02-22-2010, 01:58 | #1 |
Erkek” tarihçilerin astığı Valide Sultan: Hürrem ( YAvuz BAHADIROĞLU )
Mehmet Berk Tayyar soruyor: “Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan'a söylendiği kadar bağlanmış mıdır?” Elbette bağlıdır. Kanuni, Hürrem Sultan’ı çok sevmiştir. Âşıktır. Ancak bazıları tarafından gösterildiği gibi, aşkından kendini kaybedip devletine zarar vermedi. Hürrem Sultan’ı çok severdi, çünkü karısıydı. Ayrıca hem güzel, hem de zekiydi. Hürrem Sultan’ın, öz oğlu Selim’i tahta geçirmek gibi özünde duygusallık (ana yüreği) bulunan siyasal amacına ulaşmak için, Padişah’ın sevgi ve ilgisini kullanmaya çalışması doğaldır. Çünkü Hürrem “anne”dir. Eğer Veliaht Şehzade Mustafa Bey, “Babam kocadı, dedem Selim Han’ın yaptığı gibi yapıp yerine geçme vakti geldi” türünden, Safevi Şahı’na mektuplar yazmasaydı ve bunlar bir şekilde Kanuni’nin eline geçmeseydi, Hürrem Sultan’ın, oğlunu tahta geçirme çabası sonuçsuz kalabilirdi. Ayrıca, kaderin hükmünü de unutmamak lâzım. Hürrem Sultan elbette ki büsbütün masum değildir, ancak ders kitaplarımızda anlatılanları hak ettiğini de sanmıyorum. Hangi anne evladını Osmanlı tahtında görmek istemez ve bunun için bazı imkânlarını kullanmaz? Kaldı ki, padişah olamaması halinde oğlunun öldürüleceğini bilmektedir. Bu sistem, (şehzade katli meselesi) Osmanlı Devleti’nin devamlılığı açısından “zaruri” sayılmış, padişahlar ister istemez bu “zaruri fedakârlığa” katlanmıştır. Yani Hürrem Sultan’ın oğlu (Sarı) Selim, tahttan olursa hayatından da olacaktır. Başka bir deyişle Selim’in hayatı padişahlıkla kaimdir. Bu durumda annesinin tüm imkânları kullanması tabii sayılmalıdır. Nitekim Kanuni’nin ilk gözdesi, Şehzade Mustafa Bey’in annesi Gülbahar Sultan da Mustafa Bey’i tahta geçirmeye çalışmıştır. Fakat başarılı olamamış, o süreçte Şehzade Mustafa hayatını kaybetmiştir. Hürrem Sultan’ın devlet işlerine bu amaçla karışmış olmasını ben tabii buluyorum. Düşününüz ki, bugün bile, bazı yöneticilerimizin eşleri zaman zaman devlet işlerine (tayin-terfi-ihale,v.s. gibi) karışmakta, kendilerine yakın isimleri bir yerlere getirmeye çalışmaktadırlar. Hürrem Sultan’ın tarih kitaplarında yargısız infaza tabi tutulması, tarih kitaplarının erkekler tarafından yazılmasıyla da ilgilidir. Hangi amaçla olursa olsun, Hürrem Sultan’ın devlet işlerine karışması, erkek tarihçiler tarafından, “Elinin hamuruyla erkek işine karışmak” şeklinde algılanmış ve bu yüzden reddedilmiştir. Yine bu yüzden Hürrem Sultan tarihçilerin haksızlığına uğramıştır… Bir annenin oğlunu cellâda kaptırmama mücadelesini, anneliğini daima içinde gezdiren kadınlarımızın daha doğru anlayacağına inanıyorum. Hürrem’in “düzenbaz” olduğunu söyleyen tarihçiler, “Türk” olmadığının altını da özenle çiziyorlar. Hâlbuki nesebi (soyu-sopu) bir insanı ne büyütür, ne küçültür. Ayrıca kimse kendi etnik kökenini seçme lüksüne de sahip değildir. Evet pek çok padişah annesi gibi Hürrem de Türk değildir. Padişahların neden yabancı kadın almayı seçtiklerine ilişkin birkaç yazı yazdığımı hatırladığım için burada konunun detayına girmeyeceğim. Sadece şu kadarını söyleyeyim ki, hareme alınan her cariye İslâmi bir eğitimden geçirilir, sınavları ancak başarıyla verip kendilerini ispatlayanlar padişahlara “eş” seçilirdi. Hürrem de Padişah’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan tarafından seçilmişti… Demek ki yeterliydi. Bu yeterliliğini de pek çoğu günümüze kadar gelen hayır eserleriyle ispatladı… Hürrem Sultan’ın başta İstanbul olmak üzere pek çok yerde hayır eserleri mevcuttur… Mesela İstanbul Haseki’de bir cami ile şadırvanı, imareti (fakir fukaranın yeyip içtiği yer), medresesi, dârüşşifâsı (hastane), çeşmesi, sebili ve mektebi, Ayasofya’da görkemli bir hamamı, Mekke ve Medîne ve Kudüs’te birer imareti, ayrıca birçok şehirde medreseleri, camileri, imaretler, kervansarayları, çeşmeleri, su yolları, köprüleri vardır… Bunlardan başka her yıl Mekke ve Medine fukarasına dağıtılmak üzere 3000 altın göndermiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın kendisine verdiği emlâkı bile hayırda kullanılmak üzere vakfetmiştir. Böyle bir Haseki Sultan’ı bu ülkenin insanına “düşman” olarak tanıtmak ve bir kalemde silmek akılkârı olmasa gerektir. Mehmet Berk Tayyar’ın diğer sorularına yarın bakalım… Yavuz BAHADIROĞLU / VAKİT 22/02/2010
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
02-22-2010, 10:19 | #2 |
Osmanlıyı anımsatacak her şey bir şekilde düşman ilan edilmeli . Kurduğumuz sistemin ruhu ideolojik yapısının payidar olması için geçmişine kültürüne sahip olan zümrenin değil varlığımız ile oluşturullan gençliğe ihtiyacımız var değilmi .
|
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|