![]() |
#11 |
![]() SEN GEL DİYE
Yaradan Rabbimin adıyla okudum. Ey Muhammed seni okudum. Okudum,çoğaldı harflerim, ırmaklarım, yıldızlarım… Tüm kitaplara senin isminle yazıldım. Doğdum, Muhammede doğdum. Aşıksam, Muhammede aşığım. Ölürsem, Muhammede ölürüm. Gelirsem, Muhammede gelirim. Yusuf oldum kuyularda hep seni bekledim, Hüseyin oldum kerbelada, kuruyan dudaklarımla sayıkladım ismini, Gelsinde ırmaklar taşıyan ellerinden, Abı hayat akıtsın içime diye bekledim. Bekledim, kapandı yollarım, uzattım parmaklarımı, Hallaç gibi doğrandı ellerim. Hiç seni söyleyemedim. Dağlandı dudaklarım. Yazdım gözyaşlanmla mekkenin dağlanna: Ey sevgili, gel diye… Ağlama duvarını bir çıban gibi sırtında taşırken, Yorulan kollarıyla taş atan Kudüs’üm ben. Kaldırımlarımda ateşler yükselirken, Geldin öptün beni alnımdan, Serinleyip sarıldım taşlara yeniden. Ey Muhammed… Ey Sevgili. Ey Badı Sabah. Ey Üzerimize doğan ay. Ey Güzelliklerin .şahikası. Ey Şefaat pınarı. Her düşmem gül ayaklarına kapan-mamdır, Böğrümden yediğim her kurşunla tutarım ellerinden. Her şarkımda seni söylerim. Her tebessümüm senindir. Hep seni beklerim: Sen bir gelsen diye ey Sevgili… Sevgili… Ben Veyselim, Kenan illerinde hasretini soluyan, Hırkana bürünürüm karanlıkta kaybolduğumda, Dört taraftan vururlar bana, Vururlarda söyletemezler sensizliği, Sümeyye gibi develer ayırır bedenimi… Hamzayım Ey Sevgili, Uhuddayım tam önündeyim, Vahşinin mızrağı deler geçer yüreğimi, Gelde okşa ne olur oyulmuş kalbimi, Hind değil hasretin acıtır onu… Ben Grozniyim, Keşmirim, Kandaha-nm, Saraybosnayım, Hamayım, Buha-rayım, Bağdattım, Morayım, Taşkentim, Doğu Timor’um, Türkistan’ım, Ahıs-ka’yım. Eritre’yim, Halepçe’yim, Kırım’ım, İstanbul’um.., Ben kurşunlara evlat vermiş anneyim. Kurşunlardan sakınan bedeniyle seni özleyen, Taş atan bir filistinliyim. Okul önlerinde bekleşen ve ağlayan, Karanfil dağıtan kızım. Gel öp bizi alnımızdan, Gel sev bizi kanayan yaralarımızdan. Ey sevgili,,. Ey Muhammed… Gittin ya gül yüzlü sevgili. Kırıldım gittiğinden beri. Kırıldıkça yandı canım. Çarmıhta çivilenen benim ellerim, Benim ayaklarım. Harami sofralarda sergilenen benim başım. Beni bir ağaçta kıstırdılar, Kör bir testereyle biçildim. Ağladım, kurudu göz pınarlarım, Ağladım, hasretine türkü yaktım. Ağladım, gel diye ey sevgili… Sevgili.,. örnerim, Aliyim, Osmanım, Vuruldum bir niyaz vaktinde, Kanım dağıldı kitabın sayfalarına. Seni yazdım bir damla kanla, İsminin dolaştığı semaya, Bir baştan bir başa. Sen gel diye Ey sevgili… Ey sevgili… Kırıldı mı dişin? Dikenler acıttı mı ayaklarını? Deve işkembeleri kirletti mi elbiselerini? Medine yollarında yoruldun mu? Taifte taşlar kanattı mı gül yanağını? Kırıldı mı kalbin bize? Kırgın mısın sevgili? Ne çare Bekirler yok şimdi, Aliler, Osmanlar, Ömerler yok. Halidler gitti, Musablar gitti. Hatice yok, Zeynep yok, Fatıma yok. Müminlerin annesi sofra açmaz evlerimizde. Kedilerin babası dolaşmaz sokaklanmızda. Biz ne çok yetim okluk da, Senin gibi okşayanımız yok artık. Gel bir okşa ne olur. Yarala nmızda ki irinler azdı. Canımız acıdı. Bir merhamet et, bir gülümse efendim. Bir görün puslu şehirlerin üstünde. Bir ses ver puslu yüreklerimize. Bekler dururuz her seherde, Sen gel diye ey Sevgili… Ey Sevgili… Buralara bir hal oldu: Ne yakup inliyor şimdi, Ne Mısırda rüya görülüyor, Züleyhalar yalancı, Yedi adam ne yapsın, Mağaraların kapıları da kapalı. Musa vurunca asasını, Oynamıyor yer yerinden. Yol vermiyor kızıldeniz. Sakınmıyor İbrahimi ateşler, Su taşımıyor karınca, Ethemin balıklan getirmiyor iğneleri denizden. Buralara bir hal oldu; Sen yoksun, buralar duman oldu endim. Bir mektubun gelmedi buralara… Bir Neşaci sormaz halimizi. Bir yalnıztır düştü ocağımıza. Bir karanlık çöktü başımıza. Ay aydınlatmıyor, Gül kokmuyor. Yokluğun karabasanlar gibi çökünce sinemize, Dağıldı hanemiz, Dağıldı yüreğimiz, Dağıldı birliğimiz… Sevgili affet bizi: Bir deve olamadık, Hasretinden çatlayıp ölecek. Bir kuru ağaç olamadık, Yokluğuna kanlı gözyaşlar dökecek. Bir Bilal olamadık, Sensiz ses vermeyecek. Bir Ebu zer olamadık, Alıp başını gidecek. Ey sevgili, Ey şefaat sahibi, Affet bizi. Affet… Şimdi bir şarkı düşer dilimize, Bir aşk iner yüreğimize. Bir el tutar elimizden. Bir af fermanı gelir ötelerden. Bir sen gelirsin. Bir sen gelirsin. Biz bin seviniriz: Sevgilim Muhammed diye… Sevgilim Muhammed diye… Meleklerle yarış ederiz… Gel sevgili, Gel öp, kolda ve yeşert bizi, kalbimizi… |
|
![]() |
![]() |
#12 |
![]() :: Uhud::..
Günlerden cuma... Uhut'a gelenler var. Medine yolu toz duman... Uhut'a gelenler var. Bir dağılsa da şu hava, Görsek Medine-i Münevvere'den Uhut'a gelenleri. Bir görsek Allah Rasulü'nü Ve eroğlu erleri... Bakın göründüler işte; Atının üzerinde evrenin efendisi! Cihanın gözbebeği! Uhut'un sevgilisi! Sağında ve solunda ashab-ı güzin Önündeyse iki üveyk yürüyor; Biri Sad bin Muaz, Diğeri Sad bin Übade. Allah'ım bu ne edep Atlarının bile başı yerde... Bakın şu iki gence! İkisi de onbeşinde... Şu kısa boylu olanı Rafi' bin Hadic! Parmaklarının ucuna basıyor ki Boyu uzun görünsün! İyi ok attığı söylenince İzin veriyor efendimiz. Diğer gençse Semüre bin Cündüp... Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor. Ya rasulallah! diyor, Rafi'ye izin verdiniz. Bana niye izin yok? Ben rafi'yi güreşte yeniyorum. Efendimiz tebessüm buyuruyorlar. Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar. Semüre Rafi'yi yenince güreşte, Fahr-i kainat ona da izin veriyor. Günlerden cumartesi... Uhud'a gelenler var. İşte Ayneyn Tepesi-Okçular Tepesi- Başlarında Abdullah bin Cübeyr Sultanı dinliyorlar. Düşmanı yendiğimzi görsenizde Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe Yerlerinizden ASLA ayrılmayın! Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi Ben size adam göndermedikçe Yerlerinizden asla ayrılmayın! İki ordu da hazır... İki ordu da harp nizamında... Ve Uhud'un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor! Sessizliği bozan Kureyş'in Sancaktarı'dır. Söylediği her söz küfür kokulu... Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar! Bu bir meydan okumadır. Cevapsa bir çift ayak sesi... Gözler Uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda... Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak 'ALLAH' diyor! Ve Esedullah namıyla Hz. Ali(R.A.) yürüyor. Birkaç saniye, bir tek hamle... ALLAH'ın(C.C.) Arslanı dimdik ayakta Kureyş'in sancağı ise yerde... Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı Ama bilmiyor ki bu defa kim var Uhud meydanında Gökyüzünde yıldırımlar Yeryüzünde Hamza var. Asıl şimdi başladı Uhud'un türküsü. Tam üç katı düşmanla Peygamber(A.S.M) ordusu Göz göze ve diş dişe. Uhud'da yiğitler var. İşte: Ebu Lücane... Kılıcın üzerinde bir yazı Korkaklıkta ar İlerlemekte şeref var! İşte: Musab bin Umeyr... Zırhını giyinince Nasılda Peygamber'e(A.S.M.) benziyor. Ve döne döne savaşan Hz. Hamza... Ben Allah'ın(C.C.) Arslanı'yım diyor! Ebu Katade'ye bakın. Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından Bir havayı yara yara geliyor. Hedefte Rasulullah(A.S.M.) var. İşte: Ebu Katade... Okun Fahr-i Kainat'a(A.S.M) doğru gittiğini görünce ALLAH'ı(C.C.) andı önce Ve uzattı başını! Ok Katade'nin gözüne saplandı. Uhud'da yiğitler var... Şirk ordusunu bozguna uğratan... Ömer bin Hattab'a bakın Gözleri çakmak çakmak... Ama telaş var yüzünde Hz. Ömer'in(R.A.) Bu ne hal ey Ömer... Düşman hüsran yaşarken Zafer kaznılmışken Bu ne hal ey koca Ömer! Niçin okçular tepesine bakıyorsun? Neler oluyor orda? Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi'nden? Allah Rasulü(A.S.M) haber vermeden niye iniyorlar? Ey Abdullah bin Cübeyr! Durdursana okçuları! Durun, Allah(C.C.) aşkına durun! Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden. Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden. Kainat yalvarıyor inmeyin! Sultanlar Sultanı'nı(A.S.M) incitecekler, inmeyin! Peygamber(A.S.M) ordusu iki ateş arasında... Efendimizin(A.S.M) etrafında on beş sahabe... Bakın, mübarek elleri Rasulullah'ın(A.S.M.) Yüzüne kapanıyor! Kainatın affı için semaya kalkan eller Şimdi kan içinde! Yetiş Ey Ebu Ubeyde! Nur saçan yüz kan içinde! Zaman donuyor sanki, Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor. Kıpkırmızı bir yakut gibi Peygamberin(A.S.M.) mübarek dişi! Uhud Dağı'nı bir titreme alıyor. Zaman donuyor sanki, Ve gökler yırtılıyor! Uhud Dağı'nı bir titreme alıyor! Kimse Uhud'a ilişmesin. Çünkü bir ses geliyor altı yerden! Muhammed'in(A.S.M.) dişi yere düşmesin! Ve Cibril-i Emin yaratıldığı günden beri, En hızlı inişiyle iniyor! Çünkü altı yönden bir ses geliyor! Yere düşmesin Muhammed'in(A.S.M.) dişi! Kara bulutlar çöktü Uhud'a! Bir ses ortalığı velveleye verdi: Muhammed(A.S.M.) öldürüldü! Muhammed(A.S.M.) öldürüldü! 'Eğer O(A.S.M.) öldürüldüyse ben niye yaşıyorum! ' Diyen Enes bin Nad atıdı küfrün alevleri arasına! Artık yaşlı gözler Sevgili'yi(A.S.M.) arıyor. Kab bin Malik Hz. sesi duyuldu: 'Rasuluh(A.S.M) yaşıyor, Allah(C.C.) 'ın Rasulü(A.S.M.) yaşıyor, Onu(A.S.M.) miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım. Habibullah(A.S.M.) yaşıyor. Onu(A.S.M.) şefkat dolu gözlerinden tanıdım.' Ashab-ı Güzin'in sevincine bir bakın! Uhud'un sevincine bir bakın! Hz.Hamza duydu ya bu yeter! Rasulullah(A.S.M.) yaşıyor ya bu yeter! Yine daldı Hamza Kureyş'in dalgalarına! Ama savaşırken bir ara sendeledi Hamza. Ve boşlukta bir mızrak belirdi. Ey Hamza! Uhud'u her anışımızda kaç mü'min girmek ister mızrakla senin arana? Kaç mü'min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der? Ama Şehidlerin Seyyidi sensin! Şehidlerin Efendisi sensin! Uhud'da şehidler var... Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud'da! Rasul-i Zişan'ın(A.S.M.) gözlerinden boşalan yaş, Hamza'yı yıkar gibiydi! Fahr-i Kainat(A.S.M.) hiç bu kadar elem duymamıştı! Hiç bu kadar üzülmemişti! Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti: 'Ey Rasulullah'ın(A.S.M) amcası Hamza; Ey Allah(C.C.) 'ın ve Rasulü'nün(A.S.M) Arslanı Hamza; Ey hayırlar işleyen Hamza; Ey Rasulullah'a(A.S.M) koruyucu olan Hamza; Allah(C.C.) sana rahmet etsin! Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi; Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım! ' Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında: (Bismillahirrahmanirrahim-Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!) 'Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, Onlar Allah(C.C.) 'a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehid olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.' Dursun Ali Erzincanlı |
|
![]() |
![]() |
#13 |
![]() BEDİR
