|
![]() |
#1 | |
![]() Alıntı:
Sen ya da ben işimizin hakkını verebiriz. Ancak vermeyenlerin ne kadar çok olduğunu eğer MEB te isen sende bilirsin. Bu ayrı bir mevzu. Burda öğretmen mevzu bahis değil ayrıca önemli olan sistemdir. Sistem bozuk olursa her şey bozulur. Ayrıca MEB kitapları çok mu mükemmel sence. Eğer öğretmnsen niye hala öğretmenler kaynak kitap aldırıyor. Sistemdeki aksalıklar ve öğretmen kalitesini düzeltirsen zaten dersheneye gerek kalmaz. Bak iki gün sınav var. Hemde hafta içi. Senin eğitim öğretim takviminde var mı bu sınav hiç baktın mı? Lay lay lom işler. Sallıyosun diye olmuyor bu işler değerli meslektaşım.
![]() |
||
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 | |
![]() Alıntı:
öğrenmenlerin ek kaynak aldırmalarının sebebi sınav sorularının ders kitaplarından değilde diğer test usulu hazırlanan kitaplardan sorulması ve tabi menfaat sahipleri için aldırılan kitaplarda mevcut... şimdi ise o işe çözüm sağlanıyor kitaplarda hatalar eksiklikler olsa dahi artık daha dengeli ve yeni sınav sistemiyle de kitaba bağlı sorular sorulacak ayrıca tek sınav olmayacağı için daha dengeli olacak... sistemde değişme oldu ufak aksaklıkları düzeltmek öğretmenin görevi... size göre tek gerçek dershane gerisi laylaylom ama asıl laylaylom dershane... |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Meselenin Özüne ne zaman geleceğiz Benhur kardeşim
![]() Meselenin Özü Oslo değildir ! Meselenin Özü Milli görüş zihniyeti ile Diyalog Zihniyeti arasındadır...! Mısır, Filistin ve Suriye'de Küresel Evrenselci tarafı seçip Erdoğan'ın üstünü çizmeye kalkan gruplarla ittifak eden Cemaat'in gizli bir kolu arasındadır ! O grupta Cia'mi Cemaat mi yakında anlaşılır !!! |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | |
![]() Alıntı:
Bizim meselemiz Türkiye'de gençlere sahip çıkma meselesidir Meselesi günlük politika siyaset olanlar bu meselede uzak kalır Suriye konusunda eline ne geçti? Hadi madem meseleyi sen açtın Esad'ın 3 günde gideceğini sanıp yada birileri tarafından GAZA getirilip Hiç bir ülkenin takip etmediği kadar şahin politikanın sonucu? Elimize ne geçti? Bu meseleleri konuşacak değilim Çünkü hepsi kendisi içinde dağ gibi meseleler zaten Ben çevresinde bunca dini bütün insanların yapma etme zarar veriyorsun seslerine hatta feryatlarına kulak asmayıp kendi bildiği yolda gitmesini anlamaya çalışıyorum Milli Eğitimde ki sorunları çözmek istiyorsan MİLLİ EĞİTİMDE ki OKULLARDAN başlayacaksın İşini yapan Özel Öğretimden değil 800 bin öğretmenin kaçta kaçı gerçek manada Öğretmenlik yapıyor? Bu sorunları çözeceksin Yoksa salla başı al maaşı devam ettiği sürece ülke gençliğine MİLLİ EĞİTİMİN liselerin Orta okulların ilköğretimlerin verebileceği bir şey yok |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() Dershanelerin zararından çok faydasını görmüş bir millete KAPATMA dayatması yapılmamalı
Bu adalete de sığmaz. Zararlı olduğunu iddia ettikleri yönlerini dahi düşünseniz Bunca faydayı bir kenara bırakıp küçük zararlardan ötürü bunca fayda heba edilmez Ben şahsen TEKNİK LİSE çıkışlıyım Eğer dershanem olmasaydı Üniversite okuyamazdım Mesele bu kadar net Ayrıca bunca zararlı kurum varken işe Dershaneleri kapatmaktan başlamak akıl işi değil Eğer gerçekten Milli Eğitim sorunlarını çözmek istiyorsak iyi niyetli olmalıyız. MEB öğretmenlerini dinledim geçen gün Öğrenci dershaneyi ciddiye alıyor Okulu önemsemiyor diye hayıflanıyor Ama bence yanlış yere hayıflanıyor Sen eğitim kaliteni artırırsan öğrenci de dershaneye gitmez Niye durduk yere para versin Milyonlarca veli deli mi? Ayrıca camaat için bu kurumlar İslam davası yolunda gençleri yetiştirmek için birer tarla Buralar ticarethane değil En azından cemaate bakan yönü böyle Bu tarlalarda yetişen genç talebeler Üniversiteli olup toplumda önemli kişiler olmalı Hedef bu Yetişmiş ahlaklı imanlı elit bir topluluk Zira halkın tamamını ulaşamazsın Ama halkın önünde olacaklara ulaşırsın |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() Hocam onların böyle bir amacı olmadığı için anlamazlar.
Rant rant derler ama bi bakmışsın Yalçın Akdoğan nın eniştesi, Suat Kılıç'ın kayın pederi bak neler yapmış. Olay ortaya çıkınca suç duyuruunda bulunmuşmuş Akparti zamanıdan büyüyen iş adamlarını görmez onlar hiç. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 | |||||
![]() Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Konu HaArP tarafından (12-04-2013 Saat 04:20 ) değiştirilmiştir.. |
||||||
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Gülen'den geri adım mesajı!
Dershane tartışmalarının başladığı günden bu yana mesajlarını video sohbetleriyle ileten Fethullah Gülen, yayınladığı son videosunda 'Sizin gibi Kur'an'a, imana, milli mefkuremize hizmete kendini adamış insanlar geri adım atmayı da bilmeli' mesajı verdi. Fethullah Gülen, dershane tartışmalarında beşinci video sohbetini de herkul.org sitesinde yayınladı. Gülen sohbetinde enâniyet (bencillik-kibir), şehvet, haset, hırs ve inat gibi duyguların ‘yaratılış hikmetlerini’ anlattı. Siteden, sohbetin 1 Aralık Pazar günü yapıldığı açıklandı. Bu açıdan verilen mesajların en dikkat çekeni ‘inat’ konusunda yapılan ‘geri adım atmayı bilin’ çağrısı oldu. Zira 2 aralık Pazartesi günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında Hükümet dershane düzenlemesinin 2015’e bırakıldığını açıkladı. İşte Gülen’in mesajından satırbaşları: *Cenâb-ı Hak, insanı yaratırken, yerinde “ben” deyip varlığını ortaya koyabilecek bir fıtratta yaratmış ve onun benliğini, bir taraftan irade, şuur, his, gönül; diğer yandan da şehvet, kin, nefret ve benzeri duygularla donatmıştır. *İnsan mahiyetindeki benlik, şehvet, öfke, inat ve hırs gibi boşlukların yüzleri terbiye ile bâkî gerçeklere ve uhrevîliğe döndürülürse, bunların hepsi insanın önemli birer derinliği haline de gelebilir. Bu duyguları kontrol altına alma kahramanlığını ortaya koyanlar, nefislerine köle olma ve şeytanın oyununa gelme zilletinden kurtulurlar. Zaten din, bizdeki iyiliğe açık nüveleri besleyip geliştirmek ve kötülük temayülleri taşıyan fena çekirdekleri de kurutup bodurlaştırmak için nazil olmuştur.. mahiyetimizde mündemiç bulunan şer meyillerinin önünü kesmek suretiyle kötü hasletlerin boy atıp karaktere dönüşmesine fırsat vermemek ve iyi yanlarımızı inkişaf ettirip bizi hakiki insanlığa ulaştırarak Cennet’e ehil hale getirmek için vaz’ edilmiştir. *Enâniyet, değişik kullanım şekilleriyle “ben” mânâsına gelen “ene”den türetilmiş bir kelimedir. Ene’yi, nefis yerinde kullananlar da olmuştur ki, bu yönüyle o, insanın gerçek kimliği, hakikati, daha da önemlisi kendi mahiyeti dahil pek çok hakaiki ölçüp belirlemede mühim bir unsur (vâhid-i kıyâsî), sınırlılığıyla sınırsızlığa ışık tutan bir projektör, tenâhîsi içinde Nâmütenâhî’ye bakan doğru sözlü bir şahit ve açılmaz gibi görülen mânevî kapıları açabilecek sihirli bir anahtardır. Bu anahtarı kullanmasını bilenlere Allah, varlık, eşya ve esrar-ı ulûhiyete ait öyle derin sırlarını açar ki, bu sayede “ene” –ben ve ego da diyebilirsiniz– insanın en nuranî derinliği hâline gelir ve “Kenz-i Mahfî”nin lisan-ı fasîhi olur. Onu bilmeyen ve mahiyetinden haberdar olmayanlara gelince, onlar için “ene” öyle bir gayya ve bir girdaptır ki, şimdiye kadar ne dev cüsseleri yutmuş, nice güçlüleri yere sermiş, ne hanlar devirmiş ve ne hanümanları yerle bir etmiştir. Yükselenler onun acz u fakr kanatlarıyla yükselmiş, çakılıp yerinde kalanlar da onun çalım, gurur ve iddialarının kurbanı olmuşlardır. *İnsan mahiyetindeki duygulardan biri de şehvettir; o, insanın meşru yollarla tatmini ve neslin çoğalması için verilmiştir. Dolayısıyla onun, bir taraftan bu duyguya tamamen inhimâk etmek gibi bir ifrattan, diğer taraftan da bütün bütün tecerrüt gibi bir tefritten kaçınması ve orta yolu bulması gerekir ki, o da meşru çerçevedeki zevklerle yetinip, gayr-i meşru isteklere karşı tavır almakla olur. *İnsandaki kötü duygulardan birisi de “inat”tır. Çok defa kuru bir inat adına insanlar birbirlerine düşmekte, aralarında ciddî kavgalar meydana gelmekte, hatta birbirlerini öldürmektedirler. Ne var ki, inadını iradesinin emrine alan bir insan, ne olursa olsun asla hak ve hakikatten ayrılmaz. Böyle bir kimsenin önünü tama, makam, mevki, şöhret, rahat ve rehavet gibi duygular kat’iyen kesemez ve o kişi, iradesinin hakkını tamı tamına vererek hak yoldan hiçbir zaman ayrılmaz. Böylece fena bir huy olan ve tamamen nefis mekanizması içinde yer alan inat duygusu, bu insanda hakta sebat ve hakikate teslim olma şeklinde kendisini hissettirir. Evet, artık şeytanî bir mekanizma olan inadın yönü müspete çevrilmiş ve bu sayede inat, insanın melekî yanında yer alarak onun melekiyetine hizmet eder hâle gelmiştir. *Mus’ ab bin Umeyr (radıyallahu anh) hazretleri, Uhud gününde Allah Rasûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) önünde savaşırken, bir kolu koparılınca öbür kolunu, o da budanınca âdeta “Bir bu kaldı.” deyip, kin ve nefretle kalkan kılıçlara tereddüt etmeden boynunu uzatmıştı. İşte onun ortaya koyduğu inat çirkin bir sıfat değil hakta sebat idi. *Allah Rasûlü, her meseleyi ashabıyla istişare ederek onların düşünce ve görüşlerini alıyor, planladığı her işi mâşerî vicdana mâlediyor ve onun hissiyat, duygu ve temayüllerini âdeta blokaj gibi kullanarak, karar verdiği işlere mukavemet açısından ayrı bir güç kazandırıyordu. Yani yapılması planlanan işlere, herkesin ruhen ve fikren iştirakini sağlayarak projelerini en sağlam statikler üzerinde gerçekleştiriyordu. Hatta ashabının görüşünü kendi fikrinin önüne alıp onlara göre hareket ettiği de az değildi. Mesela, Allah Rasûlü (aleyhissalatü vesselam), Uhud Savaşı öncesi ashabı ile meşveret etmişti; kendi görüşü, Medine’de kalıp müdafaa harbi yapma istikametindeydi. Ancak, yapılan istişare sonucu, Medine’nin dışına çıkılarak taarruz harbi yapılmasına karar verilmişti. Bu karar gereği Nebiler Serveri (sallallahu aleyhi ve sellem) Uhud’a gitmişti. Bu noktada Seyyid Kutub’un şu enfes yorumu çok yerindedir: “Allah Rasûlü, Uhud’a çıkarken orada 70 kişinin şehit verilmesi değil, Medine’de taş taşın üstünde kalmayacağını bilseydi, meşveretin hakkını vermek için yine çıkacaktı.” *Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz, Hudeybiye’de o ağır şartlar karşısındaki anlaşmayı onur meselesi yapmadı. Bu, geriye adım atma demek de değildi. Problemi çözme adına karşı tarafın hissiyatını da hesaba katmaydı. O tablonun gelecek adına vaad ettiği şeyleri çok iyi görme ve tabloyu doğru okumaydı.. inat etmeme, enaniyeti hesabına iş yapmama, kırıp geçirmeme ve gelecek adına bir sürü problem oluşturmamaydı. *Hazreti Ömer Efendimiz “el-vakkâf inde’l-hak” sözüyle anılmaktadır. Bu tabir, “her zaman doğrunun yanında yer alan, hak ve adaletten asla ayrılmayan, kendisinin rağmına olsa da mutlaka hakka boyun eğen, Kitabullah’ın hükmüne gönülden rıza gösteren ve hakkın söz konusu olduğu yerde anında frenlemesini bilen insan” demektir. Hazreti Ömer, yumruğunu kaldırıp tam hasmının gözüne indireceği bir anda, hakkın hatırı için öfkesini yutarak kollarını hafifçe iki yanına salıverecek kadar duygularına hâkim bir insandır. O, Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesi gibi hiçbir işi kendi düşüncesine göre yapmamış, hemen her meselesini mü’minlerle istişare etmiş; Kur’an’a, Sünnet’e ve İcma’ya uygun bir kararla karşılaşınca da hemen kendi düşüncesinden vazgeçebilmiştir. Şüphesiz onun bu hali, hâlis mü’minlerin ve takva ehlinin de halidir. *Seyyidina Hazreti Ömer, evlilik akdi esnasında tesbit edilen mehir miktarı hakkında üst sınır belirlenmesi gerektiğini söylüyordu. (Bu, Ömer’ce bir zühul sayılabilir, bize göre bir zühul da değildir. Çünkü evlenmeyi kolaylaştırmak adına çok önemli bir husus olduğundan bunu hemen her aklı başında insan düşünmüştür.) O, bunu mehir miktarının evliliğe engel olmaması için yapıyordu. Bir hutbe esnasında mescidde irad edilen bu beyan karşısında, bugün adını sanını dahi bilmediğimiz bir kadın şöyle demişti: “Ya Ömer! Bu konuda Efendimiz’den duyduğun bir söz, senin bilip de bizim haberdâr olmadığımız bir ifade mi var? Çünkü, Cenâb-ı Allah, Kur’an’da, ‘Ve âteytüm ihdâhünne kıntâran…’ (Nisâ Sûresi, 4/20) buyuruyor. Demek ki, kantar kantar mehir verilebilir.” Hazreti Ömer, o kadının itirazını yerinde bulmuş; kendi kendine “Yaşlı bir kadın kadar dahi dinini bilmiyorsun!” diyerek sözünü geri almış ve hak karşısında hemen boyun eğmişti. *Sizin gibi Kur’an’a, imana, milli mefkuremize ve gaye-i hayalimize hizmete kendini adamış insanlar, ileriye adım attıkları gibi yerinde yanlışlarından dönmeyi de bilmeli ve geriye adım atmada da diriğ etmemelidirler. O, ileriye doğru atılan adımların on katı adım sayılır. Efendimiz o idi, Raşit halifeler onlardı; bize demezler mi, “Siz kimin ümmetisiniz, kimi temsil ediyorsunuz, neyin arkasındasınız, Allah aşkına?!.” http://islahhaber.com/gulen-den-geri...aji-45237h.htm |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Buyuk bir fitne uyandirildi.
Artik yeter. Ak parti oyda kaybedebilir hatta siyaset sahsesinden yokda olabilir. lakin bu fitne camianin milletin nezdindeki itibarini gun gectikce iflas noktasina dusuruyor...Allahualem zararin neresinden donulurse kardir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|