01-23-2012, 12:16 | #1 |
Dün dünde kalmadı tosunum / Salih Tuna
İstiklal Mahkemesi üyelerinden Ali Saib, Şeyh Said'e, kendisini isyana sevk edenin gazeteciler olduğunu söylediği takdirde idamdan kurtulacağı vaadinde bulunur.
Eşref Edib "Sebilürreşad'ın Romanı"nda böyle anlatır. Zaten "andıçlanan" gazetecilerden biri de odur. Hayır, "Alçakları tanıyalım" şeklinde bir yazıya o tarihte rastlanmamıştır. Söz konusu yazı 63 yıl sonra, 25 Nisan 1998'de Hürriyet ve dönemin (Dinç Bilgin'in) Sabah gazetesinde Şemdin Sakık'ın "itirafları" yayınlandığında neşvünema bulacaktır. Gerçi Şemdin Sakık daha sonraları böyle bir "itirafta" bulunmadığını söylemiştir ama andıcı alan dereyi çoktan geçmiştir. Birçok gazeteci işinden olmuş, İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal ölümlerden dönmüştür. Eşref Edib de Heybeliada'daki evinden bir sabah alınıp Şark İstiklal Mahkemeleri'nde sürüm sürüm süründürülmüştür. "Bir sabah" dediğim herhangi bir sabah değildir; yıllardan 1926, aylardan Mayıs'tır. Oldukça netameli bir dönemdir. Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Adnan Adıvar ve Refet Bele'nin öncülüğünde 17 Kasım 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Takrir-i Sükun Kanunu'yla 5 haziran 1925'te kapatılmıştır. Sebep? Adı geçen parti (fırka)nın programında "Fırka, efkar ve itikadat-ı diniyeye hürmetkardır" ifadesi yer almaktadır. Sizin anlayacağınız Ecevit'in "Dine saygılı laiklik" anlayışının erken hali, mezkur fırkanın kapatılma gerekçesi sayılmıştır. Eşref Edib vesair gazetecilerin evlerinden alınıp götürülme sebebi başta da belirttiğim üzre Şeyh Said andıcıdır. Heybeliada nire Elazığ nire demeyiniz. İddia makamına göre Eşref Edib'in neşrettiği "Sebilürreşad" Şeyh Said'i etkilemiştir. Mahkeme Reisi Mazhar Müfid Kansu sorar: "Siz İstanbul'da kız çocuklarının başına şapka giydiriliyor, diye bir şey yazdınız mı?(...) Bazı makalelerinizde dinin baskıya, yıkıma uğratıldığından bahsediliyor. Öyle bir şey var mı?.." Eşref Edib'in cevabı müthiştir: "Reis Beyefendi", der, "Şeyh Said kendisini isyana sevk edenin Kur'an olduğunu da söylemiştir..." Hulasa... Kur'an ve Sünneti de yargılayacak mısınız demeye getirmiştir. Eşref Edib kim midir? Aynı soruyu Üç Alilerin (Ali Çetinkaya, Kılıç Ali, Necip Ali) İstiklal Mahkemesi de sorar. Eşref Edib de kendinden bahsetmenin verdiği mahcubiyetle utana sıkıla anlatmak zorunda kalır: Yunanlıların Anadolu sahillerine ilk asker çıkarması üzerine Mehmet Akif'le beraber Balıkesir'e gidip oradaki mücahitleri (Milli Mücadele için) nasıl teşvik ettiklerini, milli mukavemetin teşkilatlanması hakkında Gazi Evrenos Bey Camii'ndeki hitabelerini, sonra İstanbul'da Anadolu harekatı aleyhinde bulunanlarla nasıl mücadele ettiklerini, Kuvayı Milliye'ye karşı neşredilmek istenen fetvayı bir müddet olsun nasıl durdurduklarını, İngilizlerin baskılarına rağmen Hint Müslümanları tarafından Milli Harekat'ın lehine yazılan "İslam'a Çekilen Kılıç" gibi eserleri geceleri bastırarak Anadolu'ya nasıl sevk ettiklerini, Anadolu'ya geçerek Kastamonu'da Milli Harekat Teşkilatı'nı nasıl kurduklarını, Sevr Muahedesi aleyhindeki neşriyatlarının bütün Anadolu camilerinde nasıl okunduğunu, bu yayınların muhtelif matbaalarda çoğaltılarak Şark ve Garp cephelerinde nasıl dağıtıldığını, Sakarya Meydan Muharebesi'nin en tehlikeli günlerinde Kayseri'de Sebilürreşad namına beyannameler neşrederek Orta Anadolu'da sarsılan düşünceleri nasıl teskine çalıştıklarını anlatır. (Eşref Edib İstiklal Mahkemelerinde, Fahrettin Gün, Beyan Yayınları) "Andıç" meselesinde devlet belirli bir devamlılığı sağlamıştır.1998'de Cengiz Çandar'lara yapılanın bin katı Eşref Edib'lere yapılmıştır. Dün "Alçakları tanıyalım" diye nara atıyorlardı; bugün "andıçlarının" hesabını veriyorlar. Dün dünde kalmadı/kalmıyor tosunum gördün işte. Salih Tuna - Yeni Şafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
01-23-2012, 19:08 | #2 |
İyi yazı
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|