AK Gençliğin Buluşma Noktası
Kitaplar ve Dergiler Kitaplar ve Dergi içerikleri, değerlendirme ve tavsiyeler.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 01-06-2012, 00:45   #1
Kullanıcı Adı
Hüdaverdi
Standart Eroin Güncesi



Yazarı : Kanat GÜNER

İlk kez yayınlandığında: "Bir alt kültür yazını olarak bizdeki ilk örnek" iddiasıyla sunulmuştu okurlara Aradan geçen zaman bu kitabın iddiasını doğruladı
Hayatını yaşayarak yazan: 1970 doğumlu Kanat Güner kısa yaşamına sığdırdığı bir çok şeyin yanında Eroin Güncesi adlı kitabı da sığdırarak tribünlere kendi dramını oynadı Anadolu'nun saf değerleriyle yetişip kurtlar sofrasının ortasına savrulan ve bu sofrada kendi kişisel saflığından ötürü değerleri uğruna mücadele etmekten vazgeçmeyen Kanat, bunun bedelini de hayatıyla ödedi: Tıpkı yitik 80 kuşağının bir çok bireyi gibi İçine itildikleri değer kavramlarının aslında biriyen silikleştiği, çarkların bir parçası olmaya zorlandığı ve adına Üniversite denen kurumların birinden; Tıp Fakültesi 4 sınıftan ayrılmak zorunda kalan Kanat Güner, gördüğü eğitimin en çok işlenen: yani insan hayatının biyolojik varlığını koruması adına yapmaması gerektiği bilincinde olduğu şeyi: H(eyç)'ij seçerek oynadı kendi dramını
Elimde enjektör, öylece kalakaldım Çok klasikti, ama ben de arkamda bir şeyler bırakmalıydım En azından ölümü tercih ettiğimi bilmeliler, diye düşündüm
Aslında hiç kimseye hiç bir şey borçlu değilim; alışverişi keseli çok oldu Ama son kez bir iletişim denemesi yapabilirim Uzaya gönderilen, hedefi yüz yıllarca ışık yılı uzakta olan sinyaller gibi
Ne yazacağımı düşünürken yaşlanıp ecelimle ölmek istemiyorum, ama nasıl başlayacağımı da bilmiyorum Şöyle başlasam mı mesela: "Hey millet, ben ölmeye karar verdim, niye biliyor musunuz, çünkü yaşım 27'ye geldi dayandı, benim gibiler daha fazla yaşamamalı Allah korusun, ya ölmeye değil de üremeye karar verseydim! Neyse ki aklım hâlâ başımda, sahneye girmem gereken yeri ayarlayamadım ama çıkmam gereken yeri biliyorum Kendinize iyi bakın, kötü alışkanlıklardan uzak durun" (sayfa 5)
* * *
En azından aileme (benden nefret etsinler diye) bir şeyler açıklamalıyım Benim yüzümden mahvoldular, çöktüler Benden beklenmeyen her şeyi yaptım, onları çok utandırdım Çünkü onlar beni, çevredekiler aman ne iyi çocuk yetiştirmişsiniz desinler diye büyüttüler Hele annem
Beni çok geç farketti 0 17 yaşıma kadar karnımı doyurduğu, öğrenimimle ilgilendiği için kendini yeterli buldu Kendine göre en büyük fedakârlığı yapıyordu çünkü: Babama katlanıyordu ()
* * *
Genelde annemi pek görmezdim; o çalışan bir anneydi Diğer çocukların anneleri gibi evde oturup yemek yapamıyor, örgü öremiyordu Çalışmak zorundaydı Hep şikâyet ediyor ama aslında işini çok seviyordu Bacaklarında varis vardı Sabahın köründe gider, akşamın karanlığında gelirdi
Bizi hep Türkçe bilmeyen, kötü kokan, köylü bakıcılar büyüttü Hiç birini sevmedim Onlarla dalga geçer, kandırır, sokağa kaçar, oyun oynardım Sokağı hep eve tercih ettim
10 yaşındayken hem ülkede hem evde darbe kafamı bayağı karıştırdı Sokağa çıkma yasağı, askerler, polisler vardı ve annemle babam boşanıyorlardı: O sene annemle babamın doğup büyüdükleri, anneannemlerin, babaannemlerin yaşadıkları o lânet olası küçük Anadolu şehrine taşınmıştık Artık annemle babam kavga ettiklerinde şehrin yarısı kavgaya karışıyordu Anormal bir dedikodu ağı vardı Çürük dişli, kıllı çeneler habire çalışıyor, habire skandal üretiyorlardı (sayfa 6)
* * *
Ergenlik çağım tam anlamıyla dengesiz geçti Dedikoducu memleketimizin gözünden hiç bir şey kaçmıyordu hiç bir ayıp affedilmiyordu Göğüslerim epeyce irileşmiş oldukları için bisiklete binme zevkinden mahrum bırakılmıştım Hiç unutamıyorum; bakkalda mahallenin ***leriyle atışırken dedeme yakalanmış; banyoda annemden dayak yemiştim Ciyak ciyak bağırıyordu: "Opu mu olacaksın?" Yoo, ------ olmak gibi bir niyetim yoktu Ama bütün sülâle bunun paniğini yaşıyordu ve ben onları bir anda şaşkına uğrattım Ne mi yaptım? Namaz kılmaya başladım! Yırtık kotlarla, posterlerin ortasında kılıyordum ama, beş vakit kusursuz kılıyordum Çok sıkılıyordum o lânet şehirden Bir an önce üniversiteye kaçmalıydım
Annemle babam da bir yandan kültürlü ebeveyn takılıp, öte yandan habire "millet ne der?" paranoyası yapıp beni allak bullak ediyordu
Sigaraya 15 yaşında başladım İçkiyle tanışmam çok çok önce olmuştu, babam sağolsun! "İstanbul'a git" dediği için de, "bak burası Taksim, şurası Kadıköy, burda karşıya geçmek için arabaların durmasını bekleme; sen geç onlar dururlar" deyip bırakıp gittiği için de sağolsun
17 yaşındaydım, İstanbul'da yapayalnızdım
NİHAYET ÖZGÜRDÜM! Fakülteye başlar başlamaz tokat, tokat, tokat (sayfa 8)
* * *
Ya Allah yoksa?
Devlet, hükümet olmasa?
Para?
Bütün yaşayacağım bu dünyada olacaksa?
Karşı olma hakkım varsa?
Ya ben beni yönetenlerden daha zekiysem?
Niye bazı şeylere anlamasam da uymak zorundayım?
Şu kocaman dünyada bana niye bu kadar küçük bir rol verilmiş?
Ya seks?
Burnumu her deliğe sokmaya başladım İlk delik, bütün fakültelerin marjinallerinin sığındığı sosyal etkinlik kulüpleri, yani tiyatro kulübü oldu İnsanlar böyle yerlerde ya çiftleşiyor ya da masturbasyon yapıyorlardı İlk sevgilimi orada buldum, uzun zaman da ona katlandım (sayfa 9)
* * *
İstanbul'da özgürmüşüm, pöh! Dışarı çıkıyorsun, dolaşmak tek amacın ama itin biri anında keyfini kaçırıveriyor Okula gidiyorsun; küçümseyip kaçıyorsun Derslerden şimdiden tüymeye başladın Bu özgürlük mü? Yok kızım yok! Sen özgür falan değilsin Dört duvar arasında yıllanmış bir zavallının bile düşüncesinde, senin aciz fikirlerinden daha ileri bir özgürlük var Tekrar okuldaki küçüklerin yanına da dönemezsin İçmek istiyorum! Düşüncelerimden yorgun düşmek istemiyorum, yaşadıklarımdan mutlu olmak istiyorum (sayfa 10)
* * *
Yeni yıla da arkadaşım olan Pakistan vatandaşı Hatol'un kardeşim dediği Gürcan adında bir çocuğun evinde girdim Bir de, niyeyse bu Gürcan adındaki çocukla çıkmaya başladım Hep ama hep aynı şeyi yaptım, sevgi aradım, sevgi istedim Tatminsiz, doyumsuz, isterik bir şekilde, en çok sevgiye ihtiyaç duydum Çalışan annenin yol açtığı, özellikle prensiplerine sonuna kadar bağlı bir cumhuriyet öğretmeninin aşırı soğukluğunun neden olduğu, oral veya anal veya buluğ çağında takılmışlık olabilir durumum Freudyen de bakabiliriz, cinsel tatminsizlik diye de kestirip atabiliriz (sayfa 17)
* * *
Bazen düşünüyorum da, ben annemle babamdan nefret ediyorum galiba Onları en fazla üzen şeyin benim başıma gelen kötü şeyler olduğunu farkettiğimden beri, kendime zarar vererek onlardan intikam alıyorum Evet, öylesine nefret ediyorum o gereksiz ikiliden Kendime baktıkça o ikisinin biraraya gelmiş olmasına daha fazla sinirleniyorum ()
* * *
Çetin'le evlenmem de bu planın bir parçası olabilir ama o cinnet aşkları için geçerli midir ki? Evet cinneti de dibine kadar yaşıyorduk, aşkı da (seks hariç) (sayfa 29)
* * *
Normalde kocalar işten veya evden aranır değil mi? Biz birbirimizi kaybettik mi köprüaltına , Gitarcı'ya (sanırım Kemancı'yı kastediyor) gidip oturuyorduk Diğeri muhakkak oraya geliyordu Bu arada Gitarcı epeyce kalabalıklaşmış, rockerların yeri haline gelmişti Yani alkoliklerin, yani uyuşturucu bağımlılarının, hapçıların; yani toplumla barışık olmamayı tercih eden, sert görünerek hassaslıklarını gizlemeye çalışan, biçimciliği yırtık kotlarla yıkmaya uğraşan, çoğunluğun kaka serseri deyip görmezden geldiği veya peşine takılıp dalga geçtiği bitli serserileriz ve hepimiz Gitarcı'dayız
Demek ki sürü ruhu bizde de varmış Bu yarı meyhane, yarı bar, kafeden bozma mekânda bir arada olmaya çalışıyoruz Sorun bit'se, nasıl olsa bit hepimizde var Daha iyisi, birbirimize hiç bir şey açıklamak zorunda değildik Soner de öyle yaptı, hiç bir açıklamada bulunmadan gitti (sayfa 31)
* * *
Bazen onun ailesinden, bazen bizimkilerden bir miktar para geliyor; bazen de Çınaraltı'na gidip kitap satıyorduk Ben bir ara dublaj yapmaya çalıştım; sanatçı zannedilen soytarılarımızın kıçını yalamayınca pek sevilmedim Bir gün işe yırtık kotumla gitmiştim, saygıdeğer aktristlerimizden biri beni görünce önce şuh bir kahkaha attı, sonra "ah canım, ne bu halin, gelirken tecavüz mü ettiler?" dedi Ben de "evet, ilk tecavüzümdü, çok korktum" dedim ve ekledim,"siz ilkinde ne hissetmiştiniz?" O günden sonra bana pek rol vermediler
Ben yine arada okula, tiyatro kulübüne falan gidiyordum Çetin hiç bir şey yapmıyordu Arıza kişiliklerimiz yüzünden periyodik olarak korkunç kavgalar yaşıyorduk (sayfa 34)
* * *
Ben kriz geçiriyordum, onlar muhabbet ediyorlardı Dokuzuncu kattan yan dairenin balkonuna geçmeye kalkınca kapıyı açtılar Gecenin dördünde Güneşli'den Cerrahpaşa'ya parasız pulsuz nasıl gittim, bilmiyorum Psikiyatrideki nöbetçi doktoru hatırlıyorum: "Peki sana ne yapalım, ne istiyorsun? İlaç istemiyorsun, uyumak istemiyorsun, ne istiyorsun?" diyordu "Altı sene sen okudun fakültede Ben mi söyliycem sana ne yapacağını?" deyip çıktım Geriye nasıl döndüğümü gene hatırlamıyorum Kafayı yediğime eminim artık (sayfa 35)
* * *
Oyuncudan çok devrimci insanlarla, ajite bir oyunda ne işim vardı bilemiyordum Ama güzel bir oyun çıkarabilmek için elimden ne gelirse yapıyordum Para yoktu, her şeyi yoktan var ediyorduk Grubun içinde "Yalan Rüzgârı" nı ikiye katlayacak kadar adi entrikalar dönüyordu Yönetmen karısının yanında oyuncusuyla aşk yaşıyor, kulis dedikodularla karışıp duruyordu Zaten hemen iki ayrı taraf oluştu İkili, üçlü kavgalar başladı
Savundukları şeylere karşı değildim; ben de düzenden şikâyetçiydim Deniz'in resmine bakıp "Aşkolsun çocuk, aşkolsun" derken benim de gözlerim doluyor, marş söylerken benim de yüreğim kabarıyordu Ama daha kendi kişilikleriyle sorunları olan, kompleksleriyle başa çıkamayan bu insanların emek, halk, devrim derken süphanekeyi okuyan yedi yaşındaki bir veletten pek farkları kalmıyor, birbirlerinden özeleştiri falan istedikleri o ciddi tartışmalarda "benim babam-senin baban" kavgası yapan çocukları andırıyorlardı
Ne kadar pembe bakmaya çalışırsam çalışayım, ne kadar görmemezlikten gelirsem geleyim onlar masturbasyon yapıyorlardı Dişe dokunur bir şeyler yapamıyor, daha önemlisi yıkamıyorlardı En çirkin durum ise onların da paraya tapması, onların da birbirlerini sömürmesiydi (sayfa 58)
* * *
Sürekli pis pis kokarak terliyor, ilaçlarla uyutuluyordum Serumlar sayesinde yüzüm kendine gelmişti Krizi atlatmıştım, artık çıkmam gerektiğini düşünüyordum Doktorum iki ay kalmam gerektiğini, daha tedaviye başlamadıklarını söyledi Orada değil iki ay, bir gün bile kalamazdım
Demirli pencereler ve deliler beni bunaltıyorlardı artık Babamı çağırıp burdan çıkmalıydım Evime gitmek, içki içmek, müzik dinlemek istiyordum "H"ten uzak durmaya kararlıydım Uslu uslu Çetin'i bekleyecek, o döndüğünde ise sessiz sakin evimde oturacaktım Doktorluk yapmayacak olsam da okulu bitirecek, ailemi sevindirecektim
Babam geldi, ona her şeyi anlattım Her zamanki gibi anlayışlı, sıcak, sevecendi Hemen çıkış işlemlerimi halledip beni eve götürdü Evimi çok özlemiştim, babam gidene kadar evden hiç çıkmadım Ama babam gidince (sayfa 67)
* * *
Bu arada "H" sınır tanımıyor, bütün barlara, kafelere, okullara girebiliyordu İlk iğnemden bu yana kim bilir kaç paket "H", kaç paket limon tuzu ve enjektör harcamışımdır hesaplayamam Üstelik bunların pek çoğu "son paket, son iğne" adını aldılar Şu anda daktilomun yanıda duranın da adı son! Halbuki son sevgilinizi bilemeyeceğiniz gibi son iğnenizi de hiç bir zaman bilemiyorsunuz (sayfa 82)
* * *
Artık Hakan'la birlikteyken olduğu gibi para bulamıyordum Ya tanıdıkların beşbin, onbinlerini alıyordum ya da tanımadıklarıma sinyal çekiyordum : "Afedersiniz efendim, acaba on bin liranız var mı? Benim yol param kalmamış da" Küfreden de oluyordu, "utanmıyor musun?" diyen de Utanıyordum ama utanmak hastalıktan, krizden daha katlanılır bir şeydir demek istiyordum, o karın ağrılarını, kemik ağrılarını siz bilmezsiniz demek istiyordum, tamam bir dahaki sefere çantanızı alır kaçarım demek istiyordum!
Ama cevap vermeye hakkım yoktu, çünkü dileniyordum Ve aslında onbin onbin yüzlerce insandan para istemek, aşağılanmayı kabul etmek dünyanın en zor işidir Meslek olarak dilenciliği seçmemişseniz, yapamazsınız Ama eroinmansanız, eroine para yetiştirmenin (topluma veya kendinize en az zarar veren) tek yoludur bu Çünkü çalışamazsınız, çalışsanız bile paranız hiç bir zaman eroine yetecek kadar olmaz
Her geçen gün bir gün öncesinden daha fazla maddeye ihtiyaç duyarsınız Çılgın bir girdaptır bu ve işin en kötü yanı, sanıldığı gibi iğneyi çakınca dünya toz pembe olmaz Her şeyi unutup hülyalara dalamazsınız; aksine her şeyi olabildiğince çıplak, bütün çirkinliğiyle farkedersiniz ama kendinizi dışarıda, olayları bir camın ardında seyrediyor sanırsınız Sizi pek fazla rahatsız etmez olup bitenler Direkt size sataşan olmadıkça kimseyle alışverişiniz olmaz Ailenize, sevgilinize, hiç kimseye ihtiyacınız kalmaz
Sanırım beni yanıltan, kandıran yönü buydu "H"ten önce hep birilerine, birilerinin sevgisine ihtiyaç duydum, yalnızlıktan korktum, kaçtım Ama "H" ile yalnızlık hiç ama hiç koymuyordu Beni sevdiğini söyleyen, beni sever görünen insanlar vücuduma o kadar zarar verdiler ki, yüzümdeki façaların yanında iğne izleri o kadar masum kalıyordu ki, "H"i bırakıp tekrar o sevgi kaosuna dönemiyordum (sayfa 90)
* * *
Kısaca şöyle diyebilirim: Bu sonuç, benim için uygun görülen beyaz gömlekli, paralı, çoluklu çocuklu senaryodan daha çekiciydi En azından bu senaryoyu ben yazdım, ben oynadım Başkalarının senaryolarında figüran olmadım İs-te-di-ği-mi yaptım Sürünün dümen suyunda şekillenmeyen kişisel istenç hangi yönde olursa olsun hakiki bir şeydir Şu anda bir zavallıyım ama kendini bir şey zanneden, aslında koyuna dönüşmüş, aciz bir doktor olmadığım için de memnunum
Sizin hâlâ yanına bile yaklaşamadığınız bir dolu duyguyu dibine kadar yaşadığım için de memnunum Aptal olmadığım için eroinman olduğumun farkındayım; sizin farkında olduğunuz şeyleri ne çok merak ediyorum, bir bilseniz!
Senelerce aralarında olmak, onları çok iyi tanıyor olmak, beyaz gömleklilerin bana yaklaşmasını, yardımını imkânsızlaştırıyor, karşılıklı sinirlenip duruyorduk Benden bir sürü şey anlatmamı istiyorlar, ben anlatırken onlar kendi işlerine gelen kısmını dinleyip, gerisini duymamazlıktan geliyorlardı Muhabbetlerine çok fazla katlanamadım
Diğer hastalar, yani diğer cankiler ise o kadar tanıdıktı ki, konuşmamıza gerek kalmıyordu Yaşadıklarımız, anılarımız, tanıdıklarımız, ağrılarımız, sancılarımız aynıydı, sonumuz da
Belli bir kültür ve terbiye ile büyütülmüş, maddi sıkıntı çekmemiş ama hep en çalışkan, en olgun, en terbiyeli olmak zorunda kalmış çocuklardık Çoğumuzun ailesi ya boşanmış ya da çocukları yani bizler yüzünden ayrılamadıkları için senelerce kavga gürültü birbirlerine katlanan ebeveynlerdi Birkaç gurbetçi dışında hep doktor, mühendis, öğretmen vb mesleklere sahipti anne babalarımız Bize pahalı oyuncaklar alıp güzel okullarda okutmuşlardı Bizler de bir zamanların en iyi öğrencileri olmuş, zekâmızı, yeteneklerimizi ispatlamış, onların deyimiyle bir noktadan sonra kötü arkadaşlar falan yüzünden sapıtmıştık Hiç bir anne baba kendinde kusur aramıyor, hep aynı tekerlemeyi söylüyordu : "Çalıştım, çabaladım, yemedim yedirdim, okusun, adam olsun diye elden geleni yaptım, bir dediğini iki etmedim ama şimdi onun bize yaptığına bak, vallahi yaşlandım, çöktüm, ölümüm bu çocuk yüzünden olacak, doktor, hastane her şeyi denedik gene başlıyor, gene kullanıyor"
Evet, gene kullanıyorduk! Krizi kafamızı duvara vura vura atlatıyor, sonra kendimizi onca çirkinliğin ortasında çırılçıplak buluyorduk Biz de toplumdan herhangi biri olabilmek, onların ihtiyaçlarına ihtiyaç duymak, onların yaptıklarını yapmak, onların güldüklerine gülmek, ağlamak istiyorduk belki ama
Yine aynı senaryo Temizlenmiş, evime dönmüştüm Her şeye yeniden başlayacak, geçmişi unutacaktım Çetin'i, sıradışı evliliğimi, Akinetonu, esrarı, Hakan'ı, yaşanan o deli dolu günleri ve eroini unutacaktım (sayfa 113)
* * *
Ali Kemal'in gözlerindeki kararlılığı hatırlıyorum
Gülay, Soner, Kayhan, Ali Kemal, Garbis Hepsi beni bekliyor
Ne yapmam gerektiğini biliyorum
Evde yine hiç kimse yok Hiç olmadılar ki! Küçükken, aslında bir prenses olduğumu, kral babamın iyi yetişmem için bana kocaman bir oyun oynadığını, çevremdeki herkesin oyuncu, her şeyin dekor olduğunu, sıradan bir insan gibi yetişirsem daha akıllı bir prenses olacağımı düşündükleri için bu saçma sapan şeyleri bana yaşattıklarını hayâl ederdim Değilmiş, hâlâ kimse gelip beni sarayıma götürmedi
Hayâl kurmak, çamaşır suyu içmek kadar zor!
Yazacak bir şeyim de kalmadığına göre Evet, artık bitti, perde!


Yayınevi : Stüdyo İmge Yayıncılık
Dizisi : Türkçe Edebiyat
Fiyatı : 85 0YTL
Kapak / Resimleyen : Mithat ÇONAR
Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 1997 - Eylül

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 01-06-2012, 00:49   #2
Kullanıcı Adı
Hüdaverdi
Standart
ntv de uyuşturucuyla ilgili program varda,bu kitap ve yazarıda ele alındı.
İmza gününden 2 saat sonra aşırı doztan ölmüş :S
Okuyayım merak ettim bakam ne tür bir pislikmiş eroin.
O değil ben de tüm belirtiler var 1'i hariç o da dahil olsa eyvah kendimden şüphelencem
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi