![]() |
#1 |
![]() Grup Rehavi daha iki sene önce kuruldu. Osmanlı coğrafyasının müziklerini başarıyla icra ediyorlar.
![]() Giderek başkalaşan, giderek yabancılaşan bir toplumda geçmişe olan özlemimiz günden güne artıyor. Gerçekten bizi yansıtan, bize benzeyen, annemizle, babamızla hatta ninemizle birlikte dinleyeceğimiz ve izleyeceğimiz bir şeyler arıyoruz. İşte Grup Rehavi tam da bunu yapıyor. Özellikle Türk ve İran müziğini bir araya getirerek bizi Osmanlı’ya, Cezayir’e, Endülüs’e, Selçuklu’ya götürüyorlar yaptıkları müzikle. Çok yeni bir grup olmalarına ve onları tanıtan herhangi bir kurum ve kişi olmamasına rağmen üç konser, iki röportaj, bazı televizyon programlarında konukluk ve Eylül ayında İran’da yapacakları bir konser programları var. “Ayakları geçmişe dayanmayan yenileme çabası boş bir çabadır” diyen Grup Rehavi’yi ve yaptıkları müziği hem daha yakından tanıyarak biraz Osmanlı, İran kokusu almak hem de dunyabizim.com ailesini de bu esintiden mahrum bırakmamak için onlarla keyifli bir sohbet yaptık. İran ve Türk müziği arasında, gerek motifsel gerek makamsal, muazzam benzerlikler var. Bizi kırmayıp sohbetinize dâhil ettiğiniz için teşekkür ederiz öncelikle. Sizi tanıyabilir miyiz? Ersin Çelik: öncelikle belirtelim ki bizler de size müteşekkiriz. Giderek kendi kültürüne yabancılaşan gençliğin arasında sizin gibi geçmişiyle ilgilenen ve araştıran gençleri görmek çok güzel. Ben Ersin Çelik, 1975 İstanbul doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi İstanbul'da tamamladım. 1993’de İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı’na girdim ve 2000’de mezun oldum. Ardından Fikret Karakaya’nın kurduğu 17. yy müzikleri yapan Bezmara Topluluğu’na hanende olarak katıldım. 10 yıldır bu grupta şarkı söylüyorum. Daha sonra Bekir ve onun vesilesiyle Sanaz'la tanıştım, onlardan İran ve Türk müziği karşılaştırmalı konser fikri geldi ve böylece başladık. Grubun hanendesiyim. M. Selçuk Eraslan: Ben de İstanbul doğumluyum. Orta öğretimden sonra Sakarya’da konservatuara başladım. Orada Ersin Bey ile ortak hocamız olan Fikret Karakaya ile tanıştım ve kendisinden kemençe dersi aldım. Daha sonra İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı’na geçiş yaptım ve Rehavi ekibi ile tanıştım. Grupta klasik kemençe çalıyorum. Ali Turan: 1983 İstanbul doğumluyum, İTÜ’de, konservatuarın ses eğitimi bölümünde lisansımı tamamladım. Solist (hanende) olarak müzik yapıyorum, zaman zaman Ersin Abi ile düet yaptığımız da oluyor. Tanbur ve ritm çalıyorum. Rehavi grubunun müziğine ritm olarak eşlik ediyorum. Bekir Şahin Baloğlu: 1985 Kayseri doğumluyum, ilk ve orta öğrenimimi Kayseri’de tamamladıktan sonra İstanbul’a konservatuara geldim ve gruptaki arkadaşlarla da burada tanıştım. 3dem, Janet&Jak Esim Quartet, Zuhurat ve Ersin Abi’yle yine beraber olduğumuz Bezmara Topluluğu gibi bir çok toplulukta müzik icra etmekteyim. Rehavi grubunun udîsiyim. Durumumuz bu. 25 yıllık ömrümüzün çok da uzatılacak bir yanı yok zaten. Sanaz Nakhjavani: 1981 İran/Tahran doğumluyum. İran’da konservatuar okudum ve 2008’de yüksek lisans için Türkiye'ye geldim. Grup Rehavi fikri nasıl doğdu? Bekir Şahin Baloğlu: Sanaz ile ben yüksek lisans sınavında tanıştık. Sanaz Türk müziğini öğrenmek için gelmiş zaten; o bize kendi ülkesinin eserlerinden çaldıkça, biz de ona kendi eserlerimizden örnekler çaldık. Aralarında gerek motifsel, gerek makamsal muazzam benzerlikler var; bu aşikardı zaten. ‘Bir grup altında toplanıp bu benzerliği duyurabilir miyiz acaba’ diye düşündük ve denedik. Ki zaten İran'ı seviyoruz. Sizinle ilgili araştırma yaptığımızda çok fazla bir bilgiye rastlayamıyoruz. Örneğin neden bir internet siteniz yok? Bu gizem neyin nesi? Zaten daha çok yeni bir grubuz. Ve birçoğumuz başka projelerde de yer alıyor. Haliyle yoğun çalışıyoruz. Biz ya müzikle uğraşmalıyız ya da internet sitesi kurmak, grubu tanıtmak