09-05-2007, 16:46 | #1 |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
BEN BÖYLE OLMAMALIYDIM…
[color=red][b]Ben böyle olmamalıydım! İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma, İçime bir ateş düşmeliydi, Ayaklarımın feri kesilmeliydi, Kendimden geçmeliydim sonra, Adını sayıklamalıydım adımı unuttuğumda, Ama bunu kimse duymamalıydı, Seni mahşere kadar saklamalıydım… Ben böyle olmamalıydım! Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur, Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa, Çalan her kapıya, “sensin” diye koşmalıydım… Gece yıldızlarını serpince göğe, seni görmek için uyumalıydım. Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan, ben hep sana yormalıydım. Şarkılar kime söylenirse söylensin, sana diye dinlemeliydim. Türküler dolmalıydı odama. “Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım” deyince bir ses, “selvi boylu yar” sen olmalıydın. “Kömür gözlüm, ateşine düşeli” senin için söylenmiş söz olmalıydı Ama bunu kimse bilmemeliydi. Seni mahşere kadar saklamalıydım. Böyle olmamalıydım! Kelimeler Taif’i taşıyınca kulaklarıma, daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı, Taşların izi çıkmalıydı yüzümde. Uhud anılırken, dişlerime sızı düşmeliydi. Haremde bir ikindi vakti, kem gözler çevrilince sana, Ve vefasız eller uzanınca yakana, İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi. Sen ötelere hazırlanırken, öteler senin için süslenirken, Son kez baktığın pencerede hayal edip seni, Perdenin son kez kapanması gibi kapanmalıydı gözlerim. Sonra içime doğru gerilip, seni bize lutfedenin ismini haykırıp, “ALLAH”(cc) deyip, düşmeliydim yere. Ama bunu kimse bilmemeliydi. Seni mahşere kadar saklamalıydım. Ve mahşer günü, uzaktan seni seyretsem, sana yakın olmak için can atsam, Beni engelleseler, “sen kim, yakınlık kim” deseler, Ben ağlamaktan konuşamasam, gözlerini çevirsen bana, Benim cennetim bana bakan gözlerindir ve tebessüm etsen Ama bunu kimse görmese, seni ebede kadar saklasam Dursun Ali Erzincalı'dan dinlemek için http://www.youtube.com/watch?v=2UBl18I24X4 Bedirhan Gökçe'den dinlemek için http://www.youtube.com/watch?v=qwPoAeEH-eg
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
09-05-2007, 16:58 | #2 |
Ben böyle olmamalıydım !
Ve mahşer günü, uzaktan seni seyretsem, sana yakın olmak için can atsam,
Beni engelleseler, “sen kim, yakınlık kim” deseler, Ben ağlamaktan konuşamasam, gözlerini çevirsen bana, Benim cennetim bana bakan gözlerindir ve tebessüm etsen Ama bunu kimse görmese, seni ebede kadar saklasam özellikle burası çok güzeldi eline sağlık güzel kardeşim... |
|
10-02-2007, 02:26 | #3 |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Elli İki Gün
Alemlerin Rabbi olan Allah Bir peygamber gönderecekse eğer, Yıldızlarla duyurulur bu haber. Üç yıldız, kainatı bu haberle müjdeler. Şimdi son kez doğacak yıldızlar Müjde üstüne müjde Nur üstüne nur gibi, Şimdi son kez müjdeleyecek O son aziz Peygamberi... Elli iki gün var... Hane-i Saadet'te hüzün ve sevinç iç içe Tesellisini bekliyor annelerin annesi, Eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla İncisini bekliyor Belki o minik kalp atışlarını duyuyor. Belki gözyaşı döküyor, Babasız dünyaya geleceğine, Ama taşıdığı rahmetin farkındadır Hz. Amine... Tam elli iki gün var. Ve yıldızlarında ötesinde hazırlıklar... Kuşlar var, Kuşlar... Bakışlarıyla mesafeler aşmakta... Kuşlar; Dünyadan çok uzakta; Ama hızla dünyaya yaklaşmakta... Tam elli iki gün var... Mekke-i Mükerreme'de bir felaket haberi; Yemen valisi Ebrehe, Kabe'ye saldıracak! Abdülmuttalib'in alınan iki yüz devesi... Mekke reisi, develerini istiyor, Kabe'nin sahibi Kabeyi koruyor! Ebrehe öfkeli; 'Onu bana karşı kimse koruyamaz' diyor. Kureyş'in Ulusu son sözünü söylüyor; Ben Ona karışmam, işte Sen işte O... Elli iki gün var... Mekke halkı tepelere yürüyor, dağ başlarına