08-27-2009, 12:16 | #1 |
Dilipak davasının hikâyesi!...(Ali Karahasanoğlu)
Açılan bir davada, Türkiye çapında, hatta dünya çapında tanınan bir gazetecinin adresini bulamadığını iddia etmek..
Arkasından, bu gazeteciye dava dilekçesinin tebligatını, ilanen yaptırmak!.. Öyle her avukatın başaracağı bir iş değildir.. Hakim der adama, “Adresini bulamadığın adamın, nüfus müdürlüğüne bir tezkere yazdırıp, adresini sorsana!” Tabiî hakim, gerçekten hakim ise.. Ama o hakim, bir yazarın, gazetede yayınlanan başka bir yazarın yazısından sorumlu tutulamayacağını dahi bilmiyormuş gibi karar verecek kadar önyargılı ise, tabiî o da göz yumar; “Gazetecinin adresini bulamadık.İlanen tebligat yapalım” numarasına! Sonra ne olur? Sonra, Dilipak’ın hiç haberi olmadan devam eden bir davadan, bugünün parası ile 170 milyarlık ödeme çıkartılır.. Karar verilince, temyizi yok mu bunun? Var tabiî.. Ama ne dedik, avukatlar iş bilen cinsten.. “Şimdi Dilipak’ın kendisine kararı gönderirsek, temyiz eder. Bu kararın tutar tarafı yok zaten. Yargıtay da bozar. O zaman ne yapalım; biz de kararı gazete ilanı ile tebliğ ettirelim” derler.. Hakim de bu işe, dünden hazır zaten.. “Tabiî avukat bey, tabiî” der. Hiç hatırlatmaz hakim bey, “Daha önce Dilipak’ı bulamadık, kendisi olmadan davayı yürüttük. Kararı verdik. Bari hiç mi olmasın, temyiz hakkını elinden almayalım.. Zaten Tebligat Kanunu da yeni değişti. Artık gazete ilanı öyle eskisi gibi kolay değil.. Avukat bey, son bir defa, şu Gazeteciler Cemiyeti’ne, Basın Enformasyon’a bir sorsan da, elimizde bari ciddi bir belge olsa, Dilipak’ın adresini bulamadığımız konusunda!” diye.. Hakim hatırlatmayınca, avukat aldığı kararı davalıya tebliğ ettirir mi? Avukatın da istediği zaten bu.. Temyiz edilmeden, kesinleşmesini sağlamak. Böyleceee, karar gazete ilanı ile tebliğ ettirilir. Daha doğrusu, tebliğ edilmiş sayılır. Gazete ilanı olduğu için 15 gün+15 gün de normal temyiz süresi beklenir. Gidilip dosyaya bakılır: “Temyiz edilmemiş. Ohh ne güzel. Dilipak tesadüfen ilanımızı görseydi, ayvayı yemiştik haa!” diye eller ovuşturulur. Sonra hemen, Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nde soluk alınır. “Müdür bey, 30 yıllık gazeteci Abdurrahman Dilipak var. Siz de tanırsınız kendisini. Bize adresini verir misiniz?” denilir. “Tabiî veririm avukat bey. Suz hukukçusunuz. Avukatlara yardımcı olmak bizim vazifemiz” denilir.. Tam dosyaya bakıp adres şifahen yazdırılacaktır ki; avukat bey itiraz eder: “Olur mu müdür bey. İşimizi resmi yapmamız gerekir; değil mi? Ben size bir dilekçe vereyim.Siz dilekçeye cevap verin.” Bunun anlamı ne? Bunun anlamı, “Biz dava sırasında Dilipak’ın ev adresini bilmiyorduk. Karar kesinleştikten sonra, aklımıza geldi, Basın Enformasyon’a bir soralım dedik. Dilekçe ile müracaat ettik. Onlar bize adresi verdiler de, ondan sonra adresi öğrenmiş olduk. Ve böylece evine hacize gittik.Yoksa yeminler olsun, biz Dilipak’ın evini bilmiyorduk” diyebilmek ve resmi yazıyı da bu hikâyeye delil göstermek... Sonra mı ne oldu? Kısaca söylersek, Dilipak’ın evi satıldı. Hakim ve avukatlar piyasadan kayboldu.. Hergeleler piyasaya sürüldü! Şimdi hergeleler ne yapacaklar? Olayı sulandıracaklar! Vazifeleri o çünkü.. Dilipak’a dava dilekçesinin tebliğ edilmemesini, kendisi ile ilgili olmayan haberden sorumlu tutulmasını, karar kesinleştikten sonra hemen adresin bulunuvermesini gizleyecekler.. İşi sulandıracaklar! Zulme karşı çıkacaklarına, zalime destek verip, zulme maruz kalanlara akıl verecekler(!): “Kendi aranızda toplanıp, zulmü paylaşın da acınız azalsın!” Haydi ordan hergeleler! Bizim, sizden alınacak akıla ihtiyacımız yok! Siz arka çıktığınız Erkaya’lara söyleyin de, piyasaya çıkıp, lüks dairelerin hesabını versinler!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|