07-23-2008, 03:44 | #161 |
Dini Terimler Sözlüğü (K)
KÜFR (Küfür):
Örtmek; hakkı örtmek, kapamak, Hakk'ı inkâr etmek. Dinde bilinmesi ve inanılması zarûrî olan şeyleri ve ahkâm-ı şer'iyyeden (dînî hükümlerden) tevâtüren (kesin olarak) bildirilenleri inkâr etmek ve dinden olduğu herkesçe bilinen bir şeyi kabûl etmemek. Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Muhakkak ki, küfre varanları, azâb ile korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir. Onlar îmân etmezler. (Bekara sûresi: 6) (Fir'avn ve kavmi) küfür üzere ısrâr edip, âyetlerimizi yalanladıkları ve onlara kulak asmayıp gâfil bulundukları için biz de kendilerinden intikam almak diledik ve hepsini denizde boğduk. (A'râf sûresi: 136) Küfürden başka hiçbir günâh, hasenâtın sevâblarının hepsini yok etmez. Günâh olduğuna inanmayıp İslâmiyet'e ehemmiyet vermeyerek haram işlemek ve küfre, dinden çıkmağa sebeb olan işleri yapmak, sevâbların hepsini yok eder. (Muhammed Hâdimî) Küfr, nefs-i emmârenin hevâ ve heveslerinden (arzu ve isteklerinden) doğar. Küfürden teberrî (uzak durmak) İslâm'ın şartıdır. (İmâm-ı Rabbânî) Bir müslümanın bir sözünden veya bir işinden yüz şey anlaşılsa, bunlardan doksan dokuzu küfre sebeb olsa ve biri müslüman olduğunu gösterse, bu bir şeyi anlamak, onu küfürden kurtarmak lâzımdır. (İmâm-ı Birgivî) Küfr Alâmetleri: Kâfirlerin ibâdet olarak yaptıkları ve kâfirlik alâmeti olan şeyler. Küfr alâmetlerinden bâzıları; zünnâr, haç ve mecûsî serpuşudur. Küfr alâmetleri âdet olup, müslümanlar arasında yayılırsa, İslâm âdeti olmaz. Küfür alâmeti olmaktan çıkmaz. Zünnâr takan, kâfir olur, dinden çıkar. (Şehzâde Muhammed) Müslüman olmayanların, ibâdet diye yaptıkları şeyler ile küfür alâmeti olan ve İslâmiyet'i inkâr etmek ve inanmamak alâmeti olan ve tahkîr edilmesi vâcib (lâzım) şeyleri yapan kâfir olur. (Ahi Çelebi, Dâmâd) Küfr-i Cehlî: İşitmediği, düşünmediği için, Allahü teâlâya ve inanılması lâzım olan şeylere inanmamak. Küfr-i Cehlîye düşen kimsenin îmânı ve nikâhı bozulmaz. Yalnız tövbe ve istiğfâr yâni tecdîd-i îmân etmesi, îmânını tâzelemesi ihtiyâtlı olur. (Hâdimî) Küfr-i Cühûdî: Allahü teâlâya, Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş, inanılması lâzım olan şeylere inanmamakta bilerek inâd etmek. Küfr-i cühûdî, kibirden, mevkı sâhibi olmayı sevmekten veya ayıplanmaktan korkmaktan hâsıl olur. Fir'avn'ın ve ona tâbi olanların küfrü böyle idi. (Muhammed Hâdimî) Küfr-i Hükmî: İslâmiyet'in îmânsızlık alâmeti dediği sözleri söylemek ve işleri yapmak. Akıllı, bilgili, edebiyatçı olduğunu göstermek için veya yanındakileri güldürmek, hayrete düşürmek, sevindirmek veya alay etmek için söylenen sözlerde küfr-i hükmîden korkulur. Gadab, kızgınlık ve hırs ile söylenen sözler de böyledir. Bunun için insan, sözünün ve işlerinin nereye varacağını düşünmelidir. Her şeyde dînini kayırmalıdır. (Muhammed Hâdimî) Küfr-i İnâdî:Bilerek, inâd ederek kâfir olmak, küfr-i cühûdî. Küfr-i inâdî ile mürted (dinden çıkan) olanların, tövbe etmeleri için yalnız Kelime-i şehâdet söylemeleri kâfi değildir. Küfre sebeb olan şeyden de tövbe etmeleri lâzımdır. Erkek veyâ kadın bir müslüman, âlimlerin söz birliği ile bildirdikleri bir sözün veya işin küfre sebeb olduğunu bilerek, ciddî olarak veyâ hezl, yâni güldürmek için söylerse veya yaparsa, mânâsını düşünmese dahi küfr-i inâdî olduğu için îmânı gider. (Hâdimî) Küfr-i Nifâkî: Diliyle îmân ettiğini söyleyip, kalbiyle inkâr etmek. İnanmamak Küfr-i nifâkî üzere ölen kimse bağışlanmaz. (Vâhidî) Küfr-i nifâkî üzere olanın, inkârı gizli olduğundan, namazların sûretini yerine getirir. Böyle olanın sûretâ (görünüşte) olan îmânı mûteber değildir. (İmâm-ı Rabbânî) |
|
07-23-2008, 03:45 | #162 |
Dini Terimler Sözlüğü (K)
KÜFRÂN-I NÎMET:
Nîmete nankörlük etmek. Nîmeti kullanırken, nîmetin sâhibini unutmak. Allahü teâlâya verdiği nîmet ile âsî olmak yâni nîmeti yerinde kullanmamak. İslâm dîninin emir ve yasaklarına uymak şükür, uymamak küfrân-ı nîmettir. (İmâm-ı Rabbânî) İnsanın düşünmesi ve Allahü teâlâdan aralıksız olarak kendisine gelen nîmetleri görmesi, bilmesi ve bunun netîcesi olarak da, şükrü kendine vâcib bilmesi lâzımdır. Nîmetler bu yolla artar. Ancak insanların çoğu kendini nîmet içinde gördükleri hâlde küfrân-ı nîmette bulunurlar. Nitekim Allahü teâlâ bundan haber veriyor ve Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Biz insana (sağlık ve genişlik gibi) nîmet verdiğimiz zaman, Allahü teâlâyı anmaktan yüz çevirip, uzaklaşır. Ona fenâlık dokununca da pek ümidsiz olur (Allahü teâlânın ihsânından ümîdini keser)" buyuruyor. (İsrâ sûresi: 83) (Muhammed Rebhâmî) |
|
07-23-2008, 03:45 | #163 |
Dini Terimler Sözlüğü (K)
KÜFV (Küfüv):
Eş, denk. Evlenecek kız ile erkeğin din bilgileri, takvâ (haramlardan kaçmak), neseb (soy), mevki ve servet bakımından denk olması. Yâ Ali! Üç şeyi geciktirme! Namazı evvel vaktinde (girince) kıl! Hazırlanmış cenâzenin namazını hemen kıl! Dul veya kızı küfvü isteyince hemen ver. (Hadîs-i şerîf-Eşi'ât-ül-Lemeât) Namaz kılmanın birinci vazîfe olduğuna inandığı hâlde, tembellik ederek kılmayan kişi fâsık (büyük günâh işliyen) olup, sâlihâ (dînine bağlı) kızın küfvü değildir. (Ömer Nesefî) Kadını, kızı küfvüne vermek lâzımdır. Küfüv zengin olmak, maaşı çok olmak demek değildir. Küfüv olmak, erkeğin sâlih (dînine bağlı) müslüman olması, Ehl-i sünnet îtikâdında (doğru îmân sâhibi olması), namaz kılması, içki içmemesi, yâni İslâmiyet'e uyması ve nafaka kazanacak kadar iş sâhibi olması demektir. Erkeğin böyle küfv olmasını düşünmeyip de, zengin ve apartman sâhibi olmasını isteyenler, kızlarını felâkete sürüklemiş, Cehennem'e atmış olurlar. Kızın da namaz kılması, tesettüre (örtünmeye) dikkat etmesi lâzımdır. (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî) |
|
07-23-2008, 03:45 | #164 |
Dini Terimler Sözlüğü (K)
KÜLLÎ İRÂDE:
Allahü teâlânın başlangıcı ve sonu olmayan irâde (dileme) sıfatı. (Bkz. İrâde) KÜN EMRİ: Allahü teâlânın yaratmayı dilediği şeylere "Ol!" emri. (Bkz. Emr) |
