11-25-2008, 16:08 | #1 |
Emine Erdoğan'ın Hayatı, Emine Erdoğan'ın Yaşam Öyküsü
1955’in 21 Şubat günü Cemal Gülbaran, Fatih Baba Hasan Alemi Mahallesi nüfusuna kayıtlı ailesinin yedinci ferdi, beyaz tenli, kuzguni siyah saçlı Emine’yi kucağına aldı. Eşi Hayriye, dört erkekten sonra bir de kız evlat doğurmuştu. Cemal Bey’e, bu kız evladın, bir gün gelip de Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı seçimindeki kilit isim olacağı söylense, hiç de mantıklı gelmezdi.
Aile aslen Siirtli olmasına karşın, Emine’nin dedesi, 1904 doğumlu Hamdi Ali Gülbaran, Siirt’ten İstanbul’a göçmüş, Fatih’e yerleşmişti. Yani yaklaşık üç kuşaktır İstanbul’daydılar. Hamdi Ali Gülbaran, oğlu 1926 doğumlu Cemal’i zayıf ve çelimsiz olduğu için ilkmektep ikinci sınıfta okuldan aldı. Çok geçmeden Kapalıçarşı’da döşeme atölyesi sahibi hemşerisi Mehmet Sabri Efendi’nin yanına çırak verdi. Cemal sessiz, sakin, ufak tefek bir delikanlıydı ama namusluydu; çok da çalışkan olduğu için patronun gözüne çabuk girdi. Hatta öyle ki Mehmet Sabri Efendi, 1921 doğumlu kızı Hayriye’yi Cemal’e verdi. Mehmet Sabri Efendi mutaassıp bir adamdı, Hayriye belki de bu yüzden okuma yazmayı öğrenecek kadar bile okula gitmemişti. Ama iki genç için bunun pek önemi yoktu. Birbirlerini çok sevdiler. Hayriye Hanım’ın ailesinin hali vakti yerindeydi, hatta varlıklı bile sayılırlardı. Genç Cemal’in ailesi varlıklı değildi. Çift, Hayriye Hanım’ın babadan gelen varlığı sayesinde çok fazla sıkıntı çekmedi. Cemal Gülbaran kayınpederinin işini sürdürdü. Ancak aile, çocuk sayısının artmasıyla müreffeh sayılmayacak bir hayat sürmek zorunda kaldı. 1943’teki evliliğin ilk meyvesi Hüseyin, 1944’te dünyaya geldi. Sonra, sırasıyla 1948’de Hasan, 1950’de Eyüp, 1952’de Ali ve 1955’te de Emine doğdu. Aile, Emine’nin doğumundan dört yıl kadar sonra Üsküdar’a taşındı ve bugün Karacaahmet Cemevi’nin iki blok ilerisindeki Hacı Cafer Mahallesi Arakıyeci Sokak’ta, bahçesi meyve ağaçlarıyla dolu, hatta bir süs havuzuna sahip cumbalı ahşap eve yerleşti. Karacaahmet civarı, meşhur çizgi roman kahramanı Ustura Kemal’in hassaten sorumlu olduğu mekândı ve 50’li yıllarda Rumeli, Karadeniz ağırlıklı bir ahali yapısı vardı. Gülbaran ailesi, yine de mahalleye hiç yabancılık çekmedi. Fazla sosyal sayılmasalar da komşuluk ilişkilerine önem veren insanlardı. Mahalleli kadınlar arasında Arap Hayriye olarak anılan anne Gülbaran, güler yüzlü ve yardımsever bir kadındı. Baba Cemal Gülbaran ise kahvehaneye çıkmayan, işten eve, evden işe gidip gelen biriydi. Anne Hayriye ve kızı Emine’nin seslerinin yükseldiği bir alan vardı ki bu, bahçedeki incirlerdi. Mahallenin çocukları sürekli olarak Gülbaranların bahçesindeki incirlere dalmakta, gerek Emine gerek Hayriye Teyze, incir hırsızlarına karşı amansız bir mücadele vermekteydi. Bu yüzden mahallenin çocukları arasında genç Emine’den zılgıt yemeyen çocuk yok gibiydi. Dönemin incir hırsızı, bugünün Arakıyeci Sokak’ta Manço Erkek Berberi’ni işleten Metin Taşan, yine de kovalanırken küfür duyduğuna şahit olmadı. Ağabeyden başını ört baskısı Emine Gülbaran’ın çocukluğu ve gençliği bu mahallede geçti. Eğitimine Zeynep Kamil İlkokulu’nda başladı. Ardından Mithatpaşa Akşam Sanat Okulu’na devam etti. Fakat buradaki eğitimini tamamlayıp tamamlamadığı belli değil. Biz de bu okula gidip yaptığımız araştırmada, Emine Hanım’ın mezun olduğuna dair bir kayda ulaşamadık. En büyük ağabey Hüseyin, 1970’te kız kardeşi Emine’den, 15 yaşına geldiğinde örtünmesini istedi. Emine Erdoğan, olayı yıllar sonra ‘Nasıl Örtündüler?’ kitabının yazarı Gülay Atasoy’a şöyle anlattı: "...O kadar ki ağabeyim bana örtünmem gerektiğini söylediği zaman intihar etmeyi bile düşünmüştüm. Nasıl olur da örtünürdüm! Çevremde bir tane örneği yoktu. Köy gibi bir yerde olsam neyse... Orada dikkati çekmezdim. Ama burada olamazdı. Bu karışık duygular içindeyken, bir vesileyle Şule Yüksel Şenler’le tanıştım. Bu tanışma beni çok etkiledi. Böylelikle bir Müslüman hanımın hem modern hem kültürlü hem de örtülü olabileceğini gördüm. Hemen o anda örtünmeye karar verdim." Emine Gülbaran, böylece 16 yaş civarında başını örttü. Aslında genç Emine’nin başını örtmesi, o dönemde mutaassıp kesim arasında moda politik gelişmelerle de yakından alakalıydı. Süleymancılar, Nurcular, Nakşibendiler özellikle AP içinde de kendilerini temsil etme olanağı bulmaya başlamışlardı. 1967’de Türkiye Odalar Birliği Genel Sekreteri Necmettin Erbakan’ın Türk Ev Kadınları Derneği’nin düzenlediği bir gecede, "Müslüman hanımı, iktisadi hayatta çalışabilir, çalışır" cümlesi tartışma yaratmıştı. İlk türban eylemi 1968 yılında Ankara İlahiyat Fakültesi’nde gerçekleşmiş, 1970’te kurulan Milli Nizam Partisi ile birlikte Müslüman kadının kıyafeti de belirlenmişti. Prototip Nermin Erbakan’dı. Şule Yüksel Şenler’in baş örtme şekline güneş gözlükleri ve trençkot ilave edildikten sonra, pardösü geleneği başladı. Şenler’in kurduğu İdealist Kadınlar Derneği pek çok genç kız için sosyalleşmenin ana yollarından biriydi. Bu, genç Emine için de geçerliydi. Emine Hanım işte böyle bir ortamda örtünse de Balık burcunun verdiği romantik duyguları içinde hep taşıdı. Genç kızlığı boyunca cep fotoromanları okudu, gardırobunun içine küçük küçük kartpostallar astı. Türk Sanat Müziği’ni çok severdi. Emel Sayın’ı da çok beğenirdi. Bunun dışında Ajda Pekkan da hitleri arasındaydı. Giyinmeyi ise çok seviyordu. Akşam sanat okulunun en büyük faydasını bu alanda gördü. Mahalle arkadaşı Aynur Öztürk Cinali’nin hatırladığı kadarıyla, dikiş dergisi Burda’nın patronlarından kalıp çıkarıp, bunları dikerdi. İlk diktiği giysi ise çift taraflı bir pelerin oldu. Bir tarafı uçuk bir eflatun, diğer tarafı uçuk griydi. Ne var ki oldukça iyi dikiş dikebilen genç Emine, ev işlerine ve yemek pişirmeye aynı ilgiyi duymadı. Pasta ve börekler konusunda ise kendisini iyi eğitti. Emine Gülbaran’ın genç kızlık romantizminin en büyük ispatı yatağıydı. Evdeki cumbaya kurulu yatak, akşamları sokak lambasının sarı ışığıyla, ayın beyazı karışarak pencereden içeri süzülürken, genç Emine de o yatakta ya cep fotoromanları ya da sevdiği şairlerin dizelerini okuyordu. Necip Fazıl Kısakürek favori şairlerindendi. Said Nursi’nin ‘Nur Risaleleri’ olmak üzere pek çok dini eser de genç Emine’nin hatmettiği kitaplar arasındaydı. Genç Emine, Karacaahmet Camii’ne de gidiyordu. Caminin emekli imamı Nevzat Ayaz’a göre, sessiz ve saygılı bir genç kızdı. Nevzat Hoca yıllar sonra Emine-Tayyip Erdoğan çiftinin, çok sonraları da çiftin oğlu Bilal ile Reyyan’ın imam nikâhlarını da kıymıştı. Biz yine Emine Hanım’ın genç kızlık dönemine gidelim. O dönemde ağabeylerden Eyüp, futbola ilgi duyuyor ve genellikle CHP’li gençlerden oluşan arkadaş çevresine takılıyordu. Bir diğer ağabey Hasan ise en sosyal olanıydı. Ali ise en az söz hakkına sahip ağabeydi. Emine ağabeyi Hüseyin’in nezaretinde dışarı çıkıp çay bahçelerine gidiyor ya da karşı apartmanda oturan ‘şişman teyze’ sayesinde eğleniyordu. Emine Gülbaran’ın mahalle arkadaşı Aynur Cinali’nin aktardığına göre, ‘şişman teyze’ önemli bir kadındı; apartmandaki kızlarla birlikte Emine’yi de her hafta sinemaya götürürdü. Kızların başında o olunca, aileler gönül rahatlığıyla izin veriyordu. Şişman teyze önderliğindeki kızlar grubu, bazen yanlarına çekirdeklerini, yiyeceklerini alıp Zeynep Kamil’den yürüyerek Moda’ya gidiyordu. Bir de mahalle piknikleri vardı. Komşu Ziya Öztürk şoför olduğu için onun arabasıyla gidilen piknikler oldukça eğlenceli geçerdi. Genç kızların bir bölümü Ziya Amcalarının eski Amerikan otomobilinde ilk kez direksiyona geçmişti ki bunlardan biri de genç Emine’ydi. Genç Emine’ye pek çok talip çıkmaya başladı. Ama o, bütün taliplerini reddetti. Çünkü kendi kafasında seçimleri vardı. En başta da âşık olduğu bir erkekle evlenmek istiyordu. Ancak dini görüşleri ve mutaassıp çevresi yüzünden hiç flört etmedi. Âşık olduğu bir erkekle evlenme fikri ise anne ve babası sayesindeydi. Çünkü Hayriye Hanım ve Cemal Bey, birbirlerine âşık bir çiftti. Ziya Öztürk’ün bize aktardığına göre, genç Emine Güneydoğulu bir kocayı da hiç istemiyordu. Güneydoğu’nun geleneklerini çok katı buluyor, özellikle de eğitimli bir eş istiyordu. Rüyasına giren yakışıklı Emine Hanım bu arada Şule Yüksel Şenler ile tanışıklığını da hayli ilerletmişti. Hatta Şenler tarafından kurulan İdealist Hanımlar Derneği’nin ikinci başkanlığına kadar yükselecek kadar aktifti. Aynı zamanda fakirlere yardım için de pek çok faaliyet yürütüyordu. Öte yandan bütün bu faaliyetler genç Emine’nin arkadaşlarıyla birlikte hayırlı bir gelecek için istihareye yatmasını da engellemiyordu. Zaten gelecekteki eşi Recep Tayyip Erdoğan’ı da böyle bir istihare sırasında rüyasında görmüş ve Şule Yüksel Şenler’e şöyle anlatmıştı; "Gece rüyamda yaşlı, cübbeli, sakallı, başında sarık olan bir zat gördüm. Elini uzattı, birini işaret ediyordu. ‘Sen bununla evleneceksin’ diyordu. Hiç tanımadığım birisi, beyaza yakın krem takım elbiseli, boylu poslu, çok yakışıklı birisi." Rüyadaki beyaz takım elbiseli Recep Tayyip Erdoğan, o sıralarda siyasetin içinde hızla yol almaktaydı. Hitabet yeteneği sayesinde hemen her İslami toplantıda sunumlar yapıyor, konferanslara katılıyor, gecelerde şiirler okuyordu. MSP İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı’na kadar yükselen genç Tayyip, Necip