03-14-2010, 12:39 | #1 |
DOĞRU DİYE BİLDİKLERİMİZ DOĞRU MU ?
Yüzde 90 - 95 i Müslüman olan ülkemizde aşağıda belirttiğim konular beni üzüyor, tedirgin ediyor ve mutsuz kılıyor. ** Bu dini bize uygun gören Müslümanlıkla bizi şereflendiren yüce Yaratıcımızın dinimizi tanıtan, kurallarını, emirlerini ve nasihatlarını içeren Kitabı Kur'an, tek bir harfi dahi değişmeden 1400 yılı aşarak günümüze kadar gelmiştir ve elimizdedir. Onun kuralları ve çerçevesi belirlidir Fakat dini uygulamamızda ve yorumlamamızda çok büyük farklılıklar nereden gelmektedir ? ** Kur'an Allah'ın mesajı, emri ve nasihatlarıdır. Arapça inmiştir. Çünki Arap bir kavme inmiştir. Arap milletinin ve dilini yüceliğinden, özelliğinden değil. ** Kur'an'ın indirilme amacı anlaşılmak ve mesajının insanlığa ulaşmasıdır. Fakat uygulamada bu birincil amaç bir kenara atılıp Arapça orijinalinden ibadet kasdıyla okuma öne çıkmaktadır. ** Kur'an dirilere inmiştir ve onlara gönderenin mesajıdır. Fakat uygulamada ölülerin arkasından daha çok okunmaktadır.Bu çelişkiyi neden hala sürdürüyoruz ? ** Kur'an Peygamberimize inmiştir. Vahyolunmuştur. O, Kur'an'ı maddi ve manevi tüm benliği ile özümsemiştir. Biz de onu Arapça aslından okuyup onun ruhuna gönderiyoruz. Bu iadenin bir anlamı ve dayanağı var mı ? ** Bir de bir hadis tutkunluğu ve aşırı ilgisi var. Bilindiği gibi Dinimizin gerçek dayanağı Kur'an'dır. Gerçektir. Tek bir harfi dahi değişmeden günümüze 1400 yılı aşarak korunarak gelmiştir.Bu koruma 15 / 9 ayeti ile Rabbimizin garantisi altındadır. Kur'an'la karışmaması için Peygamberimiz sağlığında sözlerinin yazılmasını yasaklamıştır. Vefatıdan 10 - 20 sene sonra büyük bir hadis derleme çabası başlamıştır. Bazı kötü niyetliler dünyevi arzularını gerçekleştirmek için uydurma ve sahte hadisler yazmağa başlamışlardır. Günümüze kadar ulaşan hadis sayısı 200 - 300 binler civarındadır. Bunların % 90 ının uydurma ve sahte olduğu araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Hadislerin Kur'an hükümlerine ve ruhuna uygun olması gereklidir. Çünki Peygamberimizden Kur'an'a aykırı biz söz çıkması mümkün değildir. Fakat hadis adı altında günümüze kadar gelen söylentilerin büyük çoğunluğu Dinimize ve Peygamberimize yakışmayan tevatürlerdir, sözlerdir. Müslümanların Peygamberlerine olan düşkünlüğü ve sevgisi sebebiyle onun ismi verilen sözler irdelelenmeden araştırılmadan kabullenilmiştir. Sonuçta da dinimiz gerçek ekseninden çıkarılmıştır. Örnek olarak ehlibeytin sevilmesi konusunda 50 bin hadis tevatür edilmiştir. Tamamı sahte ve uydurmadır. Peygamberimiz benim yakınlarımı sevin demeyecek kadar yüce ahlaklı ve ulu bir kişidir. Günümüe kadar gelen 200 - 300 bin hadis tevatür edildiğini yukarıda belirttik. Peygamberimiz bilindiği gibi 40 yaşında görevle şereflendirilmiştir. Vahiy de 22 sene 2 ay 22 gün sürede tamamlanmış ve vahyin sonuçlanmasından kısa bir süre sonra vefat etmişlerdir. Şimdi hesaplayalım Bu süre yaklaşk 194 bin saat tutumaktadır. Hiç uyumasa, dinlenmese ve her saat bir hadis lütfetse bu sayıda hadise ulaşılır mı. ? Lütfen Müslüman kardeşlerim Allah'ın bize lütfettiği akıl nimetini devreye sokalım.Daha araştırcı ve bilinçli olarak dinimizi yaşayalım, uygulayalım. HADİSLERİ KUR'AN'IN ÖNÜNE GEÇİRMEYELİM ! ** Din görevlilierimizin durumu ayrı bir alem. İmamların ve diğer din görevlilerinin kültür seviyelerinin düşüklüğünden, dini bilgilerinin yetersizliğinden çoğu Müslümanlar Cuma günleri dahi camilere gitmekten ve ibadetten soğumaktadırlar. Ayrıca imam hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinde Kur'an'ın getirdiği din değil dinleştirilmiş gelenek ve hurafelere bulaşmış din eğitimi verilmektedir. Diyanet işleri Başkanlığına atanan kişiler ise değerli kişilerdir: fakat diyanet teşkilatındaki dağınıklığı toparlayacak ve tarikatların etkisini yok edecek kapasitede ve vizyonda değildirlerdir. Siyaset adamlarımız ise sürekli olarak çoğunluğun reyini dikkate alarak gelenek dininin sürdürülmesini amaçlamakta, ileriye, doğruya, gerçeğe yönelik hiç bir adım atmamaktadırlar. Bu bilgi çağında toplum fertlerinin genel kültür seviyesi din adamlarının seviyesinden çok ileride olursa bu din ilerleyebilir mi ? ** Bu bilgi çağının gençlerinin önemli bir bölümü hala yüzlerce yıl önce yaşamış, eserler vermiş, çağına göre önemli işler başarmış din adamlarının , alimlerinin etkisinde ve izinde olarak Müslümanlığı anlamakta ve yaşamaktadırlar. Bu çelişkiyi anlamakta zordur.