![]() |
#91 |
![]() Amel-i Kalîl:
Namaz kılarken bir rükünde bir uzuvla yapılan ve namazdan sayılmayan bir veya iki hareket. Namazda amel-i kalîl mekrûhtur. Zararlı haşerâtı namazda iken amel-i kalîl ile öldürmek câiz, ısırmayanı tutmak ve öldürmek mekrûhtur. (İbn-i Âbidîn) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#92 |
![]() Amel-i Kesîr:
Namaz kılarken, bir rükünde namazdan sayılmayan ve bir uzuvla ardı ardına yapılan üç veya iki elin bir hareketi. Amel-i kesîr namazı bozar. (Alâüddîn Haskefî) İmâm, amel-i kesîr olacak kadar tegannî ederse, yâni sesi boğazında tekrarlayıp, türlü sesler çıkarırsa, yâhut üç harften fazla ilâve ederse namazı bozulur. (İbn-i Âbidîn) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#93 |
![]() Amel-i Sâlih:
İyi amel, yararlı iş. Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği iş, ibâdet. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Erkek ve kadından her kim mü'min (îmânlı) olarak amel-i sâlih işlerse, işte onlar Cennet'e girerler, orada hesâbsız olarak, rızıklandırılırlar. (Mü'min sûresi: 40) Bir kimse, zulm yâni günah işleyip, sonra tövbe eder amel-i sâlih işlerse, Allahü teâlâ tövbesini elbette kabûl eder. (Mâide sûresi: 39) Rabbine kavuşmak isteyen bir kimse, amel-i sâlih, işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın. (Kehf sûresi: 110) Amel-i sâlih, İslâm'ın beş rüknü, direğidir. İslâm'ın bu beş temelini, bir kimse hakkı ile kusûrsuz yaparsa, Cehennem'den kurtulması kuvvetle umulur. Çünkü bunlar aslında sâlih işler olup, insanı günahlardan ve çirkin şeyleri yapmaktan korur. Nitekim, Kur'ân-ı kerîmde Ankebût sûresi kırk beşinci âyetinde meâlen; "Kusursuz kılınan bir namaz, insanı kötü, çirkin işleri işlemekten korur" buyruldu. (İmâm-ı Rabbânî). İnsan kabre konulduğunda dünyâda iken yaptığı amel-i sâlihleri güzel sûrette, güzel kokulu ve güzel elbiseli olarak yanına gelir. "Beni bilmez misin?" der. O da der ki: "Sen kimsin ki, Allahü teâlâ seni benim şu garîb olduğum zamanda bana ihsân eyledi." O da der ki: "Ben senin sâlih amelinim (işlerinim). Korkma, mahzûn olma! Biraz sonra Münker ve Nekîr melekleri gelirler ve sana süâl ederler. Onlardan korkma!" der. (İmâm-ı Gazâlî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#94 |
![]() Amelde Mezheb:
Mutlak müctehid denilen derin âlimin, Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf, icmâ ve Eshâb-ı kirâma âit nakilleri esas alarak, iş ve ibâdetle ilgili hükmü açıkça bildirilmeyen husûslarda çıkardığı hükümlerin hepsi. (Bkz. Müctehid) Amelde mezheblerin hak olanı dörttür. Bunlar: Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebleridir. Bu dört mezheb, îtikat (inanç) bakımından birbirlerinden ayrı değildir. Hepsi Ehl-i sünnet olup, îmânları, inanışları, birdir. Yalnız amel bakımından bâzı ufak şeylerde ayrılmışlardır. Böyle ayrılmaları Allahü teâlânın rahmeti olup, müslümanlar için kolaylıktır. (Ahmed Cevdet Paşa ve Şehristânî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#95 |
![]() ÂMENTÜ:
İslâm dîninde inanılması lâzım olan altı temel esas. Âmentü ve mânâsı: Âmentü billahi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusulihî vel yevmilâhiri ve bil kaderi hayrihî ve şerrihî minellahi teâlâ vel-ba'sü ba'delmevti hakkun eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûlühü (Allahü teâlâya, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kaderin, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna îmân ettim. Öldükten sonra dirilmek haktır. Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed aleyhisselâmın Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim). Âmentü'de bildirilen altı şeyin mânâlarını bilip, beğenip, kabûl eden kimseye mü'min denir. (Kemahlı Feyzullah Efendi) Müslüman olmayan bir kimse, kelîme-i tevhîdi söyleyip mânâsına kısaca inanınca, o anda müslüman olur. Fakat her müslüman gibi, bunun da imkân bulunca Âmentü'nün esaslarını ezberlemesi ve mânâsını iyice öğrenmesi lâzımdır. (Damâd) Bir çocuk küçük iken anasının babasının dînine tâbi olarak müslümandır. Bâliğ olunca anasının babasının dînine tâbi olması devâm etmez. İslâmiyet'i bilmiyerek bâliğ olunca, mürted olur, müslümanlıktan çıkar. Bu sebeble âkıl-bâliğ olmadan önce çocuğa kelime-i tevhîdi Âmentü'yü ve bunların mânâlarını öğretmelidir. Çocuk bunlara ve İslâmiyet'e uymak lâzım olduğuna inanmalıdır. (İbn-i Âbidîn) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#96 |