Hazirlanin uzunca bir yolculuk var simdi Asr-i Saadete Ceziret’ul Araba gidiyoruz Bismillah diyin Bedre oyle girin Gokte melekler yerde siz bekleyin sessiz Gelince iyi bakin onlara Hem kendi zamanlarinin Hem tum zamanlarin en cesur yigitleridir onlar Gokte yildiz yerde aslandir onlar Yuz yirmi bes bin beden ama tek bir ruh Muhammedi ruhtur onlar Arslanlar cikmistir Medine’den Simdi yoldadir Bedr’in arslanlari Iste bakin su Hazreti Umeyr arslan yavrusu Yasi kucuk diye geri cevirecek Resulallah Ama oyle agliyor ki Umeyr izin veriyor nebi Ey Saad Bin Ebi Vakkas sen bagla kardesin Umeyr’in kilicini Boyu kisa baglayamiyor Hazreti Hamza’nin belinde iki kilic duruyor Attigi her adim bir kalbi durduruyor Ey Hamza gordugun hicbir seyden korkmazsin bu dogru Ama heybetini gizli tut yuruyusun olumu korkutuyor Dinleyin alemlerin Sultanini O konusunca ruzgar bile susuyor Ey ashab hazir misiniz? Saad Bin Muaz ayakta ya Resulallah diyor: Seni hak din ile gonderen Allah’a and olsun ki; Sen bize su denizi gosterip dalarsan, Bizde seninle birlikte dalariz Allah’in bereketiyle yurut bizi Tebessum buyuruyor Habib-i Zisan O gulunce suya kaniyor susamislar Guller aciyor yureklerde kederler unutuluyor Guluyor Nebi ve yuruyorlar Mekke’de cekilen acilar dinmis yuruyorlar Sanki yildizlar yere inmis Onlerinde kainatin gunesi Iste Hazreti Omer ve Hazreti Ali Biri Hattapoglu biri Haydar-i Kerrar Ve kol kola olumun agzina gidiyorlar Bedir’de baba-ogul Bedir’de kardes-kardese Mekke musrikleri uc yigit istiyorlar once Uc yigit gosterin aranizdan bize Melekler alemlerin Sultanina bakiyor Kimi isaret edecek Sultan-i Resul Cunku O isaret edince Ay ikiye bolunuyor Acaba mubarek elleri kime uzanacak Kalk ya Ubeyde, kalk ya Hamza, kalk ya Ali Gordunuz mu yigitleri Hamza’yi gordunuz mu nasil da salina salina gidiyor Ya Ali sanki gokten iniyor velilerin babasi Ubeyde ayagindan yara aliyor, efendisine gidiyor hemen Ya Resulallah ben sehid miyim diyor? Evet sen sehidsin Ve dua ediyor efendiler Efendisi Rabbi Rahimine uzatiyor ellerini: Allah’im bana yaptigin vaadini yerine getir, Allah’im bu bir avuc insani helak edersen, Artik Sana yeryuzunde ibadet edecek kimse kalmaz. Bir firtina kopuyor Bedir’de; Hazreti Mikail’in komutasinda bin melek Resulallah’in saginda Bir firtina kopuyor Bedir’de; Hazreti Israfil’in komutasinda bin melek Resulallah’in solunda Ve bir firtina daha; Hazreti Cebrail bin melekle Resulallah’in onunde, Uc bin melek alaca atlarla. Donuyorlar Bedir’den, Esirler arasinda Peygamber amcasi Hazreti Abbas, Vakit gece esirlerin elleri bagli, Abbas’in elleri sikica bagli. Bir inilti yayiliyor geceye Uyuyamiyor rahmet Peygamberi. "Ya Resulallah nicin uyumuyorsunuz" diyor Sahabiler. Amcamin iniltisi uyutmuyor beni. Ve hemen Ashab-i Guzin cozuyor Peygamber amcasinin ellerini, Resulallah ogrenince durumu emir veriyor: "Tum esirlerin cozun ellerini" Donuyorlar Bedir’den, Esirler arasinda Peygamber damadi var, Fidye karsiligi serbest kalacak. Allah Resulune bir gerdanlik uzatiliyor: "Kiziniz Hazreti Zeynep gondermis esinin fidyesi olarak” . Sefkat Peygamberinin gozleri doluyor, Cunku bu gerdanlik kizinin dugununde, Hazreti Hatice’nin taktigi kendi gerdanligidir. Yasli gozlerle konusuyor Nebi: "Onu saliverseniz, gerdanligi da Zeynep’e gonderseniz olur mu?” Olur ya Resulallah sen uzulme, sen bize canlarimizdan daha azizsin; Buyur canimiz feda sana yeter ki sen uzulme. Donuyorlar Bedir’den, Sevgilileri dua ediyor, Peygamber duasiyla donuyorlar. Kuluna yardim eden, dinini ustun tutan Allah’a hamd olsun, Ham olsun alemlerin Rabbine hamd olsun alemlerin sahibine |
|
![]() |
![]() |
#14 |
![]() Ay yüzlüm
ay yüzlüm ap acik sözlüm ruhum sana kurban gönlüm sana hayran nergis bakislarinin tehsiri nede yaman Sultanim El aman bak sinemde bir ok var derununda bir aci sendedir ilaci eyy varligi nur dünyasi surur söZü kuran her derdime derman tür atesim birakma beni hicranda zihran ruhumda ahuza hem masum hemde perisan dertlerde kivrandim kapina dayandim bilemem baska kor baska ates ben sana yandim seninle uyandim eyy dünyaya arstan gelen nur eyy mehi taban aydinlatti ziyan baktim semailine hep didarini andim askinla kivrandim eyy taptaze gül kahkülü amber saci reyhan caziben ne yaman görmemistir cihanda gözler sen gibi dilber güneslerden enver ac lutufla bahrini acki kitmir kölendir dergahin uludur derylara denk kereminden bir katre ihsan ey gönlüme sultan lutfeyle neolur bildigim baska kapi yok derdim herkezden cok nurdan cehrendeki bu nikap da ne? güneslere tac gigdiren isikken hep hicranla bunca yil bunca sene gecmis gidiyor baharlar beklerken dogruklara arstan gelen burhanla inlet dört bir yani altin sadanla hayat üfle sihirli rayihanla hak adina üfül üfüul eserken konuski hatipler haddini bilsin ilahi nef anla ruhlar dirilsin erilecek zirvelere erilsin baslamis göklerde bunu dilerken eyy mukaddes kitap eyyy ezeli nur eyy iklimi ziha etrafi huzur son demde bir kere daha neolur agar isik karanligi bogarken bahar olmasada son bahar olsun cihanlar tekmin abazinla dolsun yeniden namin her yanda duyulsun su fani ömürlerimiz biterken su fani ömürlerimiz biterken....[/color] |
|
![]() |
![]() |
#15 |
![]() Ummanında Kayboldugum Nursun
Umma'nında Kaybolduğum NURSUN. Mecnun'un Leyla'da aradığı, yandığı, Çöllerde kana kana yudumladığı Senin sevgindi. Annesiz bir çocuğun Anne diye uzandığı, Babasız gecelerde Baba diye andığı Sensin. Soğuk ve insaf bilmez yanlızlıklarda hangi hasta vardır; Gözyaşı döksün de o yaşlar senin avucuna damlamasın? Hangi masum,hangi mazlum vardır ki ? O merhamet deryası yüreğini sığınak yapmasın.... Ey Sultan-ı Levlâk! Kardanadamıyla güneşe çalım satan Bir çocuğa bakar gibi baktın bize. Sağnak yağmur altında ateş yakan bir yolcuyu İzler gibi izledin.Bilmiyorlar Allah'ım dedin; Bilselerdi yapmazlardı... Herşeyin önü O'ndan sonu O'na; Varlıklar adedince Selam Sana, Sâlât Sana.... Ummanında Kaybolduğum Nursun. Her akşam gurûbla ayrılan heyecanın kucağında görünensin. Bırak 42 ndi yağmurları saçlarında gezinsin. Sensizlikten yorgun düşmüş bakışları avuçlayıp Semaya ser ve öylece kal. Sığındığım Rahman'ın Sırdaşı Olarak. Ben geçici hazların sardığı bedenimde O beden tabutunun en derininde Nefsimin esiriyim.Ama SEN : Ummanında Kaybolduğum Nursun Azaba ramak kalmış şu dakikalarda Beni Hayalinle korursun. Aranan yine SENSİN Saikalarda, Kutsî perdelerin kalktığı anlarda,Özlemimsin SEN. Ummanında Kaybolduğum Nursun. Gölgen vurur düşlerimin yazgısına. Ben O Nurla Damla Damla Kutsîliği tadarım. Yüzümde meltemlerden arda kalan serinlik, Muhabbet; sabahlayan hislerimin en ücra köşesinde Düşmanım benlik; yalnızca bir benlik. Yoluma set çeken ve SENİNLE kaybolan basitlik. Düşündüğünü zincire vuran benim. Şafakla kaybolan benim. Ve ellerim SANA uzanır Ey Sultan-ı Levlâk! Düşmanını elleriyle besleyen bir insana bakar gibi baktın bize, İlâcını ateşe atan bir hastayı izler gibi izledin. Bilmiyorlar Allah'ım dedin,bilselerdi yapmazlardı. Herşeyin önü O'ndan sonu O'na... Varlıklar adedince selam SANA, sâlât SANA: SEN İÇİMDE YANAN TATLI BİR KORSUN, VE SEN UMMANINDA KAYBOLDUĞUM NURSUN..... |
|
![]() |
![]() |
#16 |
![]() Habibullah'ı Sevmek Habibullah'ı sevmek Hz.Amine gibi son nefesinde elinden şefkatle tutup seslenmişti ona ey dehşetli ölüm okundan ALLAH’IN yardım ve ihsanıyla yüz deve karşılığında kurtulan zatın oğlu ALLAH seni aziz ve devamlı kılsın eğer rüyada gördüklerim doğruysa sen celal ve ikram sahibi olan ALLAH tarafından adem oğullarına peygamber gönderileceksin sen ceddin İbrahim’in teslimiyet ve dinini tamamlamak için gönderileceksin ALLAH seni putlardan koruyacak ve alıkoyacaktır. her yaşayan ölür her yeni eskir evet bende öleceğim fakat ismim ebedi olarak yad edilecektir çünkü tertemiz bir evlat doğurmuş arkamda hayırlı bir yad edici bırakmış bulunuyorum ve huzurla kapanan anne gözleri ve acıyla ıslanan minik gözbebekleri seneler sonra bir sefer dönüşünde