Mekke boşaltılır, Harem-i Şerif mahsun, Abdülmuttalib mahsun... Kureyş'in Ulusu Kabenin halkasına tutunur, İlahi, dokunulmazlığı tehlikeye düşmüş olanları koru... Kabe'yi ve Kabe Halkını Koru... ...Ve ardından O'da yürür Dağlara, Bir tek örtüsü kalır Kabe'nin Yemen alacası bir örtü... Hane-i Saadet yalnız, makam-i İbrahim yalnız... Hicri İsmail, Hacer-ül Esvet, Ve Kabe-i Muazzama yapayalnız... Ve Kuşlar; Ayak yapılarından belli ki, sadece uçmak için yaratılmışlar, Bir yere kesinlikle konmayacaklar... Kuşlar... hızla dünya semasına yaklaşmakta. Elli iki gün var... Muassaf vadisinde Ebrehe'nin ordusu, En önde devasa bir fil, ardında altmış bin sefil, Kabe'yi yıkmak için harekete geçiyor. Daha adımını atmadan fil, Ebrehe'nin yol göstericisi Tufeyl, Yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldıyor... 'Mamut, sağ ve selametle geldiğin yere dön!, Çünkü sen, Allah'ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin...' Ve Tufeyl'de çekilir dağlara... Ve fil dizlei üstüne çöker... orduda bir kargaşa. ne oldu bu file?, yönü başka tarafa çevrilince koşuyor, Hem de delice bir süratle... Ama Kabe'ye doğru döndürülünce yüzü, kapanıyor dizlerinin üstüne. Ucu sivri demirler sokuluyor burnuna, Mamut kalksın ve yürüsün diye, Ama nafile... Tam o esnada gökyüzünde Yemen tarafında bir karartı, Kapkara bir bulut gibi, deniz üzerinden git gide yaklaşan, Yaklaştıkca netleşen bir karartı... Ve dehşetle açılan gözler... Ve sapsarı kesilen yüzler... Bir ses: 'Dayana bilecekseniz bakın' diyor. Çünkü, Gökten Ebabiller yağıyor... Yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar, irili ufaklı, bölük bölük, fırka fırka, Birbiri ardınca, Başları vahşi hayvanların başı gibi, gagalarında ve ayaklarında taşlar, Pişirilmiş çamurdan. Kanatları benek benek karbeyazı, O ilahi nur'dan, ve alınlarında bir yazı... EL KAHHAR Belli ki azap için yaratılmışlar. İşte başlıyor azap... Ebrehe ile altmışbin kişilik ordusu ve sicim gibi yağan taşlar... Taşlaşmış yürekleri söküp çıkaran taşlar. Elli iki gün var, Kabe yalnız değil, Kabe sahipsiz değil. Ve haykırıyor Kabe; Hani nerede ordunuz? Hani gururlanıyordunuz? Hani kaçış yurdunuz? Hem nereye kaçıyorsunuz?... Takip eden Allah, nereye kaçıcaksınız? Takip eden Allah... Bu gün fil ordusundan bu azabı tatmayan hiç kimse kalmayacak. Ebrehe malup, galip olan Allah, Biliniz ki sonunuz alevli bir ahtır. İntikam alanların en hayırlısı Allah'tır. Yarabbi; Bu gün ve bu günden sonra, Eğer bir Ebrehe ruhu, toplayıp ordusunu, yürürse haremine... Ne olur Ebabillerini gönderme. Muhammedi muhabbetle dolu bir tek kalpde duruncaya dek gönderme kuşlarını. O gün dağlara çekilen halk, Nasıl korku içinde izlediyse Onları, Bu gün Ebabiller izlesin bizi, Ve yeryüzü duysun sesimizi... Kabe'i Muazzamanın koruyucusu biziz, Çünkü biz Ümmeti Muhammediz... Ebabiller uzaklaşırkan Mekke'den Kabe'i Muazzama Gönüller Sultanı'nı bekkliyor. Anneler Anne'si Gül'ünü bekliyor... Tam elli iki gün var... Dursun Ali Erzincanlı |
|
10-04-2007, 15:10 | #4 |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Gelseydin Sevgili! Ümmü Mektum gibi Seni görmeden sana sesleniyoruz Alıp verdiğin nefesi duyar gibi Sanki açınca gözlerimizi Seni görecekmişiz gibi Sana sesleniyoruz. Senin huzurunda ses yükselmez. Edeple konuşulur; edeple susulur. Hele biz ki bu kapının dilencileri, El açıp beklemekten başka Bize bir şey düşmezdi ama Şu araya giren yıllar olmasa Medine’ne uzak yollar olmasa İsmin anılınca yürek yanmasa Kapında beklemekten başka Bize bir şey düşmezdi. Bekliyoruz Sultânım! Rüyada olsa bile Belki teşrif edersin diye Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi. Seni bekliyoruz. Gelseydin, Bizim için cennet olurdu gelişin. Gelseydin, Saadetli asrından gönderdiğin selâmını, 'Kardeşlerim' deyişini Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün. Gelseydin, Dolaşsaydın sofralarımızı, Bir tabak fazla görecektin, Bir bardak, bir kaşık fazla... Ve sofrada bir yer boş, Baş köşe! .. Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye. Gelseydin, Dolaşsaydın gecelerimizi, O 'Kutlu Doğum' gecelerini, Anneler görecektin. Yeni doğmuşsun gibi, Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi, Mışıl mışıl uyuyasın diye Seni sabahlara kadar Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin. Sevgili! Gelseydin, Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi, Eyyüb Sultan gibi, Kab bin Malik gibi, Bir fecir vaktinde, Henüz yirmisinde yirmi beşinde, Bırakarak yurtlarını ocaklarını, Hedeflerine ilahi rızayı koyan, Arkalarına bakmayı ar sayan, Yiğitler görecektin. Onlar senin yiğidin, Elleri, o öpülesi elleri, Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken, Senin köyünün hayaliyle ısındılar. Gelseydin, Gecenin zifiri karanlığında, Uykunun en tatlı aralığında, Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa Gençler görecektin. Gözyaşı dökerken günahlarına, Veysel Karani'den istediğin gibi, İnsanlığa dua eden gençler görecektin. Gelseydin, Asr-ı saadet gibi olmasa da, Koklanmaya değer güllerimiz vardı. Yine senin ikliminde yetişen. Ama sen gelseydin, Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! ! Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek... Hz.Vahşi gibi... Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı. Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa Bakışları yerdeydi. Edepten göz göze gelmezlerdi. Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin. Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü, Bir de Ömer(R.A.) ... Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi Pencerelerde, kapı önlerinde, Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var. Gelseydin, Ve yürüyüp geçseydin önümüzden, Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize. Sevgili! Hakiki aşıkların sana doğru uçarken Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti. Dünya güzelliğiyle kollarını açarken Bize düşen el açıp kapında beklemekti. Sevgili! Bekliyoruz! ... :: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. |
|
10-04-2007, 15:11 | #5 |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Mirac
Kapatın gözlerinizi Ve karanlığı seyredin. İşte böyle bir gece. Mekke’de bir gece Yorgunluk havada Gariplik suda Simsiyah bir sessizlik Uyku bile uykuda. Kâbe’nin hatîm kısmında Yanı üzre yatan biri var Yıl hüzün yılı Ebu Talib yok Yıl hüzün yılı Vefakâr eş Haticetül kübrâ yok. Kâbe’nin hatîm kısmında Yanı üzre yatan biri var Teselli arayan kalp Hüzünle çarpan kalp O’nun kalbi. Ve ayak sesleri Yıldızlar ışıldıyor. Bu ayak sesleri göklerden Yol veriyor yıldızlar. Semâdan inenler var. İzin verseydi Allah Kâinat inerdi yere Çünkü kâbe’nin hatîm kısmında yatan Sultân-ı levlâk’tır. Habîb-i zîşândır o Nur-u hüda’dır. Merhamet ufkunun nazlı güneşi Kainatın biricik çiçeğidir o. İzin verseydi allah Âlemler inerdi yere Oysa emir yalnız cebrail’e Ve yalnız cebrail iner yere Kalk ya rasulallah Semada melekler seni bekler Taif’te taşlanan yüzüne hasret Alaya alınan sözüne hasret Seni bekler melekler. Yer yüzünde vefa yok mu? Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin. Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden? Davetini hafife mı aldılar? Üzülme ve aç gözlerini Öteler bekliyor seni Bu gece kainat adını anacak, Aç gözlerini ki alemler nazarına kanacak. Burak, senin için uçacak. Aç gözlerini ya habiballah Bu gecenin adına isra diyecek allah. Ey yedi kat sema aç kapılarını, Ve haber ver hasretle bekleyen peygamberlere Deki hazreti Adem’e; Cennetin kapısına adı yazılan İsminin hatrına af istediğin Salih oğul geliyor. Söyle İsa’ya: Kuytu köşelerde Havarilerinle Allah’a sığınırken, Bir adım ötedeymiş gibi kokusunu aldığın Ve insanlığa gelişini müjdelediğin Ahmet geliyor. Yusuf’a, İdris’e, Harun’a söyle Musa’ya deki: Vasıflarına hayran olup da Ümmetinden olmak istediğin Salih kardeş geliyor. Müjde ver İbrahim Peygamber’e: Dua dua yalvarıp Gelmesini istediğin oğul geliyor Aç kapılarını ey yedi kat sema Bu gelen Muhammed Mustafa Cebrail yol gösterir Ve yürür sultanlar sultanı Bu nasıl bir yürüyüştür. Bu nasıl bir eda? İnci inci ter mübarek alınlarında Baştan ayağa edep var Attığı her adımda. Sultanım, Cennetler gösterilirken o gece Ümmetini hayal ettin mi cennette? Cehennemin alevleri selamlarken seni, Gözyaşlarını gördü mü Cebrail? Ümmetim dedin mi? Sen unutmazsın bizi bunda kuşku yok Tahiyyat duası haber verdi bize Sen bizi hiçbir yerde Hiçbir zaman unutmadın İnşallah biz de seni unutanlardan olmayız. Allah seni unutturmasın bize. Bir söz sultanının dediği gibi Eğer günahlarımızdan dolayı girersek cehenneme Ve Allah biran olsun açarsa ufkumuzu Talaal bedru aleyna diyeceğiz. Miraç gecesi Yürüdü rasulullah Cebrail önde Bir gece yürüyüşüyle Yürüdüler… Yükseldiler. Yükseldikçe yükseldiler. Cebrail durdu birden, Ya rasulallah, benimle buraya kadar. Efendimiz niçin diye sordu Burası sidre-i münteha’dır Bir adım daha atarsam, yanarım, kavrulurum. Allah rasulu, sordular: Nasıl gidilir sidre-i münteha’da? Cibril-i emin cevap verdi: Aşkla! Aşkla gidilir ya rasulallah Aşkla gidilir ya habiballah Aşkla gidilir ya nebiyyallah Yürü sultanım yol senindir! Aşk vadisinde mühür senin. Söz senindir hal senindir. Muhabbetin adı sensin. Varlıkların tadı sensin Yürü ve selamını ilet Gözü yaşlı ümmetinin Sensiz bunca yetimin İlet selamını Ahir zamanın ahını Yüceler yücesine ilet Sultanım Sen dönerken miraçtan İlahi hediyelerle Bizim için miraç olan Beş vakit namazla, Bakara suresinin son iki ayetiyle Ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle Dönerken sen miraçtan Biz ahir zamandan Ebu Bekir edasıyla bakıyoruz sana “O söylediyse doğrudur” Rasulullah söylediyse doğrudur. Ve bir ayetin sıcaklğı sarıyor Kainatin kalbini: Her türlü noksanlıktan münezzeh olan allah Kulunu geceleyin mescid-i haram’dan alıp, Kendisine bir takım ayetler gösterelim diye Etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i aksa’ya götürdü. Çünkü, işiten ve bilen odur. Şimdi açın gözlerinizi Ve mîrâc’a hazırlanın Dursun Ali Erzincanlı |
|
10-04-2007, 22:47 | #6 |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Sen Yoktun
Sen yoktun... Hz Âdem’deydi nurun Önce cenneti, Sonra yeryüzünü şereflendirdin. Âdem nuruna affedildi Arafat bu affa şâhitti Sen yoktun Nuh’un gemisindeydi Nurun... Dalgalar yeryüzünü boğarken Taprağın bağrındaki su Gökyüzüyle buluşurken Ve bu bir ilahi azap derken, Allah nurunu taşıdı binbir sebeple Tûfan, nurunu selamladı edeple... Sen yoktun... Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden “Rabbimiz” dedi, “Onlara kendi içlerinden Senin ayetlerini okuyacak Kitap ve hikmeti öğretecek onlara, Onları temizleyecek bir elçi gönder, Amin dedi on sekiz bin âlem Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak Amin dedi İsmail. Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında. Sen yoktun... Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni Alemlerin efendisi diye sana seslendi. Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine.. Çünkü bu âlemin reisi geliyor... Bekleyin Ahmed geliyor. Kainata rahmet geliyor. Havarilerin yüzünü okşayan, Ölüleri dirilten bir nefes oldun Ama sen yoktun... Sen yoktun Sultânım, Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun Başı eğik gezerdi mazlum Huteyle göklerden seni sorardı Varaka seni arardı semada Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler. Ağlayarak süslediler ölüme... Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler. Sen yokken, Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek. Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi. Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi... En son çocuk atılırken çukura Annesinin suretinde bir melek tuttu onu Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi. Melekler süslüyordu hirâyı. Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur, Efendisine hazırlanıyordu mekke. Âlem Efendisine hazırlanıyordu Kainatın gözü Hz. Aminedeydi. Toprak yalvarıyordu rabbine, Allahım gönder artık diyordu. Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada Ve bir gelişin vardı ya rasulallah, Bir inişin vardı yer yüzüne... Önünde cebrail! Ardında yalın kılıç melekler! Bir inişin vardı yer yüzüne... Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de Öksüzler annelerine sarıldı doya doya. Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini. Herşey sus pus olmuştu. Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay! Kainat bir isim duymak istiyordu. Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden; Muhammed! Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini. Muhammed! Melekler öptü o nurdan ellerini. Muhammed! Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta! Sana o adı veren rahmana kurbanız Artık sen vardın Susuz topraklara rahmet indi seninle Annenden sonra anne halime sevindi seninle Yağmura mı ihtiyaç var? Kaldır şehadet parmağını, Yağmurları salsın Allah. Sonra tut ağacın yaprağını, Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah. Yeterki sen iste, Sen iste yarasulallah Deki ben kimim? Dağlar, taşlar dile gelsin, Dilsiz çocuklar ellerinden tutup, Ente Rasulullah desin. Sen vardın Bedir kârdı, Uhut dardı Hendek yârdı. Yiğitlerin vardı. Ölmek için yarışan yiğitler... Hele bir enesin vardı senin. Enes bin malik... Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına, Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu. Onlar da “Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince Enes kükremiş: “ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız? Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti. Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü. Hem de ne şehit ey nebi! Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi. Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu... Musab Bin Umeyr’in vardı senin. Uhut’ta sancağını taşıyan. Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi. Ebu hureyren vardı... Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı. Sen anlardın, Ya Ebâhir gel! Derdin. Ve sen gittin... Bir gidişle gittin Ardında hüznün kaldı. Hasretin kaldı göklerde. Bilal ezan okuyamaz oldu Ne zaman teşebbüs etse Muhammed rasulullah demeye Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi. Sonra günler ay, Aylar yıl oldu. Ve asırlar oldu Sensizliğe açtık gözlerimizi. Ama sen bırakmazsın bizi. Sen varsın ey şehitlerin sultanı Sen varsın! Bir şehit bile ölmezken Sana nasıl yok deriz. Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin. Ne anam var ne babam... Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden. Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah! Bırakma bizi ki; Allah; Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor. Bırakma bizi! Hayatı seninle öğretti Rahman. Kulluğu seninle tanıdık. Duayı senden öğrendik sevgili! Hz Ömer umre için senden izin isteyince, “Kardeşcik” dedin ona, Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın? Bizler Ömer değiliz ama Bütün dualarımız senin için Ey Rabbimiz! Rasulünü anışımızdan haberdar et! O’na binler salat, binler selam! Habibine Makam-ı Mahmut’u ver O’na vesileyi lutfet. O’nu refik-i Âlâya yükselt Bizi de affet O’nun hatrına affet Zatının hatrına Affet. Dursun Ali Erzincanlı |
|
10-04-2007, 22:48 | #7 |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Sözün Acıydı
Sözün acıydı, yolun dolambaçlı... Yedi uzun yıl geçerek Yedi yıl dolaştın durdun... İçimden bir his şöyle diyor: Ayrıl arkadaşlarından istasyonda Sabahleyin git kente İliklenmiş ceketinle Bir dam ara Ve bir arkadaşın çalarsa kapını Aç! Haaa...Açma... Yine de ört hislerini Rastlarsan ana babana İstanbul'da ya da başka bir yerde Yürü git yabancı gibi Yok ol köşede Tanıma! Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü Göster! Aaah! Gösterme, gösterme yüzünü Yine de gizle, ört hislerini İşte burada ye şu eti, çekinme Git rastgele bir eve yağmur yağınca Otur bir sandalyeye Ama çok kalma Şapkanı da unutma Söylüyorum sana Ört hislerini Ne söylediysen bir daha söyleme Düşüncelerini bir başkasında bulursan tanıma Kimseye imzanı ya da resmini vermemişsen Kimsenin yanında bullunmamış ve kimseyle konuşmamışsan Nasıl yakalayabişlirler seni Ört hislerini... Dikkat! Ölümü düşündüğünde Mezar taşın olmasın yattığın yeri belirten Üzerinde bir yazıyla seni eleveren Ölüm tarihiyle seni açığa çıkaran Bir kez daha, son bir kez daha Ört hislerini... Sevdiğim söylüyor bensiz olamayacağını Bu yüzden kendime dikkat ediyorum Yolda yürürken önüme bakıyorum Ve korkuyorum her yağmur damlasından Sanki beni ezeceklermiş gibi... Sen yine de bana bakma Ne giydiğini yaz bana Sıcak tutuyor mu? Uyuduğun yeri yaz bana Yumuşak mı? Nasıl göründüğünü yaz bana Yüzün aynı mı? Sorulardır sana bütün verebildiğim Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim Yorgunsan uzatamam elimi Ya da açsan besleyemem Sanki bu dünyada hiç yokmuşum Unutmuşum gibi seni... Sözün acıydı, yolun dolambaçlı... Yedi uzun yıl geçerek Yedi yıl dolaştın durdun... Dursun Ali Erzincanlı |
|
10-04-2007, 22:49 | #8 |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
40 Yaşındasın
Rahmetini umarak Günahkar bir dille; Allah Azze ve Celle Ya Rasulallah, Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, Kalbimizden seyrediyoruz seni. İşte Bir yaşındasın, Beni Sa'd yurdundasın Sana süt anne olmadı kadınlar Bu yüzden dargın bulutlar Bir damla yağmur indirmiyor Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda Minicik bir bulut var gökyüzünde Sana aşık... Ayrılmıyor başucundan Ve insanlar yağmur duasında... Hz.Halime kucağına alıyor seni Yüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için Oysa minicik bulut gökyüzünde Sana meftun, sana kilitli... Ve dua eden rahibin kucağındasın Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da Ama sen unutmuyorsun Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun O minicik bulut ilişiyor bakışlarına Büyüyor, büyüyor... Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini Çoğusu bilmiyor seni... Altı yaşındasın Medine-i Münevvere yolundasın Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni Mekke'ye annesiz giriyorsun Abdulmuttalip bir başka seviyor seni Ebu Talip bir başka seviyor Ya Rasulallah Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında Onlar anne deyince sen yere mi bakardın Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya Kaç gece anne diye hıçkırdın Efendim! Senin yerine de anne dedik annemize Senin yerine de baba dedik Yirmi beş yaşındasın Ve bambaşkasın Kimse sana denk değil Şefkat yayıyor kokun Güven veriyor sesin Sen Muhammed-ül Emin' sin Otuz üç yaşındasın Dalga dalga rahmet var Otuz beş yaşındasın Hadi gel bekletme yar İniltiler çalıyor kapısını göklerin Hadi gel bekletme yar Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin... Hadi gel ey Yâr! Nurdağına davet var İşte Kırk yaşındasın Hira Nur dağındasın Cibril iniyor göklerden Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın Karanlık gecelerimize sabahsın Sen Nebiyullahsın Sen Habibullahsın Sen Rasulullahsın Niye incittilerki seni sultanım Niye işkence yaptılarki sana Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar Himayesiz kaldın diye mi Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne ' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza Başına pislikler saçılıyor Başlar feda o mübarek başına Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla ' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta Bu koşan kim? Ve cevap veriyor biri: Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra Velilerin anası... Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın Sana yeryüzünde en çok benzeyen Gülmesi sen, ağlaması sen ' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza Niye çıkardılar ki yurdundan seni Himayesiz kaldın diye mi Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni Seni yetim bulup barındıranı Seni alemlere rahmet kılanı Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun 'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı Sen, Sen ' Allah! ' diyordun Allah Azze ve Celle Semayı haşyet kaplıyordu Sen ' Allah! ' diyordun Arş-ı Âla titriyordu Bedir' de ' Allah! ' diyordun Üç bin melek iniyordu alaca atlarda Yüz yirmi beş bin sahabi: ' Anam babam sana feda olsun ' diyordu Ya Rasulallah Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi ' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara ' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi Sen de: ' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin Bu gün yaşayan gençler var Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki Ama seni onlar da çok seviyor Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar Senden başka kimseleri yok Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun Altmış üç yaşındasın Refik-i Âla duasındasın Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu Kenarları beyazdı Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın Ve mübarek ellerini dizine vurarak: ' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti: ' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver ' Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile ' Peki ' dedin o zata Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı Aynı cübbeden yine yine diktirdiler Ama giyinmek nasip olmadı Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle: ' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler ' Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini ' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim' Sultanım! Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik Rabbinden bize ne getirdi isen amenna Duyduk, itaat ettik Ya Rasulallah Sen hâlâ kırk yaşındasın Ve hâlâ ümmetinin başındasın... Dursun Ali Erzincanlı |
|
10-04-2007, 22:57 | #9 |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Ben böyle olmamaliydim
Ben böyle olmamaliydim Ismini duyunca boynum düsmeliydi omzuma. Içime bir ates düsmeliydi Ayaklarimin feri kesilmeliydi. Kendimden geçmeliydim sonra... Adini sayiklamaliydim adimi unuttugumda Ama bunu kimse duymamaliydi Seni mahsere kadar saklamaliydim. Ben böyle olmamaliydim Nisan aksamlarini islatirken yagmur Bahar sarkilarini söylerken karanliga Çalan her kapiya `sensin` diye kosmaliydim. Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan Ben hep sana yormaliydim. Gece yildizlarini serpince göge Seni görmek için uyumaliydim. Sarkilar kime söylenirse söylensin Sana diye dinlemeliydim. Türküler dolmaliydi odama Ben bir selvi boylu yârdan ayrildim deyince bir ses Selvi boylu yâr sen olmaliydin Kömür gözlüm atesine düseli Senin için söylenmis söz olmaliydi. Bir mey yokluguna aglamaliydi delice Bir keman incecik çiglik olmaliydi Ama bunu kimse bilmemeliydi Seni mahsere kadar saklamaliydim. Böyle olmamaliydim Kelimeler taifi tasiyinca kulaklarima Daha yüzüme çarpmadan taif rüzgari Taslarin izi çikmaliydi yüzümde. Uhud anilirken dislerime sizi düsmeliydi. Haremde bir ikindi vakti Kem gözler çevrilince sana Ve vefasiz eller uzaninca yakana Içim daralmali nefesim kesilmeliydi. Sen ötelere hazirlanirken Öteler senin için süslenirken, Son kez baktigin pencerede hayal edip seni Perdenin son kez kapanmasi gibi Kapanmaliydi gözlerim. Sonra içime dogru gerilip Seni bize lutfedenin ismini haykirip 'ALLAH (c.c.) ' deyip Düsmeliydim yere. Ama bunu kimse bilmemeliydi. Seni mahsere kadar saklamaliydim. Ve mahser günü... Uzaktan seni seyretsem. Sana yakin olmak için can atsam. Beni engelleseler, 'sen kim yakinlik kim? ' deseler. Ben aglamaktan konusamasam. Gözlerini çevirsen bana. 'benim cennetim bana bakan gözlerindir.' Ve tebessüm etsen. Ama bunu kimse görmese, Seni ebede kadar saklasam. DoLunAY.kadim;TeşekkürleR..Bütün şiirleri çok güzel ama bu şiiri başka sanırım.. |
|
10-06-2007, 22:37 | #10 |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİ
Selam sana nazlı Nebi Selam sana gözbebeği Mevla'nın kudretiyle selam. Selam sana nur-i dilara Selam sana Hakk habibi Rahman'ın kudretiyle selam. Selam sana Andelib_i Zişan Selam sana Muhammedi Cebrail'in yüreğiyle selam İbrahimce selam sana Rahimce selam sana Gafurca selam. Selam sana ey yetimler padişahı Selam sana Ahmedi nefesli yar Eyyupça selam sana Selam sana ya Habiballah Selam sana ya Nebiallah Selam sana ya Resulallah. Ya Resulallah Sen, sevmek için istenen Can, dudakta istenen Sevda ikliminin en güzel mevsiminin En güzel çiçeğisin. Cemre gibi düştün kainatın kışına Bahar, senin elinde doğdu Senin elinle indi toprağa Öyle bir sevildin ki Candan aziz bilerek Uğruna can verildi Ama bu, ölüm değildi Adını bir kez anan Bir kez gönülden anan Rahmetin nur kaynağı gözlerinde dirildi Şimdi biz de seni anıyoruz Mevla'mızın yeminleriyle anıyoruz seni Ey Faran Dağları'nda açan sevgili Fecre On geceye Her şeyin çiftine ve tekine Akşamın alacakaranlığına Kararıp bürüdüğü zaman geceye Açılıp aydınlattığı zaman Gündüze and olsun ki Sen olunca sitem yok Serzeniş yok Eyvah yok Alemlere ambersin O'ndan başka ilah yok Sen, en son peygambersin. Beni ilk öksüz oluşun vurdu Yetim kalışın yaraladı önce Elden ele dolaşmıştın Herkesin gözbebeğiydin Ama mahzun Ama kederli Bir yanın arşa kadar azamet Bir yanın ürkek Mekke akşamları yanar Verdiğin her nefeste Ve gökten inen bir sesle Allah korumasına alır. Senin derdin Allah'tı Hüznün kederin Allah Senin dostun Allah'tı Sana en yakın Allah. Biz seni göremedik ya Resulallah Uhud Dağı'nı seyrettik Okçular tepesinden bir sabah Bir Medine sabahında Uhud'u seyrettik Seni göremedik Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi Seni öyle seviyordu ki Tenine bir dikenin batması bile O kalbi durdururdu. Biz seni göremedik ya Resulallah Uhud'u gördük bir sabah Malik bin Sinan olamadık Mübarek kanının, kanına karıştığı Malik bin Sinan sanki oradaydı Ve inemedik okçular tepesinden Sanki sen inin demeden inersek Uhud tekrar cehenneme dönerdi. Ey Faran Dağları'nda açan sevgili Güneşe ve onun ışığına Ardından gelmekte olan aya Onu ortaya koyan gündüze Onu bürüyen geceye Göğe ve onu meydana koyana Yere ve onu yayana and olsun ki Sen olunca sitem yok Serzeniş yok Eyvah yok Alemlere ambersin O'ndan başka ilah yok Sen, en son peygambersin Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim Mesafelerden usandım ya Resulallah Sana sesleniyorum Alemlere rahmetsin Seslenince yanımdasın Burdasın Günahkarım Ama sen günahkarların umudusun Temizle beni ya Resulallah! Temizle beni ya Resulallah! Temizle beni ya Resulallah! Mescid-i Nebevi'de gördüm Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar: "Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için." Buyurmuşsun İçimde her şey üşür Rüzgar üşür Yağmur üşür Dua üşür Melekler üşür Isıtırsan bir sen ısıtırsın Medine'ye akan nur gibi ak kalbime Ey ban u cihan Yorgunum Güçsüzüm Çaresizim Sen çaresizlerin yardımcısısın Yüreğimi koşturdum Sana doğru Çatlarcasına koşturdum Kimseye hakkım yok Huzurunda sana ait varlıkları dava etmem Ben bir davalıyım Tükendim ya Resulallah Hicretimi kabul et ya Resulallah! Hicretimi kabul et ya Resulallah! Hicretimi kabul et... |
|