|
07-06-2010, 17:51 | #1 |
Ergun Babahan "Açılım sürüyor şiddete rağmen"
İki-üç gün zorunlu istiharata çekilince kitap okumaktan arta kalan zamanlar zappingle ve takılınan programları izlemekle geçiyor. Ana haber bültenlerine bakınca Türkiye iç savaşın eşiğinde, bölündü bölünecek duygusuna kapılıyorsunuz. Daha serinkanlı veren haber kanallarında bile ruhunuzun karardığı oluyor. İddia kolonlarını dolduran bahisçi gibi hissettiğiniz de oluyor elbet. Ölü sayısı kimde daha çok? Sonra birden tartışma programları başlıyor. Ağırlıklı olarak haber kanallarında elbette ama ana kanallarda da var. Kürt meselesi açık açık tartışılıyor. Herkes kendi görüşünü dile getiriyor. Eski dönemden kalma ucuz rating avcılarını saymazsak, düzeyli, soruna gerçek çözüm arayan programlar ağırlıkta. Gazetecisi, bilim insanları, Kürtler, Türk milliyetçileri... Herkes görüşünü dile getiriyor. Açılım sürecini eleştiren de var, yanlış diyen de. Ama artık, “Türk-Kürt kardeştir, Kürtlere bu kadar hak yeter” demek kolay olmuyor. PKK’nın şiddeti bu kadar tırmandırdığı, şehit cenazelerinin sayısının yeniden artışa geçtiği bir Türkiye için müthiş bir tablo bu. Aslında 1960’dan beri yaşadığımız darbeler, krizler, seçilmiş milletvekillerinin Meclis kapısında gözaltına alınması, onca faili meçhulün ardından çok önemli bir yol kaydettiğimizin bir göstergesi. Mesela MHP lideri Devlet Bahçeli’nin OHAL önerisi hiç itibar görmüyor. İçerik ne olursa olsun, demokratik parlamenter sistem içine bulunmasında herkes mutabık. Daha da önemlisi toplumun tüm kesimlerinin bu tip tartışmaları rahatsızlık duymadan izleyecek demokratik olgunluğa erişmiş olması. Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu’nun dile getirdiği Kürtçe eğitim hakkı talebinden yerel yönetim reformuna kadar herşeyi konuçabiliyorsak, affı gündeme getirebiliyorsak, açılım paketinin içini doldurmaya başlamışız demektir. Üstad Çetin Altan’ın deyimiyle enseyi karartmaya gerek yok. Davutoğlu’nu hedef yapmak AK Parti hükümeti döneminde danışmanlığa atandığında, yine kimi AK Partililer’in işaret etmesi sonucu malum medyanını hedefi olmuştu. Ancak aradan geçen zaman Türkiye’nin dış politikasının yeniden şekillenmesinde ne kadar önemli rolü olduğunu ortaya koydu. Hataları, eleştirilecek yönleri de elbette vardı ama çarmıha gerilmeyi hak etmiyordu. Tam tarihi bir dönüşüm dönemine denk geldiği bakanlığı Ahmed Davutoğlu’nun. Üstelik Amerikan geleneğinde olduğu gibi akademik bir geç mişi vardı. Bu birikim “oynak merkez”, “komşularla sıfır sorun” gibi teoriler geliştirip uygulamaya koymasına yardıncı oldu. İran politikasını belirlemedeki rolü ne kadar ağırlıkta bilmiyorum çünkü orada Erdoğan’ın bizzat müdahalesi görülüyor. Ömer Taşpınar’ın dünkü yazısında da vurguladığı gibi Washington’ı asıl rahatsız eden de bu politika. Ancak bu dönemde dışişleri bakanlığının işadamlarının gittikleri her ülkede en büyük destekçisi olduğunu, halka kapılarını açtığını unutmayalım. Türkiye eriştiği ekonomik büyüklüğü önceden group ona uygun bir yol haritası hazırladı ve ona uygun oynuyor. Ve de hiç fena yapmıyor bence...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|