Vücudumuzun %73’ünü oluşturan suyun dış görünümüne bakıp ta sakın ola ki cansız sanmayın. Çünkü su zerreden makro âleme hemen hemen tüm alanda hayat verici kaynağımızdır. Sadece cansızmış gibi görünen su mu? Elbette hayır. Nitekim bazı virüsler, ya da bazı bakteriler uygun olmayan şartlarda faaliyet gösteremezler, ancak uygun şartlar bulunca fonksiyonel hale gelebiliyorlar. Mesela toprakta yer alan bakteriler bunun en tipik misalidir. Yine bir virüs canlının dışındayken inaktif olup, ancak canlı üzerinde konuk olduğunda hızla üremeye başlayarak aktif rol üstlenebiliyor. Hatta konuk olduğu alanda hastalık doğurabiliyor.
Suyun hayat için en optimal ortam olmasının yanı sıra suyun yapısına has özgül ısısı ve iyonlara ayrılma (disosiye olma) gibi ab-ı hayata elverişli karakteristik tipik özelliği mevcuttur. Zira içtiğimiz suyun yapısında artı (+) yüklü hidrojenle, eksi (-) yüklü hidroksil iyonu var. Yapılan laboratuvar çalışmalarında hidrojen iyonunun DNA’nın yapısındaki riboz şekeri ile amino grup asidi nükleotidlerinin arasında elektriksel etki yaparak canlılığı fonksiyonel hale getiriyorlar. Özellikle hidrojen iyonları hem fosfor bileşiği olan ATP enzimini, hem de amino asidi ve riboz şekerini sentezlemekle hünerdir. Zaten bir DNA çift sarmal zincirinin çapı 2,0 nanometre, amino asit molekülünün boyunun 0,8-1,1 nanometre olduğunu düşündüğümüzde bu olay çok daha bir anlam kazanmaktadır. Zira cansız diye nitelendirebileceğimiz su ve suyun yapısındaki hidrojen iyonlarının DNA’ya adeta dinamik canlılık kazandırması ister istemez Kur’anda bahsi geçen ayeti gündeme getiriyor. Bakın Allah (c.c.); “Biz Azimüşşan (İnkâr edenler, gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları) her diri şeyi sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi? Onlar hala inanmayacaklar mı?” buyurarak, tüm insanlığa her dirinin (hay) sudan çıkartıldığı anlamına gelen mesajı, ta on dört asrı aşkın zaman öncesinde haber veriyor. (Bkz. Enbiya suresi ayet–30) Ayrıca Yüce Allah; “ De ki: Göklerde ve yerde neler var? Bir baksanıza!” diye beyan buyurarak hem kâinatı hem de kendimizi tanımaya davet etmektedir. Çünkü kendini tanıyan Rabbini bilir.
Velhasıl; dirlik denilen biyolojik canlılık su molekülünün hidrojen iyonu sayesinde DNA’ya bir anlam yüklemesi neticesinde yaratılışımız üzerinde oluşan bir dizi faaliyettir diyebiliriz.