AK Gençliğin Buluşma Noktası
Eğitim ve Öğretim Üniversiteler ve Üniversite Öğrencileri, Ak Parti Forum lise, ilköğretim ve okul öncesi eğitimi; İmam Hatip ve Açıköğretim.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 03-10-2009, 22:03   #1
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart Endoktrinasyon (6): Çevre Etkisi
İnsan, yapısı gereği, içerisinde yaşadığı ortamda hakim olan değer yargılarını (ve bu değer yargıları doğrultusunda oluşmuş olan normları) çoğu zaman farkında dahi olmadan veri kabul eder. Bu durumun doğal bir sonucu olarak da, farklı çevrelerde hakim olan farklı normlarla yüz yüze geldiğinde, bu normların kendisininkilere görece konumlarını göz önüne alır ve değerlendirmelerini ona göre yapar. Buna göre, hayatın bir fakültesinde olağan kabul edilen bir davranış biçimi, bir diğerinde aşırılık olarak görülebilir – ki bu da zaten aşırılık ifadesinin zaten başlı başına görecelilik içeriyor olmasından ötürü son derece doğal.





Milgram ve Zimbardo deneylerinin bir diğer önemli özelliği de, gerçek hayatın içerisindeki bu farklı fakültelerde hakim olan kimi örfleri simülasyon ortamına aktarmış olmaları. Bu deneylerde yer alan denekler, kendi çevrelerinde 'aşırılık' olarak nitelendirilecek olan kimi uygulamaların olağan karşılandığı yeni bir ortama giriyor, bu yeni ortamın normlarını (farklı seviyelerde de olsa) içselleştirmeye başlıyor ve hatta, çoğu zaman kayıtsız bir içselleştirmenin de ötesine geçerek söz konusu normlara uyum gösterme gayreti içerisinde oluyorlar.

Bütün bunlarda, insanın otoriteye karşı zayıflığının yanı sıra çevresinden çok kolay etkilenebilen bir varlık olmasının da önemli bir payı var. Bu noktada, insan tabiatındaki bu iki zayıflığın birbirlerinden kopuk şeyler olmayıp belli kesişim alanlarına sahip olduğu da söylenebilir. Şöyle ki, insan, müdahil olduğu bir ortamdaki çoğunluğun belli bir düşünce ya da davranışı belirgin bir şekilde taşıyor ya da temsil ediyor olması durumunda (otorite karşısında sergilediği tavrı fazlasıyla andıran bir şekilde) o çevrede hakim olan normlara uyum gösterme eğilimi içerisine giriyor.


Örneğin, Milgram Deneyi'ne katılan denekler, tüm dünyada muteber olan seçkin bir üniversitenin ortamına girmişler ve alanında uzman olan ve ne yaptığını bilir görünen kimselerin ciddi bir emek sarf ederek bir deney ortamı hazırladıklarına şahit olmuşlardı. Bu tür bir ortama sonradan dahil olan bir insanın, kendi bildiğini okumaktan ziyade, o ortama uyum gösterme eğiliminde olması kuvvetle muhtemeldir. Bu durumdaki bir insan, etrafındaki gelişmelere kayıtsız kalmayacak olsa da, kendi düşüncelerini ifade etmekten çok, kendisine söyleneni yapma yönünde tavır alacaktır.


Konuya 'uyum gösterme' açısından bakıldığında, benzeri bir durumu Zimbardo Deneyi'nde çok daha net bir şekilde gözlemlemek mümkün - ki bu da, deneyin kapalı bir ortamda gerçekleştirilmiş ve daha uzun süreli tutulmuş olmasına bağlanabilir. Zira deneyin ilk gününde hapishaneye 'bir deney çalışması çerçevesinde' getirildiklerini düşünen denekler, maruz kaldıkları insafsızca uygulamalar karşısında gardiyanlara 'hapishanenin bir deneyden ibaret olduğunu' ve 'kendilerine bu şekilde davranmaya hakları olmadığını' söyleyerek uygulamalara karşı çıkıyorlardı. Ancak sonraki günlerde hapishanenin gerçekliği bu düşüncenin önüne geçmiş, denekler mahkum olma durumunu içselleştirmişlerdi. Bu durum elbette gardiyanların uygulamalarını kabullendikleri anlamına gelmiyordu. Denekler, kendilerini mahkum olarak görmeye başladıktan sonra da gardiyanlara karşı çıkmaya devam etmişlerdi. Ancak bu karşı çıkışları artık denek değil, mahkum gözüyle yapmaya başlamışlardı. Bir başka deyişle, aynı deneye iştirak eden iki grup denekten birinin diğerine itirazı şeklindeki kurgusallık merkezli gerekçe ortadan kalkmış, simülasyonun ortaya koyduğu yapay çevre, gerçekliğin yerini almıştı. Mahkumların mecbur olmadıkları durumlarda dahi kendilerini rakamlarıyla tanıtmaya başlamaları ya da deneyden ayrılmak ve hapishaneyi terk etmek istemeleri durumunda hiç kimsenin onlara engel olmaya hakkı olmadığını dahi düşünemez hale gelmiş olmaları gibi örnekler de yine hapishanenin yapay gerçekliğinin dışarıdaki hayatın gerçekliğinin önüne geçmesinin bir sonucuydu.
Mahkumların tecrübe ettiği bu durumun aynısı, aslında elbette gardiyanlar için de geçerliydi. Hapishane ortamını hayatlarının merkezine alan gardiyanlar, kendilerine herhangi bir ek ücret ödenmeyeceğini bilmelerine rağmen mesai saatleri dışındaki vakitlerini dahi orada geçirmişler, deney erken sona erdirildiğinde de hayal kırıklığına uğramışlardı.

Bu gibi durumlarda bir tür perspektif sorunu yaşandığı söylenebilir. Hayatı büyük bir çembere, hayatın içerisindeki farklı fakülteleri (ve onların içerisindeki alt fakülteleri) de bu büyük çemberin içindeki daha küçük çemberlere benzetmek suretiyle bu durumu açıklamaya çalışmak mümkün. Zira insan, yapısı gereği, içinde bulunduğu küçük çembere odaklanarak kendi kişisel gündemini hayatın sayısız küçük fakültelerinden sadece biri ekseninde oluşturma eğiliminde oluyor. Bunun doğal bir sonucu olarak da, bütün o alt birimleri kuşatan çemberleri de, en büyük çember konumunda olan hayatı da, içinde bulunduğu küçük dünyanın subjektif yargılarıyla anlamlandırma eğilimi ortaya çıkıyor. Bir başka deyişle, kişi sadece kendisini küçük bir dünyaya hapsetmekle kalmayıp, yaşadığı perspektif sorunu nedeniyle kendi küçük dünyası dışındaki (küçük ve büyük) dünyaları göreceli olarak uzak görmeye (ya da hiç görememeye) başlıyor; hayatın kendisini, içerisinde yaşadığı kapsül ile aynı şey olarak gördüğü için de, küçük bir parçadan hareketle bütünü tarife kalkışıyor.


Bu durumun örneklerini hayatın her noktasında görmek mümkün. Sivil siyaseti militarist bir bakışla yorumlamaya kalkan askerler, ya da tesiri altında oldukları militer milliyetçi ideoloji doğrultusunda dünyayı 'farklı ırktan olan insanların mücadele alanı' olarak gören yığınlar, içinde bulunulan subjektif parçanın önkabulleriyle bütünü tarif etme durumuna örnek olabilir.


Bu noktada, bireylerin nasıl olup da bu çemberler içerisine girebildikleri, (dinler ve felsefelerin yaptığı gibi) en dışta yer alan hayat çemberini dahi 'dıştan' değerlendirebilmeye gayret etmek yerine, tersi yönde hareket ederek belli küçük kapsüllere hapsolup hayatları boyunca orada kalabildikleri sorusu ön plana çıkıyor.


Serdar Kaya

 


Konu Duygu'Seli~ tarafından (03-10-2009 Saat 22:27 ) değiştirilmiştir..
  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi