![]() |
#41 |
![]() CENNET:
Bahçe. Âhirette müslümanların nîmet ve mutluluk içerisinde sonsuz olarak yaşayacakları yer. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Rabbinizden (af ve) mağfiret istemeye ve Cennet'e girmeğe koşunuz. Bunun için çalışınız! Cennet'in büyüklüğü, gökler ve yer küresi kadardır. Cennet, Allahü teâlâdan korkanlar için hazırlandı. Bunlar, az bulunsa da mallarını Allah yolunda verirler, öfkelerini belli etmezler, herkesi affederler. Allahü teâlâ, ihsân edenleri sever. (Âl-i İmrân sûresi: 133) Dikkat edin, Cennet için hazırlanan yok mudur? Kâbe'nin Rabbi'ne (Allahü teâlâya) yemîn olsun ki, Cennet'te tehlike diye bir şey yoktur. Cennet, parlayan bir nûr, etrâfa yayılan bir kokudur. Binâları kuvvetlidir. Irmakları devamlı akar, bol ve kemâle ermiş meyve yeridir. (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn) Cennet, anaların ayağı altındadır. (Hadîs-i şerîf-Nesâî, Ahmed bin Hanbel) Allahü teâlâ arş ve kürsî altında, yedi kat göklerin üstünde, arşın nûru ile birbirinden yüksek sekiz Cennet yaratmıştır: Birincisi, Dâr-ül Cinân, beyaz incidendir. İkincisi, Dâr-üs-Selâm, kırmızı yâkuttandır. Üçüncüsü, Cennet-ül-Me'vâ, yeşil zeberceddendir. Dördüncüsü, Cennet-ül-Huld, kırmızı ve sarı mercandandır. Beşincisi, Cennet-ün-Naîm, beyaz gümüştendir. Altıncısı, Cennet-ül-Firdevs, kırmızı altındandır. Yedincisi Cennet-ül-Adn büyük beyaz incidendir. Sekizincisi Dâr-ül-Karâr, kırmızı altındandır. (Peygamberler Târihi) Cennet'e girmek îmâna bağlıdır. Îmân da Allahü teâlânın ihsânıdır. (İmâm-ı Rabbânî) Kalbinde zerre kadar îmânı olan kimse, Cehennem'de sonsuz kalmıyacak, Allahü teâlânın rahmetine kavuşarak Cennet'e girecektir. (İmâm-ı Rabbânî) Şol Cennet'in ırmakları Akar Allah deyû deyû. Çıkmış İslâm bülbülleri, Öter Allah deyû deyû. (Yûnus Emre) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#42 |
![]() CERBEZE:
İşleri incelemek, anlamak kuvvetini, lüzumsuz yerlerde kullanmak, ukalâlık etmek, gereksiz aklî yorumlarda bulunmak. Hikmetin aşırısı. Cerbeze sâhiblerinin ilim meclislerindeki yerleri herkesten geri olup, belki de kapıdan dışarı olması lâzım gelir. Çünkü insanların zihinlerini karıştırırlar. Bozarlar. (Ahmed Rıfat) Rûhun fen kuvvetini (aklı) aşırı kullanmak cerbeze olmaz. Kötü olmaz. Din bilgilerini, fen bilgilerini ve matematiği ilerletmek için ne kadar çok inceler, araştırırsa, o kadar çok iyi olur. Cerbezeli insan, mümkün olmayan şeyleri anlamağa kalkışır. Müteşâbih (mânâsı açık olmayan) âyetlere mânâ verir. Kazâ ve kader üzerinde konuşur. Aklını, hîle, dedikodu ve maskaralık yapmak için kullanır. (Ali bin Emrullah) Cerbeze huylu kimse, rûhun kuvveti olan aklını hiyle, dedikodu, maskaralık yapmak için kullanır. Belâdet (yâni kalın kafalı) huylu kimse, hakîkatleri anlayamaz. (Ali bin Emrullah) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#43 |
![]() CERH VE TA'DÎL:
Hadîs ilmine âit iki ıstılah (terim). Cerh, yaralamak. Bir hadîs âliminin, bâzı sebeplerle râvînin (hadîs rivâyet eden kimsenin) rivâyetini (naklini) reddetmesi. Ta'dîl, düzeltmek. Bir hadîs âliminin, bir râvinin rivâyetinin kabûl edilebileceğini açıklaması. Hadîs âlimleri, din gayretleri ve müslümanların iyiliği için, bozuk ve yalancı olanları cerh ve ta'dîl yapmışlardır. Yoksa onların maksatları müslümanları kötülemek, gıybetlerini yapmak değildi. (Tirmizî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#44 |
![]() CERRÂHİYYE:
Evliyânın büyüklerinden Nûreddîn Cerrâhî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Cerrâhiyye tarîkatı, Alâeddîn Ali Köstendilî ve Şeyh Ramazan Mahfî vâsıtasıyle Halvetiyye'nin kollarından Ahmediyye'nin kurucusu olan Yiğitbaşı Ahmed Şemseddîn'e ulaşır.Nûreddîn Cerrâhî, talebelerine, Ehl-i sünnet îtikâdı üzere olmalarını ısrarla tenbih etmiş, bunun için Birgivî Vasiyetnâmesini okumalarını ve okutmalarını tavsiye etmiştir. (Hüseyin Vassaf) Cerrâhiyye yolunun büyüğü Nûreddîn Cerrâhî hazretlerinin bir beyti şöyledir: Dil (gönül) beytini pâk (temiz) eden, Dervişi anka (kuşu) eden, Âlem-i ilâhiye (ilâhî âleme) giden, Mevlâ zikridir zikri. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#45 |
![]() CEVÂD:
Çok cömert. Allahü teâlânın isimlerinden. Allahü teâlânın isimleri tevkîfîdir, yâni İslâm dîninin bildirmesine bağlıdır. İslâmiyet'in bildirdiği ismi söylemelidir. İslâmiyet'in bildirmediği isim söylenmez. Ne kadar güzel isim olsa da, söylenmemelidir. Meselâ Cevâd denir. Çünkü, İslâmiyet Cevâd demektedir. Fakat yine cömert mânâsında olan "Sahî" ismi söylenemez. Çünkü İslâmiyet, O'na sahî dememiştir. (Seyyid Şerif, Bâkıllânî) Yemîn, yalnız Allahü teâlânın isimleriyle olur. Başka şeylerle yemîn olmaz. Allahü teâlânın isimlerinden; Halîm, Alîm, Cevâd gibi, insanlar için de kullanılan bir isim ile yemin ederken, Allahü teâlânın ismi olduğuna niyet etmek lâzımdır. (Dâmâd) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#46 |
![]() CEVÂMİ-ÜL-KELÎM:
Az kelime (söz) ile çok şey anlatma özelliği. Bana cevâmi-ül-kelîm verildi. (Hadîs-i şerîf-Buhârî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#47 |
![]() CEVÂZ:
Câiz olma. (Bkz. Câiz) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#48 |
![]() CEVHER:
1) Mâhiyet, asıl, öz. Varlıkta kalabilmesi için başka bir mahlûka muhtâc olmayan, kendi kendine varlıkta kalabilen. Araz, sıfat demektir. Cevher üzerinde bulunur. Yalnız başına bulunmaz. (Seyyid Şerif) 2) Kıymetli, işlenebilir mâden. Mecâz olarak insanın istidâdı, yetişmeye elverişli olması manasına da kullanılır. Yavrum o zamanki tövbenin, bağlılığın bir netice vermediğini sen de biliyorsun. Çünkü, Allahü teâlâyı seven ve unutmayanlardan uzak kalman, o seâdet tohumunun açılıp büyümesine mâni oldu. Fakat, o tohumun çürümemiş olması, bu yavrunun yetişmeye elverişli nefis bir cevher olduğunu göstermektedir. (İmâm-ı Rabbânî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#49 |
![]() CEVR:
Zulüm, haksızlık; adâletin zıddı. Yeryüzü cevrle dolduktan sonra, benim Ehl-i beytimden (evlâdımdan) mutlaka birisi çıkar. Dünyâ daha önce nasıl zulüm ve cevr ile dolu ise o, dünyâyı adâletle doldurur. (Hadîs-i şerîf-Ebû Dâvûd) Dînimizde, cevr edenlere azâb yapılacağı bildirilmiştir. (Muhammed Hâdimî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#50 |
![]() CEYYİD:
Başka mâdenle karışım hâlinde basılmış altın ve gümüş paralardan, karışımında altın ve gümüş miktârı fazla olanlar. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|