Ebva’dan geçerken aziz ve muhterem annesinin kabrini ziyaret ediyor ve ağlıyordu onun ağladığını görünce sahabede ağlamaya başladı ve gözyaşının sebebini söyledi annemim bana şefkat ve merhametini hatırladım Habibullahı sevmek; Necaşi gibi Habeşistan’a Hicret eden Mekkeli Müslümanları dinleyince; kendini tutamadı.Sizi ve yanından geldiğiniz Zatı tebrik ederim ki; O ALLAH’IN Resulüdür.Zaten biz O’nun vasıflarını kitabımız olan İncil de okumuştuk.O Peygamberi Meryem oğlu İsa da;insanlığa müjdelemişti. ALLAH’A yemin olsun ki;eğer O benim ülkemde bulunmuş olsaydı;ayakkabılarını taşır,ayaklarını yıkardım. Resulullahı sevmek,Varaka Bin Nevhel gibi, Duyunca Hira Nur dağındaki geceyi;ihtiyar bir haykırışa döndü kelimeler KUDDÜS…KUDDÜS Bu gördüğün melek;Yüce ALLAH’IN Musa peygambere gönderdiği; Ruhul kuddustür,namus-u ekberdir. Sen ise bu ümmetin peygamberisin. Ah ne olurdu,yeni dine halkı çağırdığın günlerde bende genç olsaydım,kavmim seni yurdundan çıkaracakları zaman sağ olsaydım…Eğer senin davet gününe yetişirsem,bütün gücümle sana yardım edicem; O yetişemedi davet gününe… AMA yetişenler vardı,çekirdekten filize,daldan meyveye doğru,yetişenler vardı…ASHAB VARDI…. Habibullahı sevmek;Ashab-ı Güzin Gibi… Ama hangi birini örneklesin zaman;Ehlibeytimi,Aşere-i Mubeşşereyimi,Ensarımı,Muhacirimi… Ashab-ı Güzin’e örnek Ammar Bin Yasir olsun; Babası ve annesi İslam’ın ilk şehitleri…Ammar Bin Yasire İslam’a girdi diye,çöl güneşinin altında demirden bir gömlek giydiriliyor,o kavurucu sıcaktan ilikleri eriyor… Bir başka işkence;ateşle dağlanıyor Ammar;küfre zorlanıyor.Ve Ammar bu azaptan gözünü açınca Efendimizin yanında buluyor kendini; İşkencenin her türlüsünü tattık Ya Resulallah diyor, Önce Peygamber duası;Allah’ım Ammar ailesinden hiç kimseye cehennem azabını tattırma. Sonra Peygamber müjdesi;Ey Ammar sen bu işkencelerle ölmeyeceksin,uzun bir müddet yaşayacaksın,senin ölümün azgın bir topluluğun eliyle olacak.SEVMEK,…. HABİBULLAHI SEVMEK…ASHAB-I GÜZİN GİBİ…. Dursun Ali Erzincanlı |
|
![]() |
![]() |
#17 |
![]() KERBELA Hicretin dördüncü yılı. Birer yıl arayla Medine’de iki doğum, İki bayram, iki ay parçası… Yeryüzünün en hayırlı dedesinin gözbebekleri doğuyor. Rasûl-üs Sakaleyn’in kokladığı reyhanları Fatıma’t-üz Zehrâ’nın körpecik fidanları Ali’yi Mürteza’nın eşsiz kahramanları doğuyor. Cennet gençliğinin iki seyyidi. Ehl-i Beyt’in ilk nazlı çiçekleri… İki ay parçası, “merhaba” diyor o incecik sesiyle İsimlerini Rahman koyuyor, Cebrail nefesiyle Siz onlara Allah’ın iki lütfu diyin; Birinin adı Hasan; diğerinin Hüseyin. Zaman, saadetli günleri yaprak yaprak okurken Onlar peygamber dizinde büyüdüler Ve zaten onlar semâda büyüktüler. Bir gün peygamberlerin incisi oturuyorlar. Hasan’la Hüseyin Birbirlerini yakalama oyununda… Buyurdular; “Ha Gayret Hasan! Göreyim seni, yakala Hüseyin’i.” Hz. Ali; “Ya rasulallah!” diyor, “Hüseyin’den taraf olmanız gerekmez mi? Hüseyin daha küçük.” Rasulullah buyuruyorlar; “Baksana! Cebrail de Hüseyin’i tutuyor; Ha gayret Hüseyin! Göreyim seni diyor.” Yine birgün, Efendimiz, ashabıyla yürüyorlar. Hz. Hüseyin çocuklarla oynuyor. Peygamberimiz, ellerini açıyor; Tutmak için Hüseyin’i... Hz. Hüseyin, bir oraya bir buraya kaçıyor. Ve gülerek yakalıyor onu, Nebiler serveri. Bir elini kafasının arkasına, Öbür elini, çenesinin altına koyup öpüyor, kokluyor, öpüyor. Sonra zamana ve mekana sesleniyor; “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim! Allah’ı seven Hüseyin’i sever! Hüseyin, torunlardan bir torundur.” Ve bir gün Cebrail bir haberle gelir; Hüseyin Fırat kıyısında şehit edilecektir. Orası, üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belalı bir yerdir. Kerb-ü beladır! Orası Kerbeladır! Hicretin altmış birinci yılı. Aylardan Muharrem… Kan renginde fırat Kan renginde yakamoz. Ve dudaklar susuz, Yürekler susuz… Kerbelada bir oğul var, Yoluna oğullar feda. Bir torun, Kerbelada… Dedesinden elli yıl uzakta. Onun gibi bembeyaz giyimli Bembeyaz yüzlü. Atının üzerinden sesleniyor Kalpleri mühürlü olanlara Merhametten yoksun olanlara; “Ben Peygamberiniz Aleyhisselamın kızının oğlu değil miyim? Ben Hz.Muhammed Mustafa’nın torunu değil miyim? Şehitler seyyidi Hamza, babamın amcası değil mi? Çift kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil mi?” Kerbelada bir oğul var, Çevresinde Yeminler ediliyor şehadete. Ve birbir toprağa düşüyor yiğitler Ehl-i Beyt’in solan ilk çiçeği Aliyyül Ekber’di. Sonra sıra sıra soldu civanlar; Avn b. Abdullah b. Cafer, Muhammed b. Abdullah b. Cafer, Abdurrahman b. Akîl, Cafer b. Akîl… İşte bakın, biri daha yürüyor ölüme; Hz. Hasan’ın oğlu Kâsım! Onun da yüzü ay parçası. Elinde kılıç, üzerinde gömlek ve pelerin. Ayak sandallarından birisinin bağı kopmuş. Başına bir kılıç iniyor, Ve “Amca!” diyerek yüz üstü düşüyor kerbela’ya. Kerbela’da bir oğul var Bir şahin var. Kucağında üç yaşında bir seyyid; Adı abdullah! Ve bir ok, Abdullah’ı boğazından vuruyor Hz. Hüseyin, kanla dolan avuçlarını yere boşaltıyor “Yâ Rab!” diyor. “Bize göklerden yardım etmeyeceksen, Hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et.” Hicretin altmış birinci yılı Muharrem ayının onu… Bir şehit var kerbelada Tam otuz üç mızrak yarası, Otuz dört kılıç yarası Ey Muhammed’im nerdesin nerde? Hüseyinin başı bir yerde; gövdesi bir yerde! Bu Hz. Zeyneb’in feryadıdır dedesine; “Ey Muhammed’im! Ey Muhammed’im! Sana göklerdeki melekler salatü selam getiriyorlar. Hüseyin ise şu otsuz bozkır çölde Tozlara, topraklara, kanlara bulanmış, Azaları kesilmiş yatıyor. Ey muhammedim! senin kızların esir edilmiş, Zürriyetin hep öldürülmüş. Sabah yelleri onların üzerine toz toprak savuruyor.” Abdullah bin Abbâs da, o gün Medinede Rasulullah aleyhisselam’ı görür rüyada Yanında içi kan dolu cam bir bardak vardır, Ve şöyle buyurur: “Benden sonra Ümmetimin yaptığı şeyi biliyor musun? Hüseyin’i şehit ettiler. Bu, Onun ve ashabının kanlarıdır. Bunu Allah’a sunacağım.” Ya Rasulallah! Biz asırlar sonra geldik. Eğer o gün olsaydık Kerbela’da Allah’a kasem olsun ki Ashabının seni koruduğu gibi Korurduk Ehl-i Beyt’ini Ya da o uğurda verirdik canımızı. Bu sözümüzün bir isbatı olarak Bu gün biz senin kapındayız. Taşıdığımız ehl-i beyt isimleri. Kimimiz Ali, kimimiz fatıma Kimimiz hasan ve hüseyin. Ve iftiharla senin ismini taşıyor çoğumuz. Allah ruhumuzu senin kapında Ehl-i Beytine layık olduğumuz bir anda alsın. Aliyi Asğar’la, Zeynelabidin’le her asırda hüseyni çiçekler açarken Yanaklarında peygamber busesi, Ve her biri senden bir koku taşırken çağlara. Allah, bizi onlardan ayırmasın. Bizi senden ve rızasından ayırmasın... http://video.google.com/videoplay?do...73729457245363 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
![]() ..: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Tercih Senin Yurdum senin dağlarında, dağlarında hatıram var Senden bana, benden sana aramızda bir sitem var Elleri aldın koynuna, beni bıraktın Bir ben kaldım, bir ben kaldım sürgünlerde... Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim Bırakıp gitmemeyi, terketmemeyi, beklemeyi Öğrendiğim dağlarımın kokusuyla... Sen büyük şehrin insanıydın Hayatın büyüktü, hayallerin büyüktü Büyük ve süslü sözler duymak istiyordun Büyük ve süslü sözler söylemeliydim sana Seni kaybetmemek için... Seni kaybetmemek için geçmişimi gizlemeliydim Duymak istediklerini söylemeliydim sana Duymanı istediklerimi değil... Yüreğinde şekillendirdiğin insanı oynamalıydım sana Kendimi değil... Sen şirin bir kanarya sevmek istedin Oysa şahini tanıdım dağlarda Şahinle yaşadım, şehince yaşadım Ama kanaryayı oynamalıydım sana Seni kaybetmemek için... Sen kanarya taklidinden hep nefret ettin Sen şahini hiç tanımadın... Bunları sana anltamazdım şehir gülü Çünkü sen büyük şehrin insanıydın Büyük sözler duymalıydın... Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim... Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var... Dağlarımı sev Dağlarımı sev Dağlarımı sev Yalvarırım sev... Hatırlarsın bir kelime oyunumuz vardı Sen kelimeyi söylerdin, bense tarif ederdim Heyecan demiştin, mevsim ilkbahardı Bense gözlerine bakıp heyecan ı tarif etmiştim sana İsmini duyunca kalbimdeki çarpıntı demiştim Bu doğruydu şehir gülü, Ama dilimin ucuna kadar gelip Dudaklarımı zorlayan, fakat kelimelere dönüşemeyen, İçime hapsettiğim tariflerim vardı... Bizim eve büyük şehirden misafir gelince Herkes en güzel elbisesini giyerdi Biz çocuklar kapının yanıbaşında dizüstü çöküp Hayranlıkla onları seyrederdik... Ben heyecanı babamın alnında biriken teriyle Bardağa uzanan elinin titremesiyle tanıdım Annemin kendi yöresine ait konuşma şeklinden utandığı Ama onlar gibi de konuşamadığı için Suskunluğu tercih edişiyle tanıdım... Bunları sana yine anlatamazdım şehir gülü... Kaç gecedir dağları görüyorum rüyamda Kaç gecedir babamı görüyorum.. Şimdi tercih senin şehir gülü İster kanaryayı sev, ister şahini Ama şahini seveceksen önce dağlarını sev, dağlarını sev... Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var... Dağlarımı sev Dağlarımı sev Dağlarımı sev Yalvarırım sev... Konu Ak_Kelebek tarafından (02-05-2009 Saat 14:05 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#19 |
![]() ..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::..
Sözün acıydı, yolun dolambaçlı... Yedi uzun yıl geçerek Yedi yıl dolaştın durdun... İçimden bir his şöyle diyor: Ayrıl arkadaşlarından istasyonda Sabahleyin git kente İliklenmiş ceketinle Bir dam ara Ve bir arkadaşın çalarsa kapını Aç! Haaa...Açma... Yine de ört hislerini Rastlarsan ana babana İstanbul da ya da başka bir yerde Yürü git yabancı gibi Yok ol köşede Tanıma! Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü Göster! Aaah! Gösterme, gösterme yüzünü Yine de gizle, ört hislerini İşte burada ye şu eti, çekinme Git rastgele bir eve yağmur yağınca Otur bir sandalyeye Ama çok kalma Şapkanı da unutma Söylüyorum sana Ört hislerini Ne söylediysen bir daha söyleme Düşüncelerini bir başkasında bulursan tanıma Kimseye imzanı ya da resmini vermemişsen Kimsenin yanında bullunmamış ve kimseyle konuşmamışsan Nasıl yakalayabişlirler seni Ört hislerini... Dikkat! Ölümü düşündüğünde Mezar taşın olmasın yattığın yeri belirten Üzerinde bir yazıyla seni eleveren Ölüm tarihiyle seni açığa çıkaran Bir kez daha, son bir kez daha Ört hislerini... Sevdiğim söylüyor bensiz olamayacağını Bu yüzden kendime dikkat ediyorum Yolda yürürken önüme bakıyorum Ve korkuyorum her yağmur damlasından Sanki beni ezeceklermiş gibi... Sen yine de bana bakma Ne giydiğini yaz bana Sıcak tutuyor mu? Uyuduğun yeri yaz bana Yumuşak mı? Nasıl göründüğünü yaz bana Yüzün aynı mı? Sorulardır sana bütün verebildiğim Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim Yorgunsan uzatamam elimi Ya da açsan besleyemem Sanki bu dünyada hiç yokmuşum Unutmuşum gibi seni... Sözün acıydı, yolun dolambaçlı... Yedi uzun yıl geçerek Yedi yıl dolaştın durdun... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
![]() ..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Ey Gül Ey gül Konu Ak_Kelebek tarafından (02-05-2009 Saat 14:12 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |