04-20-2010, 10:37 | #1 |
Erdoğan Yavuz Sultan Selim’in yolunda
Arap yazar Ahmed Ebu Reyde'ye göre Başbakan Erdoğan'ın Ortadoğu politikaları, Yavuz Sultan Selim'in Arap bölgesine yönelişi ile benzerlik gösteriyor. Yazara göre Araplar'ın Türkiye'nin bölgeye dönüşünü kolaylaştırması gerekiyor.
Osmanlılar Arap bölgesini ilk defa Sultan I.Selim döneminde, 1516 yılında keşfettiler. Tarihçiler adı Yavuz Sultan Selim'i Arap bölgesine sevk eden birçok etken olduğundan bahsediyorlar. Bunların başında, Osmanlıların Avrupa kıtasına yönelik fetihlerinin bitmesi ve Osmanlı'nın rakibi konumunda olan İran'ın bu bölgeye ulaşmasının önünü kesmek geliyor. Arap bölgesinin o dönemde içinde bulunduğu şartlar da, Osmanlıların bu hayallerini gerçekleştirmesini kolaylaştırdı. Bu şartların en önemlisi, Arap dünyasını yaklaşık 300 yıl yöneten Memlüklüler devletinin düşüş döneminde olmasıydı. Memlüklerin, 1516’da Türkler ile karşılaştığı -Suriye’nin Halep kenti yakınlarındaki- Mercidabık kentinde aldığı yenilgi, bölgesindeki yönetiminin sonsuza kadar bittiğinin işareti oldu. Arap bölgesinin bugünkü siyasi şartları Memlükler dönemindeki siyasi şartlarla büyük ölçüde benzeşiyor. Zira bugün bu bölge, Arapların parçalanmışlığından dolayı bir siyasi boşluğa sahip. Bunun sonucu olarak da bölge, birçok ülkenin emellerinin ve arzularının odağı olmuş durumda. Bugün Arapların hali Memlüklerin düşüş dönemindeki hallerini andırıyor: Siyasi bölünmüşlükler, anlaşmazlıklar, iktidar ve nüfuz çekişmesi. Arapları bir araya getirme girişimi imkansız değil. Ama yakın bir gelecekte mümkün gözüktüğü de söylenemez. Üstelik siyasi konjonktür Arapların kendi iç anlaşmazlıklarını unutmalarını ve tüm geleceklerini tehdit eden dış sorunlara karşı odaklanıp tek yumruk olmalarını gerektirmesine rağmen... İsrail’in Filistin’i, ABD’nin Irak'ı, dış tehditlerin boyutunu açıklamak için yeterli örnekler. Bugün Türkiye'nin Arap dünyasına eğilimi, 1.Dünya Savaşının sona ermesinden bu yana devam eden 100 yıllık bir kayboluştan sonra gerçekleşti. 1918'den yakın zamana kadar gelen Türk hükümetleri, AB üyeliği peşinde, Atatürk’ün Avrupa'nın bir parçası olan laik bir devlet yönündeki hayalini gerçekleştirme peşinde koşturdu. Ancak Avrupalılar Türkiye’nin AB’ye alınması vaatlerine rağmen, bu ülkenin bir zamanlar İslam hilafetinin merkezi olduğunu unutmadılar. Nihayetinde Türkiye'nin AB üyeliği hep sürüncemede kaldı. TÜRKİYE İLE İSRAİL'E KARŞI DENGE SAĞLANABİLİR Türkiye’nin Erdoğan döneminde Arap dünyasına dönüşü, bölgenin sorunları düşünüldüğünde bütün Araplar tarafından olumlu karşılanmalıdır. İsrail Filistin’i işgalle yetinmedi. Filistinlilere bir kısım haklar veren anlaşmaları dahi reddetti. Ayrıca tüm Arap ülkelerinin ulusal güvenliğini tehdit ediyor. Türk-Arap yakınlaşması, İsrail'e karşı mücadelede siyasi ve askeri bir denge sağlayabilir. TÜRKLER ARAPLARDAN DAHA İYİ KAVRIYOR Türkiye, dünyanın en büyük 17. ekonomisine sahip. Bu Arap bölgesindeki güç dengelerinde çok şey değiştirebilir. Görünen o ki, Türkiye’nin Araplarla ilişkilerin gelecek ve önemini kavrayışı, Arapların Türkiye’yi kavrayışından daha iyi. Zira Türkiye, Arap kamuoyunun kendisinden istediği rolü hissederek, bugün başta Filistin sorunu olmak üzere Arap siyasi sorunlarını savunuyor. Böylelikle Arap ve İslam dünyasına liderlik edebilmeyi amaçlıyor. Filistin sorununa yönelik bu tutum, Türklerin Arap sokaklarında geçmiştekinden daha fazla kabul görmesini sağlıyor. ARAPLAR BUNA SEYİRCİ KALMASIN Bütün Araplar'ın, Türkiye'nin Arap dünyasına dönüşünü kolaylaştırması ve bu yakınlaşmaya seyirci kalmaması gerekir. Zira tokalaşmak için iki el gereklidir. Siyasi ilişkiler, çıkarları gözeterek değişimi öngörür. Acaba Araplar içinden geçtikleri siyasi değişikliklerin farkındalar mı? * Londra’da Arapça yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi, 13 Nisan 2010, İslam tarihi araştırmacısı ve yazar, Arapçadan çeviri: Halil ÇELİK
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
04-21-2010, 14:51 | #2 |
güzel analiz.
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|