Fazıl Kısakürek hayranlığı ve dönemin hızlı hareketi Akıncılar’a yakınlığı ile tanınan bir isimdi. Yukarıdaki rüya da Akıncılar Derneği’ndeki böyle bir konferans sırasında gerçek oldu ve 22 yaşındaki Emine, kürsüde konuşan Tayyip’in rüyasındaki adam olduğunu fark ederek büyük bir şaşkınlığa düştü. Aynı durum genç Tayyip için de geçerliydi ve o da en ön sırada oturan genç kadının kimliğini merak etmekteydi. İkisini de tanıyan Şule Yüksel Şenler bu hayırlı iş için aracı oldu. Ama ortada Tayyip Erdoğan’ın annesi Tenzile Hanım gibi ciddi bir engel vardı. Çünkü Tenzile Hanım, oğluna Karadenizli ve çarşaflı bir eş bulmuştu bile. Devreye giren Şule Yüksel Şenler, genç Tayyip’i karşısına alıp şunları söyledi: "Bak Tayyip, çok faal bir insansın, istikbalin parlak görünüyor. Yarın başlardan biri olacaksın. Senin yanında çarşaflı bir hanım olmaz..." Genç Tayyip, Şenler’i dinledi ve iğne ipliğe dönecek kadar zayıflayana kadar mücadele ederek sonunda annesini ikna edip Emine ile vuslata erdi. Ancak burada bir anekdota değinmek gerekli. Tayyip Erdoğan, Şenler’in, "Çarşafla bir yere varamazsın" sözüne kulak vermiş, Emine Hanım da çarşaf değil, türban ile Tayyip Bey’in yanında yer almıştı. Ama Fehmi Çalmuk’un ‘Merak Edilen Kızlar’ kitabında aktardığına göre, bu tercih Tayyip Erdoğan’ın 1991’de milletvekili olma şansını kaybettirmiş. Çalmuk’un kitabında anlatıldığına göre Erdoğan ve Mustafa Baş arasında tercih oylarına yönelik bir mücadele yaşandı. Kazanan taraf İsmailağa Cemaati’nin desteğini çarşaflı eşi sayesinde alan Mustafa Baş oldu. Kitapta yer alan iddiaya göre, Zeytinburnu’ndaki bir Nakşibendi Dergâhı’na bağlı olan Emine Erdoğan’ın pardösüsü, Tayyip Erdoğan’ın yenilgisine yol açtı. Nişan, Oba Gazinosu’nda Biz yeniden 1978 yılına geri dönerek öykümüzü sürdürelim. Ailelere haber verilince, ağabey Hüseyin, Gülbaranlar adına Tayyip’i soruşturma işini üzerine aldı. O dönem ‘Reis’ diye anılan Recep Tayyip Erdoğan’ı fazla araştırmasına da gerek yoktu aslında. Nişan, Emirgan yolu üzerindeki Oba Gazinosu’nda, düğün ise Fatih Akdeniz Caddesi üzerinde pastaneden bozma bir düğün salonunda yapıldı. Tayyip Erdoğan’ın annesi Tenzile, gelini Emine’ye uzun süre ısınamadı. Ancak Emine Erdoğan’ın saygılı yapısı ve Tayyip Erdoğan’ın annesine her daim bağlı kalması, kadınlar arasında bir çekişmeye yol açmadı. Ne var ki Tayyip Erdoğan, annesinin yemeklerine iltifatı hep daha büyük tuttu. Evlilik, sonraki yıllarda Emine Erdoğan açısından ‘yıldırım aşkı’; Recep Tayyip Erdoğan açısındansa, "Biz de kendisini muhabbet dünyamızın içinde hissettik" cümleleriyle tanımlandı. Evliliğin ilk yıllarında o aktif genç Emine, eşinin yanında pek yer almadı. Bilal, Burak, Esra ve Sümeyye’yi büyüttü. Ta ki 1991 seçimlerinde alınan yenilgiye kadar. Bu tarihten itibaren Tayyip Erdoğan kadın oylarını keşfetti ve eşi Emine Erdoğan’ı da oy toplaması için tabiri caizse görevlendirdi. Bu yüzden 1994 yerel seçimlerinin kazanılmasında Emine Erdoğan’ın etkisi oldu. Emine Erdoğan eşinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde de kurum kaynaklarını hayır işlerine yönlendirmek için çaba sarf etti; İl Hanımlar Komisyonu’nda aktif olarak çalıştı. Hatta hayır amaçlı olarak İstanbul iş dünyasının önde gelen isimlerinin eşleriyle yemekli tekne turlarına bile katıldı. Arkadaşı Aynur Cinali’ye henüz genç kızken "20 yıl sonra iktidarız" dedi ve birkaç yıl farkla da olsa haklı çıktı. Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığıyla birlikte Ankara’ya taşındıklarında, Emine Hanım bir süre geride kalmayı tercih etti. Bu, aslında zorunlu bir geride kalıştı. Çünkü türbanı nedeniyle devlet protokolüne giremeyen Emine Erdoğan, bunun yerine parti içi etkinliklere katıldı. Eşiyle birlikte yoksul evlerini ziyaret etti ve daha çok Başbakan’ın refakatinde göründü. Ancak parti içindeki kadınlar arasında sözü hep geçti ve o da sözünü dinletmeyi bildi. Emine Erdoğan, ‘Kardeş Aile’ aktivitesinden sonra Harran’da ‘Haydi Kızlar Okula’ ve ‘Çağdaş Türkiye'nin Çağdaş Kızları’ kampanyasının çalışmalarına yalnız katıldı; hatta kızlarını okula göndermeyen bir aileyi de ikna etmek için ziyarette bulundu. Ardından uyuşturucuyla mücadele kampanyalarına katıldı ve Üsküdar’da ağabeyinin eşi Saadet Gülbaran’ın başkanlığını üstlendiği Toplumsal Gelişim Merkezi’nin hamisi oldu. Bu aktiviteler zamanla yerleşik hal aldı ve AKP Genel Merkezi, Emine Erdoğan’ın programlarını basına duyurmaya başladı. Fakat Emine Erdoğan bu aktiviteler sırasında, hiçbir zaman politika kulvarına bulaşmadı, hep gerideki eş olmaya özen gösterdi. Parti içinde sözünün geçtiği alanlar ise eşinin sağlık ve beslenme konularının yanı sıra hayır işlerindeki aktiviteler oldu. Başbakan eşi olarak da daima mütevazı davrandı; gerçi giyim kuşamı giderek lüks ve pahalı ürünlere kaydı; ama anlatılanlara göre eve gelen misafirlere hep kendisi servis yapmayı tercih etti. Evde bir yardımcı kadın bulunmasına karşın, ailenin bir arada olduğu akşamlarda yemekleri kendisi yapmaya özen gösterdi. Bu, bir Erbakan geleneği idi; ancak Emine Erdoğan, Nermin Erbakan gibi, işi evde ekmek üretmeye vardırmadı. Yine de zamanla daha muhafazakar bir kimliğe büründü. • Sürekli perhiz yapar; her şeyi yemez • İki, üç günlük iftarsız oruçlar tutar • İlaç kullanmaz. • Doğal beslenme meraklısıdır; katkılı bir şey yemez. • Namazını hiç kaçırmaz. • Taba rengini çok sever. • Son olarak Tolstoy’un ‘Savaş ve Barış’ını okuyor. • Bülent Arınç’ın eşi ile arası limoni. • Ali Babacan’ın eşi ile arasından su sızmıyor. • Gümüş takıya çok düşkün. • Hayatı politika ve eşi üzerine kurulu. • Bugüne kadar Recep Tayyip Erdoğan’a bir kez bile küsmedi. • Emine Erdoğan her şeyi ile eşine hizmete tanzimli bir hayat sürüyor. • Recep Tayyip Erdoğan yalnız olduklarında bile hep Emine Hanım diye hitap ediyor. • Eskiden kocasına kumanya hazırlardı, bu özellikle yurtdışı gezilerinde geçerli. • Tillo geleneğine (Siirt Tillo beldesinin manevi merkezi olduğu bir Kadiri tarikatı kolu) manevi saygısı büyük, ama bir tarikat bağlantısı yok.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
biyografi, emine, emine erdoğan, erdoğan emine, hayatı, otobiyografi, yaşamı, öyküsü |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|