntüsü pek ümit verici değildir MAHMUT ÖVÜR-SABAH CHP Genel Başkanlığı'na Kemal Kılıçdaroğlu'nun gelmesiyle esen rüzgar, klasik CHP siyasetinde bir değişime yol açıp açmayacağı merak ediliyor. Kurultay konuşması bunun işaretini vermedi ama yine de CHP'lilerde müthiş bir rahatlama ve güven seziliyor. Çok değil iki hafta önce Türkiye'nin temel sorunları etrafında dolaşan CHP'liler bugünlerde o sorunlara "Bir tek biz çözeriz"havasında yaklaşıyor. Kürt sorunu mu? Cevap hazır; "Biz çözeriz… Bu konuda rapor yazmış ve bedel ödemiş bir siyasi partiyiz." Türban meselesi mi? "Hiç merak etmeyin, onu da biz çözeriz. Tartışmanın manası yok. Sessizce hallederiz. Yeter ki biz iktidara gelelim. Üniversitelerde türban sorunu olmayacak."Tabii aynı cümle içinde "Yanımızda anti faşist mücadeleye katılan kardeşimizin etnik kimliğine hiç bakmadık" veya "Yahu eskiden bu kadar türbanlı yoktu bunlar nereden çıktı?" denilse de bu yaklaşımlar CHP açısından iyi gelişmeler. Şimdi merak edilen "Açılıma lanet" okuyan bir genel başkanlı yönetiminin, bu sorunlara gerçek çözüm üretip üretmeyecekleri. Merakla bekliyoruz. SÜLEYMAN YAŞAR-SABAH AK Parti hükümetleri, kamu harcamalarının bileşimini fakirlerin lehine değiştirdi. Eğitim ve sağlık harcamaları reel olarak arttırıldı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa 2004 yılında eğitim harcamaları savunma harcamalarının üzerine çıktı. Ailelere çocuk başına eğitim yardımı veriliyor. Özel sektöre yeni eğitim teşvikleri getirildi. Özel üniversite sayısı hızla çoğaltılıyor. Ayrıca yeni "ulusal istihdam stratejisiyle" iş garantili meslek eğitimi verilecek. Temiz enerjiye yatırımlar artırıldı. Ulaştırma altyapısı duble yollarla, liman, havaalanları ve enerji altyapısı özelleştirilerek, özel finansmanla, yenileniyor. Anlayacağınız Jeffrey Sachs'ın Keynes'e vedanın ardından önerdiği "yeni devlet", dünyada ilk defa Türkiye'de kuruluyor. |
|
06-11-2010, 19:58 | #349 |
Nasıl "mahalle baskısı", "sivil darbe" gibi saçmalıkları uydurdularsa...
Nasıl "Malezya'ya benziyoruz" hezeyanını tartıştılarsa... Nasıl parti kapatılmasına destek verdilerse... Nasıl Ergenekon Davasını sulandırmak ve de bulandırmak için uğraşıyorlarsa... Nasıl Yüksek Yargı'nın yüzde 100 taraflı kararlarını göz ardı ediyorlarsa... Nasıl Demokratik Açılımın sekteye uğraması için her türlü kışkırtmayı yaptılarsa... Nasıl yeni anayasa paketinin geçmemesi için çaba sarf ettilerse... Benzeri bir şekilde... İsrail'i haklı çıkarmaya çabalıyorlar. *** İsrail'in deniz haydutluğuna, aynı "Deniz Baykal'ı gönderen gizli kaset" muamelesi yapıyorlar.Kaseti nasıl unutuverdilerse... Filoya yapılan saldırıyı da unuttular. Çünkü işlerine bu geliyor. İsrail'in haydutluğunu hatırlatarak İsrailcilik yapılamaz ki! İsrailcilik dedim de... Hakikaten bizim İsrailci medyacılar, "vicdanlı, demokrat, sol liberal" İsrailli gazetecilerin çok daha gerisinde. Bizimkiler düpedüz İsrailli şahinleri destekliyor. |
|
06-12-2010, 08:57 | #350 |
FOREİGN POLİCY
New York Times’da ABD-Türkiye ilişkilerine dair epey ilginç bir yazı dikkatimi çekti. Yazı, Dış İlişkiler Konseyi üyesi Steven Cook’tan, ABD’nin hırslı bölgesel güçlerle iştigal etme çabalarına zarar veren zihniyeti açığa vuran bir alıntı yapıyor: “Türkiye Washington’da giderek ‘bölgede başkalarını atlatıp büyük güçlerin isteklerine aykırı işler yapan’ bir ülke gibi görülüyor.” Cook’a göre sorulan soru şu: “Türkleri kendi çizgisinde nasıl tutabiliriz?” Bir realist olarak, güç kullanımına karşı sağlıklı bir saygı duyarım. Fakat ABD’nin başlıca hedefinin ‘Türkleri kendi çizgisinde tutmak’ olması gerektiği fikri bana fazla tepeden bakmacı geliyor, özellikle de bağımsızlığından duyduğu gurura çok önem veren bir hükümetle iştigal ediyorsanız. Biz ne zaman trafik polisi oluverdik ve Türkiye’nin ‘doğru çizgisini’ tanımlamak niye bizim işimiz olsun? Bence bu Türkiye hükümetine ve halkına kalmış bir mesele. ABD yönetiminin işiyse kendi çıkar ve tercihlerini belirlemek, Ankara’yı bunları (ya da çoğunu) desteklemeye ikna etmeye çalışmak ve aykırı düşülen durumlarda sonuçlarla başa çıkmaya hazır olmak. Türklerin bazı meselelerde haklı olabileceği ihtimaline de açık olmalıyız. THE ECONOMİST Türkiye’nin gözünde İsrail, Gazze’ye yardım ulaştırmaya çalışan sivil filonun öncü gemisi Mavi Marmara’ya baskın düzenlediğinde, Erdoğan’ı haklı çıkardı. İsrail nefsi müdafaada bulunduğunu iddia ediyor. Filoyu organize eden İHH adlı Türk yardım kuruluşunun üyelerini de küresel cihatçılara paravanlık yapmakla suçluyor. Türkiye bunu reddediyor ve İsrail’den açık bir özürle BM öncülüğünde soruşturma talep ediyor. İsrail bunu kabul etmedikçe, Türklerin diplomatik ilişkileri kesme ihtimali söz konusu. Erenler biz de 'can'ız yahu, huuu!..-A. TURAN ALKAN-ZAMAN Bu dostlarımız yıllardır HSYK'ya Adalet bakanı ve müsteşarının katılmasını eleştirir, yerden yere vururlardı. Belki akıllarından tam olarak geçen "Adalet hizmetleri Adalet Bakanlığı'na bağlı olmasın, özerk olsun; hükümet bize istediğimiz parayı versin, güzel adliye binaları yapsın ama işimize karışmasın" şeklinde bir hoşluktur. "Çomak benim elimde dursun; davulu senin boynuna asalım"ın kibarcası. E, onca yıldır HSYK'ya hükümet kanadından bakan ve müsteşar katıldı da ne oldu; yargıyı ele mi geçirdiler; HSYK'ya, Yüksek Seçim Kurulu'na, Anayasa Mahkemesi'ne, Yargıtay ve Danıştay'a kendi adamlarını mı yerleştirmişler? Yoo. Gelip geçen onca hükümete rağmen Bağımsız yargı cemaati dimdik işbaşında. Yüksek yargı kuruluşları arasında koordinasyon, danışma ve tavsiye görevi yapan "Guru"ları bile var. Nitekim koordinatör Dede, kendini şöyle savunmak ihtiyacı hissettiğine göre, burada boşu boşuna dedikodu yapmıyoruz demektir: "Bir kısım medya tarafından hakkımda bir linç uygulaması gerçekleştiriliyor ... Bu çevreler geçmişte de mezhebimden rahatsız olduklarını açıkça belirtiyorlardı. Bir Alevi'nin Adalet Bakanlığı'na atanmasını şaşkınlıkla karşılamışlar ve asla hazmedememişlerdi. Hele hele Alevi inançlı bir gencin hakkıyla hâkim veya savcı olmasını dünyanın sonu gelmiş gibi değerlendiriyorlardı... Şahsımla ilgili