gibi işlerle uğraşmalıyız. Müziği tercih edince de reklam ve tanıtım işleri arka planda kalıyor doğal olarak. Velhasıl bu işlerde menajer önemli, asıl sebep bu; menajerimiz yok. Albüm çalışmanız var mı? Albüm yapmayı tabii ki düşünüyoruz. Her müzisyenin, müziğe gönül vermiş herkesin bir hayalidir bu. Ama uygun zaman beklenmeli; bu müziğin iyice olgunlaşması gerekli ki albüm yaptığımız zaman “işte bu” deyip altına imzamızı atabilelim. Ortak dinin müziğinde buluşmak gibi, siyasî anlamları da olabilecek bir amacımız yok Yapmak istediğiniz şey müslümanların müziklerini tanıtmak mı? M. Selçuk Eraslan: Osmanlı coğrafyasının müziklerini icra ediyoruz. Ama daha da geçmişe bakacak olursak, bu iş Selçuklu’ya kadar gider ki ben İran müziği ile benzerliğimizin esas sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum: Belki 1000 yılı aşkın bir süredir Farslarla beraber yasıyoruz. Şimdi bugün bir Fars, kültürel anlamda ne ‘ben Farsım’ diyebilir, ne ‘Türküm’ diyebilir, ne de Kürt ya da Arap olduğunu iddia edebilir. Mesela Farsça ile Türkçe arasında muazzam bir kelime, gramer alışverişi vardır. Aynı şekilde müzik kültürü de böyle. Bekir Şahin Baloğlu: Ortak dinin müziğinde buluşmak gibi, siyasî anlamları da olabilecek bir amacımız yok. Osmanlı coğrafyasında yahudiler ve hristiyanlar da var. Onların müzikleri de bizim müziğimizle benzerlikler taşıyor. Mesela ben seferad müziği yapıyorum, İstanbul’a 500 sene önce İspanya’dan göç etmiş yahudilerin müziği dinlediğinizde bakıyorsunuz sanki müzik Türk müziği ama sözler İspanyolca... Ersin Çelik: Bizim Bezmara Topluluğu ile "Dinlerin Kardeşliği" adında bir konserimiz oldu Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda. Orada yahudi cemaati, İbranice söz yazdıkları bizim Neyzen Yusuf Paşa’nın Segah peşrevini çaldılar, okudular. Bu kadar iç içe geçmişiz. ‘Geleneği yenilikte bulduk’ diyorsunuz, bunu biraz açar mısınız? M. Selçuk Eraslan: Ayakları geçmişe oturmayan bir yenileme çalışması boş bir çalışmadır. En basitinden şu masanın üzerine bir şey koyabilmek için masanın dayandığı bir dayanak olması lazım. Yani sırf yenilik yapmış olmak için yenilik yapılmaz. Şimdi mesela post-modern müzik ancak bir yere kadar rağbet görüyor. Niye; çünkü kimseye bir şey ifade etmiyor, kazandırdığı bir şey yok. Yeni olsun, farklı olsun diye hiçbir yere bağlı olmadan, geçmişi yok sayarak müzik yapmanın imkânı yok; olmuyor da zaten, tutmuyor. Sanaz, yüksek lisans tezinde incelemiş, sadece İran’ın müzik geçmişi 2000 senelik. Bunları yok sayarak şimdiye ve şimdiden sonrasına bir şey katılamaz. Ersin Çelik: Zaten süreci yakından takip ettiğimizde görüyoruz ki, aslında geleneğin içinde de yenilik gizli. Mesela Dede Efendi bize geleneksel gelir, dinlediğimiz zaman 'evet çok klasik, tam bir geleneksek müzik' deriz. Halbuki Dede Efendi terennümlerde ve usulde çok yenilik yapmıştır. "Her şeye rağmen modern olunmaz" der bir yönetmen. Gelenekten güç almak lazım. Sanatçıya düşen, insanların eşlik edeceği müziğinin kaliteli olmasını sağlamaktır Müziklerini yaptığınız ülkelerden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Ali Turan: Özellikle Türkiye’deki İranlılardan çok hoş tepkiler aldık; konserlerimize geldiler, bizi desteklediler. Bu bizim için çok önemli. En nihayetinde onlar kendi müziklerini daha iyi biliyor. Ayrıca burada şunu da belirtelim; aslında orijinal olanı yapmak lazım; sonuçta bir Arap, Türk müziğini Türk gibi yapamaz. Aynı şekilde bir Türk de Arap müziğini. Ama artık devir değişti, yerel kültürler yaşamıyor, evrensel etkileşimler var. Bir Türk, televizyonu açıp İran kanalında İran müziğini rahatlıkla dinliyor. Hatta bu etkileşim meselesi biraz abartıldı, etkileşimin suyu çıktı. Böyle olunca şimdi bir müzik yapmak istediğinde sesini dünyaya duyurmak için farklı bir proje üretmek gerekiyor; sadece yerel olanı sunmanın yanı sıra o yerel olanı bu değişen iletişim