** Allah dışında herhangi bir canlı cansız varlığa, mefhuma aşırı sevgi, bu sevginin Allah sevgisi seviyesine çıkması veya geçmesi en büyük günah olan ŞİRK iken, Peygamberimizin sakalına, kutsal emanetlerden olan giyim eşyalarına, ayak izlerine sevgi ve saygı göstermek ve kutsamakta ŞİRKTİR. Özellikle son yıllarda artan Kutlu Doğum Haftası törenleri, bir çeşit ayin şeklinde gittikçe artık bir yoğunlukta sürdürülmektedir. Büyük insan sevgili Peygamberimize yakıştırılan EN SEVGİLİ sıfatı bu yanlışlığı sürdürmek ve abartmak olmuyor mu ? EN SEVGİLİ YÜCE ALLAH'TIR. ** Bu yazdıklarıma ve söylemlerime kızanlar, darılanlar olacaktır. Yüce Kitabımız Kur'an'da AKIL kelimesi tam 49 defa geçmektedir. Ama nesnel akıl şeklinde değil, akıl yürütmek, aklı çalıştırmak ve akıl erdirmek gibi fiil olarak.Durağan değil hareketli akıl şeklinde. Yüce Allah bize akıl nimetini çalıştırmak, kullanmak için vermiştir, belirli kalıplara ve yorumlara körü körüne bağlanmak için değil. Biz de aklı bilinçli bir Mislüman olarak değerlendirme sorumluluğunda değil miyiz ? ** Bu bilgi çağında hala MÜRŞİT peşinde koşan Müslümanlar var. Bilgi artık Bilgiyar ve İnternet ile saniyelerle yakınımızda bir tıklama uzaklığında. Mürşit ihtiyacı bundan 50 - 100 hatta yüzlerce yıl öncesinin, medyanın olmadığı ve bilgin edinilmesinin zor olduğu döneme ait. Şimdi istediğiniz bir konuda binlerce, milyonlarca alternatif bilgi anında elinizin altında. Sonra bir mürşit, bir kişidir, bir yorumdur, bir biligidir. Öbür tarafta doğru veya yanlış ama çok seçenek ve çok geniş kaynak var. Hala eski kabullerle kendimizi sınrlamak zorundamıyız ? EZBERİMİZİ ARTIK NEDEN BOMUYORUZ ? ** Hac, bilindiği gibi namaz gibi, oruç gibi bir ibadettir. Kişiseldir. Fakat dünyevi bir ünvan olarak kullunılmaktadır. Hacı babam, hacı annem, hacı .......bey. gibi.. Ticaret ünvanı ve marka olarak da kullanılmakta, tabelalara katvizitlere yazdırılmaktadır. '' Hacı Hasan Baklavaları, Hacı Şakir Sabunları. '' .... gibi. Apartman isimleri de olmaktadır. Bu işte bir yanlışlık, bir terslik yok mudur, ne dersiniz ? ** Kur'an'da ve Dinimizde hiç yeri olmadığı halde ölülerden medet umma yani türbecilik halen bütün hızıyla devam etmektedir. Bu anlamsız uygulamanın bir ucu da ŞİRK e çıkmaktadır. Müslümanlığı böyle hatalarla dolu olarak yaşamağa devam etmekte israr edersek, yüce Allah'tan dünyevi veya ahirete yönelik bir şeyler istemeğe yüzümüz olur mu ? ** Camideki ibadetler arasında veya sonrasında veya evlerde yapılan Mevlit gibi törenlerde, hocalarımız Kur'an'dan olmayan Arapça dualar okumakta ve cemat da neye dua ettiğini bilmeden amin demektedir. Dua kulun Yaratıcısından istekleri ve yakarışlarıdır. Beyniyle, bilinciyle ne istediğini bilerek yapılmalıdır. Gerçek dua ve yakarışları din görevlilerimize kim öğretecek ? ** Din görevlilerimiz. bir cami cemaatinin dini görevlerini yapmak için Devletimizde maaş almaktadırlar. Diğer Devlet memurları görevleri ile ilgili olarak vatandaştan para alınca rüşvet oluyor. Tüm yaşantıları ile Müslüman topluma örnek olması gereken din görevlilerimizin görevlerini ifa ederken, yani ölü defnederken veya sela verirken en tabii hakmış gibi aldıkları bahşiş ve ücretler ne oluyor ?
Konu SSS tarafından (03-14-2010 Saat 12:41 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Düzenleme |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|