![]() ÂMÎ:
İlmi olmayan kimse. Mukallid. Çoğulu avâm'dır. (Bkz. Avâm) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#97 |
![]() ÂMİL:
İş yapan. 1. İslâmiyet'in emirlerini yapıp, yasaklarından sakınan. Allahü teâlâ sizden ilmi almak için, ilmiyle âmil olan âlimleri kaldırır, câhiller kalır. (Bunlar) dinden suâl edenlere, kendi akılları ile cevâp verip insanları doğru yoldan ayırırlar. (Hadîs-i şerîf-Buhârî) Kıyâmet gününde, Resûller minberler üzerindedirler. Her bir Resûlün minberi kendi mertebesi miktârıncadır. Ulemâ-i âmilîn, yâni Ehl-i sünnet îtikâdında olan ve bildikleri ile amel eden âlimler dahi nûrdan kürsîler üzerinde olurlar. (İmâm-ı Gazâlî) 2. Herhangi bir bölgenin zekât, harac, öşr ve ganîmetlerinin tahsîli (toplanması) için, halîfe, sultan, melik veya emir tarafından vazîfelendirilen ve yerine göre dînin emirlerini öğreten me'mur. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Sadakalar (zekâtlar), Allahü teâlâdan bir farz olarak, ancak fakirlere, miskinlere, âmillere kalbleri müslümanlığa ısındırılmak istenilenlere, (efendisinden kendisini satın alıp, borcunu ödeyince âzâd olacak) kölelere, borçlulara, cihâd ve hac yolunda olup, muhtaç kalanlara, (kendi memleketinde zengin ise de, bulunduğu yerde yanında mal kalmamış ve çok alacağı varsa da alamayıp muhtaç düşen) yolda kalmışlara mahsûstur. (Tevbe sûresi: 60) Halka zulmeden âmiller Cennet'e giremez. (Hadîs-i şerîf-Kitâb-ül-Emvâl) Hazret-i Ömer, bir gün cemâate şöyle hitâb etti: "Ey mü'minler! Allahü teâlâya yemîn ederim ki, âmilleri sâdece zekâtlarınızı toplamaları için göndermiyorum. Onları size; dîninizi öğretmeleri, rehberlik etmeleri için gönderiyorum. Allahü teâlâ şâhid, kime bunun hâricinde muâmele yapılırsa bana haber versin. Onun hakkını alıp, gerekeni yaparım. Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, bir âmil halktan birisini dövse, ondan dövdüğü kimsenin hakkını alırım..." (Ebû Ubeyd bin Sellâm) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#98 |
![]() ÂMİN:
Kabûl et mânâsına, duâ sonunda söylenen söz. Her kim namazdan sonra imâm ile duâ edip, âmin derse, âmin kelimesinin harfleri dörttür, her harfine bin melek nâzil olur (iner). Bunlar tâ kıyâmet gününe kadar bu kimse için duâ ederler. (Hadîs-i şerîf-Miftâh-ül-Cenne) Allah'ım! Bize, yeterli rızık, bedenimize sıhhat, ölümden önce tövbe etmek, ölürken rahatlık, ölümden sonra mağfiret (bağışlanmak) ve ateşten kurtuluş, Cennet'e girmek, dünyâ ve âhirette âfiyet nasîb eyle! Âmin. (Kitâb-üs-Salât) Bir kimse elindeki kat'î (kesin) haram olan maldan sadaka verse ve sevâb umsa, alan fakir de haram olduğunu bilerek verene Allah râzı olsun dese, veren veya başka bir kimse âmin dese hepsi küfre girer. (Ahî Yûsuf Çelebi) Cemâatle namaz kılarken imâm (Veled-dâllîn) deyince, imâm ve cemâatin ve yalnız kılanın, kendisi Fâtiha-i şerîfeyi bitirdikte, yavaşça (âmîn) demeleri sünnetdir. (Halebîy-i Sagîr) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#99 |
![]() AN'ANE:
Âdet, örf. (Bkz. Örf ve Âdet) ANÂSIR-IERBE'A: Dört temel unsur. Maddelerin asıllarını teşkil ettiği kabûl edilen dört unsur; toprak, su, hava, ateş. Allahü teâlâ mahlûkları, anâsır-ı erbe'adan yarattı. (Abdullah bin Abbâs) İnsan bedeni, anâsır-ı erbe'adan meydana gelmiştir. Onların herbirinin kendilerine has bir özelliği olup, insanların tabiatı ve mizâcı üzerinde tesirleri vardır. Meselâ ateş; isyân ve kibre; toprak, alçaklık ve tevâzuya; havâ, arzu ve isteğe yol açar. (İmâm-ı Rabbânî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#100 |
![]() AND:
Allahü teâlânın ismini anarak söz verme, ahd. (Bkz. Yemîn) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|