|
07-12-2008, 14:24 | #1 |
Erdoğan: 'Ne Şiiyim, ne Sünni, Müslümanım!'
Başbakan Erdoğan perşembe gecesi Bağdat'tan Ankara'ya uçarken iç politika konuşmadı. Ne Ergenekon'dan ne 'kapatma davası'ndan söz etti.
Geziyi izleyen gazetecilerle sohbet ederken daha çok 18 yıllık bir aradan sonra gelen Bağdat ziyaretinin üzerinde durdu. Türkiye'yle Irak ilişkilerinin yeni bir modele göre stratejik bir niteliğe kavuşturulması ve iki ülke arasında 'ekonomik entegrasyon'a doğru yol alınmasını neden önemsediğini anlattı. Bağdat'taki konukseverlikten etkilenmiş. “Böyle bir karşılama hiç görmedim” dedi, “Cumhurbaşkanı Talabani de 'Bugün bizim için bayram!” diyerek ziyaretten ne kadar memnun olduğunu ifade etti.” Şunu da ekledi: “Irak hükümetinin uzun zamandır Türkiye'den bazı beklentileri vardı, stratejik ortaklıkla ilgili. Bunların karşılanmış olması Irak için de, bizim için de iyi oldu.” 'Ben Müslümanım' Bağdat'ı görememiş olmaktan yakındı Erdoğan. “Amerikalılar Bağdat'ı tam bir labirent yapmışlar” dedi. Irak'ta güvenlik durumunun son bir yıldır iyiye gittiğini söyledi. Beş yıllık savaş koşullarının, iç çatışmanın Irak'a faturasının korkunçluğuna, Şiiydi, Sünniydi derken akan kanın ne kadar kötü bir şey olduğuna işaret ederken, “Irak halkının çektiği acı yeter” dedi. Ve şunu ekledi: “Ben ne Şiiyim ne Sünniyim, ben Müslümanım!” Şöyle devam etti: “Bu noktayı, Irak'ın hem Şii Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adel Abdülmehdi'yle, hem de Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi'yle görüşmemde de dile getirdim. Biliyorum, bu sözlerime tepki gösterenler, siyaseten kızanlar olabilir. Ama birinin de kalkıp bunu söylemesi lazım.” Saldırıya karşı Erdoğan'a, yalnız Ortadoğu'nun değil, bütün dünyanın kaygıyla yakın markajda tuttuğu bir soruyu sordum: “İsrail, İran'ı vurabilir mi?” Önce böyle bir şeye ihtimal vermediğini söyledi. Arkasından böyle bir saldırıya karşı olduğunu şu sözlerle belli etti: “Pek öyle aklıselimin yapacağı bir iş değil bu. Savaşın Irak'ı ne hale getirdiğini görüyoruz, faturası ortada... O zaman?..” Bağdat'ta yakın takip altında tutulan bir konu var: Türkiye ve demokrasi... Bu çerçevede iki konu ön plana çıkıyor: Ergenekon davası... AKP'yi kapatma davası... Irak hükümetinden üst düzeyde bir yetkili, -aynı zamanda Cumhurbaşkanı Talabani'nin yakın çevresinden bir kişi- bana aynen şöyle dedi: “Türkiye'deki laik çevrelerin, ulusalcı denen bazı çevrelerin demokrasi konusundaki tutumları gerçekten utanç verici... AKP'nin kapatılması, Türkiye'nin demokrasi yolunda kösteklenmesi, sadece radikal İslamcıları mutlu eder. Hem Doğu'da hem Batı'da, İslamla demokrasinin bir arada yürümeyeceğini savunanların ekmeğine yağ sürer. Bunu nasıl göremiyorlar? Bütün Ortadoğu dikkat kesilmiş izliyor, Türkiye demokrasi yolundan, Türkiye Avrupa Birliği yolundan ayrılacak mı diye?.. Bu konunun önemini Türkiye'de göremeyenlere yazık ki yazık...” Başbakan Erdoğan, Türkiye'yle Irak arasındaki ekonomik birliktelik ile stratejik işbirliğinden her iki ülkenin ekonomi, siyaset ve güvenlik alanlarında büyük yarar sağlayacağını, bölgesel barış için de bunun can alıcı bir konu olduğunu belirtirken şöyle dedi: “Bölgesel dengeler de bundan olumlu etkilenir.” Bu konuda ayrıntıya inmedi. Örneğin İran'a karşı bir denge olabilirdi bu... Ayrıca şu var: Türkiye'yle Irak arasında yeni bir ilişki modeliyle yakınlaşma sağlanması, bir başka konuda, iki ülkenin Kürtleri açısından da, olumlu bir gelişmenin kapısını açabilir. Bu sayede, PKK ve şiddetin tecrit edilmesi ya da Kürt sorununun yumuşaması daha çabuk gündeme gelebilir. Erdoğan dikkatli konuşuyor Başbakan Erdoğan, Kuzey Irak ve Kürtler konusunda gayet dikkatli konuşuyor. Ancak, Irak Kürt Yönetimi'nin siyasal ve anayasal açılardan, eski deyişle, bir vakıa olduğunun bizde de kabul edilmesi gerektiğini söylüyor. Mesud Barzani'yle bir zamanlar sadece Genel Başkan iken görüştüğünü belirtirken, bu kapının yine kapalı olmadığını, “Kuzey'deki yerel yönetim”le ilişkilerin alttan alta geliştiğini, Kuzey'deki “Yönetimde de PKK terör örgütüne karşı bir tavrın” su yüzüne çıkmaya başladığını, ilişkilerin üst düzeye varması için önce Türk kamuoyunun da bu konuda “olgunlaştırılması” gerektiğine işaret etti Erdoğan... Şöyle dedi: “O kadar kara hava operasyonu yapıldı. Topçu atışları var. Ama Kuzey'den de olumsuz tepki gelmiyor.” Sohbetin bu bölümünden edindiğim izlenim öyle ki, Başbakan Erdoğan Barzani'yle, Irak Kürt Yönetimi'yle ilişkilerin gelişmesine kapıyı açık tutuyor ve buna olumlu bakıyor. Başbakan Erdoğan'ın Bağdat'a günübirlik ziyareti sırasında dikkatimi çeken bir nokta da PKK'ya dönüktü ve olumsuzluk taşıyordu. Derin devletin taşeronu Cumhurbaşkanı Talabani'nin yakın çevresinden bir yetkili şöyle dedi: “Başbakan Erdoğan Bağdat'a bu kadar önemli bir ziyaret yaparken, bir bakıyorsunuz PKK üç Alman turisti dağa kaçırmış... Olacak şey mi? Bu ancak Erdoğan'ın ziyaretinden hoşlanmayan Türk derin devletinin PKK'yı taşeron olarak kullandığı bir olay olabilir.” Bu arada, PKK'nın Ergenekon davası konusunda sergilediği bazı 'devletçi' ya da 'ulusalcı' yönelişler de Bağdat'taki yönetimin Kürt kademelerinde dikkatle izlenmekte ve tepkiye yol açmakta... Başbakan Erdoğan, Irak'la ilişkilerimizin enerjiyle, serbest ticaretle ilgili boyutlarını da anlattı. Ama yerimiz kalmadı. Uzun lafın kısası: Türkiye'yle Irak arasındaki yeni ilişki modeli, hem iki ülke hem de bölge için, barış için olumlu çizgiler taşıyor. Dileriz, sürekliliği olur. Hasan Cemal - Milliyet
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|