iddiaları kullanarak HSYK sistemini karalamak, bu sistem hakkında şaibe yaratmak suretiyle anayasa değişikliklerinin gerçekleşmesine hizmet etmektedirler." N'ayır üstad, çoğumuz sizin bir Alevi, hatta Dede olduğunuzdan bile haberdar değildik; vakta ki gözaltına alındınız, şöyle ilginç demeçler okuduk bazı Alevi sözcülerinden: "Dede Seyfi Oktay hukukçudur, 76 yaşındadır, neyin suç olup olmadığını, onu gözaltına alan Savcı Bey'den çok daha iyi bilir. Bu nedenle Pir Sultan gibi girdiği Adalet Sarayı'ndan, yine Pir Sultan gibi çıkacaktır. Buna hiç şüphemiz yoktur." Dede, madem senin sözünü dinliyorlar, söyle şunlara: Bağımsız olsunlar eyvallah, tarafsız da olsunlar ki yetmişiki milleti bir görsünler; elâleme cemaat ayarı verip, kendileri cemaatçiliğin dikâlâsını yapmasınlar. Biz de "can"ız yahu, huu!.. Hayır diyebilen bir Türkiye-Resul Tosun-YENİ ŞAFAK Manzaraya şöyle bir bakın. 120 ülkenin çocuklarına Türkçe Olimpiyatları için ev sahipliği yapan bir Türkiye. İHH, Cansuyu, Yardımeli ve benzeri sivil toplum örgütleriyle ve de TİKA eliyle dünyanın dört bir köşesine insani yardım ulaştıran bir Türkiye Afganistan, Kosova ve Lübnan'da askeri birlik bulunduran bir Türkiye. İran'ın uranyum sorununa uluslar arası çözüm için rol üstlenen bir Türkiye. BM Güvenlik Konseyine üye seçilmiş bir Türkiye. Afrika, Asya ve Balkanlar zirvesi düzenleyen bir Türkiye. Hemen her hafta uluslar arası toplantılara ev sahipliği yapan bir Türkiye AB ile üyelik müzakereleri yürüten bir Türkiye Avrupa Parlamentosuna başkan seçilen bir Türkiye İKÖ' ye genel sekreter seçilen bir Türkiye ABD'ye Rusya'ya ve Çin'e rağmen 'Hayır' oyu kullanabilmiş bir Türkiye. Hayır diyebilen bir Türkiye Ortadoğu'da serbest ticaret ve serbest vize anlaşması imzalayan bir Türkiye. GSMH'sı 200 milyar dolardan bir milyon dolara doğru tırmanan bir Türkiye. Bunlar ve daha niceleri son 8 yılda gerçekleşen başarılar. Türkiye artık bölgenin en önemli dünyanın da önemli aktörleri arasında yer alan büyük bir ülke. Evet büyük Türkiye. Büyüyen Türkiye. Büyüyen, bölgede güçlenen ve artık söz sahibi olan Türkiye'den rahatsız olan İsrail. Fotoğraf bu. Türkiye bir taraftan takip edilen politikalar sayesinde böylesine büyüyor, öbür taraftan cuntaların, ufuksuz siyasetçilerin ve münevverlerin bu başarıları gerçekleştiren iktidar partisini durdurma gayreti kesintisiz devam ediyor. İşin garip olan tarafı ABD ve İsrail uşağı olarak nitelenen iktidar partisini İsrail ve yandaşları da istemiyor. Çünkü mevcut iktidarın İsrail'in menfaatlerini gözetmediğini söylüyorlar. Manzara şu, dışarıda İsrail içerde muhalefet, iktidar partisine karşı amansız bir mücadele veriyorlar. İslam dünyası ise AK Parti ile yatıp Erdoğan ile kalkıyor. Yani bir tarafta AK Parti ve AK Parti'yle sevdalanmış bir İslam dünyası, karşı tarafta muhalefet ve İsrail var.. Vatandaş sizce hangi tarafı tercih edecektir? |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 13 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 13 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|