![]() |
#81 |
![]() HASENÂT:
Allahü teâlânın beğendiği işler, iyilikler. Hasenenin çokluk şekli. Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Hasenât, günahları yok eder. (Hûd sûresi: 115) Sıcak su, buzu erittiği gibi, iyi huy da hatâları eritir. Sirke balı bozduğu gibi, kötü huy, hayrâtı hasenâtı yok eder. (Hadîs-i şerîf-Berîka) Hased etmekten sakınınız. Biliniz ki, ateşin odunu yok ettiği gibi, hased de hasenâtı yok eder. (Hadîs-i şerîf-Berîka) Allah için yapılmayan hayrât ve hasenât ve ibâdetler kabûl edilmez. (Muhammed Hâdimî) Harâm para ile hayrât, hasenât yapmak, pisliği idrar ile yıkayıp temizlemek gibidir. (Süfyân-ı Sevrî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#82 |
![]() HASENE:
1. İyilik, sevâb. Allahü teâlânın korkusundan kötülüğü terkeden kimseye bir hasene yazılır. Fakat başka bir sebeple terkederse hasene yazılmaz. (İmâm-ı Gazâlî) 2. İlim, ibâdet, Cennet. Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Ey Rabbimiz bize dünyâda hasene ver. Âhirette de hasene ver. (Bekara sûresi: 201) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#83 |
![]() HASENEYN:
Peygamber efendimizin mübârek iki torunu hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn. Allah'ım ben bu ikisini (Haseneyni) seviyorum, sen de sev. Onları sevmeyeni sen de sevme. (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed ibni Hanbel) Bir gün Resûlullah'ın yanına gitmiştim. Haseneyn önünde oynuyorlardı. Yâ Resûlallah!Bunları çok mu seviyorsun?" dedim. "Nasıl sevmem? Bunlar benim dünyâda öpüp kokladığım iki Reyhânımdır" buyurdu. (Ebû Eyyûb-i Ensârî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#84 |
![]() HASÎB (El-Hasîb):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her mahlûkun (yaratılmışın) varlığına, varlığının devâmına, âhirette hesâbını görmeğe kâfi olan. Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: O peygamberler ki, Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ ederler ve O'ndan korkarlar. Hasîb olarak Allahü teâlâ kâfidir. (Ahzâb sûresi: 39) Şânı yüce olan Allahü teâlâ, her şeyi hasîbdir. Bu öyle bir vasıftır ki, O'nun hakîkati Allahü teâlâdan başkası için düşünülemez. Allahü teâlâdan başka hiçbir varlık tam ve hakîkî mânâsıyla hasîb olamaz. Allahü teâlâ sâdece eşyânın bir kısmını değil, tek başına her şeyi hasîbdir. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#85 |
![]() HASÎS:
Parasını ve malını harcamamak için her türlü sıkıntıya, eziyete katlanan, paraya, mala aşırı düşkün olan; dînen verilmesi îcâb edeni, zekâtı ve sadakayı vermeyen, pinti, eli sıkı olan, bahîl, malda ve ilimde cimrilik eden. (Bkz. Cimri) Hasîs olanlar, her ne kadar zâhid (dünyâyı istemiyor) olsalar da Cennet'e giremezler. (Hadîs-i şerîf-Zevâcir) Ahlâk-ı zemîme (kötü ahlâk) olan dört şeyden vazgeç, onlardan çok sakın. Bunlar: Çok mal toplayıp yememek, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâya sarılmak, hasîs olmak, harîs (dünyâya düşkün) olmak. (Hadîs-i şerîf-Ey Oğul İlmihâli) Hasîslerin en fenâsı, müslümanlara emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yapmayanlar, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmeyenler, onlara dinlerini öğretmeyenler veya yanlış öğretenlerdir. (Ahmed Rıfat) Günahların büyüğü üçtür: Hasîslik, hased (çekememezlik) ve riyâ (gösteriş). (İmâm-ı Gazâlî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#86 |
![]() HASLET:
İnsanın yaratılışındaki huy, mîzâc, tabîat, karakter. Şu dört haslet kimde varsa o hâlis münâfıktır. Bunlardan bir tânesi kendisinde bulunan kimse, onu terk etmedikçe, kendisinde münâfıklıktan bir haslet bulunur. Birincisi emânete hıyânet etmek, ikincisi konuşunca yalan söylemek, üçüncüsü sözünde durmamak, dördüncüsü başkalarına devâmlı kötülük yapmak. (Hadîs-i şerîf-Tebyîn) Kimde şu dört haslet bulunursa, bu hasletler o kimseyi yüksek derecelere kavuşturur. Hem Allah katında, hem de insanlar yanında kıymeti çok olur. Birincisi hilm (yumuşaklık), ikincisi ilim, üçüncüsü cömertlik, dördüncüsü güzel ahlâk sâhibi olmak. (Cüneyd-i Bağdâdî) Türkleri maddeten yıkmak ve ezmek mümkün değildir. Çünkü Türkler, müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukâvemetli (dayanıklı) insanlardır. Kuvvetli îmân sâhibidirler. Çok çalışkan ve zekîdirler. Bu hasletleri; dinlerine bağlılıklarından, kadere rızâ göstermelerinden, devlet adamlarına itâat duygularından gelmektedir. Türkleri parçalamanın ve yenmenin tek yolu; evvelâ itâat duygusunu kırmak ve mânevî bağlarını parçalamak, dînî metânetlerini (sağlamlığını) zaafa uğratmak (zayıflatmak)tır. Bunun da en kısa yolu, millî geleneklerine ve mânevî duygularına uymayan hâricî (yabancı) fikirler ve hareketlere alıştırmaktır... (Patrik Gregoryus-Rus sefîri İgnatiyef'in hâtıralarından) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#87 |
![]() HÂSS:
1. Tek başına bir mânâ karşılığında konmuş lafız (söz). Hâss, kat'î (kesin) mânâ ifâde eder. Sözden maksat, tek şeydir. Ahmed, Yûsuf gibi özel isimler; insan, ağaç, meyve gibi cins isimler; bir, iki, üç gibi sayı isimleri hep hâss lafızlardır. "Her kırk koyunda bir koyun zekât olarak verilir" hadîs-i şerîfinde; kırk, hâss lafızdır. Bu sebeple koyunun zekât nisâbı (ölçüsü) kırktır. Ondan az veya çok olması ihtimâli yoktur. (Serahsî) 2. Geliri yüz bin akçeden fazla olan dirlikler. General toprağı. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#88 |
![]() HAŞEVİYYE:
Allahü teâlâyı mahlûklara,yaratıklarına benzeten, madde, cism diyen bozuk fırka, topluluk. Haşeviyye, "Rabbinin vechi bâkî kalır" meâlindeki Rahmân sûresi yirmi yedinci âyetinin ve "Allah'ın yedi onların ellerinin üstündedir" meâlindeki Tâhâ sûresi onuncu âyetinin zâhir (görünen) mânâsını kabûl ederek, Allahü teâlâya cism demişlerdir. (İmâm-ı Gazâlî) Allahü teâlâyı mahlûklara, cisimlere benzetme fikri ilk olarak Haşeviyye tarafından ortaya atılmış, sonra bu bozuk inanış şîa ve diğer bozuk fırkalara geçmiştir. (Şehristânî) Ehl-i sünnet âlimlerine göre; peygamberler günâh işlemekten mâsumdurlar (korunmuşlardır). Fakat bu konuda Haşeviyye aksi kanâattedir. Onlara göre peygamberler günâh işlerler. (Teftâzânî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#89 |
![]() HAŞR:
Toplanma, bir araya gelme. Allahü teâlânın bütün insanları, melekleri, cinleri, şeytanları ve diğer hayvan ve kuşları, gökte, yerde, denizde ne kadar büyük ve küçük canlı var ise, hepsini kıyâmet kopmasından (dünyânın son bulmasından) sonra diriltip, dünyâda yaptıklarının hesâbını vermek üzere Arasât denilen meydanda toplaması. Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Allah'tan korkun ve bilin ki muhakkak hepiniz haşr olunacaksınız. (Bekara sûresi: 203) Doğru tüccâr, kıyâmette sıddîklar ve şehîdler ile haşr olur. (Hadîs-i şerîf-Zevâcir) Ey ümmetim ve Eshâbım! Siz ölülerinizin kefenini bol tutunuz. Zîrâ benim ümmetim kefenleriyle haşr olunurlar. Hâlbuki başka ümmetler çıplaktırlar. (Hadîs-i şerîf-Tezkire-i Kurtubî) Allah yolunda öldürülüp, şehîd olanlar, kıyâmet gününde, yaralarının kanı akarak gelirler. Rengi kana ve kokusu miske benzer. Allahü teâlânın huzûrunda haşr oluncaya kadar, bu hâl üzere bulunurlar. (Hadîs-i şerîf-Dürret-ül-Fâhire) Haşr Günü: Mahlukların kabirlerinden kalkıp Arasat meydanında toplandıkları kıyâmet günü. Haşr Sûresi: Kur'ân-ı kerîmin elli dokuzuncu sûresi. Yirmi dört âyet-i kerîme olan Haşr sûresi, Medîne-i münevverede nâzil oldu (indi). Bu sûrede yahûdîlerin ihânetleri ve münâfıkların (inanmadıkları hâlde müslüman görünenlerin) hâlleri, sonunda da Allahü teâlânın büyüklüğü ve Esmâ-i hüsnâsı(güzel isimleri) bildirilmektedir. (Beydâvî) Kim haşr sûresini okursa, Allahü teâlâ onun, geçmiş ve gelecek günâhlarını affeder. (Hadîs-i şerîf-Beydâvî) Kim sabahleyin (sabah namazından sonra) üç defâ "E'ûzübillâhissemî'il alîmi mineşşeytânirracîm" der sonra Haşr sûresinin sonundaki üç âyeti okursa, Allahü teâlâ kendisine yetmiş bin melek gönderir. Bunlar akşama kadar o kişiye duâ ve istiğfâr ederler. Eğer o gün vefât ederse, şehîd olarak ölür. Akşamleyin (akşam namazından sonra) okuyan kimse de aynı şekildedir. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#90 |
![]() HAŞŞÂŞİYYE:
Otçular. İnsanın ot gibi olduğunu ve öldükten sonra yok olacağını iddiâ edenler. İnsan ölünce, cesed çürüyünce rûh yok olmaz. Ölmek, rûhun bedenden ayrılması demektir. Rûh bedenden ayrılınca, maddî olmayan âleme karışır. Kıyâmete kadar yok olmaz. Din âlimleri ve fen adamları böyle söylemiştir. Tabiatçılardan az bir kısmı bu sözbirliğinden ayrılmış, doğru yoldan kaymıştır. Bunlar insanı çöldeki otlara benzetirler. İnsan ot gibi biter, büyür, yok olur, rûhu kalmaz derler. Böyle söyledikleri için Haşşâşîler adı ile anıldılar. İslâm âlimleri, Haşşâşîlerin düşüncelerini çeşitli delîllerle çürüttüler. (Ali bin Emrullah) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|