|
07-23-2008, 03:45 | #165 |
Dini Terimler Sözlüğü (K)
KÜRSÎ:
Allahü teâlânın azameti, kudreti ve büyüklüğünü gösteren ve Arşın altında olduğu bildirilen Allahü teâlânın yarattığı en büyük varlıklardan biri. Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: O'nun (Allahü teâlânın) Kürsîsi, göklerden ve yerden geniştir. (Bekara sûresi: 255) Kürsî, âlem-i halktan (madde âleminden) olup, göklerden ayrı olarak yaratıldığı için, bu altı günün dışında yaratılması lâzım gelir. Nitekim, âlem-i halktan olan su, altı günün dışında ve daha önce yaratıldı. (Ahmed Fârûkî) Yedi kat gök, yedi kat yer, Arş ve Kürsî, var olan ne varsa hepsi, Allahü teâlânın kudretindedir; O'nun emrine boyun eğmiştir. O'ndan başka kimsenin elinde bir kuvvet yoktur. Allahü teâlânın, yaratılmışlardan hiçbir yardımcı ve ortağı yoktur. (Sâvî, Kurtubî) |
|
07-23-2008, 03:46 | #166 |
Dini Terimler Sözlüğü (K)
KÜSÛF NAMAZI:
Güneş tutulduğunda en az iki rek'at olarak cemâatle kılınan namaz. Peygamber efendimiz, husûf (ay tutulması), küsûf zelzele, şiddetli rüzgârlar, devamlı yağmur, yakıcı yıldırımlar, korkunç karanlık, korkunç sel, salgın hastalıklar ve korkulu, üzüntülü zamanlar için buyurdular ki: "Bu gibi felâketleri gördüğünüz zaman namaza sarılın." (M. Zihni Efendi) Hicretin onuncu yılında Peygamber efendimizin bir buçuk yaşındaki oğlu İbrâhim'in vefâtı sırasında güneş tutulmuştu. Bunun İbrâhim'in vefâtı için olduğunu söyliyenlere karşı cevâben cemâatle iki rek'at küsûf namazı kıldıktan sonra; "Güneş ve ay, cenâb-ı Hakk'ın âyetlerindendir. Hiç kimsenin vefâtı yâhut hayâtı için tutulmazlar" buyurdu. (M.Zihni Efendi) Küsûf namazı ezânsız, kâmetsiz ve hutbesiz olarak kılınır. Kırâet (okuma) uzun olur. (Dört rek'atte müsebbihatten dört sûre okunur. Müsebbihat yedi sûredir. Benî İsrâil, Hadîd, Haşr, Saf, Cum'â, Tegâbün ve A'lâ sûreleridir). Rükû ve secdelerle edâ edilir. Namazdan sonra güneş açılıncaya kadar duâ edilir. Cemâat âmin der. (Senâullah Dehlevî) |
|
07-23-2008, 03:46 | #167 |
Dini Terimler Sözlüğü (K)
KÜTÜB-İ SÂLİFE:
Allahü teâlâ tarafından, Peygamber efendimizden önce gelmiş olan peygamberlere gönderilen fakat sonradan tahrif edilmiş, değiştirilmiş olan ilâhî kitablar. Bunlara semâvî kitablar da denir. Kütüb-i sâlifeden bildirilenler, Kur'ân-ı kerîm ile yüz dörttür. Bunlardan on suhuf (forma) Âdem aleyhisselâma, elli suhuf Şis (Şit) aleyhisselâma, otuz suhuf İdrîs aleyhisselâma, on suhuf İbrâhim aleyhisselâma indirildiği meşhûrdur. Tevrat, Mûsâ aleyhisselâma, Zebûr kitâbı Dâvûd aleyhisselâma, İncîl kitâbı Îsâ aleyhisselâma ve Kur'ân-ı kerîm Muhammed aleyhisselâma nâzil olmuş, indirilmiştir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) Kur'ân-ı azîm-üş-şânın mûcize taraflarından en kuvvetlisi fenlere, ilimlere âit olan âyetlerdir. Kütüb-i sâlife baştan başa okununca, görülecek ki, Kur'ân-ı kerîmdeki tıb, astronomi, hikmet (fizik-biyoloji), teşrih, kimyâ, nebâtat (botanik), yerin tabakalarına âit âyetlerin hiçbirisi onlarda bulunmamaktadır. Asırlar sonra keşf edilen bir şeyin, Kur'ân-ı kerîme uygunluğundan büyük mûcize tasavvur olunabilir mi? (Erzurumlu Hoca Muhammed Nusret) |
|
07-23-2008, 03:47 | #168 |
Dini Terimler Sözlüğü (K)
KÜTÜB-İ SİTTE:
Altı kitab. Kur'ân-ı kerîmden sonra, İslâm dîninin ikinci kaynağı olan hadîs-i şerîfleri ihtivâ eden ve doğruluğu İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilen altı hadîs kitâbının hepsine birden verilen ad. Bunlar; İmâm-ı Buhârî'nin Sahîh-i Buhârî'si, İmâm-ı Müslim'in Câmi'us-Sahîh'i, İmâm-ı Mâlik'in Muvattâ'ı (veya İbn-i Mâce'nin Sünen'i), İmâm-ı Tirmizî'nin Sünen'i, Ebû Davûd Süleymân'ın Sünen'i, İmâm-ı Nesâî'nin Sünen'idir. Müctehid (Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden mânâ çıkarabilen derin âlim) olabilmek için, bilinmesi gereken ilimlerden birisi de; Kütüb-i sitte'deki ve diğer hadîs kitablarındaki yüz binlerce hadîsi ezberden bilmek ve her hadîsin ne zaman ve ne için buyrulduğunu ve mânâsının ne kadar genişlediğini ve hangi hadîsin diğerinden önce veya sonra olduğunu ve bağlı bulunduğu hâdiseleri ve hangi vak'a ve hâdiseler üzerine buyrulduğunu ve kimler tarafından nakl olunduğunu ve nakleden kimselerin ne hâlde ve ahlâkta olduklarını bilmek lâzımdır. (Abdülhakîm Arvâsî) Hazret-i Ebû Bekr zamânında, beyt-ül-mâl emîni olan hazret-i Ömer, İbn-i Âbidin'de yazılı âyet-i kerimeyi ve Kütüb-i Sitte'nin hepsinde bulunan Mu'âz hadîsini okuyarak, müellefe-i kulûb olanlara zekât verilmesini Resûlullah nesh etmiştir dedi. Halîfe ve Eshâb-ı kirâmın hepsi bunu kabûl ederek nesh edilmiş olduğuna ve artık bunlara zekât verilmemesi için icmâ hâsıl oldu. (M. Sıddık Gümüş) Buhârî, Müslim ve Kütüb-i Sitte'den olan diğer dört kitabda yazılı binlerce hadîs-i şerîfin sahîh oldukları, bunlardan sonraki âlimlerin sözbirliği ile bildirilmiştir. (M.Sıddîk bin Saîd) Bâzı âlimler Kütüb-i Sitte'yi sayarken İmâm-ı Mâlik'in Muvattâ'ı yerine İbn-i Mâce'nin Sünen'ini sayarlar. (Taşköprüzâde) İbâdet ve ahkâm bilgileri hadîs kitaplarından kolay anlaşılmaz. Ahkâm, helâl, harâm olan şeyler demektir. Hadîs kitaplarının en sağlamı Buhârî, Müslim ve Kütüb-i Sitte'nin diğer dört kitabıdır. (Hâdîmî) Muhammed aleyhisselâmın, peygamberlerin sonuncusu olduğunu bildiren yüzelli hadîs-i şerîf vardır. Bunlardan otuz kadarı Kütüb-i Sitte'de yazılıdır. Îsâ aleyhisselâmın gökten ineceği de zarûrî bilinmektedir. Bunlara inanmayan kâfir olur. (Enverşah Keşmirî) Mezhebsizler, bâzı hadîs-i şerîflere karşı gelir. Bunları haber verenler arasında, nasıl oldukları iyi bilinmeyen kimseler var derler. Onlara deriz ki, sonra gelenlerin bilmemeleri, önce gelenlere kusur olmaz. Bu hadîs-i şerîfler Kütüb-i Sitte'de yoktur derlerse, hadîs-i şerîflerin sayısı, Kütüb-i Sitte'de bildirilmiş olanlar kadar değildir. Başka hadîs kitaplarında da sahîh hadîslerin bulunduğu sözbirliği ile bildirilmiştir. (Abdülhakîm Arvâsî) |
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|