AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-11-2007, 16:10   #1
Kullanıcı Adı
Ayşe_Berra
Standart DİYARBAKIR KİMİN YURDU LO - ALİ ULURASBA

“Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları hep aynı cevherin damarlarıdır.”

Bu sözlerin sahibi Mustafa Kemal Atatürk. Atatürk bu konuşma ı 1926 yılından önce yapıyor. Sonrasında Diyarbakır’ın fahri hemşehrisi ilan ediliyor ve Mustafa Kemal belediye reisine bir telgraf gönderiyor:

“Diyarbekir belediye reisi Nazım beyefendiye,
Muhterem Diyarbekir halkının beni fahri hemşehri intihap etmek suretiyle hakkımda gösterdikleri kadirşinaslıktan mütehassıs oldum. Muhterem hemşehrilerime selam ve muhabbetlerimin iblağını rica ederim. 5.4.1926 Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal."

Binlerce yıllık bir tarihi geçmişe ve kültüre sahip olan Diyarbakır, bir belediye başkanının veya ona karşılık verenlerin sözlerinde mahkum edilebilecek kadar köksüz bir şehir değil. Ziyaret ettiğinizde de görürsünüz. Her sokağında, her caddesinde, her yapısında buram buram bir geçmişin, hem de onurlu bir geçmişin izlerini koklarsınız.

Bu geçmiş, bir özlem olarak topraklarından kanına damlayan heyecanla şairlerine yansır:

“Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.”

Sadece Cahit Sıtkı Tarancı da değildir bize insanı sağan Diyarbakır’ın topraklarından.

“Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?(Ahmet Arif, Diyarbakırlı)

Çünkü Diyarbakır Diyarbakır’a sığmayacak kadar büyüktür. Birkaç politik cümleyle, birkaç günübirlik kazançla Diyarbakır’ı küçültmeye kimsenin gücü yetmez. Diyarbakır’ı savunmaya da gerek yoktur aslında. Çünkü o kendini her zaman savunacak gücü bulmuştur.

Diyarbakır, Diyarbakır değildir, diğer bütün iller gibi aslında Anadolu’dur.

“Silahlara veda
Geceye rüyaya ve sana
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden
Düzenlerin çıkmazına
Çizdiğim resmin
Saat kulesi ağlıyor
Ağzım o çeşit yok
Şişe bu çeşit var
Sen bir gece gelsen
Güneş doğmasa
Gitmeden yine gelsen
Bu yeni geleni
Bu bize bakanı
Sana bir anlatsam
Güneş doğmasa
Sandıkların içini göstersem sana
Çizdiğim resmin
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
Bir rafa koyabilsen
Olup biteni ve onları
Sabaha kadar konuşsak
O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam
Ateşi karı tüfeği çeksem
Ocağa pencereye kapıya
Kemana veda
Yağmurda şeytan ve şapkası
Silahın ölümünü kutluyorum
Tren kaçırmış gibiyim
Sana veda! (Seziai Karakoç, Diyarbakırlı)

Diyarbakır’da yaşar ve ölebilir insan. Ama şu bir gerçektir ki, bu ülke toprakları üzerinde nerede ölürseniz ölün gömüldüğünüz toprak o ilin toprağı değildir. Şehit kanlarıyla sulanmış Türkiye’nin, vatan denilen coğrafyanın, memleketin toprağıdır. Yani mutlaka bir şehidin yanına yatarsınız gömüldüğünüzde. Huzur ve hesap ise ölmeden önce yaptıklarınızla gelir kabrinize; Yani ya incittiğiniz gerçeklerle karanlığa gömülür, ya da incindiğiniz yalanlarla aydınlığa çıkarsınız. Çünkü yaşamak, ölünceye kadar devam eden bir gerçekler ve yalanlar savaşıdır! Bu savaşta meydanlarda olmak yerine kalelere sığınarak meydan okumak, en rezilce ve korkak bir yaşamaktır.

Şimdi sorabiliriz: Diyarbakır kimin yurdu lo?

 

Ayşe_Berra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi