![]() |
#61 |
![]() BERZÂH ÂLEMİ:
Dünyâ ile âhiret arasındaki âlem; kabir âlemi. Berzâh âleminde ölülerin hâli, dirilerin hâli gibi değildir. Dünyâ hayâtında hem his (duygu), hem de irâde (istek) ile hareket vardır. Berzâh hayâtında ise, hareket etmek lâzım değildir, elem (acı) ve azâb duymaları için yalnız hissetmeleri yetişir. (Ahmed Fârûkî) 2. Tasavvufta âlem-i misâle verilen ad. (Bkz. Âlem-i Misâl) Berzâh âlemi, âlem-i ervâh (ruhlar âlemi) ile âlem-i ecsâd (madde âlemi) arasında yer alır. Ayna gibidir. Diğer iki âlemdeki hakîkî varlıklar ve mânâlar bu âlemde latîf şekillerde görünürler. Çünkü iki âlemdeki her hakîkate ve her mânâya uygun birer şekil, heyet, görünüş bu âlemde bulunur. Bu âlemde kendiliğinden hiçbir hakîkat, hiçbir madde ve mânâ yoktur. Buradaki şekiller, heyetler, öteki âlemlerden aks eden görüntülerdir. Aynada hiçbir şekil ve sûret yoktur. Aynada bir şekil görünürse, başka yerden gelen görünüştür. Âlem-i misâl de böyledir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#62 |
![]() Berzâh-ı Kübrâ:
Kabirden kalkıp, mahşer yerinde hesâbın görülüp Cennet veya Cehenneme gidilinceye kadar geçen zaman. Berzâh-ı kübrâda, insanların dağılmış, çürümüş, erimiş parça ve kemikleri bir araya getirilir. (Muhammed Ma'sûm) Berzâh-ı Sugrâ: Kabre konduktan kıyâmet kopup kabirden kalkıncaya kadar olan zaman. Ervâh (rûhlar) ve berzâh-ı sugrâ, fazla düşünmeye ve üzerinde inceleme yapmaya gelmez. Bu konuda zan ve tahmin ileri sürmek doğru değildir. Nasslar (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler) ile sâbit olanlara (bildirilenlere) kısaca îmân etmek lâzımdır. Onun etrâflı olarak bilinmesini Allahü teâlânın ilmine havâle etmelidir, bırakmalıdır. (Ahmed Fârûkî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#63 |
![]() BESMELE:
Bismillâhirrahmânirrahîm sözü. Kur'ân-ı kerîme saygı göstermek, E'ûzü okuyarak başlamakla olur ve Kur'ân-ı kerîmin anahtarı Besmeledir. (Hadîs-i şerîf-Tefsîr-i Yâkûb-i Çerhî)) Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü teâlâ, çocuğun anasının, babasının ve hocasının Cehennem'e girmemesi için senet yazdırır. (Hadîs-i şerîf-Tefsîr-i Dürr-ül-Mensûr) Cehennem'de azâb yapan on dokuz melekten kurtulmak isteyen Besmele okusun! Besmele on dokuz harftir. (Abdullah ibni Mes'ûd) Besmelenin mânâsı: «Her var olana, onu yaratmakla iyilik etmiş ve varlıkta durdurmakla, yok olmaktan korumakla iyilik etmiş olan Allahü teâlânın yardımı ile bu işi yapabiliyorum. Ârifler (evliyâ), O'nu ilâh olarak tanıdı. Âlemler, O'nun merhâmeti ile rızık buldu. Günah işliyenler, O'nun rahmeti ile Cehennem'den kurtuldu» demektir. (Yâkûb-ı Çerhî) Besmele öyle bir sözdür ki ağzı temizler, kalbden gamı ve sıkıntıyı giderir. (Abdülkâdir Geylânî) Abdest almağa, yemeğe, içmeğe ve her mübârek işe başlarken Besmele çekmek Peygamber efendimizin âdet-i şerîflerinden olup sünnettir. (İbn-i Âbidîn) Besmeleyle başlıyalım kitâba Allah adı en iyi bir sığnakdır Nîmetleri sığmaz ölçü hisâba Çok acıyan, afvı seven bir Rab'dır. (Seâdet-i Ebediyye) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#64 |
![]() BEŞER:
İnsan, âdemoğlu (Bkz. Benî Âdem). BEŞÎR: 1. Müjdeleyici mânâsına Peygamber efendimizin isimlerinden. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: (Ey Muhammed!) Biz seni; mü'minleri, inananları beşîr, kâfirleri de azâb ile korkutucu, uyarıcı olarak gönderdik. (Bekara sûresi: 119) 2. Kabirde mü'minlere suâl soran melekler. Kabirlerde kâfirlere ve âsî müslümanlara azâb edecek melekler ve kabirde suâl soracak melekler vardır. Suâl meleklerine münker ve nekir denir. Mü'minlere soranlara ise mübeşşir ve beşir denir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#65 |
![]() BETÛL:
Peygamber efendimizin mübârek kızı hazret-i Fâtımâ'nın lakabı. İlimde ve ictihâdda hazret-i Âişe, zühd (dünyâya rağbet etmemekte) ve dünyâdan kesilmekte, uzak durmakta ise, hazret-i Fâtıma daha ileridir. Bunun içindir ki, hazret-i Fâtımâ'ya Betûl denilmiştir. (Abdülkâdir-i Geylânî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#66 |
![]() BEVÂDİH:
Tasavvufta, insan kalbine gayb âleminden âniden gelen şeyler. Bevâdih kalbe gelen ferahlık ve sevinçtir. Sâhibini güldürür. Yâhut hüzün ve kederdir; sâhibini ağlatır. Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin; "Bir zaman güldüm, bir zaman ağladım. Ve şimdi ne gülüyor ne ağlıyorum." buyurması bevâdih hâline işârettir. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#67 |
![]() BEY':
Satmak, satış yapmak, alış-veriş. İki kişinin mallarını gönül rızâsı ile değişmeleri. Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: Allahü teâlâ bey'i, helâl ve fâizi haram kıldı. (Bekara sûresi: 275) Bey' ve şirâ (alış-veriş) bilgilerini öğrenmeden ticâret yapmak helâl olmaz. Her tâcirin bir fıkıh âlimi bulup, işlerini buna danışarak yapması, böylece fâizden ve fâsid (bozuk) alışverişten kurtulması lâzımdır. (Ebü'l-Kâsım Semerkandî) Bir kimse İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretlerinden sordu ki: "Vakitlerimi ibâdet ile geçirmek istiyorum. Bana bir şey yaz da, hep onu yapayım?" İmâm-ı a'zam rahmetullahi aleyh, bey' ve şirâ bilgilerini yazıp verince; "Bu tüccarlara lâzım olur. Ben evimde oturup ibâdet ile meşgûl olacağım" dedi. Cevâbında; "Yiyecek ve giyecek lâzım olmayan kimse var mı? İslâmiyet'in alış-veriş kısmını bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibâdetlerinin sevâbını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azâba yakalanır ve çok pişman olur" buyurdu. (Kerderî, M.Rebhâmî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#68 |
![]() Bey'-i Bâtıl:
Sahih olmayan, yâni dînen bulunması lâzım gelen şartların hepsi veyâ bir kısmı bulunmayan alış veriş. (Bkz. Bâtıl) Bey'-i bil Vefâ (Vefâ ile Satış): Alıcı ve satıcının, satıştan vazgeçmek hakkına sâhip olduğu alış-veriş. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#69 |
![]() Bey'-i Fâsid:
Aslı İslâmiyet'e uygun, fakat sıfatı uygun olmayan satış. Bir kimse satın aldığı bir malın bedeli olan paranın yarısını peşin verip, yarısını da yolcum gelince vereyim dese, bu alış-veriş Bey'-i fâsid olur. Çünkü yolcunun geleceği târih yâni paranın kalan kısmının ödeneceği târih belli değildir. Bu durum ise, satışın sıfatı bakımından uygun olmaması demektir. (Zeylaî) Bey'-i fâsid, câiz değildir ve haramdır. Büyük günâhtır. Fâsid satışla alınan mal, müşteri teslim alınca, kendi mülkü olursa da, yemesi, giymesi haramdır. Alanın ve satanın bu satışı bozması, geri vermesi vâcibdir. Geri çevirmezlerse, vâcibi terk ettikleri için günâha girerler. (Hamzâ Efendi) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#70 |
![]() Bey'-i Mekrûh:
Aslı ve sıfatı İslâmiyet'e uygun ise de kendisine dînin yasak etmiş olduğu bir şey karışmış olan satış. Satın almıyacağı bir malın fiyatını, başka müşteriler arasında yükseltmek, iki kişi bir malın fiyatında uyuşmuş iken bu malı, daha yüksek fiyatla satın almak istemek Bey'-i mekrûhdur. Bey'-i Mevkûf: Aslı ve sıfatı sahîh ise de başkasının hakkı karışan alış-veriş. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|