07-24-2009, 18:39 | #1 |
F. Barbarosoğlu- "Davulcuyu ve zurnacıyı arayacak günlerdeyiz sayın başbakan!"
Davulcuyu ve zurnacıyı arayacak günlerdeyiz sayın başbakan!İnsanlar kendi aralarında beğenmedikleri davranışlara sahip olan gençleri eleştirirken “kızını dövmeyen dizini döver” der. “Gülme komşuna gelir başına” sözünün hatırlattıklarını unutup kendi gözündeki merteği görmeden, el alemin gözündeki saman çöpüne dikkat kesilebilir. Kızı kendi havasına bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya diyebilir.
Ama ülkenin güvenliğinden, eğitiminden, ekonomisinden velhasıl her şeyinden sorumlu olan başbakan başı boş bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya deme hakkına sahip midir. Sahiptir! Ne zaman? Aile dostları ve arkadaşları ile bir mecliste Başbakan Erdoğan olarak değil, oradakilerin kadim dostu Tayyip Bey olarak bunu söyleyebilir. Lakin, başbakan olarak söyleme hakkı yoktur.İki sebepten yoktur.Birincisi Hz Ömer'in yolunun takipçisi olarak “Dicle'de bir oğlak boğulsa vebali benimdir” ilkesini bağlı olacağı için yoktur.İkincisi Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı olarak çocuklara göz kulak olmanın,çocuklara “sahip olma” nın kendi çocukları zamanındaki kadar kolay olmadığını idrak etmek sorumluluğunu taşıması gerektiği için. Son yılarda çocuklarımızın istenmeyen davranışları derken sadece Münevver'in aklı da kalbi de imha eden katli değil annesini katleden kızları da hatırlaması gerekiyor başbakanın. Davulcu ve zurnacı söylemi en fazla 20 yüzyılın ortalarına kadar geçerli olabilecek bir söylem. Esasında bu söylem babanın patron olduğu, üretimin doğrudan aile ocağında gerçekleştiği dönemlere aittir. Aileler çocuklarının ne patronu ne sahibi günümüzde.Çünkü Çocukların aileleri ile geçirdikleri vakit çok sınırlı. Çocuklarımızın hayatlarının büyük bir kısmı maalesef geçirdikleri zaman ile doğru orantılı olarak bir şeyler öğrendiklerini düşünemediğimiz okullarda geçiyor. ÖSS ve SBS sınavlarının neticeleri ortada. Okul çocuklara bir şey veremiyor. Ne değerlerimizi güncelleyerek günümüzün çocukları ve gençleri için o davranışları “değerli hale getirebiliyor, ne de kendi yeteneklerini keşfedecek güvenli bireyler ortaya çıkarmaya yardımcı oluyor. Ders kitaplarındaki metinler bir felaket. Şifa için kalbe değecek cümleler bulmak neredeyse imkansız. Televizyon kanallarının,dizilerin durumu ortada.Acaba sayın başbakanımız yönettiği ülkede televizyon kanallarında ne tür aile dizileri raiting uğruna ne pespayelikte sunuluyor biliyor mu?Televizyon seyretme konusunda Amerikalılardan sonra ikinci sırada gelen Türk izleyicisi, arka arkaya üç saat televizyon programı seyrettiğinde kaç çeşit şiddete,kaç çeşit aldatmaya,kaç çeşit yalana maruz kalıyor?! Başbakanımız bu konu ile ilgili bir brifing almayı düşünmüşler midir acaba! Sayın başbakanımız çocukları ve gençleri iki ekran arası tost haline getiren “milli eğitim devrimlerinin” kendi döneminde olduğunun ne kadar farkındadır?! İnternetin gecekondulara kadar girdiği ile övünüp gururlanıyorsunuz belki. Rakamlar başımızı dik tutmamızı sağlıyor öyle ya! Ama internet ödevciliği, çocukların araştırma, okuma, öğrenme kabiliyetini yerle bir etmiştir.Ne olmuştur sonunda? Olmadık sitelere giren, her şeyi tıklayan, ama hiçbir şeyi okumayan bir gençlik “varlığını internet ortamına” armağan etmiştir. Davulcu ve zurnacı “temsili”, modern öncesi zamanlara ait bir temsil. Şimdi keşke ehli namus davulcu ve zurnacı bulsa da gitse kızımız diyeceğimiz günlere geldik. Dolayısıyla Başbakanımızın söylemi çok yanlış olmuştur. Hem pedagojik, hem ahlaki, hem de siyasi açıdan. Oysa başbakan “oraya” engin empati duygusu, mazlumun yanında oluşu ile varmıştır. Çocuğunuzu serbest bırakırsanız ya davulcuya ya zurnacıya demesini değil, tam bir değer aşınması yaşayan günlük ilişkilerimiz,aile içi ilişkilerimiz toplumsal barışımız için projeler,planlar, uygulamalar bekliyoruz kendilerinden. Başbakanın söylemi kırk yıldır hiç sokağa çıkmamış ömründe televizyon görmemiş,internet nedir duymamış Hatçe nineden, farklı olmalı değil mi? II- Başbakan aileden bekliyor her türlü desteği. Ailelerin başbakandan bir şey bekleme hakkı yok öyle ya! Aile kim? Anne, baba çocuklar.Baba eşinden bekliyor.Çocuklar çalışkansa “benim aslan oğlum/güzel kızım nasıl da çalışkandır” diyerek böbürlenmelere doymuyor babalar.Ama çocuk başarısızsa vay geldi annenin başına.Herkes her şeyi anneden bekliyor.Öğretmen sınıfta çocuklara mukayyet olamıyor, hıncını veli toplantısında annelerden çıkarıyor.Açıyor ağzını yumuyor gözünü.Dershane her akşam çocuğuna üç yüz soru çözdürmekten mesul tutuyor anneleri.Başbakanımız aile derken ailenin esasında sadece anne olduğunu ne kadar biliyor! Annelerin sırtına bütün yükü yüklediniz. Bu yük ile anneler ve çocuklar karşı karşıya geliyor.Doktor annesini katleden hukuk öğrencisi Başak'ı hatırlayınız lütfen.Bütün sorumluluğunu annesi yüklenmek zorunda kalmasaydı, anne-kız belki de bu kadar karşı karşıya gelmeyecekti.Hatırlayınız merhumenin cenaze namazında hem eski kayınvalidesi,hem eski eşi toprağın koynuna kızının katil elleriyle yollanan anneye değil, bıçağı saplayan kıza arka çıktı. Öldürülenlere acımıyoruz artık öyle mi?!Bundan daha tehlikeli bir çürüme olabilir mi?Başbakan dahi bu incitici söylemiyle öldürülenlere acımadığını,öldürülenlerin ölümünden,katillerin yakalanamamasından bir sorumluluk duymadığını ifade ediyor “davul zurna” eşliğinde. Keşke bir türlü uyanamadığımız kabuslarımız, “davul – zurna” temsili ile açıklanacak,ibret çıkarılacak kadar basit olabilseydi!!!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|