çağının insanına yeni tatlarla, yeni baharatlarla süsleyip sunmak gerekiyor. ‘Yaptığımız müzik rağbet görmezse ya da insanlar eşlik etmezse’ diye bir korkunuz oldu mu hiç? İnsanların eşlik etmesi amaç olmamalı. Sanatçıya düşen, insanların eşlik edeceği müziğin kaliteli olmasını sağlamaktır. Yoksa herkes sevsin vbeğensin diye müzik yapılırsa orada sanattan söz edilemez. Sanaz Hanım’a da sormak istiyorum: Geleneksel anlamda fazla değişikliğe uğramamış bir ülkenin ferdi olarak Türkiye’nin geçmişiyle bağ kurmasına zorlanmasına nasıl bakıyorsunuz? Aslında 100 sene önce İran müziği Safiyüddin (Safiyüddin Abdülmümin Urmevi) ve Abdülkadir Meragi’ye dayanıyordu. Safeviler’den sonra müziğin şekli de değişti ve müzik haram kabul edildi. İran müziği kesintiye uğradı, yani Safeviler’den önce İran müziği nasıldı bilinmiyor. Yetiştiğiniz kültür önemlidir. Kabul edin veya etmeyin her şeyini alırsınız ve her şeyini aldığınız halde kültürünüzü reddetmek özünüzü reddetmek olur. Türkiye’deki değişimi bu anlamda değerlendirecek olursak güzel şeyler de var ancak gelenekten kopukluk da var. Sinir bozucu bir soru olacak ama son zamanlarda aynı dilden, kültürden oldukları halde bile bir araya gelip sonra dağılan müzik gruplarının sayısı oldukça arttı. Siz bu durumla karşılaşmamak için nasıl önlemler alıyorsunuz? Bekir Şahin Baloğlu: İnsan olan yerde problem oluyor maalesef, bu doğal bir şey. Kimse bunun garantisini veremez tabii ama ‘inşaallah bizde olmaz2 diyoruz. Aynı kanı taşıyan kardeşler arasında bile küslük-dargınlık oluyor, hoş şeyler değil tabii… Umuyoruz ki bizim başımıza gelmez. Ki zaten biz sadece müzik vesilesiyle bir araya gelen insanlar değiliz, yıllardır süren dostluklarımız var. Mesela ben dün gece Ersin Abi’de kaldım, önceki gece Ali’de... Bazen kendi evimde de kalıyorum tabii. Ama işte zor iş, arkadaşlığa zarar geldiği zaman işe de zarar gelebiliyor bazen ve biz doğulu insanlar bu konuda hassasız biraz, bu ayırımı yapamıyoruz çoğu zaman. Lakin dengeyi korumak lazım. Para kazanmak istediğiniz zaman iyi müzik yapamıyorsunuz, kaliteli müzik yaptığınızda da para kazanamıyorsunuz. Mutlaka bir şekilde kendinizden ya da işinizden taviz vermek zorundasınız Farsça eserleri seslendirirken zorlanıyor musunuz? Ali Turan: İşin içine telaffuz girdiği için hanendenin işi zor tabii ama daha önce de konuştuğumuz gibi aşinayız birbirimize. Mesela bizim Mevlevi ayinlerimizde de hep Farsca okunur şiirler, Mevlânâ’nın şiirleri Farsça... Başka bir dil olsa belki daha çok zorlanırdık ama İran müziğine hem müzisyenlerimiz hem de solistlerimiz kolay adapte olabiliyor. Grubun adı neden Rehavi? Rehavi İran müziğinde bir gûşe, Türk müziğinde bir makam olduğundan bu ismi tercih ettik. Yani iki müziğin de ortak makamı diyebiliriz. Türkiye’de müzik yapmak isteyenlere ne söylemek istersiniz? Bekir Şahin Baloğlu: Şunun altını çizelim ilkin, müzik para kazanılacak bir sektör değil. Para kazanmak istediğiniz zaman iyi müzik yapamıyorsunuz, kaliteli müzik yaptığınızda da para kazanamıyorsunuz. Mutlaka bir şekilde kendinizden yada işinizden taviz vermek zorundasınız. Ama amatör olarak müzik yapmak isteyenlere kapımız her zaman açıktır, elimizden geldiğince her türlü yardımcı oluruz. Ersin Çelik: Türkiye’de ucuz müzik yapmak kolay ama iyi müzik yapıp onu dağıtıma sokmak, tanıtmak çok zor. Çünkü iyi müzik iyi birikim istiyor gerçekten; ama Türkiye’de bunu icra edecek sabır ve çaba yok açıkçası. Son olarak dunyabizim.com okuyucularına buradan bir şeyler söylemek ister misiniz? Dunyabizim.com okuyucuları muhakkak kaliteli müzik dinliyorlardır. Müziklerine ve özlerine sahip çıksınlar. Bizi dinlemeyi unutmasınlar tabii!:-) Not: Grup Rehavi’nin performanslarını ‘facebook’daki sayfalarından takip edebilirsiniz. dunyabizim
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
grup rehavi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|