|
12-18-2009, 15:56 | #1 |
Efendim Sana Sesleniyorum Ötelerden ...
Efendim, sana sesleniyorum ötelerden. Aczime bakma, çehreni asma, çevirme gül cemalini bu mücrim yüzden. Bakma, yüzsüzlüğüm deli cesaretimden, Sen, alemlere rahmetsin mahrum etme cemâlinden. Efendim, sana sesleniyorum ötelerden. Bırak, yanında kıtmîrin olayım. Başka bir hünerim yok fânî dünyada bırakma beni, ak kor oldum yangınlarımda. Gözyaşlarım söndürmez alevimi biliyorum, hangi günahımı itiraf edeyim, hangi birini! Hangisini setreyleysem acaba, hangilerini! Eller, gözler, yerler ve gökler şâhit, deliller ortada ayan beyân, suçum zâhir. O kadar çok ki, mücrim bile denmez bana ama ümitsiz de değilim, ümidim senden. Bakma bana, itirafım deli cesaretimden Sen, alemlere rahmetsin mahrum etme merhametinden. Efendim, sana sesleniyorum ötelerden. Ne dünyaya teşrifini gördü bu gözler ne de emanetini en Emîne teslim edişini. Yâ veyl! bu gözler ki kavruldu nâr-ı haramdan temâşası hep zilletti, her nazarı zillet-i hevâdan. Oysa ne hicranlı günler gördü, o mübarek gözlerin ne yaşlar döktü bize "ümmetî, ümmetî" diye. Biz sana layık olamadık, Efendim! Emanetine sahip çıkamadık hiç! Yırttık pervasızca ahd-i fermanını, kaldırdık gönüllerden, o yüce Kitâbını. Takıldık, tökezledik, düştük sekr-i dünyadan, ağlanacak halimize hep güldük Efendim. Güzel sözler boş sözler oldu, zaman başka zamandı binlerce asır geçmişti üstünden, terakki hayaldi. Ne olur, aczimi affet, şikayetim yalnız kendimden dedim ya bakma, haykırışım deli cesaretimden Sen, alemlere rahmetsin mahrum etme şefkatinden. Efendim, sana sesleniyorum ötelerden. Kaybettik içimizdeki o çocuk masumluğunu. Tilkilik, kurnazca ruhumuzda geceledi hep. Uludu, iyiliği paramparça eden seyyiât Sen taşlara, darblara, sövgülere lâyık görüldün. Bize ise miras kaldı şatafatlı, rahat bir hayat. Anneler yine gebeydi, salih evlatlar yok oldu. Nice firavunlar, ebu cehiller, nemrutlar doğdu. Kendi elimizle, kendimizi ateşlere attık. Yanıyoruz, yetiş, tut elimizden, yok olduk! ah pişmanlık, ah cahillik, ah yok olası feryât! Sâhi, sâhi değildi miydi, avuntu muydu heyhât? Savınca musibeti Yaradan, nisyân ile kavrulduk. Beşeriz, şaşarız bırakma ellerimizi tut yeniden. Bize bakma, serkeşliğimiz deli cesaretimizden Sen, alemlere rahmetsin mahrum etme muhabbetinden. Efendim, sana sesleniyorum ötelerden. Seni bize güzel anlattılar hep. Güzellik bile haya edermiş yanında. Yalan, ihanet, kibir yanına uğramazmış hiç. Muhammedü'l Emin diye seslenilirmiş sana. Bir güzel ravzada, güllerin Efendisiymişsin Ebubekir, Ömer, Osman ve Alilerin varmış değil mi? Biliyorduk, duyuyorduk, uymuyorduk, uyuyorduk. İşimize gelmiyordu çünkü; işimiz gidiyordu elimizden. Siz tek tek açmıştınız, en güzel bahçelerde. Biz tek tek soldurduk, kaldık kupkuru çöllerde. Tüm güzellikleri çarçur ettik, tel tel döküldük Tül tül alevlenen uhuvveti, şakağından vurduk. Köhneliğine tutulduk müzeyyen hayatın, vurulduk. Oysa hepsi bir amel-i şeytanmış, çok geç uyandık. Tutunacak dalımız yok derken, seni gördük Efendim. Alır mısın yanına, basar mısın bağrına yeniden? Bakma bize, yaptıklarımız deli cesaretimizden Sen, alemlere rahmetsin mahrum etme kendinden.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|